661.
uyandım , tekrar uyudum
saat dokuz suları yeniden uyandım
aynaya baktım
yere tükürdüm
ellerim kanadı
kanlar yere döküldü
bekledim
ve kanlara basarak geçtim
her yer kan oldu
annem öldü
babam beni kovdu
yine uyudum
rüya gördüm
uyandım
bir sigara yaktım.
bir tane daha ve sonra bir daha...
dibe vurdum
çok su yuttum
uyudum...
uyandım
katil oldum
kendimi öldürdüm
ceset oldum
devamını gör...
662.
yazmak ne büyük ihtiyaç..
kimseyle konuşamadığın, kalabalıklar içinde yalnız hissettiğin her an; nefes gibi bir şey bu yazmak.
belki insanlar bu kadar iki yüzlü olmasa, yahut dinleseler sahiden birbirlerini; bu ihtiyaç hasıl olmayacak.
o halde insan iyi ki aşağılık bir varlık.
devamını gör...
663.
hayatımın bir dönemi var neden bilmiyorum ama çok özlüyorum. haliyle bu dönemi bana çağrıştıran gerçekten çok şey var; kişiler var, kişilikler var, olaylar var, müzikler var... belirli başlı havalar bile hatta, sonbaharda dökülen turuncu yapraklar, yazın yemyeşil, kabarıkça duran o ağaçların çıplak görünüşü. sanki her an içini dökebileceğini söyleyecekmişçesine griye çalan bir gökyüzü, boş sayılabilecek sokaklar, hiç susmayacak bir şekilde sırayla yüksek seslerini işittiğim kargalar... yerlerde hafif su birikintileri... gözüm kapalı bile her arka mahallesinde, ana caddesinde yürüyebileceğim bir şehir.

kişilere ve kişiliklere ise değinmiyorum. tanımadığım kişiler, tanıdığım kişilerin isimlerini alıp güya onların geleceklerine doğru yola koyuldular. bana, benim zamanımda gördüğüm o davranışlar, mimikler, duygular, cümleler kaldı, kişilikler kaldı, iyisiyle kötüsüyle.

hayatımda iki zaman dilimini aynı anda yürütüyorum sanki. birisi gerçek zamanlı olarak mutlu olduğumu ve yaşadığımı sandığım bu zaman. diğeri ise sanki gerçek zamanda olması gereken ve gerçekten mutlu olduğum bir dönem. öylesine geçmez sanıyordum ki o zamanları, geçmesini atlatamadım sanırım. benimle birlikte sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissediyorum. ne kafamdan atabiliyorum, ne geriye dönebiliyorum. ne algılarımı değiştirebiliyorum ne de yaşanmışlıkları. sanırım tutsak kaldım burada, ikisinin ortasında...
devamını gör...
664.
güne çok iyi başladım ve devam ediyordum ancak şimdi dibe doğru inmeye başladım. çoğu hislerimi buraya yazmaktan çekinmedim. ama bu konu cidden ürkütücü. çok cesur ve korkusuz olmama rağmen her insan gibi zayıf yönlerim var. o korkuyu yenmem için bırakıp gitmem lazım. ama ben zoru görünce kaçan birisi değilim. önce kendime sonra ona ihanrt etmiş olurum. vicdan azabım korkularımdan daha şiddetli. bu duruma girerken neler olacağını neler yaşayacağımı hepsini hesapladım. ama ne olursa olsun bu korku ile yaşayacağım. hayatta her kararın bir bedeli var. düşündüğüm şeylerin olmaması dileği ile herkese mutlu akşamlar.
devamını gör...
665.
ellerim
ellerim üşüyor sensiz
yokluğunda
önce ateş yakmayı öğrendim
sonra ise ısınmayı
üşümüyorum artık
belki de hissetmiyorumdur
bilmiyorum.


~~~~~~~~~~~~


şimdi anladım,
donuyormuşum.
sensizliğin soğuğu öldürüyormuş beni.
engel olamıyorum
gözlerim ağırlaşıyor
iyi uykular sevgilim...
devamını gör...
666.
