roman / edebiyat
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

dino buzzati'nin 1940 yılında yayınlanan kitabıdır. türkçeye hülya tufan tarafından çevrilmiştir.

bir değişimi, bir mucizeyi ya da herhangi bir umudu bekleyen herkesin okuması gereken bir kitap. beklerken yılların ne çabuk geçtiğini bu romandaki kadar hiç kimse ve hiçbir şey güzel anlatamaz gibi geliyor.


"ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder.

işte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız."
devamını gör...
dino buzzati'nin başyapıtıdır. yirmiden fazla dile çevrilmiştir. buzzati o bekleyişi, ha oldu ha olacak hissini, bitmeyen umudu o kadar güzel anlatmıştır ki kitabın kahramanı giovanni drogo'nun hissettiklerini okur da bir bir hisseder. drogo'nun umuduna, bekleyişine okur da ortak olur.
bendeki hülya uğur tanrıöver çevirisidir.
devamını gör...
dino buzzati'nin yazdığı varoluşçu felsefe severlerin mutlaka okuması gereken efsanevi roman. buzzati 1940 yılında yazmıştır. benim için bu kitap yalnızlığın, umudun, yaşamın anlamı sorusunun kitabıdır. yaşamak için bir nedeni olan hemen hemen bütün nasıllara katlanır demiş ya nietzche işte buzzati'nin bu kitabındaki kahramanlarımıza aynen bunu yaşatmıştır. hayata dair her şey var bu kitapta: yanlış karar, direniş, umut, yalnızlık (dibine kadar), özlem, acı, ölüm, hayal kırıklığı, yaşam.. her şey dedim ya. kitabı alıp okumaya başladığınızda kendinizi o tatar çölü'nde sanki o bastiani kalesi'nde hissedeceksiniz. o askerlerle nöbet tutacak o subaylarla konuşacaksınız. hayatın anlamı üzerine sizi düşünmeye zorluyor yazar ve kahramanlar. neden yaşıyoruz, yaşama amacımız ney diye sordurtuyor. kitabı okurken bir şekilde özdeşlik kurup artık benim de kendi kalemden çıkmam lazım dedirtiyor, sizi o güvenli limandan, o konfor alanından çıkamamanın ne kadar tahribata uğratabileceğini, konfor alanından çıkabilmenin ise sizi nasıl geliştirip değiştirebileceğini hissediyorsunuz. okuyucuya kendi hayatını sorgulatıyor. ben ne yapmalıyım dedirtiyor. gerçekten benim için böyle oldu ve her istediğinde konfor alanından çıkan başına binbir olumsuzluk gelmesine rağmen iyi ki çıkmışım diyen benim için mükemmel bir içe dönüş ve kendime şükran duymamı sağlayan bir kitap oldu. varoluşu sorgulatan mutlaka size yeni kararlar aldıracak olan bir kitap.
devamını gör...
çağdaş dünya edebiyatının en büyük birkaç harikasından biri. iyi roman nedir, nasıl yazılır sorusunun uygulamalı yanıtı. okuyunuz. okutunuz. buzzati ustanın açık ara en iyi eseridir.
devamını gör...
başlangıç
muhakkak farklı bir şeyler olagelmek, öyle bir şey ki insan: artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş diyebilmeli.

tatar çölü, drogo adlı teğmenin bastiani kalesinde hayatta kalmak ve başarmak üzerine kafa yormasını konu aldığı dino buzzati nin kaleme aldığı eseridir.

kitabın sayfalarını, umut ile umutsuzluk arasında, ince bir çizgi üzerinde çevirmeye başlıyorsunuz..

drogo'nun hayatı tatar çölü çevresindeki bastiani kalesinde geçiyor. buna basit ve sıradan bir yaşam diyebiliriz. tek bir arzu üzerine kurulu hayat: düşmanın gelmesini beklemek. ilk sayfalarda bunun drogo'nun saçma bir tercihi olduğunu düşündüm. halbuki oradaki kale çok simgeseldi. aslında kitap takılı kaldığımız, üzerinde çok kafa yorduğumuz, olsun diye beklediğimiz, inatla direttiğimiz her şeyin olmama ihtimali üzerine kuruluydu. bu insan için ciddi bir uyarı niteliği taşıyordu. bize düş kalelerimizin kurduğu tuzakları hatırlatıyordu.
bu tüm hayatını olmasını beklediği şeye adayan ve onun gelmemesiyle sarsılan insanın trajedisiydi. yaşanılacak onca şey varken hayatı kaçırmaktı. tam olacakken elinden kaçmasıydı.

