1.
son tanımları
3.
güne psikolojik bir tespit bırak
eğer acı, kaygı ve çaresizlik, bir zayıflık olarak görüldüğünden; hatta kadınsı kabul edilen duygusal gevşemenin erkeğe yakışmayan bir ifadesi olarak görüldüğünden ve güçlü erkek anlayışına göre (aynı şey, erkeği örnek alarak güçlülük iddiasında bulunan kadınlar için de geçerlidir) uygunsuz sayıldığından yadsınma o zaman iç dünyada devre dışı kalır ve gündelik hayatın dişlileri tarafından yalıtılır. iç dünya böylece bilinçdışında giderek daha derinlere gömülür. ama görünmez hale gelse de davranışlarımızın, düşüncelerimizin ve duygularımızın motoru olarak kalır.
arno gruen
arno gruen
devamını gör...
4.
borromean düğümü

lacan'ın psikanaliz yönteminde borromean imge,simge,gerçeğin birbirine bağlı olduğu ama karşılamadığı düğümdür.aralarındaki eksikliklerle bağlı olan düğümdür.
imgesel alan: ayna evresiyle oluşan,egonun bulunduğu alandır.
simgesel alan: babanın adı(nom du pere) ile oluşan dilin,yasanın,toplumun bulunduğu alandır.
gerçek(le reel): dille karşılayamadığımız,ifade edilemeyendir.travmalar gibi.
devamını gör...
6.
farkındalık
farkındalığa şimdide bulunma hali diyebiliriz. farkındalığın özellikle bireysel ve psikolojik gelişim için önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. bireyin kendisi deneyimlemeli diyerek günümüzde genelde farkındalık insanı huzursuz eden birşey olarak gösterilir ama bu kastedilen algıyı dışa yönlendirip yargıya kapılmaktır diyeyim.
şimdi'de bilinçli halde kalabilmek için kişinin gün içinde özellikle kendisini izlemesi lazım.bu konuyu açarsam kaçırılan nefes beden hareketlerine daha sonra düşüncelere daha sonra duygulara en sonunda bütünüyle kişiliğe dönüşüyor veya tam tersi.birey farkındalık adına en başta kendini izlemeye odaklanması gerekiyor.gün içinde düşünce ve duyguların kaleme alınması daha sonra bu düşüncelerin,duyguların aslında insandan ne kadar enerji aldığını farketmek büyük farkındalık. daha sonra analiz edilmesiyle bilinçdışının insan geçmişinde bunların nerede oluştuğunu farkedebilmek insanın ne kadar derinlikli olduğunu da gösteriyor. buda aslında psikolojinin konusu.
hic et nunc.
şimdi'de bilinçli halde kalabilmek için kişinin gün içinde özellikle kendisini izlemesi lazım.bu konuyu açarsam kaçırılan nefes beden hareketlerine daha sonra düşüncelere daha sonra duygulara en sonunda bütünüyle kişiliğe dönüşüyor veya tam tersi.birey farkındalık adına en başta kendini izlemeye odaklanması gerekiyor.gün içinde düşünce ve duyguların kaleme alınması daha sonra bu düşüncelerin,duyguların aslında insandan ne kadar enerji aldığını farketmek büyük farkındalık. daha sonra analiz edilmesiyle bilinçdışının insan geçmişinde bunların nerede oluştuğunu farkedebilmek insanın ne kadar derinlikli olduğunu da gösteriyor. buda aslında psikolojinin konusu.
hic et nunc.
devamını gör...
7.
nesimi
neylerem
dilberâ, men senden ayru ömr ü câm neylerem?
tac ü taxt ü mülk ü mal ü xânümânı neylerem?
isterem vesl-i cemâlin tâ qılam derde deva,
men senin bîmârınam, özge devanı neylerem?
ey müselmanlar bilin kim, yar ile xoşdur cahan,
çünki, yardan ayru düşdüm, bu cahânı neylerem?