[her papatya, bir gün solar. aynısefalar gibi...]
müzik benim ilacım, şarkılar benim zehrim ve ben intihar eden bir notayım.
kendi isteğimle kendimi, kendi düşüncelerime esir bıraktım ve inanın bana artık bundan kurtulamıyorum.
ne yapmam gerekiyor? kurtuluş yolu hangi cadde üzerinde? bilmiyorum.
*
ayaklarım yalnızca ileri doğru giden bir ibre gibiydi..
soğuk hava yakıyordu ellerimi, buzdan ateşleriyle. en son durdum. durdum yolun ortasında. şehrin gürültülü sesi kulaklarımı sağır edercesine şiddetliydi.
hiçbir amacı olmayan hâlimle, utanmadan dolaşıyordum bu sokakları. yavaşça etrafa baktım ve deniz tam karşımdaydı.
'gökyüzü denize aynaydı ve deniz gökyüzünün yansımasıydı'
*
keşke yalnızca bir karınca olsaydım.
küçükken ezdiğim o karıncalardan herhangi biri olsaydım ve ezilseydim bir ayakkabının altında.
önümü bile görmeden ilerliyordum... korna sesleri gökteki çığlıkla orkestra kurmuştu ve yağmur bir piyanoydu. piyano...
ağaçlar bu orkestraya eşlik edercesine dans ediyordu ve kurumuş yapraklar esen rüzgarla birlikte uçuşuyordu havada.
kuşlar solistti bu sanat cümbüşünde. kelebekler renk renkti.. umudu bağırıyorlardı sessizliğin dilinde.
*
hayatın tek sorununun iki oyuncak eksik olduğu zamanlar vardı.
koltuğun altında yaşadığına inandığım oyuncanlar ülkesinden söz etmek istiyorum sizlere...
geleceğin en azından geçmişe göre daha tasasız olduğu ve anlamların henüz anlam bulmadığı zamanlar.
çocukluk.
en büyük yalan neydi?
mesela kalemimin ucunu açmayı bir türlü beceremezdim,
kayboldu demek yalandan sayılır mı?
gerçeklerin çarptığı yıkılan bir duvardan ibaretim şimdi.
değişim, kozasından çıkan kelebeğin kanatları mı?
düşünceler benim stresim.
*
tek hücreli odaların olduğu bir hapishanede, bütün suçluların müebbet yediği doyumsuz düşünceler...
*
tarihi geçmiş bir yemeğin bozuk tadı gibidir gelecek.
*
gelecek; çocukken çarptığınız tümseklerin büyürken hissettiğiniz travmasından ibaret.
*
bana, huzurun merhemini verir misiniz?
iltihaplı kalbimin içine sürmek istiyorum...
devamını gör...
667.
rüzgârın vadesi var mı?

ne kadar, nereye kadar eser adı arşipele ait bir rüzgar? hangi cennetin bahçesi sakin eder yolunu?
diyelim ki, denizi bitti, diyelim ki karaya doydu, daha da bekler mi, niye eser?
hani sözün vardı senin bana, beraber ölecektik?
yakışıyor mu şimdi bu yaptığın?
niye ben seni rüyamda görüp ardından dudağımda sema moritz yangını ile uyanıyorum?
bana bakıyor musun hâlâ?
iyi bak olur mu, çünkü artık ben bakamıyorum..

günaydın hayatım, umarım iyisindir.
bin küfür ve milyon sevgim var, dönersen kahve de var.
başka da bir şeyim yok...
devamını gör...
668.
ölümün sesini duyduk bir hafta arayla iki kez. kalanın canı ne çok yanıyormuş. bir kelime, belli bir tınıda ateş gibi yakabiliyormuş insanı.
devamını gör...
669.
42 daklka, 2 gold, bir yavru kedi, tek bir şarkı, tek bir kadın.
kedi gitti, kadın zaten gitmişti, şarkı bana ait, o kalıcı, allahtan böyle şarkılar var da benim yerime bağırıyor, çünkü ben diyemiyorum, anca böyle mızıklama, anca böyle arka planda kırık dökük bir şeyler.