drogo 30 sene düşmanı bekledi. düşman yola koyulduğunda ise hastaydı. onların karşısına çıkamayacak durumdaydı. beklenen şey geldi ama o istediği güç ve kuvvette değildi. bu kısım gerçekten çok etkileyici ve düşündürücüydü.


bitiş
demek ki yaşam bir tür şakaydı; kibirinden, girdiği bir iddia yüzünden her şeyi yitirmişti. çünkü insan hayatta her istediğini elde edemezdi.

eser varoluşçu edebiyatın örneklerindendir.
devamını gör...
italyan edebiyatının vazgeçilmez bir klasiği… abartmıyorum ziraaa kesinlikle kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum. drogo karakterinde kesinlikle hepimizden parçalar var. zaten ömrümüzü hep bir şeyi umut etmek ve beklemek ile geçirmez miyiz? biraz içimizi kendimizi buluyoruz bu kitapta. sadece sonunu sevmedim, alışamadım sonuna… ama kesinlikle benden çok şey buldum drogoda! aşağı bir perdeden varoluşsal bir sancıdan gelen sessiz çığlıklar hissettim.
devamını gör...
mehmet eroğlu insanları ikiye ayırır; tatar çölünü okuyanlar ve okumayanlar olarak.

bu cümle ile aldım bu kitabı. epey kitaplığımda bekledi sonra. zamanı vardı elbet okumanın. beklemenin kitabıydı biliyordum. hayatımın en bekleyişte olduğu döneminde okuyayım dedim. epey çabaladım okumak için ama bir yerde karaktere çok sinirlendim bıraktım. çünkü imkanı vardı. ben kliniklerde beklerken benimle bekleyen biri bana iyi gelmedi. bekleyişimiz çok umutsuzdu. gel zaman git zaman yarım kitap bırakma huyum yoktur diye aldım elime. ama insanım umutlar, bekleyişler hala var kalbimde. aldım bir solukta okudum.

kitap genç bir subay olan drogo'yu anlatıyor. ilk atandığı kaledeki yaşadıklarını. kale içinde kaldıkça inandığı umudu kendine yabancılaşmasını. kale bizim kendimize ördüğümüz umut duvarları aslında. çıkmak isterken hadi biraz daha zaman geçsin olacak olacak derken ömrümüzün bitişini.

ben şimdi atanmayı bekliyorum 2 senedir. o kalenin içinden çıkabilecek miyim bakalım?
devamını gör...
benim için beklemenin kitabı tatar çölü. hepimiz hayatımızda bir günün diğerlerinden farklı olacağını, o günün hayatımızı tamamen değiştireceğini düşünürüz. hayatımızda var olacak büyük değişim için bir ömür harcarız. kimimiz büyük bir insan olmayı bekler, kimimiz zengin olmayı, kimimiz büyük aşkı bulmayı bekler. beklentiler hep farklı olsa da değişmeyen tek şey beklemektir.

subay drogo ilk görev yeri olarak kuş uçmaz kervan geçmez bir yere atanır. tatar çölünün yakınındaki bastiani kalesi. kale uygarlıktan o kadar uzaktır ki oraya ulaşmak zordur. ve oraya gittiğinizde sizi tekin olmayan bir şeyler bekler. zamanı farklı işler, umutlar farklıdır, dış dünyadan ayrı bir gezegendir sanki. orda uzun süre yaşayanlar sivil hayata uyum sağlamakta zorlanır. bu kalede tüm günler aynı monotonlukta geçer. tek olay tatar çölünden gelecek olan düşmandır. yıllardan beri düşman gelmese de bir gün geleceğine inanılır. tatar çölünden gelecek düşmanlar bir efsane olmuşlardır ve drogo da etkilenir bu efsaneden. savaş başladığında tarihe geçme merakı*, bu dünyada varlığından geriye bir iz bırakabilme umudu onu kalede kalmaya ikna edebilecek midir? savaş çıkacak mıdır? drogo kahraman olarak ölecek midir?

