ben kendimi küfürsüz de ifade edemem yazar profili

sözlük kızları bu soruya genelde "bir daha asla kırılmayacak bir kalp", "bir daha hiç kimseyi sevememe laneti", "kocaman nurtopu gibi bir güvensizlik" gibi büyük büyük cevaplar veriyor ama yalan. denedim, sınadım, içlerinden geçtim ve söyleyebilirim ki yalan söylüyorlar. bu tatlı bebekler normalde yani normal hayatlarında, hiç de öyle geceleri itiraf başlığında fink attıkları halde ve ruh halinde olmuyorlar. "olgunum, güçlüyüm, hayat canımı çok acıttı ve ben de kendi yaralarımı kendim sarmayı öğrendim" pozları anca kucakta laptop ballı süt içerken geçerli oluyor. gerçekte ise yine aşık olup yine çok güvenip sonunda da yine kırılıp salya sümük ağlıyorlar. dağılıyorlar. halbuki sonsuz güvenmeyi, aşık olmayı altı yedi ilişki önce bırakmışlardı. allah allah. ilginç.

ılık g.tlülük yapmak istemem ama zeytinyağlısı daha güzeldir. etli olan, tencerenin dibine kemiklerin blok şeklinde dizildiği daha fantastik bi yemek, sulu sulu böyle, bol salçalı, ayı gibi bi yemek. yapan kızla sevişemem sanıyorum, olmaz yani. belki ortanca oğlanı da evlendirdikten sonra yaparsa "ellerine sağlık hanım" der kuru soğan ve sarımsaklı yoğurtla gömerim. takribi 60'larımda.

yaa olm saçmalamaz mısınız lütfen? kuzi lan bu. kuzi. birlikte guitar hero'ya felan takıldığın, eve kanat kova söylediğin bi kişilik yani. midesiz misiniz nesiniz anlamadım ki.

anladığım kadarıyla genelde doğuda mal bölünmesin, batı taraflarında da kuzen ince külotlu çorap üzerine mini giyip ortalıkta bıcır bıcır salınıyor diye yapılıyor. sebepler çeşitlilik gösterebilir ama iğrenç yani. iğrenç. insan kuzenini pompalayamaz. pompalayamamalı. devlet acilen yasak etmeli bunu. kuzitolar evlenememeli. çoktan evlenip çoluk çocuğa karışmış yaşlı kuzenlerin de aileleri dağıtılmalı.

az mide pls.

sabah sabah "rp mode on"lu; sözlükten flörtleşilmiş, sexting yapılmış, sevişilmiş bir kıza göndermeli entry girme ihtiyacı hasıl oldu. aniden oldu bu. bi anda. şöyle mesela:

"kaldırıldığına dair iddiaların, birtakım kişilerin gözünde tümüyle asılsız olduğu sistem. * kapalı kapılar ardında çok da güzel devam etmektedir kölelik. hep de etsin zaten. hem zincire vurulmanın öyle kötü bi tarafı da yok bence.:)))"

belli ki bi seks köleliği, bi bdsm olayları dönmüş gece, birtakım ayaklar yalanmış. sabah da sözlük üzerinden pillow talk'a devam, ufak ufak imalar falan. çok huzurlu be. çok özledim o günleri.

onun dışında, biraz da bilgi vermeliyim galiba. sözlük sakinleri yine şaşırtmayıp "kölelik devam ediyor, kölelerin şartları bizimkilerden iyiydi zaten" diye kafa ütülemiş çünkü.

kölelik kalkmıştır. bu, insanlık bir anda aydınlandığı ve çok ahlaklı, çok eşitlikçi olmaya karar verdiği için olmamıştır. köleliğin kalkmasının sebebi, sanayileşen dünyada köle pazarından seçilip alınacak kölelere ihtiyaç kalmamasındandır. geceleri bodruma kilitleyip gün içinde on iki saat tarlaya vuracağın iki metrelik insan azmanı zenciyi atölyede, fabrikada makinenin başına koyamayacağına göre, görece daha nitelikli çalışanlara yani işçilere ihtiyaç duyarsın. bu tür işçilere duyulan ihtiyaç da, köleliği kullanışlı bir sistem olmaktan çıkarmıştır. olay büyük ölçüde sanayileşmeyle, insan ihtiyaçlarına uygun olarak evrimleşen ekonomik düzenle alakalıdır yani.

günümüzde kölelik yoktur yani, devam etmemektedir. çakma tedx konuşmacılarının aptallıklarından sıkıldım. köle pazarı-linkedin gibi zorlama benzetmeler çok sıkıcı. delikanlı gibi "insanlık hep yolunu bulur, zenginler fakirleri sömürmenin bi yolunu bulur" demek lazım. bizler modern köleleriz. yok duvardaki bir başka tuğlayız a.k. laflara bak.

ha buradaki seksten kasıt duygusuz, az duygulu sevişmek. sevişmeden kastınız da duygu bombardımanı bir seks. el kol yalamak değil yani. "sevişmek çiftleşmek değil tekleşmektir" gösteriniz bittiyse bir iki cümle de biz kuralım.

sekste boyun emmek falan opsiyonel. sevişirken mecburiyet gibi bir şey ama. bi de tutkulu bir sevişme sonrasında huzur hissediliyor; göğüste uyumak, uyutmak, sarılmak süper oluyor. ikinci postaya göz dikilmeyebiliyor. seks biraz daha farklı. yani sevişmek meme yaladıktan sonra ağızda kalan soğan tadına yüz ekşitmemekse, seks hemen duş alıp arınmak istemek gibi. kasıkta pis bi koku. ıyy.

"vay be sanki daha dün görüşmüşüz gibi", "abi kaç sene geçerse geçsin, kaldığımız yerden devam ediyoruz işte" tarzı tırt cümlelerle ilgili arkadaşlığın samimiyeti pekiştiriliyor ya, ölüyorum. ölüyorum. "yarın da görüşelim" desen "cerenlere sözüm var ya, haftaya yapalım" diyecek adam. ceren kim? işteki kız. tanımıyorsun. nasıl tanıyacaksın ki, on senedir görüşmemişsin adamla. o süreçte neler neler yapmış, yaşamış. insan ergenliğe girer çıkar lan o arada. yirmi tane kız eskitir.

kişideki masumiyet, lekesizlik takıntısı ve buna bağlı olarak "hiç yapmadım" cümlesinin verdiği huzur. sorumluluk falan. disipllinlilik belki, zinciri hiç koparmamış olmanın haklı gururu.
ilk günah hep en zorudur ve her konunun ayrı ayrı ilkleri, günahları vardır. 16 yaşındaki çocuk ilk kopyasını çeker ve o an, "eğitim hayatı boyunca hiç kopya çekmemiş olma" özelliğini kaybeder. o günden sonraki kopyalar o kadar koymaz ona. "yapabilir miyim" sorusunun yerini "yine yapsam mı" gibi insanı daha az ikilemde bırakan bi soru alır.
başka bi yerde yirmilerinin sonlarındaki bi adam, ilk defa, sevmediği bi kadınla yatar. bi daha "hiçbi zaman sevmeden sevişmedim ben" diyemeyecektir insanlara, başta da kendisine. bu çok dürüst, düzgün adam bi yerden sonra yalan da söyleyebilmeye başlar belki ve o zaman o kadına "seni seviyorum" diyebilir, kendini o kadını sevdiğine inandırabilir -ki en zorudur-, her şey bittikten sonra insanlardan bu ilişkisini saklayabilir, "bi daha olmaz" diyebilir. halbuki bi zamanlar bi gün "bi daha olmaz" lafını kullanmayacak şekilde yaşıyordu hayatını.
bi adam ilk defa aldatır sevgilisini ve ikinci aldatışında altındaki kızın boynuna diliyle sevgilisinin ismini yazacak kadar arsızlaşır. kız ise zevkle ağzını açmış tavana bakıyodur o sırada. (yazının samimiyetini kaybettiği an)
ilk yalan hep en zorudur, en azından kişiyi en huzursuz edenidir. sonrakilerde "bi kere söyledim zaten" şeyi vardır, rahatlığı değil de bilinci. farkındalığı bunun.

