yazar: mine söğüt
yayın yılı: 2018
kitap şahbaz'ın işkenceden çıkan ve bir köşede unutulan bir kadını koruyup ona ülkedeki çeşitli hikayeleri anlatması konu alır. yazar bu teknikle 1979 yılının tarihi ve sosyo-ekonomik durumunu da gözler önüne serer.
yayın yılı: 2018
kitap şahbaz'ın işkenceden çıkan ve bir köşede unutulan bir kadını koruyup ona ülkedeki çeşitli hikayeleri anlatması konu alır. yazar bu teknikle 1979 yılının tarihi ve sosyo-ekonomik durumunu da gözler önüne serer.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 20.06.2021 17:40 tarihinde açılmıştır.
1.
bir mine söğüt kitabıdır.
bazı romanlar içlerinde bir gökgürültüsü ile, gümbür gümbür sellerle, insanı ayakta kalmaktan yoksun kılan depremlerle, yerin göğsünü delik deşik eden göktaşları ile, kıyamet provası yangınlarla karşılar okurlarını. acıyı tüm gürültüsü, tüm ihtişamı, tüm harareti ile yaşatır insana.
işte bu öyle bir roman değil. sayfa kenarlarından fışkıran acı bütün bir ülkenin çektiği acı olsa da yolunu bulmaya çalışan sessiz bir su gibi usul usul akmakta. sayfaları çevirdikçe parmak uçlarınıza bulaşacak o kıpkırmızı kandan korkmayın çünkü bu kitapta korkacağınız daha çok şey var.
1979 yılı türkiye için belki de en kanlı zamanlarından biri idi. darbenin hemen öncesine gelen bu dönemde gençler birer birer düşerken siyasetçiler ellerindeki kanla kendilerini halka daha güzel göstermek için yüzlerini gözlerini boyamakla meşguldü. darbe sonrası akan kan ise daha gizli kapaklı aktı gitti, ruhumuz duymadı.
şahbaz bir pazartesi günü başlayıp yine bir pazartesi günü biten harikulade bir yıl olan 1979 yılında aramıza katılıyor. şeytan mı, melek mi, cin mi, peri mi bilinmez ama emin olacağımız bir şey var ki şahbaz iyi bir anlatıcıdır.
şahbaz hikayesini üç kapılı bir handa kan revan içinde, öldü ölecek bir kadına anlatır. hikayeler taşa atılan suyun çıkardığı halkalar gibi birbirini sarmaya başlar.
bir ülkeyi tanımak için usul usul dinliyoruz şahbazın hikayelerini zira büyük yazar albert camus’nün dediği gibi:
bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.
bazı romanlar içlerinde bir gökgürültüsü ile, gümbür gümbür sellerle, insanı ayakta kalmaktan yoksun kılan depremlerle, yerin göğsünü delik deşik eden göktaşları ile, kıyamet provası yangınlarla karşılar okurlarını. acıyı tüm gürültüsü, tüm ihtişamı, tüm harareti ile yaşatır insana.
işte bu öyle bir roman değil. sayfa kenarlarından fışkıran acı bütün bir ülkenin çektiği acı olsa da yolunu bulmaya çalışan sessiz bir su gibi usul usul akmakta. sayfaları çevirdikçe parmak uçlarınıza bulaşacak o kıpkırmızı kandan korkmayın çünkü bu kitapta korkacağınız daha çok şey var.
1979 yılı türkiye için belki de en kanlı zamanlarından biri idi. darbenin hemen öncesine gelen bu dönemde gençler birer birer düşerken siyasetçiler ellerindeki kanla kendilerini halka daha güzel göstermek için yüzlerini gözlerini boyamakla meşguldü. darbe sonrası akan kan ise daha gizli kapaklı aktı gitti, ruhumuz duymadı.
şahbaz bir pazartesi günü başlayıp yine bir pazartesi günü biten harikulade bir yıl olan 1979 yılında aramıza katılıyor. şeytan mı, melek mi, cin mi, peri mi bilinmez ama emin olacağımız bir şey var ki şahbaz iyi bir anlatıcıdır.
şahbaz hikayesini üç kapılı bir handa kan revan içinde, öldü ölecek bir kadına anlatır. hikayeler taşa atılan suyun çıkardığı halkalar gibi birbirini sarmaya başlar.
bir ülkeyi tanımak için usul usul dinliyoruz şahbazın hikayelerini zira büyük yazar albert camus’nün dediği gibi:
bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.
devamını gör...