okuduğum en iyi kitaplar arasına giren, herkesin mutlaka okumasını istediğim bir kitap.
devamını gör...
zaman geçiyor . sen ölüyorsun her gün , azar azar . bilincinde olduğun söylenemez . mutlu ve umutlu kılıyor seni bu kahrolası bilinçsizlik . fakat umut tatlı şeydir , vazgeçmek zordur , yok olursa kimsesiz hissettirir insana . kimsesizlik ki , kimselere yakışmaz . ve ölümün hatırası çok sefer en çok unutulandır . öleceğini bilen yegâne varlıkken ölümün ensesindeki nefesine en çok kayıtsız kalan da insandır . ensende derin soluğunu hırsla aldığını , dudağını dudağına yapıştırdığını ve azmış bir hevesten yapılma nefesini gırtlağına sunduğunu idrak ettiğinde eyleme geçmediklerinin faili olduklarından çok daha acı bir pişmanlıkla göğsünü dağladığını ve parçaladığını görmeyeceksin belki , fakat hissedeceksin . drogo'nun tüm bunları yaşadığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam .
devamını gör...
günümüz dünyasında biraz olaylara nesnel tarafsız bakabilen biraz felsefeye yakınlık duyan insanın bu dünyadaki varlık nedeniyle ilgili kafasında bitmeyen sorular bulunan herkes bence biraz giovanni drogodur.drogo modern insanın doğadan kopan kente hapsolan ve varoluşsal sancılar çeken herkesin bir nevi astarıdır.kim beklemiyor ki yukarda saydığım niteliklere muhakeme gücüne sahip olup yaşadığı kentten büyükşehirden köye küçük yere göç etme vaktini.kim istemiyor ki kargaşadan keşmekeşden gürültüden kaçıp sessizliğe günümüz moda tabiriyle minimal sade sakin bir hayata kavuşmayı.drogo bastiani kalesinde tatarların baskının bekleyip yıllarını geçirirken hep kaleden kurtulmayı düşündüğünde saydığım dünyasal sorunlardan çok bence bu dünyadan kurtulmayı istiyordu ki ben hep tatar çölü'nü drogo'yu bastiani'yi anımsadığımda drogo'yu kendim bastiani kalesi'ni dünya drogo'nun kurtulma ayrılma isteğini umut beklenen tatar baskınını da azrail ya da ölüm olarak kodlamıştım simgelendirmiştim ve nihayetinde de drogo umutlarına kavuştuğunda azrailinede kavuştu kısaca hep beklenen ölüm bu dünyada biz beşerler olarak oktay rıfat horozcu'nun şiirindeki gibi "bu çocuk büyür babası kadar olur sonra da ölür efendim".
devamını gör...
yalnızlığın tanımını en somut ve yalın biçimde yapan eserlerden biri. bir insan yalnızlığı böylesine hissetmeden bu eseri kaleme alamaz ve dino buzzati bunu derinden hissetmiş.


"drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti."


aslında çağımızın en çok dile getirilen sorunlarından biri olan kalabalıklar içinde yalnız olmayı, toplum içinde yaşanan çekirdek yalnızlığı 80 yıl öncesinden dile getirmiş yazar. günümüzde farklı bir boyuta geçmiş olsa da kökleri geçmişte sağlam biçimde atılmış bir öz yalnızlık...
devamını gör...
üslubunu çok sevdiğim ve metaforlarına ayrı hayranlık duyduğum dino buzzati'nin belki de en çok bilinen kitabı.
sıradan insanlar için hayatın aslında çoğu zaman aynı aşamalardan ibaret olduğunu bambaşka bir anlatı içinde aktaran ve insanın kendisine ve hayatı yaşayışındaki tutumuna yönelik tüm zaaflarını çok güzel bir şekilde ortaya döken bir kitap.

hayat boyu, önümüzde hep çok fazla zaman varmış gibi yanılmamız ve bu yüzden de hep beklememiz; bir yandan da hem kendimize hem de çevremize yabancılaşmamız, hiçbir şey yapmasak da hep daha güzel şeylerin olmasını umut etmemiz, gençliğimize güvenip ertelemelerimiz ve "şimdilik böyle olsun, daha zaman var" deyişlerimiz ve değişikliğe gösterdiğimiz şuursuz dirençlerimiz…

hepsi muazzam bir akış içerisinde, ama bir yandan da durağan bir şekilde aktarılıyor ve her sayfada hayatlarımızı aslında herkesle nasıl benzer bir şekilde yaşadığımızı, bir yandan da özünde onu nasıl heba ettiğimizi, konfor alanından çıkmaya bilinçsiz direncimizi görüyoruz.
çünkü ne kadar hareketli yaşarsak yaşayalım, ne kadar farklı olduğumuza inanırsak inanalım, ne kadar büyük(!) şeyler yaparsak yapalım dost meclislerinde konuşulan şeyler hep benzer oluyor:

