"bozuk saat bile günde iki defa doğru gösterir" anafikri ile bir iki işe yarar replik olsa da baştan sona klişelerce ve tıpkı incir reçeli gibi yapış yapış bir film. normal sözlük'ten sonra sevişememenin bu kadar dert olduğu başka bir alan sfsfsf.
halil sezai sarki söylerkenki, "her cümleyi aynı tonda seslendirmeliyim" taktiğini oyunculukta da kullanmış ve "her duyguyu aynı surat ifadesinde vereyim" diyerek izleyiciye bırakmış duygu durumunu. melike güner, "içimden oynamak geldi" hissiyatını sık sık yasatsa da dram sekanslarında yerli yerine oturmuş. yönetmen demiş ki "kızım sen sonbahar gibi bak sürekli, ben üzerine film çekeceğim". o kadar dram dram dram ki melike sadece öyle baksa, sahne ile örtüşecek sıfatı.
başrol metinleri kimse tarafından beğenilmeyen, sadece kapıcının çöpten alıp okuduğu hikayeleri yazarak hayat süren biri. kapıcıya da sürekli köpek çekiyor. gerçi sonra duygu'ya da köpek çekiyor dallama... tam bir dallama aslında. ne hikmestse, aslında adı hikmet bile degil, metin ama duygu yine de bu adamı seviyor. bu kişinin sevilecek bir yanı yok aslında duygu. bir tutam ömrün kalmış, onu da travmatik geçireyim ben bununla demişsin.
sonra metin, bir bar taburesi üstünde babasının öldüğü yaşta olmasa da, elinde trajedi kataloğu ile dolaşan duygu ile karşılaşıyor... burda bı ufak "heh, ne romantikler" derken, zenarist "wow wow wow haram" diyerek üzerimize ekşi ekşi trajedi kusuyor.
filmde diyaloglar o kadar ağır ilerliyor ki, zannedersin cumlenin başında bir çocuk doğsa, cümle bitince askere uğurlanacak.o kadar ağır. yönetmen de demiş ki, "mutlu sahne olmasın, ışığı da karartın, müzikleri de ağlatın, bu milletin a.."
sonuç olarak, incir reçeli,kapağı açıldığı anda yüzünüze yapış yapış bir kavanoz duygu yoğunluğu fışkırtıyor. izlerken bir kutu mendil ve bir kavanoz incir reçeli bitirme garantili.
benim o yıllarda birlikte çalıştığım kaptan da bunun farkında olacak ki, o dönem birlikte olduğu kadına teknede incir reçeli eşliğinde incir reçeli izlemişti. evet arkadaşlar, o zamanlar böyle düşüyordu. bu iki sersem evlendi de sonra.
neyse işte, bir sabah* tekneye geldim ki ne göreyim? salonda orta sehpa üzerinde boş bir incir reçeli kavanozu, yerlerde, yün ve beyaz halı üzerinde istiflenmis kırmızı gül yaprakları, armatör ve ailesi için hatıra olarak yapılmış toprak tabakların yunan usulü kırılmış parçaları, bir dağınıklık bir rüküşlük. cinlerim tepeme çıkmıştı.
kavanozu görünce o günü tekrar yaşadım. dünyanın en çirkef ve yalancı iki insanının duygu yoğunluğu ile teknenin anasını aglatmasi travmam tetiklendi.
sözlük edem bura, yazmak vardır fıtratında
destur istemek yüktür yazarların sırtında
aniden sinir yapıyorsunuz, uyanamadınız daha
gidin su çarpın gelin, çapak kalmış göz pınarında
#3569773
senin de gücün sadece bana yetsin
laf sokuyor haspam, değen öte gitsin
ben heçbişe anlamadım bu işten
anlayan olursa n'olur, çıksın beri gelsin
bahar görmedik ama neşesi geldi yazın
ölüsüne bir taş şu, dirisine mezar kazın
atıştırmak tehlike, atışmak gözel amma;
aha geldi mezzo, uzatmayın mâni yazın
#3569668
bir şeyler tıngırdıyor, duyamadım özlük
açıp okuyayım dedim, eh, taktım gözlük
nerden çıktı anlamadım, durdum öyle de
üstüme yapıştı, çıkmıyor derin sözlük.
bana ne sözlükten, keyfime bakarım
boş lafı atar, saçlarıma toka takarım
herkes ucundan tutmuş cekistiriyor da
ben online listesinde yâr nicki okşarım.
ne sözlükmüş be hey gafil, derdi, tasası bitmez
dondursam gitsem hesabı, yine de yeri yetmez
bana "yapıştı sözlüğe hayatsiz" diyen de
sözlük başına yıkılsa, durur, bir adım geri gitmez.
agresif methiye dizmiş, kebab acılı
vegan olmuş bezmiş, börek kıymalı
unuttu bu garibi, müşavire sormalı
bir feryad eden olursa tez duyulmalı.
madem müşavir atladı, oldun divane
tanımazmış seni, bunlar hep bahane
sen her mecrada örselersin de beni
iki kulhu, bir elham;
yalnız coup de grace gelir cenazene.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.