yazar: yakup kadri karaosmanoğlu
basım yılı: 1932
türk aydını ile türk köylüsü arasındaki çatışmayı konu alan roman, yazıldığı günden günümüze kadar etkisini devam ettirmektedir. tanzimat tipi aydının son örneğinin sergilendiği dünya savaşı yıllarında, aslında istanbul'da veya başka büyük şehirlerde aydın zihninde kurulan "anadolu halkı" ile gerçek birbiriyle çelişmektedir. yazar, bu çelişkiyi ustaca ortaya koyar.
basım yılı: 1932
türk aydını ile türk köylüsü arasındaki çatışmayı konu alan roman, yazıldığı günden günümüze kadar etkisini devam ettirmektedir. tanzimat tipi aydının son örneğinin sergilendiği dünya savaşı yıllarında, aslında istanbul'da veya başka büyük şehirlerde aydın zihninde kurulan "anadolu halkı" ile gerçek birbiriyle çelişmektedir. yazar, bu çelişkiyi ustaca ortaya koyar.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "istenmeyen evlat" tarafından 25.12.2020 01:54 tarihinde açılmıştır.
1.
yakup kadri karaosmanoğlu'nun kurtuluş savaşında yaralanan bir subayın hikayesini anlatan kitabı. karakterimiz savaşta bir kolunu kaybeder ve eri mehmet'in köyüne gider. porsuk yakınlarındaki bu köyde yaşananlar, aslında anadolu insanının o kadar da masum olmadığını gösterir. okunmasını kesinlikle tavsiye ederim.
edit: her anadolu insanı kötüdür gibi bi anlam çıkarmayınız. demek istediğim her anadolu insanının masum, iyi niyetli olmadığıdır.
edit: her anadolu insanı kötüdür gibi bi anlam çıkarmayınız. demek istediğim her anadolu insanının masum, iyi niyetli olmadığıdır.
devamını gör...
2.
dikkatlice okunması gereken, çok sağlam sosyolojik gözlemler içeren, kıymetli bir yakup kadri karaosmanoğlu eseri.
tanımadığı insanların canı ve namusu için gazi olmuş bir subayın,
yine o insanlar tarafından ucube muamelesi görmesini anlatır.
insanlar ne nankör, ne cahil, ne kötü niyetlidir.
vatanı için çolak kalmış bir askeri bile ötekileştirecek kadar dar görüşlüdür.
o "candan anadolu insanı" güzellemeleri ne boştur.
tanımadığı insanların canı ve namusu için gazi olmuş bir subayın,
yine o insanlar tarafından ucube muamelesi görmesini anlatır.
insanlar ne nankör, ne cahil, ne kötü niyetlidir.
vatanı için çolak kalmış bir askeri bile ötekileştirecek kadar dar görüşlüdür.
o "candan anadolu insanı" güzellemeleri ne boştur.
devamını gör...
3.
yakup kadri karaosmanoğlu’nun kolunu kaybetmiş gazi bir subayın gazi olmadan önce emrinde olan askeri mehmet ali’nin köyüne yerleşerek yaşadığı durumları ve kurtuluş savaşının sürecini anlatan kesinlikle okunması gereken roman.
romanda anadolu insanının dillere destan olan saflığının ve temizliğinin aksine ne kadar nankör, iki yüzlü, hurafelere inanan, düşman ordularının gelip kendilerini kurtaracağına, daha iyi bir yaşam süreceklerine inanıp kendi ordusuna yardım etmeyi bırakın ihanet ve hıyanet içerisinde olduklarını anlatmaktadır. yıllardır süregelen anadolu insanının kalıbını yıkmayı başarabilen ve ulu önderimiz mustafa kemal atatürk ve kahraman silah arkadaşlarının milli mücadelede sadece düşman ordularına değil kendi milletiylede mücadele ettiğini gösteren çok önemli bir kitaptır.
kitaptan bir alıntıyla cümlelerimi sonlandırıyorum.
“- biliyorum beyim sen de onlardansın emme.
+ onlar kim?
- aha, kemal paşa’dan yana olanlar...