çox dualar qılmışam men xâliqin dergâhına,
çün muradım hâsil olmaz men duanı neylerem?
dilber aydır ey nesîmî, sâbir ol, qılma feğan.
men bu gün sebr eylesem, danla feğânı neylerem?
günümüz türkçesi ile;
ey gönül alan sevgili! ben senden ayrı olduktan
sonra hayatı ve canı ne yapayım? tac, taht, mal,
mülk ve evi ne yapayım?
yüzünün güzelliğine kavuşmak isterim ki
derdime deva bulayım. ben senin için
hastayım, başka devayı ne yapayım?
ey müslümanlar! bilin ki dünya sevgiliyle
güzeldir. madem ki sevgiliden ayrı düştüm,
bu dünyayı ne yapayım?
ben yaratıcı tanrı'nm dergâhına çok dualar
ettim. ama madem ki isteğim yerine
gelmiyor, duayı ne yapayım?
gönül alan sevgili; "ey nesîmî, sabırlı ol ve
feryat etme." der. ben bugün sabretsem
sabaha kadar feryadı ne yapayım?
dilberâ, men senden ayru ömr ü câm neylerem?
tac ü taxt ü mülk ü mal ü xânümânı neylerem?
isterem vesl-i cemâlin tâ qılam derde deva,
men senin bîmârınam, özge devanı neylerem?
ey müselmanlar bilin kim, yar ile xoşdur cahan,
çünki, yardan ayru düşdüm, bu cahânı neylerem?
çox dualar qılmışam men xâliqin dergâhına,
çün muradım hâsil olmaz men duanı neylerem?
dilber aydır ey nesîmî, sâbir ol, qılma feğan.
men bu gün sebr eylesem, danla feğânı neylerem?
günümüz türkçesi ile;
ey gönül alan sevgili! ben senden ayrı olduktan
sonra hayatı ve canı ne yapayım? tac, taht, mal,
mülk ve evi ne yapayım?
yüzünün güzelliğine kavuşmak isterim ki
derdime deva bulayım. ben senin için
hastayım, başka devayı ne yapayım?
ey müslümanlar! bilin ki dünya sevgiliyle
güzeldir. madem ki sevgiliden ayrı düştüm,
bu dünyayı ne yapayım?
ben yaratıcı tanrı'nm dergâhına çok dualar
ettim. ama madem ki isteğim yerine
gelmiyor, duayı ne yapayım?
gönül alan sevgili; "ey nesîmî, sabırlı ol ve
feryat etme." der. ben bugün sabretsem
sabaha kadar feryadı ne yapayım?
devamını gör...
8.
aile dizimi terapisi
bert hellinger'in ortaya attığı kişinin mevcut ruhsal problemlerini ataların eylemlerinden yansıdığı teorisiyle(morfogenetik alan) bir çeşit aile sisteminin düzenlendiği terapi biçimidir.aslında mevcut bireyin bilinçdışındaki göremediği olayı ataları temsil eden kişiler aracılığıyla sahnelenerek aktarım oluşturulur.
sahneleme üzerine konuşacak olursak mevcut problem üzerine dizimi açtıracak kişi olur yanında dizimi yönetecek terapist bulunur.daha sonra temsilciler denilen aile ve ataları temsil eden sonraki seanslarda dizim açacak kişiler bulunur.sahneleme aile temsilcilerinin farklı noktalara yerleşmesiyle başlar ve dağılan noktalar toparlanmaya çalışılır.burada genelde herkes gönüllüdür,bilinçdışıyla iletişim kurulduğu için aslında herkes dizim açmış olur.hatta bazen normal bir temsilci dizim açandan daha fazla rahatlama ve farkındalık kazanabilir.aslında bu terapi sistemi kendi egosunun oluştuğu evreyi yakalayamayan kişiler için idealdir.benim gördüğüm ve ilginç bulduğum şey örneğin dizimi açtıranın bir ebeveyni başkası tarafından temsil edilirken ebeveyni hiç tanımadığı halde temsilcinin aynı onun gibi davranmasıdır.temsilcinin yaptığı sadece doğaçlama ve içinden geldiği gibi konuşması dizimi açtıran tarafından tıpatıp ailesinde o bireyi andırır.sonuç olarak mevcut ruhsal durum çok iyi saptandıysa iyi bir aktarım terapisidir.