zoruma gidiyor ne yalan söyleyeyim çok acı
fena halde koyuyor istenmemek insana
açtım kapılarımı sonuna kadar isteyerek
üstelik itirafım gurur veriyor bana


yürü be hıyar, son dilimlerin ne de güzel kokuyor di mi?

sevgilim sen benden bıktın mı?

bira devam da, sigara almalı sigara!
köpek bağlasan durmaz bir gece daha var önümde ama ben gülerim ya, ben hep gülmez miyim?


zoruma gidiyor ne yalan söyleyeyim çok acı..


puh!
devamını gör...
670.
beş bira 75 ediyor. bu enflasyon oranı avrupa insan hakları mahkemesince bile yeterince adaletsiz kıstaslar içeriyor.
devamını gör...
671.
yine buradayız işlerin çıkmaza girdiği yerde..aslında nereden başlayacağımı bilemesemde bazen buraya içimi dökmek sonuç veriyor. son üç senedir hunharca emek verdiğim bir şey için artık kendimi güçsüz hissediyor gibiyim. size de olur mu bilmiyorum bazen bir şeyler olsun diye koşarken bir bakmışsınız hayat çok hızlı akıp gitmiş, ee hani ben koşuyordum dersiniz ama sanki daha çok yerinizde saymışsınızdır..tam olarak asla ilerlemeyen o noktadayım ve komik olan gerçekten çok koşuyor olmam ama zaman akışını doğru yerde yakalayamıyor oluşum beni yıpratıyor. belki hayatın bana artık dur koşma deme şeklidir tam emin değilim. belki de yanlış yolda yanlış bir amaç uğruna koştuğum için bir şekilde durmamı istiyor..
ikinci bir husus ise şu neden duygularımı hep uçlarda yaşıyorum, bunu yok etmenin ya da en azından en aza indirgemenin bir yolu varsa, bunu bilen kişi lütfen bana tavsiye vermekten çekinmesin.o kadar kurtulmak istiyorumki bu durumdan çünkü inanılmaz yorucu.. en kötüsü her şeyin farkında olup buna engel olamamak.. delirmişçesine kendi kendime tavsiye verdiğim zamanlar bile oluyor ''ee yeter ama bu kadarı da fazla abartmamalısın vs..'' sakinleşmek ve durulmak istiyorum, bana zarar veren son 3 yılın tüm kötülüklerinden tüm bu yorucu tempodan ve yaşattığı duygulardan arınmak istiyorum. daha fazla bu sarmala dolanıp kalmak istemiyorum. sürekli geçtiğim yolu görüp az önce burdan geçmemiş miydim ben dediğim bir labirentte kaybolmuş gibiyim..devamı gelecek sanırım...
devamını gör...
672.
zaman, öldürmeye gelmeyen acımasız biri.
kendi kendime bir karar verip, kısa vadeli bir zorluğu göğüslemeyi göze aldıktan sonra ilk tümsekte tökezleyince kolum bacağım ayrılıp kopmuş gibi davrandım bu sabah.
o biri de çıkıp
-tüm bunları düşündün, yaşayacağın zorluğu öngördüğünde tam da bu cümlelerle anlattın kendine tane tane. ve aynaya bakıp "şikayet etmeyeceğim" demedin mi?
hayırdır, şimdi hiç beklenmedik şeyler oluyor gibi şaşkın, tutunacak dal arıyorsun kendine? n'oldu? ölmedin, farkındasın dimi? düştün ve zaman öldürüyorsun sadece.
beni beni bihterini!
gülme, cezalısın! espriyi sana değil kendime yaptım. sen zaman öldürürken o her şeyle dalga geçer, sen gülemezsin. kendine kimin zamanı bu ölen diye sormak yerine sadece acıyorsun.
sen düşkün değilsin!
yayılmak rahat geldiyse kalk yerine yat cicim öl bi' zahmet!

