1.
hey there i am using whatsapp
son tanımları
3.
şarkıların sorduğu acımasız sorular
bulanıkmış berrakmış her suyu içtin mi ?
edit: allah sizi kahretmeye niye bozdunuz.
edit: allah sizi kahretmeye niye bozdunuz.
devamını gör...
6.
insanları duymamak için kulaklık takmak
küçük yaşlarda, kuzenim çok konuştuğu için çocuk aklımla kulağıma peçete koymuştum. tabii bu hiç işe yaramadı; peçeteyi çıkaramadım ve hatta yanlışlıkla olduğu yerden daha geriye ittim. sonum hastanenin acil servisinde bitti..
siz denemeyin.
siz denemeyin.
devamını gör...
7.
unutulmayan üniversite anısı
iyisiyle kötüsüyle bir sürü anı var ama ben üniversiteye başladığım ilk zamanlardan birini anlatacağım.
üniversiteye yeni başlamışım ve en yapmamam gereken şeyi yapıp, daha bir aydır tanıdığım ve ‘hepimiz karadenizliyiz ya hu, kan kana ihanet etmez’ gibi saçma bir mantıkla üç kız eve çıkmışız. memleketler de samsun, ordu, rize… yani muazzam bir kaos.
dönem yeni başlamış sayılırdı, daha 1–2 ay olmuştu. üç kız da aynı bölümde, hatta aynı sınıftaydık. bir gün rizeli olan kız yanımıza gelip, ‘kızlar, fakültenin tanışma partisi var, gidelim mi? ne dersiniz?’ dedi. samsunlu ve rizeli zaten partili, alkollü yerlere alışkındı. bir tek ben, ordunun derelerinden kopup gelmiş; alkol kullanmayı bırak, öyle ortamlara girmemiş, hatta içen biriyle bile arkadaşlık etmemiş biriydim.( o zamanlar tabii)
ikisi ‘gidelim’ deyince ben de ‘tamam, olur’ dedim. ama olur demek yetmezdi ki; önce annemle babamdan onay almam gerekiyordu. çünkü bizim ailede böyle şeyler hiç yoktur. ne babam içer, ne annem, ne de ablam… aile üyelerimizden herhangi birinin bir kulübe ya da partiye gitmiş olması bile neredeyse imkânsız.
ben de babamı arayıp durumu anlattım: ‘böyle böyle, ne diyorsunuz, gidebilir miyim?’ diye sordum. onlar da beni şaşırtarak, ‘gidebilirsin, senin kararın’ dediler. eh, onayımı da aldığıma göre yalan yok, merak da ediyorum tabii böyle yerleri. o zamanlar güvendiğim, sevdiğim arkadaşlarım da yanımda olacaktı; neden gitmeyesin ki ejderha çık git' dedim. üçümüz içinde artık partiye gitmemesi için hiç bir nedeni yoktu yani.
ben samsunlu olanla birlikte hazırlandım, saatin gelmesini bekliyoruz. rizeli ise evde değildi; o çoktan hazırlanmış, partiye gitmeden önce erkek arkadaşının evine gitmiş, birlikte partiden önce önden içmeye başlamışlardı. (bizim evin iki kuralı vardı: biri eve erkek girmeyecek, diğeri de alkol girmeyecek. tabii bu iki kuraldan biri sonradan çok defa çiğnendi ama konumuz şimdilik o değil.) samsunlu, zamanında çok alkol tükettiği için tövbe etmiş bir arkadaşımızdı. ben de dediğim gibi, ordunun derelerinden yeni inmiş biri olarak alkolün ne olduğunu bile doğru düzgün bilmiyorum. bu yüzden ne önden içmeyi ne de parti sırasında içmeyi hiç düşünmedim. biz ikimiz çıktık evden sınıftan bir kaç arkadaşımızla buluşup önden gittik.
gittik ama arkadaşlar… yani ortam tanışma partisinden çok pazarlama partisiymiş; biz bunu ancak çok sonradan anladık. biraz zaman geçirdik, iki üç dans ettik ama ben hiç huzurlu değildim. tanımadığımız koca koca adamlar yukarıdan bizi izliyor, ellerinde telefon bir şeyler çekiyor. üst sınıflar desen ayrı bir âlem; haller, hareketler… en sonunda ‘ben gidiyorum, duramayacağım’ dedim. sonra samsunlu da ‘ben de çıkacağım’ dedi. eh, rizeli zaten olmuş zil zurna. sorduk, ‘geliyor musun?’ diye; gelmiyor. iyi dedik, ‘sen sevdiceğinle kal, biz gidiyoruz.’ biz oradan çıktık gittik o arkadaşlarıyla bir yerde kahve içmeye gitti bende eve döndüm, uyumaya.