sahneleme üzerine konuşacak olursak mevcut problem üzerine dizimi açtıracak kişi olur yanında dizimi yönetecek terapist bulunur.daha sonra temsilciler denilen aile ve ataları temsil eden sonraki seanslarda dizim açacak kişiler bulunur.sahneleme aile temsilcilerinin farklı noktalara yerleşmesiyle başlar ve dağılan noktalar toparlanmaya çalışılır.burada genelde herkes gönüllüdür,bilinçdışıyla iletişim kurulduğu için aslında herkes dizim açmış olur.hatta bazen normal bir temsilci dizim açandan daha fazla rahatlama ve farkındalık kazanabilir.aslında bu terapi sistemi kendi egosunun oluştuğu evreyi yakalayamayan kişiler için idealdir.benim gördüğüm ve ilginç bulduğum şey örneğin dizimi açtıranın bir ebeveyni başkası tarafından temsil edilirken ebeveyni hiç tanımadığı halde temsilcinin aynı onun gibi davranmasıdır.temsilcinin yaptığı sadece doğaçlama ve içinden geldiği gibi konuşması dizimi açtıran tarafından tıpatıp ailesinde o bireyi andırır.sonuç olarak mevcut ruhsal durum çok iyi saptandıysa iyi bir aktarım terapisidir.
devamını gör...
9.
possesion
1981 yapımı psikolojik-gerilim filmi.film çok çarpıcı ve adjani'nin oyunculuğu resmen hayran bıraktırıyor. bu filmin sanıyorum bu kadar çarpıcı olması seyirciyle birebir temas kurulmaya çalışılması.
film başta babanın aileyi ihmal etmesiyle başlıyor ve eşinin onu aldattığı bize gerçek olarak gösterilmeye çalışılsa da belki babanın açısından izliyoruz. diğer gerçeklikten kopulduğu sahnelerin gerçeğe en yakın olan sahneler olduğunu görüyoruz. baba bir yandan aileyi birarada tutmaya çalışıyor ama kadını sürekli suçluyor, kadın ise babayı. kadın sürekli boş ev olarak gösterilen yaratığın bulunduğu yere gidiyor ama eve hep geri geliyor. aralarındaki bu saplantı sürekli devam ediyor. bunu direkt gösteren sahne adam eşine ayaklarına kapansam da gidecek misin? eşi evet diyor. adam ayaklarına kapanıyor,eşi gittiğinde gelmesi için geri arıyor. aslında filmde onları ayakta tutanın saplantının kendisi olduğunu gösteriyor.
kadının asıl travması onu bastırıp nevrozmaya sürüklediği,elinin kontrolünü kaybettiği sahneler çok iyi.aslında lacan'ın ifade ettiği bedenin dili sınırladığı sözü,travma dilin simgesel düzenine oturamadığından bedende ortaya çıkıyor. seyirciyle birebir temas kurulan balerin öğretmeni olduğu sahne felsefi olarak efsane. kadının travmasının ise metrodaki düşük olduğunu görüyoruz ve ondan sonra kiliseye gidip isa'nın karşısında ses çıkardığı ama konuşamadığı sahne yine bunu dil düzeninde ifade edemediği.burada çocuğa değinecek olursak orada wolfman hadisesi iki veya üç kez gösteriliyor,çocukta aileden tam ayrışamadığı için anne-babanın ilişkisini dilde oturtamıyor ve gece çığlıklarına sebep oluyor.
film başta babanın aileyi ihmal etmesiyle başlıyor ve eşinin onu aldattığı bize gerçek olarak gösterilmeye çalışılsa da belki babanın açısından izliyoruz. diğer gerçeklikten kopulduğu sahnelerin gerçeğe en yakın olan sahneler olduğunu görüyoruz. baba bir yandan aileyi birarada tutmaya çalışıyor ama kadını sürekli suçluyor, kadın ise babayı. kadın sürekli boş ev olarak gösterilen yaratığın bulunduğu yere gidiyor ama eve hep geri geliyor. aralarındaki bu saplantı sürekli devam ediyor. bunu direkt gösteren sahne adam eşine ayaklarına kapansam da gidecek misin? eşi evet diyor. adam ayaklarına kapanıyor,eşi gittiğinde gelmesi için geri arıyor. aslında filmde onları ayakta tutanın saplantının kendisi olduğunu gösteriyor.
