1.
oğuz atay'ın unutulan isimli öyküsünden uyarlanan kısa film;
fırat kadıoğlu tarafından yönetilmiştir.

oğuz atay öyküsü olduğu anekdotu verilince gidip öyküyü buldum ve okudum.
son zamanlarda okuduğum en ilginç metinlerden biriydi.
öyküyü adını aratarak bulabilirsiniz.
kitaptan bağımsız olarak paylaşılmış.
kısa filmde ise kıymetli oyuncu bennu yıldırımlar rol alıyor ve onun olması filmi daha canlı kılıyor.
hem öyküyü okuyup hem filmi izlemek benim için güzel oldu, hikâyeyi hiç bilmeden izlemek aradaki farklılardan mahrum kalacak olmak demektir.
kısa filmde bir kadın evinin gizli bölmesine çıkmış, çatı katı ya da mahzen gibi izbe ve karanlık bir yer.
orada eşyalara bakıyor, eski fotoğraflara bakıp geçmişi yâd ediyor.
daha sonra korkudan dilini yutacak hale geliyor çünkü orada cansız bir insan var, çürümeye yüz tutmuş ve onu da tanıyor, hem de çok iyi tanıyor.
o cansız kişi "unutulan" bir kişi artık, ama onun için unutulmuş değil.
ona içini döküyor ve ağlıyor,
seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim? diye ağlıyor.
en sonunda ona söylenecek bir şey kalmadığında aşağıya iniyor ve kısa filmimiz burada bitiyor.
konusu ilginç bir kısa filmdi,
soru işaretleri bırakan bir yanı da oldu, mesela o cesedin elinde galiba silah vardı, neden kendini öldürdü, unutulmak kendini öldürecek kadar acı verir mi?
neden çürümedi, neden o karanlıkta bırakıldı, kadınla ilişkisi tam olarak nasıldı, vb. soruları sorduran bir çalışma olmuş.
bennu yıldırımlar'ın oyunculuğu iyiydi.
karanlık bir kısa film olsa da kendini izleten bir film oldu.
unutulan taraf olmanın insanı depresyona ve ölüme götürmesi gibi durumları bünyesinde barındırdığı görülmektedir.
son âna kadar düşünmemiştim ama unutma eylemini farklı bir metafor ile anlatıyor, unuttuğumuz insanlar ve unuttuğumuz her şey zihnimizin tavan arasına kaldırılıyor, bizzat biz kaldırıyoruz ya da zaman her şeyi siliyor. tâ ki hatırlayana kadar orada kalmaya devam ediyor.
yoksa unutulan olmaya mâhkum...
işte şurada izleyebilirsiniz.
belki de oğuz atay "unutulan" olduğu için bu hayata "tutunamamıştır..."

yaşamam için onun her an vâr olması gerekliydi. başka türlü hissetseydim ölmüştüm şimdi.
ayrıca kaç kere tavan arasına çıkmayı içimden geçirdim. hele kendini öldürdüğünü duysaydım muhakkak çıkardım.
dargın olduğumuza filan bakmazdım.
unutulan/ oğuz atay/ öykü
fırat kadıoğlu tarafından yönetilmiştir.

oğuz atay öyküsü olduğu anekdotu verilince gidip öyküyü buldum ve okudum.
son zamanlarda okuduğum en ilginç metinlerden biriydi.
öyküyü adını aratarak bulabilirsiniz.
kitaptan bağımsız olarak paylaşılmış.
kısa filmde ise kıymetli oyuncu bennu yıldırımlar rol alıyor ve onun olması filmi daha canlı kılıyor.
hem öyküyü okuyup hem filmi izlemek benim için güzel oldu, hikâyeyi hiç bilmeden izlemek aradaki farklılardan mahrum kalacak olmak demektir.
kısa filmde bir kadın evinin gizli bölmesine çıkmış, çatı katı ya da mahzen gibi izbe ve karanlık bir yer.
orada eşyalara bakıyor, eski fotoğraflara bakıp geçmişi yâd ediyor.
daha sonra korkudan dilini yutacak hale geliyor çünkü orada cansız bir insan var, çürümeye yüz tutmuş ve onu da tanıyor, hem de çok iyi tanıyor.
o cansız kişi "unutulan" bir kişi artık, ama onun için unutulmuş değil.
ona içini döküyor ve ağlıyor,
seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim? diye ağlıyor.
en sonunda ona söylenecek bir şey kalmadığında aşağıya iniyor ve kısa filmimiz burada bitiyor.
konusu ilginç bir kısa filmdi,
soru işaretleri bırakan bir yanı da oldu, mesela o cesedin elinde galiba silah vardı, neden kendini öldürdü, unutulmak kendini öldürecek kadar acı verir mi?
neden çürümedi, neden o karanlıkta bırakıldı, kadınla ilişkisi tam olarak nasıldı, vb. soruları sorduran bir çalışma olmuş.
bennu yıldırımlar'ın oyunculuğu iyiydi.
karanlık bir kısa film olsa da kendini izleten bir film oldu.
unutulan taraf olmanın insanı depresyona ve ölüme götürmesi gibi durumları bünyesinde barındırdığı görülmektedir.
son âna kadar düşünmemiştim ama unutma eylemini farklı bir metafor ile anlatıyor, unuttuğumuz insanlar ve unuttuğumuz her şey zihnimizin tavan arasına kaldırılıyor, bizzat biz kaldırıyoruz ya da zaman her şeyi siliyor. tâ ki hatırlayana kadar orada kalmaya devam ediyor.
yoksa unutulan olmaya mâhkum...
işte şurada izleyebilirsiniz.
belki de oğuz atay "unutulan" olduğu için bu hayata "tutunamamıştır..."

yaşamam için onun her an vâr olması gerekliydi. başka türlü hissetseydim ölmüştüm şimdi.
ayrıca kaç kere tavan arasına çıkmayı içimden geçirdim. hele kendini öldürdüğünü duysaydım muhakkak çıkardım.
dargın olduğumuza filan bakmazdım.
unutulan/ oğuz atay/ öykü
devamını gör...