ben kırkıncı rüyamdayken, gecenin bir yarısı telefonum çalıyor da çalıyor, çalıyor da çalıyor. yarı uyanık yarı uykulu açtım telefonu… bizim rizeli’nin annesi bağırıyor: ‘siz neredesiniz? rizeli nerede? o telefon neden açılmıyor, neden edilmiyor?!’
ben de bütün saf duygularımla, gayet masum bir şekilde, ‘ben partiden erken çıktım teyzeciğim, rizeli biraz daha kalmak istedi, bilmiyorum’ dedim.
ve demez olaydım… kızılca kıyamet koptu arkadaşlar, çünkü sevgili rizeli’miz ailesine partiden hiç bahsetmemiş! ben de onun yalanını çat diye ortaya dökmüş oldum. üstelik saat gecenin ikisi…
rizeli’nin annesinin o bağırışları: ‘ne partisi?! o nerede?! ona soracağım ben, öldüreceğim onu!’ diye çığlık çığlığa… ben bir anda cin gibi yatağımdan fırladım. evin içinde kızı arıyorum, yok! o an dedim ki: ben şimdi naneyi yedim mi? yedim. rizeli yedi mi? o da yedi.
yana yakıla rizeli’ye mesaj atıyorum, cevap yok. erkek arkadaşının numarasını bulmaya çalışıyorum, o da yok…
ben öylece çırpınırken kapının kilidi döndü ve rizeli’yle sevgilisi içeri girdi. annesini aradı, görüntülü konuştu; kıyametler koptu, ortalık birbirine girdi. en sonunda güneş doğdu. rizeli ile arkadaşlığımızın ilk çatırdaması işte o gece oldu.
ben şahsen kendimde bir hata görmüyorum. varsa da tek hatam, herkesi kendim gibi zannetmemdir. parti fikrini ortaya atan kızın ailesine haber vermeyeceğini üstelik evdeyim diye yalan söyleyeceğini nereden bilebilirdim? kaldı ki böyle bir yalan söylenecekse en azından haber verilmeliydi diye düşünüyorum; sonuçta bunun bana vahiy yoluyla gelmesi beklenemez.
zaten sonrasında bu rizeli arkadaşımız çok farklı yollara saptı ve iki ay sonra evleri, sonrasında da görüşmeyi bıraktık. kendisi belaya batarken bana da çamur sıçratmaya çok çalıştı. ben de doğal olarak arkadaşlığımı kestim.
bu da böyle bir anımdır.
son
üniversiteye yeni başlamışım ve en yapmamam gereken şeyi yapıp, daha bir aydır tanıdığım ve ‘hepimiz karadenizliyiz ya hu, kan kana ihanet etmez’ gibi saçma bir mantıkla üç kız eve çıkmışız. memleketler de samsun, ordu, rize… yani muazzam bir kaos.
dönem yeni başlamış sayılırdı, daha 1–2 ay olmuştu. üç kız da aynı bölümde, hatta aynı sınıftaydık. bir gün rizeli olan kız yanımıza gelip, ‘kızlar, fakültenin tanışma partisi var, gidelim mi? ne dersiniz?’ dedi. samsunlu ve rizeli zaten partili, alkollü yerlere alışkındı. bir tek ben, ordunun derelerinden kopup gelmiş; alkol kullanmayı bırak, öyle ortamlara girmemiş, hatta içen biriyle bile arkadaşlık etmemiş biriydim.( o zamanlar tabii)
ikisi ‘gidelim’ deyince ben de ‘tamam, olur’ dedim. ama olur demek yetmezdi ki; önce annemle babamdan onay almam gerekiyordu. çünkü bizim ailede böyle şeyler hiç yoktur. ne babam içer, ne annem, ne de ablam… aile üyelerimizden herhangi birinin bir kulübe ya da partiye gitmiş olması bile neredeyse imkânsız.
ben de babamı arayıp durumu anlattım: ‘böyle böyle, ne diyorsunuz, gidebilir miyim?’ diye sordum. onlar da beni şaşırtarak, ‘gidebilirsin, senin kararın’ dediler. eh, onayımı da aldığıma göre yalan yok, merak da ediyorum tabii böyle yerleri. o zamanlar güvendiğim, sevdiğim arkadaşlarım da yanımda olacaktı; neden gitmeyesin ki ejderha çık git' dedim. üçümüz içinde artık partiye gitmemesi için hiç bir nedeni yoktu yani.
ben samsunlu olanla birlikte hazırlandım, saatin gelmesini bekliyoruz. rizeli ise evde değildi; o çoktan hazırlanmış, partiye gitmeden önce erkek arkadaşının evine gitmiş, birlikte partiden önce önden içmeye başlamışlardı. (bizim evin iki kuralı vardı: biri eve erkek girmeyecek, diğeri de alkol girmeyecek. tabii bu iki kuraldan biri sonradan çok defa çiğnendi ama konumuz şimdilik o değil.) samsunlu, zamanında çok alkol tükettiği için tövbe etmiş bir arkadaşımızdı. ben de dediğim gibi, ordunun derelerinden yeni inmiş biri olarak alkolün ne olduğunu bile doğru düzgün bilmiyorum. bu yüzden ne önden içmeyi ne de parti sırasında içmeyi hiç düşünmedim. biz ikimiz çıktık evden sınıftan bir kaç arkadaşımızla buluşup önden gittik.
gittik ama arkadaşlar… yani ortam tanışma partisinden çok pazarlama partisiymiş; biz bunu ancak çok sonradan anladık. biraz zaman geçirdik, iki üç dans ettik ama ben hiç huzurlu değildim. tanımadığımız koca koca adamlar yukarıdan bizi izliyor, ellerinde telefon bir şeyler çekiyor. üst sınıflar desen ayrı bir âlem; haller, hareketler… en sonunda ‘ben gidiyorum, duramayacağım’ dedim. sonra samsunlu da ‘ben de çıkacağım’ dedi. eh, rizeli zaten olmuş zil zurna. sorduk, ‘geliyor musun?’ diye; gelmiyor. iyi dedik, ‘sen sevdiceğinle kal, biz gidiyoruz.’ biz oradan çıktık gittik o arkadaşlarıyla bir yerde kahve içmeye gitti bende eve döndüm, uyumaya.
ben kırkıncı rüyamdayken, gecenin bir yarısı telefonum çalıyor da çalıyor, çalıyor da çalıyor. yarı uyanık yarı uykulu açtım telefonu… bizim rizeli’nin annesi bağırıyor: ‘siz neredesiniz? rizeli nerede? o telefon neden açılmıyor, neden edilmiyor?!’
ben de bütün saf duygularımla, gayet masum bir şekilde, ‘ben partiden erken çıktım teyzeciğim, rizeli biraz daha kalmak istedi, bilmiyorum’ dedim.
ve demez olaydım… kızılca kıyamet koptu arkadaşlar, çünkü sevgili rizeli’miz ailesine partiden hiç bahsetmemiş! ben de onun yalanını çat diye ortaya dökmüş oldum. üstelik saat gecenin ikisi…
rizeli’nin annesinin o bağırışları: ‘ne partisi?! o nerede?! ona soracağım ben, öldüreceğim onu!’ diye çığlık çığlığa… ben bir anda cin gibi yatağımdan fırladım. evin içinde kızı arıyorum, yok! o an dedim ki: ben şimdi naneyi yedim mi? yedim. rizeli yedi mi? o da yedi.
yana yakıla rizeli’ye mesaj atıyorum, cevap yok. erkek arkadaşının numarasını bulmaya çalışıyorum, o da yok…
ben öylece çırpınırken kapının kilidi döndü ve rizeli’yle sevgilisi içeri girdi. annesini aradı, görüntülü konuştu; kıyametler koptu, ortalık birbirine girdi. en sonunda güneş doğdu. rizeli ile arkadaşlığımızın ilk çatırdaması işte o gece oldu.
ben şahsen kendimde bir hata görmüyorum. varsa da tek hatam, herkesi kendim gibi zannetmemdir. parti fikrini ortaya atan kızın ailesine haber vermeyeceğini üstelik evdeyim diye yalan söyleyeceğini nereden bilebilirdim? kaldı ki böyle bir yalan söylenecekse en azından haber verilmeliydi diye düşünüyorum; sonuçta bunun bana vahiy yoluyla gelmesi beklenemez.
zaten sonrasında bu rizeli arkadaşımız çok farklı yollara saptı ve iki ay sonra evleri, sonrasında da görüşmeyi bıraktık. kendisi belaya batarken bana da çamur sıçratmaya çok çalıştı. ben de doğal olarak arkadaşlığımı kestim.
bu da böyle bir anımdır.
son
devamını gör...