+ insan türk olur da, nasıl kemal paşa’dan yana olmaz?”
yakup kadri karaosmanoğlu - yaban, sayfa: 152.
romanda anadolu insanının dillere destan olan saflığının ve temizliğinin aksine ne kadar nankör, iki yüzlü, hurafelere inanan, düşman ordularının gelip kendilerini kurtaracağına, daha iyi bir yaşam süreceklerine inanıp kendi ordusuna yardım etmeyi bırakın ihanet ve hıyanet içerisinde olduklarını anlatmaktadır. yıllardır süregelen anadolu insanının kalıbını yıkmayı başarabilen ve ulu önderimiz mustafa kemal atatürk ve kahraman silah arkadaşlarının milli mücadelede sadece düşman ordularına değil kendi milletiylede mücadele ettiğini gösteren çok önemli bir kitaptır.
kitaptan bir alıntıyla cümlelerimi sonlandırıyorum.
“- biliyorum beyim sen de onlardansın emme.
+ onlar kim?
- aha, kemal paşa’dan yana olanlar...
+ insan türk olur da, nasıl kemal paşa’dan yana olmaz?”
yakup kadri karaosmanoğlu - yaban, sayfa: 152.
devamını gör...
4.
özet olarak; anadolu köylüsünün düşünce biçimi bir istanbullu savaş gazisinin gözünden anlatılmış olup bu insanların hayatlarını nasıl küçük hesaplar ve sinsilikler peşinde koşarak tükettiklerini betimlemektedir. bu kitabı atatürkün yazdırttığı yani bir proje kitap olduğu iddiaları vardır.
devamını gör...
5.
daha çok eril ve milliyetçi bir ağızla anlatılmasına alışkın olduğumuz "vatan sevgisi" denen şeyin tarihselliğini anlamak bakımından aydınlatıcı bulduğum bir roman. neden derseniz, romandaki erkekler "aman bizi askere almasınlar şimdi" kaygısıyla yatıp kalkarken romanın kahramanı şimdi cephede savaşmazlarsa yarın evlerinin önünde savaşmak zorunda kalacaklarını aktarır. herkes padişahın ingilizlerle anlaştığını söyleyip mustafa kemal'in ortalığı karıştırdığını ima ederken kahramanımız yine bunun bir vatan mücadelesi olduğunu idrak etsinler ister...
roman okudukça şunu düşündürüyor, türkiye gibi militarist bir ülkenin siyasal bilinçaltında esasen bunun tam aksini haykıran bir şeyler var. belki de jung terminolojisiyle konuşacak olursam, tam bu yüzden militarist bir "persona" kurguluyor. gölgesi bunun aksini belgelediği için...
roman okudukça şunu düşündürüyor, türkiye gibi militarist bir ülkenin siyasal bilinçaltında esasen bunun tam aksini haykıran bir şeyler var. belki de jung terminolojisiyle konuşacak olursam, tam bu yüzden militarist bir "persona" kurguluyor. gölgesi bunun aksini belgelediği için...
devamını gör...
6.
"anadolu insanın o kadar da masum olmadığını" göstermek için değil, anadolu'nun nasıl yüzyıllar boyunca geri bırakıldığını, istanbul aydını ile anadolu köylüsü arasındaki derin uçurumu, yine de anadolu insanının vatanı kurtarmak için seve seve nasıl canını vereceğini göstermek için yazılmıştır.
devamını gör...
7.
yaban, türk edebiyatında aydın-halk arasındaki uçurumu açık ve kaygıdan uzak şekilde ele alan nadir romanlardan biridir.
yaban, yakup kadri’nin zincir romanları içinde bir yerde düşünülebilir ama farklılığı bu zincir içinde ilk defa anadolu’dan bir bakışın romana hakim olmasıdır. roman ı. dünya savaşı yıllarından başlayarak sakarya meydan muharebesi'ne kadar olan zamanı kapsar. iç anadolu bölgesi'nde porsuk çayı civarında bulunan bir köyde yaşanır. ahmet celal bir istanbul çocuğudur ama anadolu’nun bambaşka bir gerçeğini anlatır; alabildiğince fakirlik ve bunun verdiği daha büyük bir ruhsuzluk.
"ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla başbaşa kalmak saatini dört gözle beklerim. çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir."
yaban, yakup kadri’nin zincir romanları içinde bir yerde düşünülebilir ama farklılığı bu zincir içinde ilk defa anadolu’dan bir bakışın romana hakim olmasıdır. roman ı. dünya savaşı yıllarından başlayarak sakarya meydan muharebesi'ne kadar olan zamanı kapsar. iç anadolu bölgesi'nde porsuk çayı civarında bulunan bir köyde yaşanır. ahmet celal bir istanbul çocuğudur ama anadolu’nun bambaşka bir gerçeğini anlatır; alabildiğince fakirlik ve bunun verdiği daha büyük bir ruhsuzluk.
"ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla başbaşa kalmak saatini dört gözle beklerim. çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir."
devamını gör...
8.
aslında yakup kadri karaosmanoğlu bu romanında köylüyü tanımayan aydın ve aydının ilgisizliği sonucu karanlıkta yaşamaya mahkum edilen köylünün bir çelişkide oluşunu ve bu iki taraf arasındaki çatışmayı anlatır.
aydın kökünden kopmuştur.. halk ihmal edilip çağ dışına itilmiştir..
yakup kadri bu romanında bazen aralara girerek tüm aydınlara seslenir. köylünün kurtuluş savaşı'na ilgisizliği konusunda aydının aslında 'ektiğini biçtiğini' bu nedenle hiç de şaşırılmaması gereken şeyler olduğunu söyler de durur. romanın sonunda düşmanın köyle yaklaşması üzerine tüm köy halkı kaçar. ahmet celal biricik sevdiceği emine'yle birlikte kaçmak zorunda kalır. emine, ağır yaralanır.. ahmet celal anı defterini emine'ye bırakarak uzaklaşır. nereye gittiği hiç belli değildir.
evet gerçekten bazı yerleri böyle büyük belirsizliklerle doludur ancak içiniz rahat olsun yakup kadri bu belirsizlikleri ankara romanında belirginleştirecektir. hatta aydının nereye gittiğini ve neler yaptığını bile anlatacaktır.
aydın kökünden kopmuştur.. halk ihmal edilip çağ dışına itilmiştir..
yakup kadri bu romanında bazen aralara girerek tüm aydınlara seslenir. köylünün kurtuluş savaşı'na ilgisizliği konusunda aydının aslında 'ektiğini biçtiğini' bu nedenle hiç de şaşırılmaması gereken şeyler olduğunu söyler de durur. romanın sonunda düşmanın köyle yaklaşması üzerine tüm köy halkı kaçar. ahmet celal biricik sevdiceği emine'yle birlikte kaçmak zorunda kalır. emine, ağır yaralanır.. ahmet celal anı defterini emine'ye bırakarak uzaklaşır. nereye gittiği hiç belli değildir.
evet gerçekten bazı yerleri böyle büyük belirsizliklerle doludur ancak içiniz rahat olsun yakup kadri bu belirsizlikleri ankara romanında belirginleştirecektir. hatta aydının nereye gittiğini ve neler yaptığını bile anlatacaktır.
devamını gör...
9.
okumadan önce önyargı beslediğim fakat beni fazlasıyla şaşırtan, kurtuluş savaşı dönemindeki köylü-aydın çatışmasını çok etkili bir biçimde aktaran kitaptır. sonunu çok beğenmesem de "keşke yunan galip gelseydi" diyen güruhun ne kadar aptal olduğunu bir kez daha yüzünüze vuracak bir eserdir. kitap sanıldığının aksine türk köylüsünü aşağılamaz, onu bu hale sokanları çok sert biçimde tenkit eder.
devamını gör...
10.
okurken deprosyona girip çıktığım bir kitap.okuduktan sonra bile içinize işleyen köyün o soğuk havası,insanların yabanlığı ve karakterin inceliği..kitapı okurken sisli buz gibi bir yerde belirsiz yüzleri ve belli belirsiz fikirleri görürsünüz.hiçbir şey direk olarak söylenmez hissetilir .
devamını gör...
11.
yakup kadri bu romanında özellikle ahmet celal üzerinden kendi görüşlerine yer verir. roman boyunca türk köylüsünü eleştiren onların eksikliklerini ortaya koyan yakup kadri romanın sonunda ise "ey türk aydını sen bu türk köylüsüne ne verdin ki ne istiyorsun" diyerek esas sorunun köylülerde değil aydınlarda olduğunu söyler.
gerçekten muazzam bir roman. sıradan bir kurtuluş savaşı romanı değil. dönemin zihniyetini yansıtması bakımından çok önemli bir roman.
gerçekten muazzam bir roman. sıradan bir kurtuluş savaşı romanı değil. dönemin zihniyetini yansıtması bakımından çok önemli bir roman.
devamını gör...