kadının asıl travması onu bastırıp nevrozmaya sürüklediği,elinin kontrolünü kaybettiği sahneler çok iyi.aslında lacan'ın ifade ettiği bedenin dili sınırladığı sözü,travma dilin simgesel düzenine oturamadığından bedende ortaya çıkıyor. seyirciyle birebir temas kurulan balerin öğretmeni olduğu sahne felsefi olarak efsane. kadının travmasının ise metrodaki düşük olduğunu görüyoruz ve ondan sonra kiliseye gidip isa'nın karşısında ses çıkardığı ama konuşamadığı sahne yine bunu dil düzeninde ifade edemediği.burada çocuğa değinecek olursak orada wolfman hadisesi iki veya üç kez gösteriliyor,çocukta aileden tam ayrışamadığı için anne-babanın ilişkisini dilde oturtamıyor ve gece çığlıklarına sebep oluyor.
devamını gör...
10.
la double vie de veronique
"arzunun gerçekleşmesi öznenin ölümüdür."
j.lacan
filmde çok fazla durup söylenecek nokta var ama ilk sahnede çevrenin ters akması sanki bilinçdışı içerikle başlayacağımızı gösteriyor. veronicanın babasına ben ne istiyorum sorusu arzusunun farkında olmaması ile alakalı ve arzunun daima ötekinin arzusu olmasıyla.
ilk veronicamız arzusuna sürekli yaklaşırken aslında ölüme de yaklaşmaktadır. ses sanatçısı olduğu ilk şarkısında ilk veronika arzunun gerçekleşmesiyle ölür lakin yine eksik kalır yarısında düşer. bu arzunun aslında fransadaki veronique'ın arzusu olduğunu yatakta neye hüzünlendiğini düşünürken farkederiz. veronique daha sonra kuklacı yazara gönlünü kaptırır. yazara aşık olduğunda kalbi pır pır olduğu için evhamlanır der bi kardiyoloğa uğrayayım. bu aslında aşkın travmatik olduğunu bize gösterir,simgesel düzende ifade edemiyor. daha sonra aşıklar kavuşunca ilk veronika ile polonya'da rastladığını farkeder. aslında bu gerçekleşmediği arzusunu hatırlamasıdır. adamı daha sonra kukladan veronique yapar, bilinçdışındaki arzusunu simgesel düzeyde ifade etmek için sanıyorum.
devamını gör...
11.
ayna evresi
lacan'ın ayna evresi bebeğin kendini aynada görmesiyle yaşadığı hatalı tamlık algısıdır ve imgenin oluşumuna yol açar.ayna ayrıyeten başkasının gözünden kendini görmeniz ve tanımlamanızla alakalıdır.psikolojik sorunlar bu imgenin oluşturduğu egonun niteleyip hatalı anlam vermesidir ve simgeye(dil,...) dönüştürülemeyen boşluklar.
ben benim.
lacan'da bu cümlenin benim olan yapısı imgedir.bu imge cümlede gördüğünüz gibi özne değildir.ben olan özneyi kavramaz ve hep eksik kalır.başkalarının gözünde oluşmuş olandır.
ben benim.
lacan'da bu cümlenin benim olan yapısı imgedir.bu imge cümlede gördüğünüz gibi özne değildir.ben olan özneyi kavramaz ve hep eksik kalır.başkalarının gözünde oluşmuş olandır.
devamını gör...
12.
bilinç dışı
bilinçdışı , bilinç olmayan bilincin bulunduğu alan.en güzel örneği buzdağının görünmeyen yüzü.genetik olarak aileden aldıklarımızda dahil ve beraberinde arketip dediğimiz ilk örnekler. bunun psikolojide önemli olmasının sebebi bütünlükten kopmuş egodan ziyade bütün olan ruhuda barındırması.ego dil ile yaptığımız tanımlamalarla, nitelemelerle varolurken bütün olanı reddeder, ruh dışa itilir.daha sonra insan psişesi ego tarafından görülmek için bilinci sürekli böler. bir gün içerisinde bile bilinçli kalamamamızın sebebi budur. bireyin asıl maksadı sadece psikolojik sorunlarında değil bireysel gelişimi açısından da bilinçdışı içeriklerle yüzleşip kendi yabancısıyla kucaklaşıp bireyleşebilmesidir.
bilinçdışına en yakın olduğumuz yer egonun ortadan kalktığı rüyalardır. bize yabancı,bambaşka bir alan gibi gelir ama ifade edilemeyeni anlattığı için sembolik bir dil kullanır.zaten rüyayı görmemizin nedeni bilinçdışında genişleyen içeriği dengelemek içindir.

jung'ın analitik psikoloji kuramında görüldüğü gibi iç dünya birey için persona ve egonun ardındaki gölge ve anima/animustur.gölge basitçe baskıladığımız ilkel güdülerimiz,personanın kötü olarak kendinde olmadığını sanıp dışarıya yansıttıklarıdır ve kişiyle aynı cinsiyettedir.anima/animus'a baktığımızda ise erkekte dişi anima,kadında ise erkek animustur.gölgeyide ifade eder ve bireyin bilinçdışını tamamıyla kapsar.örneğin anima/animustaki yanlış tutmları da karşı cinse çarpıtarak yansıtırız.kolektif bilindışı ise arketiplerin bulunduğu,ortak her insanın bağlı olduğu en derin alandır.
hans zimmer-time
bilinçdışına en yakın olduğumuz yer egonun ortadan kalktığı rüyalardır. bize yabancı,bambaşka bir alan gibi gelir ama ifade edilemeyeni anlattığı için sembolik bir dil kullanır.zaten rüyayı görmemizin nedeni bilinçdışında genişleyen içeriği dengelemek içindir.

jung'ın analitik psikoloji kuramında görüldüğü gibi iç dünya birey için persona ve egonun ardındaki gölge ve anima/animustur.gölge basitçe baskıladığımız ilkel güdülerimiz,personanın kötü olarak kendinde olmadığını sanıp dışarıya yansıttıklarıdır ve kişiyle aynı cinsiyettedir.anima/animus'a baktığımızda ise erkekte dişi anima,kadında ise erkek animustur.gölgeyide ifade eder ve bireyin bilinçdışını tamamıyla kapsar.örneğin anima/animustaki yanlış tutmları da karşı cinse çarpıtarak yansıtırız.kolektif bilindışı ise arketiplerin bulunduğu,ortak her insanın bağlı olduğu en derin alandır.
hans zimmer-time
devamını gör...
14.
birine geç kalmak
birine geç kalmak aslında kişinin yine erken olduğunu aradığının göstergesidir.herşeyin vaktiyle olduğu olmak değilde,aslında erken olanın geç olduğunu ve geçmişte olduğunu görememesidir:).ne anlatıyon?
devamını gör...
16.
geceye bir şiir bırak
furuğ ferruhzad'ın bir melankolisi vardır.arzunun yokluğunu,dip karanlıklarla,aşkın ve fethin ölümüyle çok keskin işler.bizede şok olması düşer.çok ağırdır;
yeryüzü ayetleri
yeryüzü ayetleri
devamını gör...
17.
sevgilinin geçmişini sorgulamak
hangi merci olarak? insan geçmişiyle sürekli varolamaz,sürekli değişimin parçasıdır.nihayetinde gelinecek nokta aslında sorgulayanın kendi geçmişinden kaçtığıdır.
devamını gör...
18.
anın fotoğrafı
20.
stoacılık
günümüzde stoacılık üzerinden ruhsal duygucu davranış terapisi geliştirilmiştir.analizlerde kullanımı çok etkilidir kanımca.
insanları rahatsız eden şeylerin kendileri değildir, o şeylere dair bakış açılarıdır.epiktetos
bu söze göre; aktive edici olay+inanç,düşünce=sonuç.birey bu basit kalıpla hayatında sıkıştığı durumlardaki düşünce kalıplarını bulup değiştirebilir, ruhsal konularda çözülme yaşayabilir.
insanları rahatsız eden şeylerin kendileri değildir, o şeylere dair bakış açılarıdır.epiktetos
bu söze göre; aktive edici olay+inanç,düşünce=sonuç.birey bu basit kalıpla hayatında sıkıştığı durumlardaki düşünce kalıplarını bulup değiştirebilir, ruhsal konularda çözülme yaşayabilir.
devamını gör...