10.
günaydın sözlük
11.
anın fotoğrafı
15.
en yakın kitabın 75. sayfasının 5. cümlesi
balın kullanımının tarihi insanlık tarihi ile paralel olup hemen hemen her kültürde yiyecek kaynağı olarak, dini bir simge olarak veya tedavi edici özelliğiyle yer almıştır.
cartland b. the magic of honey 1970
cartland b. the magic of honey 1970
devamını gör...
16.
atatürk'ün en sevilen sözü
''çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar ; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.''
devamını gör...
19.
normal sözlük yazarlarının dizi önerileri
behind her eyes - psikolojik, gerilim
tepedeki ev - gerilim, korku (the haunting serisinin ilk dizisi )
see - bilim kurgu, aksiyon, gerilim
regular show - çizgi dizi
the mentalist - drama, amerikan polisiye
maid - drama
b99 - durum komedisi
ractched - gerilim, korku
zaman çarkı - bilim kurgu, dram
dexter - polisiye, psikolojik gerilim
breaking bad - suç, gerilim, dram, kara mizah
love, death & robots - animasyon, bilim kurgu
friends - sitcom
young sheldon - durum komedisi
supernatural - doğaüstü, aksiyon, drama
dune: prophecy - bilim kurgu
vikings - tarihsel drama, aksiyon
tepedeki ev - gerilim, korku (the haunting serisinin ilk dizisi )
see - bilim kurgu, aksiyon, gerilim
regular show - çizgi dizi
the mentalist - drama, amerikan polisiye
maid - drama
b99 - durum komedisi
ractched - gerilim, korku
zaman çarkı - bilim kurgu, dram
dexter - polisiye, psikolojik gerilim
breaking bad - suç, gerilim, dram, kara mizah
love, death & robots - animasyon, bilim kurgu
friends - sitcom
young sheldon - durum komedisi
supernatural - doğaüstü, aksiyon, drama
dune: prophecy - bilim kurgu
vikings - tarihsel drama, aksiyon
devamını gör...
20.
anaokulu
anne ve babanın çalışması sonucu kreş-anaokulu-yuva artık ne demek isterseniz 2,5 yaşında başlamak zorunda kaldığım kurumdur.
ömrümde en çok eğlendiğim, mutlu olduğum, doyasıya dans edebildiğim muhteşem yer. bana ikinci bir şans verseler tekrar ve tekrar oraya dönmek isterdim.
ebru hocam... ömrümün ilk hayranlığı. en net hatırladığım insan, ebru hocam. esmer bir ten, simsiyah saçlar, siyah ojeler, koyu kıyafetler ve koyu makyaj. anlayacağınız benim hocam 90'ların rock, metal hayranlarından biriydi. muazzam bir kadındı o kadar ilgili, yumuşak, eğitici, sabırlı kelimelerim onun mükemmelliğini anlatmaya yetmiyor.
beni o bir diğer muazzam kadın olan şebnem ferahla tanıştıran ilk kişi.
şimdi ne yapıyor, nerelerde hatta yaşıyor mu hiç bir bilgim yok. bir dönem çok aradım, izini bulmak konuşmak çok istedim ancak ulaşamadım.
her şeye rağmen sık sık hatırlayıp andığım, benim için çok değerli, çok kıymetli birini hayatımda ve anılarımda yer almasını sağlayan kurum.
ömrümde en çok eğlendiğim, mutlu olduğum, doyasıya dans edebildiğim muhteşem yer. bana ikinci bir şans verseler tekrar ve tekrar oraya dönmek isterdim.
ebru hocam... ömrümün ilk hayranlığı. en net hatırladığım insan, ebru hocam. esmer bir ten, simsiyah saçlar, siyah ojeler, koyu kıyafetler ve koyu makyaj. anlayacağınız benim hocam 90'ların rock, metal hayranlarından biriydi. muazzam bir kadındı o kadar ilgili, yumuşak, eğitici, sabırlı kelimelerim onun mükemmelliğini anlatmaya yetmiyor.
beni o bir diğer muazzam kadın olan şebnem ferahla tanıştıran ilk kişi.
şimdi ne yapıyor, nerelerde hatta yaşıyor mu hiç bir bilgim yok. bir dönem çok aradım, izini bulmak konuşmak çok istedim ancak ulaşamadım.
her şeye rağmen sık sık hatırlayıp andığım, benim için çok değerli, çok kıymetli birini hayatımda ve anılarımda yer almasını sağlayan kurum.
devamını gör...










