suriyelilerin geri gönderilmesini teklif etmek ayıptır

kaynak
içişleri bakanı süleyman soylu:

"eğer esad'ın ellerine o insanları teslim etmek isterseniz, o yeni bir soykırımdır. bu ülkeye yakışmaması lazım gelen bir adımdır. bunu teklif etmek de ayıptır. insanları ölüme göndermek, siz gidin onların yönetimi altında ölümü kabul edin demektir." açıklamasında bulunmuş.

peki türklere "bunlar sizi kessin, bıçaklasın. kendi ülkenizde, savaş falan yokken durduk yere ölün" demek? çünkü bunlar gitmediği sürece olan tam da bu. onlar yaşasın diye biz mi ölmeliyiz?

t: bir bakan beyanı.

senin orada durman ayıp. sandıkta görüşürüz.

evine götür, evlat edin hatta ama bana dayatma.

ayıpsa ayıp. ben kendim kişisel olarak istemiyorum bu insanları. esad rejiminde ölüme terk etmekmiş hahshs açıklamaya bak sen. kime ne söz verdiniz kardeşim? neyin güzellemesi bu? amacınız ne ya gerçekten bunları neden ülkeye doldurdunuz ve neden savunuyorsunuz? yok afganı, yok suriyelisi, nerede çer çöp, kişiliği gelişmemiş insan varsa doldurdunuz memlekete.

benim gibi istemeyen milyonlar vardır. hatta ülkenin %80 i istemiyordur belki daha fazla. ülkenin çoğunluğu olarak ayıp ediyoruz ve istemiyoruz. sizde yapmayın artık şu suriyeli sevme propagandasını.

terbiyesizim.

doğru söylemiş diğerlerine ayıp olur afgan ve pakileri de unutmayın.

olayı çarpıtıp duygusal ajitasyon yapmak ne kadar da kolay. kuzey suriye'de türkiye'nin kontrolündeki bölgede gayet rahat bir şekilde iskân edilebilir oysa ki bu mülteciler. burada asıl mesele mülteciler üzerinden diğer ülkelerden alınan paranın miktarı ve bu paraya karşılık verilen sözler. bu milyar dolarları ve euroları da demografik yapıyı türkler aleyhine değiştirip savaşmadan bir ülkeyi içeriden ele geçirmek için pompalıyorlar.

boraltan köprüsü olayı çok meşhur bir olaydır.
olay, 2.dünya savaşı sonrası, türkiye ve dönemin s.s.c.b. sınırında yaşanmıştır. savaşta, almanların safında savaşa katılan kırım tatarları, türkiye'ye sığınmıştır. kasap stalin, dönemin hükümetinden sığınan kırım tatarlarını kendisine teslimini istemiştir; "sıfır sorun politikası" isteyen dönemin yönetimi i.ö. bu insanları kars sınır kapısında teslim etmiş, boraltan köprüsünden tren ile karşı tarafa gönderilmiş; (idam mahkûmu misali) son bir dilekte bulunan kırım tatarlarının, dileği kırılmamış, tren vagonlarının kapakları (veya kapı) açık bırakılmıştır. tren tam köprü üstünde iken, kırım tatarlarının bir kısmı kendisini, arpaçay nehrinin karanlık sularına bırakmıştır. tren ile karşı tarafa geçen kişiler de, orada bekleyen idam mangası tarafından, köprünün karşısında bekleyen türk heyetinin gözleri önünde oracıkta öldürülmüş, cesetleri orada bırakılmıştır. hatta konu ile ilgili, "boraltan köprüsü" türküsü ağıt olarak yakılmıştır.
bu olayın gerçekliği konusunda şüpheleri olanlar, konuyu tarih kitaplarından araştırabilirler.