12.
yakup kadri karaosmanoğlu'nun yazdığı aydın ve halk arasındaki uçurumu istanbullu olan ahmet celal karakterinin ağzından anlatan romandır. roman yakup kadri romanları içerisinde anadolu gerçeğinin ilk defa romana bu denli hakim olmasından dolayı ayrı bir yer taşır.
yoksulluk sefalet 1.dünya savaşı ve sakarya zaferi arasında geçen dönem anlatılır romanda. milli edebiyat döneminin en önemli romanlarından biridir.
yoksulluk sefalet 1.dünya savaşı ve sakarya zaferi arasında geçen dönem anlatılır romanda. milli edebiyat döneminin en önemli romanlarından biridir.
devamını gör...
13.
anadolu irfanının ne olduğunu ve bu ülkede ki çatışmanın kökeninin nereye dayandığını anlamak için bir başyapıttır.
osmanlı bunların gelmişini geçmişini dikmiş, hayatta kalan torunları da, hala osmanlının bir yerden çıkıp gelip kendilerini kurtaracağını ve atatürkün din düşmanı biri olduğuna inanıyorlar.
lan oğlum, atatürk 1921 den 1923 e kadar cumhuriyeti ilan etmeyip, bekletip, o halife denen dümbük herifin dönüp gelmesini beklemiş, çağrı üstüne de çağrı yapmış.
sonuç ne mi ? gelmemiş dümbük herif.
bu kitabı okuduktan sonra şunu anladım ; hani o maraş dondurmacısı kılıklı hödük herifin teki çıkıp da ''keşke yunan galip gelseydi'' demişti ya ? aşırı yobaz, bir hödük oğlu hödüğün, atatürke olan nefretinden, o bok çukuru ağzından çıkmış bir saçmalık olduğunu düşünmüştüm, meğerse değilmiş... zira o dönemi yaşayan biri, o dönem insanların düşüncelerini anlatmış. gerçi o dönemin aydın denenlerinin çoğuda aslında aydın maydın değillermiş, bugünkü iktidarın etrafına toplaşmış bu şaklabanlardan pekde farklı kimseler değillermiş ama anadolu halkı da, hep o anadolu halkıymış. aydını aydın olmayanı, köylüsü möylüsü hep aynıymış, hep aynı...... arada tellaklar değimiş ama hamam hep aynı hamammış. şimdi bu memleketin neden hiç gelişemediğini ve asla bir gelişme katedemeyeceğinin sebebini anladım.
osmanlı bunların gelmişini geçmişini dikmiş, hayatta kalan torunları da, hala osmanlının bir yerden çıkıp gelip kendilerini kurtaracağını ve atatürkün din düşmanı biri olduğuna inanıyorlar.
lan oğlum, atatürk 1921 den 1923 e kadar cumhuriyeti ilan etmeyip, bekletip, o halife denen dümbük herifin dönüp gelmesini beklemiş, çağrı üstüne de çağrı yapmış.
sonuç ne mi ? gelmemiş dümbük herif.
bu kitabı okuduktan sonra şunu anladım ; hani o maraş dondurmacısı kılıklı hödük herifin teki çıkıp da ''keşke yunan galip gelseydi'' demişti ya ? aşırı yobaz, bir hödük oğlu hödüğün, atatürke olan nefretinden, o bok çukuru ağzından çıkmış bir saçmalık olduğunu düşünmüştüm, meğerse değilmiş... zira o dönemi yaşayan biri, o dönem insanların düşüncelerini anlatmış. gerçi o dönemin aydın denenlerinin çoğuda aslında aydın maydın değillermiş, bugünkü iktidarın etrafına toplaşmış bu şaklabanlardan pekde farklı kimseler değillermiş ama anadolu halkı da, hep o anadolu halkıymış. aydını aydın olmayanı, köylüsü möylüsü hep aynıymış, hep aynı...... arada tellaklar değimiş ama hamam hep aynı hamammış. şimdi bu memleketin neden hiç gelişemediğini ve asla bir gelişme katedemeyeceğinin sebebini anladım.
devamını gör...