… isyan etmemiş, istifasını vermemiş, bu haksızlığı hiç ses etmeden kabullenmiş, her zamanki görevine dönmektedir. hatta ruhunun derinliklerinde, yaşamında büyük değişikliklerin böylece bertaraf edilmiş olmasından ve eski alışkanlıklarına aynen kavuşmaktan doğan utangaç bir hoşnutluk bile vardır.
devamını gör...
2-3 yıl kadar önce okuduğum dino buzzati kitabı.
bu kitabı okumam tam da yeni bir hayata başladığım zamana denk geldi. bundan sonrası belki spoiler olabilir.

başkarakterin o ıssız, ücra bir yerdeki kaleye alışma sürecinin çok benzerini yaşadığım için belki çok etkilenmiştim okuduğumda. sürekli gitme hayalleri kuran, yanıp tutuşan adam sona doğru artık öğrenilmiş çaresizliğin de verdiği miskinlikle kaleyle bütünleşiyor. umutları diri tutmanın önemini anlatan kamu spotu gibi bir kitaptı.

devamını gör...
aklımdan çıkmayan kitap. şu sıralar drogo çok sık geliyor aklıma. ya ben de onun gibi olursam. hayatımdaki o dönüm noktasını beklerken aslında yaşanmamış bir hayatla ortada kalakalırsam diye ödüm kopuyor. bir de tam o an geldiğinde artık her şey için çok geç kalmış olursam zaten kahrımdan ölürüm. kimse drogo gibi bir kader yaşamasın. düşmanlarım hariç.
devamını gör...

"subay çıkan giovanni drogo, ilk atandığı yer olan bastiani kalesi'ne gitmek üzere, kenti bir eylül sabahı terk etti."


dino buzzati, tatar çölü'nde okurlarına her insanın bastiani kalesi'ni ve gelmesini umduğu düşmanla olacak savaşa, o kutlu hedefe dair beklemeden yapması gerekeni metafor bile denilemeyecek kadar net, kör göze parmak sokar gibi hatta bilal'e anlatır gibi anlatır.

kitabı her okuyuşumda finaline doğru ya ben de böyle kendi tatar çölü'mde bir ömrü harcayıp yok olur gidersem korkusuyla yüzleşmenin acısı tarifsiz. her insan gençliğinin başında elbet gidişat değişir, henüz ömrümün başındayım, diye umuyor ama bu umutlar içinde filiz verirken, zaman da etrafına boşvermislik ve umutsuzluk sarmaşığını hiç sezdirmeden sımsıkı sarıyor.

drogo da tatar sınırını bekleyen bu uç kaleye tayini çıkınca kaleye gelene kadar sevinç duysa da kalede umduğunu bulamaz ve gitmek ister. bunun ardından drogo'yu sadece dört ay kalması için ikna ederler böylece bir ömür sürecek bekleyiş başlar.

üstleri tarafından kandırılan toy teğmen insanın değişen şartlara ne çabuk alıştığını ve o konfor alanından kurtulmanın ne denli zor olabileceğinden habersizdir. pelerinini kaleye uygun hale getirmesi için gittiği terzinin kardeşi bu alışkanlık hastalıgı için uyarır. fakat,drogo uyarılara pek de kulak asmaz.

drogo'ya göre önünde koskoca bir hayat vardır. hem o koskoca hayatın içinde dört ay dediğin nedir ki? hemen gelir geçer.

nihayet dört ay biter, drogo'ya "istediğin zaman gidebilirsin" diyenler bir anda dört yıllık görevi boynuna bir ilmek gibi geçirirler. dört yılın sonunda kaledeki en yakın arkadaşları tarafından da kandırılan drogo resmen kaleye temelli mahkum edilir.
arkadaşları çekip gider bu durumda dâhi kendisinin değersiz olduğu için tayin edilmediğini düşünür.

"
kalede geçen günlerini kâh elinde dürbünle sınır kollayarak, kâh dedikodulara aldanıp ufuk çizgisinden gelecek düşmanı hayal ederek geçirir. bir asker olarak drogo savaşacak ve kahraman olacaktır.

dino buzzati insanın alışkanlık ve monotonluk içinde geçen zaman algısını öyle güzel aktarır ki, drogo'nun ilk dört yılını kitabın dörtte üçünde gün gün, sonra hafta hafta, ardından de mevsim mevsim anlatırken. dört yılı devirmesinin ardından yıl yıl bile anlatmaz. drogo bir de bakar ki on beş yıl geçip gitmiş. yüzbaşı olmuştur.


bir at boş vadide yukarı doğru çıkmakta ve nal sesleri geçitlerin boşluğunda geniş yankılar uyandırmaktadır; kayalıkların tepesindeki çalılıklar ve küçük sarı otlar kıpırtısızdır, hatta bulutlar bile gökyüzünde alışılmamış bir yavaşlıkla ilerlemektedir. nal sesleri, yavaşça beyaz yol boyunca yükselir, giovanni drogo kaleye dönmektedir. evet, drogo'dur bu ilerleyen, şimdi daha yakında olduğu için kolayca seçilmekte, yüzünde hiçbir özel hüzün belirtisi görülmemektedir. isyan etmemiş, istifasını vermemiş, bu haksızlığı hiç ses etmeden kabullenmiş, her zamanki görevine dönmektedir. hatta, ruhunun derinliklerinde, yaşamında büyük değişikliklerin böylece bertaraf edilmiş olmasından ve eski alışkanlıklarına aynen kavuşmaktan doğan utangaç bir hoşnutluk bile vardır. dahası, yine drogo, uzun vadede müthiş bir intikam almayı düşünmekte, önünde sonsuz bir zaman süresi olduğuna inanmaktadır, böylece gündelik yaşam için verilen bayağı mücadeleden vazgeçmiştir. tüm hesapların cömertçe verileceği günün geleceğini düşünmektedir."



yaşadığı bastiani kalesi'nden bakınca on beş yılın bir anlamı yoktur. çöl orada olduğu gibi durmaktadır ama onun için değişenler inkar edilir gibi degildir. tüm üstleri emekli olmuş, kardeşleri evlenip evden ayrılmış hatta annesi vefat etmiştir ama drogo hala bir hamle yapmaz. kırk yaşına geldiğinin hayatının geçip gittiğinin bilincindedir yine de yaşantısına teslim olur.


kitapta kırk yaşından elli dört yaşına sadece beş sayfada gelir. yazar zamanın ansızın, farkına bile varamadan nasıl geçip gittiğini bundan daha iyi anlatamazdı.

sayfalar çevrilir, aylar ve yıllar geçmiştir. drogo'nun eski okul arkadaşları neredeyse çalışmaktan yorulmuşlardır, düzgün, gri sakalları vardır, şehirlerde sakin sakin yürümekte, insanlar tarafından saygıyla selamlanmaktadırlar, oğulları yetişmiş, bazıları çoktan dede olmuştur. drogo'nun eski arkadaşları, artık yaptırdıkları evlerin eşiğinde durup, kendi kariyerlerinden memnun, yaşam nehrinin akışından hoşlanmakta, çoğunluğun burgacında kendi çocuklarını ayırt etmekten zevk almakta, onları daha hızlı ilerlemeye, başkalarının önüne geçmeye, yarışı önde bitirmeye yöneltmektedirler. buna karşılık giovanni, umudu her an biraz daha azalmakla birlikte, hâlâ beklemektedir. evet, sonuçta artık değişmişti. elli dört yaşına gelmiş, süvari birliği şefi ve kaledeki küçük garnizonun komutan yardımcısıydı. son zamanlara kadar, aşağı yukarı hep aynı kalmıştı; hâlâ genç göründüğü söylenebilirdi. arada bir, biraz zorlanarak da olsa, ovada atla gezintiler yapmaktaydı. sonra zayıflamaya başladı, yüzü hüzünlü sarı bir renge büründü, kasları gevşedi."

bütün bir ömrü alışkanlıklarla harcayan drogo'nun umutla beklediği, hatta beklerken ömrünü heba ettiği o çok istediği savaş başladığı vakit bu sefer bedeni onu yarı yolda bırakır, tabiri caizse bastiani kalesi'nde kurt drogo kuzuların maskarası olur.
beklemeyle geçen ömrü yapayalnız bitmiştir.

son sayfalara gelindiği vakit, yazar okura her satırda "kendine de bu sonu mu istiyorsun?" diye sorar da sorar.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"tatar çölü" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim