tarihin hiçbir döneminde bilgiye ulaşmak bu kadar kolay olmamıştı. insanlık, binlerce yıllık birikimini, farklı coğrafyaların kültürlerini, bilimsel keşiflerin en son halkasını ve anlık dünya olaylarını avucumuzun içindeki küçük bir ekrana sığdırmayı başardı. antik iskenderiye kütüphanesi’nin hayal bile edemeyeceği bir evrensel arşive saniyeler içinde erişebiliyoruz. işte tam da bu yüzden, 21. yüzyılda cahil kalmak, artık masum bir yoksunluk hali değil, ironik bir şekilde, özel bir çaba ve ustalık gerektiren aktif bir eylemdir. bu, bilgi okyanusunda boğulmamak için kendine küçük, konforlu ve havasız bir akvaryum inşa etme sanatıdır. peki, bu çağda cehalet nasıl bir "başarıya" dönüşüyor ? modern cehaletin en büyük mimarı, şüphesiz sosyal medya algoritmalarıdır. bu sistemler, bize duymak istediklerimizi fısıldamak, görmek istediklerimizi göstermek ve inanmaya meyilli olduğumuz şeyleri doğrulamak üzere tasarlanmıştır. beğendiğimiz bir gönderi, tıkladığımız bir haber, takip ettiğimiz bir sayfa, dijital dünyamızın tuğlalarını bir bir örer. zamanla etrafımız, kendi sesimizin yankılarından oluşan, karşıt görüşlerin asla sızamadığı, rahatsız edici gerçeklerin kapı dışarı edildiği bir yankı odasına dönüşür. bu odanın içinde "herkes" bizim gibi düşünür, "tüm kanıtlar" bizim haklı olduğumuzu gösterir. bu konforlu hapishaneden dışarıya bakmak, büyük bir zihinsel çaba gerektirdiği için çoğu kişi kapıyı kilitli tutmayı tercih eder. bilgi çağının insanı, artık öğrenmek için değil, kendini doğrulamak için araştırma yapıyor. arama motorlarına "neden x fikri doğrudur?" gibi sorular yazarak, aslında gerçeği değil, mevcut inancımızı destekleyecek kanıt kırıntılarını arıyoruz. bu süreçte, onlarca aksi yöndeki bilimsel makaleyi, uzman görüşünü ve sağlam veriyi görmezden gelip, komplo teorileriyle dolu bir blog yazısını veya anonim bir forum yorumunu "işte gerçek bu!" diye bayrak gibi sallarız. bilgiye erişimimiz sonsuz olabilir, ancak doğrulama yanlılığımız (confirmation bias) bu sonsuzluktan sadece işimize geleni cımbızla çekip almamıza neden olur. "herkesin fikrine saygı duyulmalıdır" gibi iyi niyetli bir söylem, zamanla "her fikir eşit derecede doğrudur" gibi tehlikeli bir yanılgıya evrildi. yıllarını bir konuya adamış bir bilim insanının araştırması ile hiçbir uzmanlığı olmayan birinin kişisel görüşü aynı kefeye konulabiliyor. aşı karşıtlığı, düz dünya teorileri veya iklim değişikliği inkarcılığı gibi akım ve düşünceler, bu zeminde yeşerir. bilimsel metot, eleştirel düşünce ve kanıta dayalı argüman gibi zahmetli süreçler yerine, duygulara hitap eden, basit ve akılda kalıcı sloganlar tercih edilir. bu ortamda cahillik, "alternatif bir bakış açısı" olarak pazarlanır ve cehaletini korumak, "sürüye uymamak" gibi sahte bir entelektüel direniş olarak yüceltilir. her saniye üzerimize yağan veri, haber ve uyaran seli, bir noktadan sonra zihinsel bir yorgunluğa ve kayıtsızlığa yol açar. dünya meselelerinin karmaşıklığı, çözülmesi gereken sorunların büyüklüğü karşısında bunalan birey, bir savunma mekanizması olarak kendini kapatır. "zaten ne yapsam değişmez" veya "bu konular beni aşıyor" diyerek zihinsel enerjisini daha basit ve kişisel alanlara yönlendirir. bu durum, pasif bir cehalet gibi görünse de aslında karmaşık gerçeklerden bilinçli bir kaçıştır. bilgiye maruz kalmaktan yorulduğu için cehaletin huzuruna sığınır.
sonuç olarak, 21. yüzyılda cahil kalmayı başarmak, bilgiye erişememekten değil, tam tersine, bilginin ezici varlığı altında ondan kaçma, onu filtreleme ve onu kendi inançlarımıza göre bükme yeteneğinden kaynaklanır. bu, pasif bir durum değil, irade gerektiren bir eylemdir. ancak bu "başarı", bireyi kendi küçük ve güvenli dünyasına hapsetmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal kutuplaşmayı körükler, ortak akıldan uzaklaştırır ve en büyük sorunlarımıza karşı bile bizi aciz bırakır.
devamını gör...