siyasetçinin sözlerini bu zaviyeden bakarsak; tarihin bu yönü ile tekerrür etme ihtimali yüksektir; bu insanları göz göre göre ölüme terk etmek veya esad'ın insafına bırakmak da empati yoksunluğunun gösterisidir. insan hayati kutsaldır; bir ukraynalının yaşam hakkı ne kadar kutsal ise, bir suriyeli arap/türkmen/ kürt ün hayatı da aynı oranda kutsaldır.
suriyeli sığınmacıları insan olarak görmeyen bir insan topluluğu ile karşı karşılayayız. ancak aynı insan topluluğu konu ukrayna olunca, ne hikmetse "insan hakları havarisi" kesildi. ve yine suriyeli sığınmacıların haklarını, sokakta insanlara saldırıp, insanların ölümüne dolayısı ile neden olan, sokak köpeğinin (var olduğu kabul olunan) haklarından daha aşağıda gördü. bu bakış açısı, roma dönemi insan haklarına bakış açısı ile nerede ise aynı; insanlar kendi içinde gruplara ayrılıyor; oy hakkı olan hür ve elit kesim, oy hakkı olmayan hür kesim, ne oy hakkı ne de özgür olan köleler; bu üç kesimden birisini öldürmek veya cinsel istismarda bulunmakta farklı yaptırımlara bağlı kılınmış, en az önemli ve değerli olan tabiki köleler.
şimdi bu sakatlanmış insan hakları bakış açısından; ukraynalının hakkı ile suriyelinin hakkı eşit değil mi? eğer soruya vereceğiniz cevap (hangi gerekçe ile olursa olsun) hayır ise; sizin insan hakları değerleriniz kimlik kartları ile bağlantılı; buna yapacak bir şey yok. ancak bir dönem avrupayı inim inim inleten h-i-t-l-e-r isimli kişide bir ırkın üstün olduğu savı ile diğerlerini öldürmeyi kendine hak saydı;

son söz; yaşam hakkı herkes için kutsaldır.

bir üstteki yazarın söylediği gibi yaşam hakkı herkes için kutsaldır denilerek kapatılacak bir konu değildir. sokakta yatan bir insan yaşam hakkı herkes için kutsal diyerek gelip kafasına göre salonunuza kurulsa, dalıp mutfağınıza sizin yemeğinizi yiyip sizi aç bıraksa kabul ediyor musunuz? n’oluyo aleminyum demez misiniz? kimse yok demezdim falan demesin birbirimizi silkmeyelim.
bu herifler buraya getirildi halkın düzeni bozuldu. işsizlik oranı da arttı kiralar da arttı, vatandaşın sırtındaki vergi yükü de arttı bunlara para yetiştiricez diye. suç oranı zaten arttı, karıştıkları her olayı bulup yazmaya çalışsam burdan suriye’ye yol olur. bu yazdıklarım salt suriyeliler için değil afgan’ı için de geçerli pakistanlısı için de.
daha kendi işsizlik, açlık vs sorunlarını çözememişken, ülkeni belli bir standarda taşıyamamışken bu yükü arttırmanın hiçbir mantığı yoktu. siz çocuğunuz açken onu doyurmaktansa önce komşunuzun çocuğunu mu doyuruyorsunuz?
gereksiz sevgi pıtırcıklığı, hümanizm şovuna gerek yok. ülkemde yola iskemle atıp gelip geçene küfür edip artistlik yapan, servis yapan garson kızı gözleriyle yiyen, sosyal medyada türkler muz yiyemiyormuş diyerek alay edip muz yiyen, burası bizim diyerek türk toprağında türk bayrağı yakan, türk çocuğu onların toprağında onlar için savaşıp ölürken türk sahillerinde nargile keyfi yapan ve daha aklıma bir çırpıda gelmeyen nicelerini yapan bedevi barzolarını istemiyorum.

kısmen doğru bulduğum söylem.

' suriyeliler ' dediğinizde ayıp yapmış oluyorsunuz. göçmen ve mültecilerin gelmeleri ayıp değil ise gitmeleri de ayıp değildir. kaçak, izini dolmuş ve kalifiye olmadığı gibi işsiz ve vatandaş da yapılmayacak olan göçmenleri ülkeden çıkarmaya çalışmak devletin görevidir. ancak devletin bu tür hassas görevleri beceri ile kotarması insan hakları konusunda oldukça gereklidir.

türkiye, hatalı da olsa bir göçmen süreci başlattı. bu hatalı başlatılan göçmen süreci aynı zamanda bu hatalı süreci başlatan hükümet tarafından, çoktan ileri bir noktaya taşındı. şimdi, bana kalırsa, vatandaşlık hakkı bile bulunmayan suriyelilerin oldukça büyük bir insani hakları var türkiye cumhuriyeti hesabına kayıtlı olan. en azından bu süreci insanlıktan çıkmadan tamamlamak çok önemli.