yok rahatsızsan, canın çıkmamış acıyorsa düştüğün için değil o, hatırla ve kaldır kıçını artık!
yaşa!
yakın geçmişte düşkün gündemlerini elinin tersiyle iteleyebildiğini gördüğünde hissettin o ilk ateşlenmeyi unutma. şimdi o ateşi harlamak yerine aval aval dansını izliyorsun.
harlasana ateşi! ne duruyorsun? ver yansın! ufak tefek alevleri izlemek tatlı geliyorsa burda böyle yattığın yerde başka hiçbir şey yapmadan sadece sıcaktan şikayet edip ter atmaya devam edeceksin. ama her şeyi yakmak istiyorsan önce yeterince büyük bir yangın çıkarmalısın. hem kendini yakmaktan korkup hem de ateşin başından ayrılmayarak sadece ter atar başka hiçbir şey yapamazsın.
kalk, yak ve git bir tepeden izle alevleri.
kaldır kıçını!- dedi.
devamını gör...
673.
kasvetvari bir gün.
evet evet bu gün, bir sıfat olsaydı tam olarak bu olurdu: kasvetvari...

bir yandan bastıran sıcak, diğer yandan evdeki herkesin üzerinde sezdiğim garip sinirlilik hali.
öte yandan babamın, buz mavisine boyatıp, sanki büyük babaların büyük halasının antika evine dönen salonumuz. sanki o fransız berjerleri yetmiyormuş gibi bir de buna duvarın kasvetli rengi eklendi, diyor annem... yo yoo fransız usulü klasik salon takımında herhangi bir sorun yokmuş kanınca. onun derdi duvarların kasvetli rengiymiş. ayyh insanın içini basıyor, ruhunu daraltıyormuş... esasen içini basan konunun o olmadığını hepimiz biliyoruz, babam da.. lakin şimdilik dillendirmeye kimsenin cesareti yok. susuyoruz...
hepimizi, eften püften bir bahaneyle azarlıyor.
susuyoruz...
canımız sıkılıyor.
susuyoruz..
insanoğlunun ölüm haberine böyle tepki vermesi çok garip geliyor.
susuyoruz..
ağlaması gerekirdi oysa. fakat ağlayamıyor. dua ediyor içi ferahlamıyor. ölüm diyoruz.. hazmedemiyor.
susuyoruz..

anlayacağınız sorunumuz çok büyük: babamın boyattığı buz mavisi duvarlar salonumuzu, hani sade bayramda gidip elini öptüğümüz, meşhur büyükbabaların büyük halasının, antika evine benzetmiş...

sorunumuz çok büyük.
devamını gör...
674.
böyle olması gerekiyormuş demeyi içim yana yana öğrendim. artik hiç birşeyin yakasına tırnaklarım sökülürcesine yapışmıyorum. bu zamana kadar olacağı varsa olurdu zaten deyip pes ediyorum. emekse emek, zamansa zaman. herşeyi gözüm kapalı feda ettiğim hiç birşey benim olmadı çünkü...
devamını gör...
675.
duygusal ve hassas olunca "duygusal zeka"ya sahip olunmuyor.
ikisi o kadar farklı ve hatta çoğu zaman "uç" şeyler oluyor ki birbirinden.
bunu da bir kez daha anladığına ve tecrübe ettiğine göre, kafanın bir köşesinde kalsa da bir yerlere yazmayı da unutma, mesela buraya. yazma işini sevmiş ve az çok alışmışken neden olmasın,sadece telefonunun "not" kısmında kalmasın,hem belki telefonun çalınır bir gün ya da sistemi çöker vs vs , belki de beynine bir şey olur,sonra da bak buraya bunu yazmışsın der birileri hatırlatmak için (güzel olurdu) yaz buraya ,kurallara aykırı olmadığı sürece nasılsa buradan kimse silemez. ve unutma..
devamını gör...
676.
biliyorum, yuvarlak ayak başparmağımla dalga geçilmesine bozulduğumu ancak bozuntuya vermediğimi düşünüyorsunuz çoğunuz. ancak bozulmuyorum, nedenini aşağıda açıklayacağım. yine de zorbalığa nickaltımda karşı çıkan yazar arkadaşlarıma teşekkür eder ve özellikle ergenler için çok önemli bir duruş sergilediklerini tekrar vurgulamak isterim.

neden bozulmuyorum? çünkü ben kendini eleştirme konusunda dibi gördüm arkadaşlar. ben bir “penye insanı”ydım. saçım da sürekli “kendime saygım yok dağınık topuzu” modelindeydi. bacaklarımdaki tüyleri aylarca temizlemediğim oldu. nutella yiye yiye yaşlı teyze selülitleri bacaklarımı sarmıştı. çünkü ciddi bir depresyondaydım. en ciddisinden hem de. ama atlattım. güçlüydüm, desteğim de vardı atlattım.

ben de kendimi baştan yarattım. hem de burada çok azınızın göğüs gerebileceği irade sınavlarından geçerek. o gördüğünüz karnı, karnımdan ameliyat geçirdikten sonraki 3. ayda spora başlayarak yaptım. hayatımda ulaştığım en yüksek kilodan kurtuldum. berbat ötesi selülitlerimden kurtuldum. biliyor musunuz kaşımın hemen üstünde uzun bir dikişim var ve kaşımı mahvetmişti. azmettim, e vitaminiyle kaşıma sabah akşam masaj yapıp kaşımı tamamladım. gardrobumu eledim, alışveriş yaptım, saçımı kestirdim, manikür pediküre başladım.

yani hey yavrum hey. ben nerelerden geçip de nerelere geldim. varsın ayak baş parmağım kalın olsun. bu bir kusur mu allah aşkına? benim ihmalimden mi oldu sanki? bakın mesela beyaz ve yoğun spor yapmış bir kadın olarak biraz varisim de var. tedavi ettireceğim. burnum bir taraftan fındık gibi öbür taraftan hafif kemikli, hiçbir şey yapmayacağım. bendeki kusur algısını anladınız mı?

okuyup da kavrayanı tebrik ederim. haydi selametle.

son not, omza bacak yaparken ayak parmağımı yakalayıp emen adam takılmıyor da size mi kaldı yahu derdi?
devamını gör...
677.
kunduz... kunduz geziniyor etrafta. kunduz bakıyor etrafına. etrafı yeşillik, ağaçlar göğe uzanıyor, çiçekler etrafı seyrediyor, böcekler uçuşuyor. kunduz iyi hissediyor. burası doğduğu, dünyaya geldiği, ilk adımını attığı yer. "vay be" diyor kendi kendine. "vay be! ne uzun zaman geçmiş!"

kunduz yoluna devam ediyor. ağaçlar git gide azalıyor, çiçeklerin rengi soluyor ve yeşillik seyrekleşiyor kunduz yürümeye devam ettikçe. kunduz kaldırıyor kafayı, bakıyor gökyüzüne. dünya sanki ortadan yarılmış gibi gökyüzünün mavi rengide soluyor ileride. "ben biliyorum" diyor kunduz. "ben ne olduğunu biliyorum."

"tüm hikayeler iyi sonlar bitmiyor tabi. insanoğluna hiçbir şey yetmiyor. canım ağaçlar gitmiş, çiçekler açmıyor. ne biçim bir hayattır bu?" diyor kunduz.

ben bir kunduzum, geziyorum ormanda. önüm belli, arkam belli, yürüyorum yolun sonuna.
devamını gör...
678.
uzun bir yoldayım. uzun bir yolculukta. gün batımına doğru ilerlerken araba, zihnim de uzun bir yolda.
bazen kalbim incecik gibi hissediyorum. çok çabuk kırılıyor. büyüdükçe güçlenirim sanıyordum, yaşaya yaşaya alışırım. ama yok değil. hala çok hassas, çok nahif...
devamını gör...
679.
gün gelecek geride bırakmak istediğin her anı, anıyı unutturacak, dokunduğu anda bütün görünmeyen yaralarını iyileştirecek birini tanıyacaksın. sabrettiğin, beklediğin her günün mükafatı olarak gönderilmiş gibi biri girecek hayatına. kadere küsme. kalbini de sevgiye asla kapatma. güzel şeyler beklenmedik zamanda gelir. bunu sakın unutma.
devamını gör...
680.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim