1.
Mesaj alımım kapalı, nickaltına da yazmazsanız sevinirim.
son tanımları
6.
yazarların sevdikleri tablolar
#3758433
bir söylentiye göre, halkına evden çıkmamaları için önceden haber gönderen lady godiva, şehre çıktığında tüm şehir halkı saygısından başını kaldırmaz ancak bir kişi dayanamayıp perdeyi aralar ve kör olur. hikayeye ben ilk kez, çok sevdiğim bir ismet özel şiirinde* rastlayıp oradan yola çıkarak öğrenmiştim:
“bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur”
evet bizde ne godiva kadar cesur birisi vardır ne de bu cesaret karşısında bakanı kör edecek bir nizam. hikayeyi de tasvirlerini de çok severim. fakat bence en güzeli john collier tarafından yapılan şu tablodur:
bir söylentiye göre, halkına evden çıkmamaları için önceden haber gönderen lady godiva, şehre çıktığında tüm şehir halkı saygısından başını kaldırmaz ancak bir kişi dayanamayıp perdeyi aralar ve kör olur. hikayeye ben ilk kez, çok sevdiğim bir ismet özel şiirinde* rastlayıp oradan yola çıkarak öğrenmiştim:
“bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur”
evet bizde ne godiva kadar cesur birisi vardır ne de bu cesaret karşısında bakanı kör edecek bir nizam. hikayeyi de tasvirlerini de çok severim. fakat bence en güzeli john collier tarafından yapılan şu tablodur:

devamını gör...
10.
cezalar ağırlaştıkça suçun sıklığı azalır mı sorusu
azalmaz. karşılaştırmalı bir ceza hukuku okuması yapmak yeterli bunu görmek için. misal olarak kuzey ülkelerinde cezalar düşük olduğu halde suç oranları da oldukça düşüktür.
burada türkiye için konuşacaksak bizim berbat bir suç siyasetimiz ve sürekli değiştirilen çok kötü bir infaz rejimimiz var. özellikle pandemi ile işler iyice saçma sapan bir hal aldı. suç oranı artıyor o zaman cezaları yükseltelim gibi tek boyutlu bir yaklaşımla, palyatif çözümlerle bir yere varamıyoruz. suçun sosyo-ekonomik boyutlarını atlamadan konuya bütüncül yaklaşmamız ve uzun vadeli ve çok boyutlu düşünmemiz lazım.
burada türkiye için konuşacaksak bizim berbat bir suç siyasetimiz ve sürekli değiştirilen çok kötü bir infaz rejimimiz var. özellikle pandemi ile işler iyice saçma sapan bir hal aldı. suç oranı artıyor o zaman cezaları yükseltelim gibi tek boyutlu bir yaklaşımla, palyatif çözümlerle bir yere varamıyoruz. suçun sosyo-ekonomik boyutlarını atlamadan konuya bütüncül yaklaşmamız ve uzun vadeli ve çok boyutlu düşünmemiz lazım.
devamını gör...
11.
allah tahsilatını affetsin
amin. ama bildiğim kadarıyla bazı borçların tahsil kabiliyeti yok. gece gece şaka yapacağım diye kusur hanemize yenilerini eklememişizdir inşallah. allah taksiratımızı affetsin.*
devamını gör...
12.
yazarların en fazla yalnız hissettiği an
üzüldüğüm değil de daha çok, çok mutlu olduğum halde paylaşamadığım zamanlar. derdini üzüntünü içinde hallediyorsun da bir şekilde, mutluluk paylaşılmadığı zaman çok eksik kalıyor.
devamını gör...
13.
ikinci üniversite okumak
en eski okumak istediğim bölümü okuyorum şu an: sosyoloji. anayasa çalışıyorum şu an ama işin içine girince anladım ki ben siyaset sosyolojisi seviyorum aslında.
bölüme de biraz bundan başladım ama bu dönem de kayıt yaptırmadım. sürekli erteliyorum, kafam kaldırmıyor şu aralar. oysa ki çok severek okuduğum konulardı, zaten bir senede iki yılı bitirmiştim başladığımda. tabii pandeminin de etkisi oldu ama bu tür bölümler kişisel ilgi varsa çok rahat okunuyor. aslında ilk felsefeye başlamıştım ama oradaki hocalar devam konusunu çok sorun yapmışlardı. aşırı sinir olmuştum bu duruma. çünkü ben felsefe okuyarak kısa yoldan bi şey kazanmaya çalışmıyorum ki, özel bir ilgim var sadece. oradan mezun olmak değil derdim, bir kazancı da olmayacaktı bana zaten. insanların bu tür hevesleri kırılmamalı bence. neyse pandemi ve uzaktan eğitim olanakları gelince sosyolojiye geçiş yaptım, sonra baktım bunlar zaten benim sürekli içinde gezinip durduğum, okuyup çizdiğim konular. spss hariç.*
baktım ki sarıyor, devam ettim. ama bir yerde sıkıldım ve bıraktım. nefret ediyorum bu huyumdan ama öyle işte. bir yıl kaldı eğer devam edersem. edebilirsem :)
neyse arkadaşlar, isteyene tavsiye ederim sözün kısası. okuyun :)
bölüme de biraz bundan başladım ama bu dönem de kayıt yaptırmadım. sürekli erteliyorum, kafam kaldırmıyor şu aralar. oysa ki çok severek okuduğum konulardı, zaten bir senede iki yılı bitirmiştim başladığımda. tabii pandeminin de etkisi oldu ama bu tür bölümler kişisel ilgi varsa çok rahat okunuyor. aslında ilk felsefeye başlamıştım ama oradaki hocalar devam konusunu çok sorun yapmışlardı. aşırı sinir olmuştum bu duruma. çünkü ben felsefe okuyarak kısa yoldan bi şey kazanmaya çalışmıyorum ki, özel bir ilgim var sadece. oradan mezun olmak değil derdim, bir kazancı da olmayacaktı bana zaten. insanların bu tür hevesleri kırılmamalı bence. neyse pandemi ve uzaktan eğitim olanakları gelince sosyolojiye geçiş yaptım, sonra baktım bunlar zaten benim sürekli içinde gezinip durduğum, okuyup çizdiğim konular. spss hariç.*
baktım ki sarıyor, devam ettim. ama bir yerde sıkıldım ve bıraktım. nefret ediyorum bu huyumdan ama öyle işte. bir yıl kaldı eğer devam edersem. edebilirsem :)
neyse arkadaşlar, isteyene tavsiye ederim sözün kısası. okuyun :)
devamını gör...
14.
anglo sakson kültürü ile büyümüş yurdum solcusu
bir kuzenim stanford’da şu an. yakın bir arkadaşım cambridge’te doktora yapıyor. en yakın arkadaşlarımdan birisi sorbonne’da doktora araştırmasına gitti geçen sene. bunun gibi bir sürü insan var hayatımda, bir kere bile robert kolej statüsünde bir okul küçümsediklerini görmedim. aslında herhangi bir akademik çabayı küçümsediklerini de görmedim. aksine benim söylemeye utandığım çalışmalarımla bile yakından ilgilenen insanlar bunlar. çünkü gerçek anlamda entelektüel merak*, eskilerin ifadesiyle ilmî tecessüs sahibi insanlar etiketlerle pek ilgilenmezler.
kaldı ki verilen örneklerde üsküdar amerikan mezunu mesela halide edip var bildiğim, robert kolejde aklıma mina urgan geldi mesela (yanlış hatırlıyor değil isem). boş insanlarmış gibi lanse edilmiş de bunlar ülkenin erken dönem intelijansiyası. sol liberalleri ben de sevmem fakat eleştirinin odağı fikirleri olmalı.
ayrıca p.s.: son dönem solcuları sussex tercih ediyorlar ve liberal de değiller.*
edit: #3755467 aslında ben arkadaşın ne demek istediğini anlıyor ve kısmen de katılıyorum. birikim çevresinin sol perspektiften eleştirisi haksız değildir ve akademik geçmişleri de bu eleştiriyi destekleyebilir. buna bir şey diyemem fakat yine de birikim dergisinin ve bu dergiyi oluşturan çevrenin entelektüel birikiminin ülkenin düşün dünyasında hatrı sayılır ve küçüksenmeyecek bir yeri olduğunu da kabul etmek gerekiyor. sol literatüre katkıları bile yeterli bunu söylemek için. hatta marx’ın birçok kitabının en iyi çevirileri bu insanların ellerinden çıkmıştır. hepsini göz ardı etsek bile, nişanyan’ın grundrisse’ye yazdığı önsöz marxsist literatüre yazılmış bir mukaddimedir desek sanıyorum ki abartmış olmayız.
kaldı ki verilen örneklerde üsküdar amerikan mezunu mesela halide edip var bildiğim, robert kolejde aklıma mina urgan geldi mesela (yanlış hatırlıyor değil isem). boş insanlarmış gibi lanse edilmiş de bunlar ülkenin erken dönem intelijansiyası. sol liberalleri ben de sevmem fakat eleştirinin odağı fikirleri olmalı.
ayrıca p.s.: son dönem solcuları sussex tercih ediyorlar ve liberal de değiller.*
edit: #3755467 aslında ben arkadaşın ne demek istediğini anlıyor ve kısmen de katılıyorum. birikim çevresinin sol perspektiften eleştirisi haksız değildir ve akademik geçmişleri de bu eleştiriyi destekleyebilir. buna bir şey diyemem fakat yine de birikim dergisinin ve bu dergiyi oluşturan çevrenin entelektüel birikiminin ülkenin düşün dünyasında hatrı sayılır ve küçüksenmeyecek bir yeri olduğunu da kabul etmek gerekiyor. sol literatüre katkıları bile yeterli bunu söylemek için. hatta marx’ın birçok kitabının en iyi çevirileri bu insanların ellerinden çıkmıştır. hepsini göz ardı etsek bile, nişanyan’ın grundrisse’ye yazdığı önsöz marxsist literatüre yazılmış bir mukaddimedir desek sanıyorum ki abartmış olmayız.
devamını gör...
15.
arkadaşlık kesme sebepleri
karakter zafiyeti tabii ki. çıkarcı, hesapçı, dedikoducu olması. bir duruşunun olmaması, özellikle iş arkadaşlıklarında önemli bu. yalaka ve duruma göre şekil alan kişiler. en nefret ettiklerim. bu tür insanları silerim direkt. ve bunu da yüzüne söylerim, hiç çekinmem.
bunun dışında, karakterle ilgili sorunlar yoksa genellikle tahammül gösteririm diğer şeylere. sevdiğim insanları kolay kolay hayatımdan çıkarmam, en ufak anılar bile kıymetlidir benim için, hatrı vardır. insan yaş aldıkça o anıların ne kadar değerli olduğunu anlıyor. öyle kolay harcayamıyorsun.
bunun dışında, karakterle ilgili sorunlar yoksa genellikle tahammül gösteririm diğer şeylere. sevdiğim insanları kolay kolay hayatımdan çıkarmam, en ufak anılar bile kıymetlidir benim için, hatrı vardır. insan yaş aldıkça o anıların ne kadar değerli olduğunu anlıyor. öyle kolay harcayamıyorsun.
devamını gör...
16.
ağlayan bebeğin toplu taşımada verdiği rahatsızlık
bizim millet bazen ne kadar anlayışsız oluyor yahu. azcık sabretseniz ölmezsiniz, o anne babayı da zaten ellerinden bir şey gelmediği yerde daha da darlamanın anlamı yok. kulaklığını takıp başka yöne bak kardeşim, kimse bayılmıyor elinde çocukla toplu taşımada rezillik çekmeye. mecburlar demek ki. sen beğenmiyorsan taksiye bin yani yapacak bi şey yok.
devamını gör...
17.
emekliye ev vermiyorum ilanı
barınma gibi temel bir hakkın yatırım aracına dönüşmesine imkan sağlayan piyasa ekonomisine neden karşı çıkmalıyızın çok güzel bir örneği olmuş ilandır. eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklar asla piyasanın insafına bırakılmamalı. emekliler ölsün, yoksullar sürünsün bize ne diyecek kadar insanlıktan çıkmadıysanız tabii.
edit: panda kardeşim bi daha oku bi bakalım, adam hayrına evini versin mi demişim.
farkettiyseniz artık kendimi anlatmaya ve açıklamaya çalışmıyorum. çünkü bazı şeyleri kabullendim artık :)
edit: panda kardeşim bi daha oku bi bakalım, adam hayrına evini versin mi demişim.
farkettiyseniz artık kendimi anlatmaya ve açıklamaya çalışmıyorum. çünkü bazı şeyleri kabullendim artık :)
devamını gör...
18.
sirma
19.
flörtün sevgililiğe dönmeme sebepleri
insanlar sevmekten korkuyorlar bence. daha doğrusu sorumluluk almaktan, biriyle bir yola girmekten, onun da artık o yola dahil olmasından korkuyorlar. sevmek artık bir yük gibi geliyor insanlara. her şeyin hiçbir sorumluluk alanına dahil olmadığı, istediğin zaman hesap vermeden çekip gidebileceğin ama canın istediğinde sevgili gibi konuşabileceğin belirsiz bir yerde “takılmak” en kolayı. fazlası fazla geliyor. yani aslında cesaret gerektiriyor.
şu an hayatımda, beni daha görmeden sadece 1 haftada sevgilim deme cesareti gösterebilmiş, aylar sonra olur ancak diye beklediğim sözünü 1 hafta geçmeden tutup yanıma gelmiş bir adam olmasa böyle düşünür müydüm bilmiyorum ama insan bu cesareti görünce, sevmekten korkmayan cesur bir adam görünce aşık oluyor. bu aşamada hangi statüde olduğunuzu sorgulamıyorsunuz. oysa ki ben çok temkinli birisiyimdir ama öyle güven veriyor ki, çıktığımız hiçbir yoldan korkmuyorum ben de.
şu an hayatımda, beni daha görmeden sadece 1 haftada sevgilim deme cesareti gösterebilmiş, aylar sonra olur ancak diye beklediğim sözünü 1 hafta geçmeden tutup yanıma gelmiş bir adam olmasa böyle düşünür müydüm bilmiyorum ama insan bu cesareti görünce, sevmekten korkmayan cesur bir adam görünce aşık oluyor. bu aşamada hangi statüde olduğunuzu sorgulamıyorsunuz. oysa ki ben çok temkinli birisiyimdir ama öyle güven veriyor ki, çıktığımız hiçbir yoldan korkmuyorum ben de.
devamını gör...