(bkz: halktan kopuk olmak)

ayıp yapıyorum çünkü gitsinler istiyorum.

gururla sahip çıkağım bir ayıptır.

adamlar göz göre göre türkiye'de yeni bir türk milliyetçiliği akımı yaratacaklar. bundan 5 sene önce ümit özdağ çıkıp aynı açıklamaları yapsa toplumda kabul görmezdi, bugün ise kendisine koşulsuz inanan bir kitle yarattı.

türkiye'de yaşayan türkler artık sabırlarının tükendiği son noktadalar. bugün hitler gibi hitabeti güçlü bir adam çıkıp yüksek sesle; ekonominin geldiği durumdan girip suriyeli pakistanlı afgan sığınmacıdan çıksa ve bunu cidden kendisi de yürekten inanarak çözeceğini vadetse arkasına azımsanmayacak bir kitleyi toplayabilir.

diyeceksiniz ki türkler neden hep bir liderden bekliyor bunu, neden kendisi sokağa inmiyor? toplumsal hafızamız, bu kriz anlarında bizi arkasında durmaya değer bir lider arayışına iter.

(bkz: bizde cesaret bizde hamiyyet yok mu)

göreceğiz bakalım var mı yok mu.

biz türkler, tanrı misafiri denildiği zaman el üstünde tutan, yemeyip yediren, içmeyip içiren misafirperver bir milletiz ve bunu hepimiz biliyoruz. fakat işin ucu hainliğe ve hadsizliğe uzanıyor ise gereğinin devlet tarafından yapılması gerekir ve bunun hiçbir ayıbı yoktur.

dün, çocuklarımın bana, sorduğu soru.
benim, mülteciler hakkındaki fikrimi bildikleri halde sordular bunu bana.
onlarda sözlükteki çoğu yazar gibi kızıyorlar suriyeliler'e.
sözlükteki yazarları bilmem ama benim çocuklarımın, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, hiç bir eksikleri, hiç bir mağduriyetleri yok.
malum medyanın eseri, bir tepki sadece.
güven tesis edilmeden gitsinler istmemem, dedim, kızım dışındakiler, kızdılar bana.
kızımın, en iyi arkadaşı suriyeli olduğu için o bir şey demedi.
herkes kendi rızkını yer.
bir ailecene kaç ay önce, ciddi bir kayıp verdik.
rızkı biten ölüyor.
kimse onu geri getiremez.
tüm suriyeliler tüm afganlar vb. gitse bile geri gelmez.
bir göçmenmiş gibi düşünmekte fayda var.
empati kurmalı.
kaldı ki hep göçmeniz.
ne olacağımızı allah bilir.

öyle diye diye bütün ortadoğu'yu dolduralım ülkeye valla bak. hepsi gelsin yeminle olalım 500-600 milyon cumhurbaşkanımızı da kobra murat yapalım, ooooh sefamız olsun. çenen tutulsun necati.

ne anlamı olmayan bir söylemdir yarabbim. "hesap sormazsam namerdim"den masalları dinledik.

soylu'nun bahçeli'nin has adamı olduğunu bilmeyen yok. zaten çoktan istifa edecekti veya görevden alınacaktı ama bahçeli engelledi. bunu niye dedim ??.

bu sözler aslında bahçeli ve mhp'nin de sözleri. yani kendisine milliyetçi diyen bir partinin, aslında öyle olmadığını görüyoruz.

ha, tersi de olabilir. belki de bahçeli, soylu'ya bunları bilerek söyletiyor ki, akp zarar görsün. ama bu komplo teorisine kaçıyor biraz.

ne olursa olsun kabul edilmeyecek bir açıklamadır.

sayın bakanın çok doğru açıklamasıdır.
çünkü bu geçici sığınmacılar defedilmelidir.
geri göndermek de neymiş.
bu arada mini mini bir trollümüz daha olmuş.
henüz yolun başında ve oldukça cahil ama biraz daha abuk sabuk 'yutup fidyosu' seyrederse kıvama gelir.
bu dangozun bahsettiği olayın ve şiirin kim ve kimler tarafından duygu sömürüsü halinde işlendiğine bakarsanız kendisinin ne halt pldugu çok net ortaya çıkacaktır.*
kaldı ki ne alaka aliminyüm derler adama ama adama derler, kaptın mı inceyi?
bak ne diyecektim unutuyordum;
zamanında inkalar da cinlilere savaş açıp onları köle haline getirmeye çalıştıydı tarihi incele orada var yersen...