insan kaşarlanır sonunda ve umursamaz olur. duyarsız olur. "s... et" diyebilmeye, işin sonucuna, kendi çıkarına odaklanabilmeye başlar. vicdanı bi kere sağlamca sınandıktan, o da bu sınavdan başarıyla kaldıktan sonra, "koy g...ne" falan der, hem de bi tek o konuda değil, diğer konularda da söyleyebilmeye başlar bunu. geneller yani. daha rahat söyler, daha az rahatsız olarak geneller. bir konuda işlediği günah, diğer konulardaki potansiyel günahlarına zemin olur.

ortaokula gittiğim sıralarda cobain'e atfedilen bi laf dolaşıyodu nette: "nobody dies a virgin, life fucks us all" diye. "kalamazsın bakire, hayat s..er bir kere" diye çevrildiğini görüp ergen ergen "süper çeviri" demiştim hatta. hala diyorum şu an.
onun gibi bi şey. alıntıyla bitirdim ve memeyi hak ettim bence. debe olmasa da meme'yi...

entry'yi düzelttik, onaylanmamış olacak ki yeniden yayına alınmadı ama "silinenler"de de gözükmüyor şimdi. entry kayboldu. puf oldu. önceden de olmuştu bu. bana ait bir cümle yığınını hiçliğe yollamak hiçbirinizin harcı değil oğlum. yüzde 50 sansür dediniz, uyduk işte, bokunu çıkarmayın. insanlar böyle böyle ağlak veda entry'si girip kirpi'ye kaçıyor demek ki.

modlar bi dönsün bana. bu tavır hiç hoş değil.

aa ama bu benim en sevdiğim başlık ki.^^

*
deniz kenarına inince aklıma gelir
sevişmelerimiz, gülüşlerimiz ve özleyişlerimiz
eğilir yerden bir taş alırım
avuçlarımda mavi bir buluta dönüşür bu taş
sense gelmezsin uzaklardan
*

pirzola be. zıtlığı vurgulamak için de fakirlere nohut yedirilir, yanında kuru soğanla.

solcu bi kız çıksa şimdi, "nohutun kilosundan haberin var mı senin? o bile lüks artık." diye fırçalasa beni. iktidarı eleştirse. muhalifliğime cila atsa. ah.

tarım ve hayvancılık iyiyken de lüksmüş demek şu pirzola. of ülkemin fakir insanları of.

"sana ne, istediğimi yazarım"cı bir yazar. çok azıcık da alıngan sanki. olsun ama, nick'i şairane, şiirimsi, şiirvari.

bu tarz mesajlara cevap vermeyi hiç beceremedim ben, tatlı kızların azar kaymalarına karşı direnmeyi de... o yüzden üzülerek nick altına damladım. affet beni. yapabildiğim bi entry girmek var şu hayatta.

sen haklısın ve ben gidip bir köşede öz eleştirimi yapacağım şimdi. kendime kızacağım.

kızdım.

bu nasıl başlık, bu nasıl etki ya? sanki ik müdürünün b*ktan "performans gelişimi" sunumundayız. sanki ted talks burası.

biraz anlayış rica ediyorum sizlerden, bari şu sözlüğü bozmayalım.

arada, rastgele bi şey dinleyeyim, heyecan olsun sürpriz olsun dediğimde spotify'a gelişigüzel bi şeyler yazıyorum. dinleme geçmişine göre, kişiselleştirilmiş şeyler öneriyor zaten o da. az önce de o an elime öyle geldiği için "damn" yazdım, direkt bu albümü önerdi.
şu windowpane'i dinlemeyeli bi beş altı yıl olmuştur rahat. direkt zaman tüneli, direkt. romantize edilmeyi hak edecek çok az şey var şu hayatta, bi tanesi müzik. hemen tribe sokuyor. harika.

yettim abla.

-çünkü buna mizah denir ve biz kahrolası erkekler, bu tarz mizaha bayılıyoruz. bununla besleniyoruz, bundan değil bak, bununla. gönderme, film repliği bizim işimiz. ah erkek beyni ah. "şey var ya" deyip youtube'dan kolpaçino sahnesi izletmek, kurgu show tv haberi açmak süper bi şey.

ayrıntılı bilgi için dm.

edit: araya başka bir erkek kaynamasın derken harf hatası yapmışım. ayıpladım kendimi.
s...yim komikli edit yapamayan şu ellerimi. kadınlı başlık olunca yeteneklerim körelebiliyor böyle.

yani kartal. dümdüz kartal. kartalın normali tek başlı olanıdır çünkü. hmm. pek değişikmiş bu mevzu.

demek bi dönem o kadar çok kullanılmış ki bu çift başlı kartal sembolü, bi yerden sonra marjinal olan normal, tek başlı kartal olmuş. beşiktaş'ınkinden.
belli ki "kartalın bir başı doğu'yu, bir başı batı'yı simgeliyor" tarzı muhabbetler, böyle eşli semboller antik çağlarda da klişeye düşmüş. sıkılınmış bunlardan. anladım.

en nihayetinde, o saç telinin ilmek olup boynunuza geçmesiyle devam edecek olan eylem... büyük, büsbüyük bir hata...
freud'un bi tweet'i vardı hani: "bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirirseniz, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz" diye. o kadar doğru ki bu.
kimi en değerlimiz yaptıysak, hmm, sonradan bi baktık değmezmiş meğer. değmemiş.

şu gül-bülbül muhabbetinden de yıldım harbi. yüzlerce yıldır aynı tantana. divan edebiyatı, mazmun, ulaşılamayan sevgili vır vır. şu ortamda bile, şu ferhat göçer başlıkta bile aynısı. yeter yav. şu mevzuya bi açıklama getirmek istiyorum artık. gül nedir, bülbül nedir öğrensin istiyorum gençler.

gül: çük
bülbül: *m

bülbül gülü yalamak istiyor, fırçalamak, lüp diye içine dalmak, şap şap dövmek.
işte bu kadar. özet bu.

şimdi söyleyin bana, en ünlü şiirlerini divanında toplayan o şairler mi daha delikanlı yoksa ben mi daha delikanlıyım? özellikle kadınların cevap vermesi yönünde bi tercihim var. anlaşılır diye umuyorum.

arkadaşlar bu ne? "nick'in bi şarkı olsaydı"ya cevabım falan mı? pardon türkü.

türkülere saygı duymak lazım. en kötü rol yapıp gömlekten iki düğme daha iliklemek. ülkenin en tırt beyaz yakalısı bile türkü dedin mi çakar bi ceylan ertem cover, "bu topraklar" edebiyatı yapar çünkü. aksi linç sebebidir.
neyse ki tsm olayı dünün konseptiydi, bugün yine modern yaşamdan devam. fasıla cumartesi gidilir çünkü, kural budur. dün de gidildi. "eftalya", "cavidan" isimli modern meyhanelerde beylerbeyi göbek içildi, deniz börülcesi yendi. hayat bu be, insan hafta içi bunun için çalışıyor be.

neyse, onun dışında her şeyiyle tam bi ege türküsü işte. girip hikayesini okusak, bi de öyle dinlesek duygulanırız, tribe gireriz belki de. muhtemelen.

ıyy hayale bak be. tam varoş alert, tam.
hayal dünyası iki karışlık karıların erotizme dair düşünceleri de böyle feci klişe olur genelde. fantezisini sorsak "ımm tavanı ayna kaplatmak, sonraaaa arabada sevişmek" falan derler hep. bravo. yaratıcı.

adeta herkes. "öyle çok arkadaşım yok benim" demeyen tip tanımadım ben. hep ufak bi arkadaş grubu, samimi arkadaşlar, kaliteli sohbetler. yeter ya. yuh. görmesek inanacağız.

progressive kültlerinden devam o zaman. maksat başlık kalite koksun. bu sözlük, rock'çı/metalci tayfanın dahi en rafine kitlesi olan progressive'ci dolu adeta.

eloy - ocean

mutlaka dinlenmeli. hele ki daha önce dinlenmemişse. terk ederim sözlüğünüzü.