insan kendi denizinden sıkılır mı?
sıkılmıştı işte insan, mavisi bile eski mavi değildi, tuzu bile yerinde değildi, tuzu bile bozulmuştu.
adam çekip gitmem lazım buralardan dedi kendi kendine, sandalına atladı yelkeni açtı, rotasını eski / ebedi ve ezeli / denizine çevirdi.
onun o çok alışık ve çok da yabancı sularına girdi, ne aradığını bilmiyordu, bir şey arayıp aramadığını da bilmiyordu aslında. tam o sırada kıyıdan eski, kadim bir şarkı yükseldi "o adam" diyordu şarkı, adam şaşırdı, bu şarkıları pek bilen olmazdı.
sesin olduğu tarafa doğru gitti, kadını gördü sonra, kayaların üstünde duran, mavi elbiseli, gölgesi mavi, ruhu yeşil bir kadın. bir eli dağlarda, bir eli denizlerde, aklı her daim bir adada olan bir kadın.
adam da aynı dille bir şarkı söylemeye başlayınca kadın da onu gördü, yüzünden belli belirsiz gölge gibi bir gülümseme geçti, adamın söylediği şarkılara ve sözlere aynı şekilde karşılık vermeye başladı.
adam korktu, çünkü kadın gerçek olamayacak kadar güzeldi, gerçek olamayacak kadar ulaşılmazdı, gerçek olamayacak kadar eski bir şarkıyı söylüyordu, adam o an ne kendine baktı, ne önüne, ne ardına baktı, yolu yolum olacak dedi, bana gel derse yolum yoludur.
hangi gecenin sabahındaydı bilinmez kadın eski bir şarkının içine o ana kadar bilinen tüm dillerdeki "gel" kelimesini koydu, adama yolladı.
adam duydu, adam anladı.
tek kelime etmeden sandalını kayalıklara ustalıkla yanaştırdı, kadın sandala bindi kadın tam oldu, adam tam oldu, denizler bir oldu ve o sabah
arşipel doğdu.
devamını gör...