dört numaralı ağacın altı yazar profili

dört numaralı ağacın altı kapak fotoğrafı
dört numaralı ağacın altı profil fotoğrafı
rozet
karma: 386 tanım: 8 başlık: 2 takipçi: 10

son tanımları


atatürk'ü meclisten uzaklaştırma çabaları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
atatürk ü meclisten uzaklaştırma çabaları;
atatürk muhaliflerinden bir gurup mebus kendince farklı bir yönteme başvurarak. yeni döneme ilişkin kanun teklifi verirler . kanun teklifinin 14.maddesi şöyleydi;
büyük millet meclisi’ne üye seçilebilmek için türkiyenin bugünkü sınırları içinde ki mahaller ahalisinden olmak zorunludur veya daire-i intihabiye dahilinde mütemekkin olmak zorunludur.ondan sonra göçle gelenlerden türk ve kürtler iskan tarihinden itibaren beş sene geçmişse seçilebilirler.
atatürk hemen söz ister ,kürsüye çıkar ve şu konuşmayı yapar:
bu tasarı doğrudan doğruya beni yurttaşlık haklarından yoksun bırakmaya yönelmiştir. 14.maddesinde yazılı satırları gözden geçirecek olursanızgöreceksiniz ki büyük millet meclisi’ne seçilebilmek için ya türkiye nin bugünkü sınırları içinde kalmış yerlerin halkından olmak ya da bu seçim bölgelerinden birinde yerleşmiş olmak,göçmen olarak gelmişse yerleşmesi üzerinden en az beş yıl geçmiş olmak şart koşuluyor.
ne yazık ki doğduğum yer bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor. herhangi bir seçim bölgesinde beş yıl olsun oturup kalmış da değilim.doğum yerim bugünkü sınırlar dışında kalmıştır ama bunda benim ne eksiğim ne suçum var! bunun nedeni bütün ülkemizi darmadağın etmek ,yok etmek isteyen düşmanların dilediklerini tam gerçekleştirmekten alıkonamamış olmasıdır. eğer düşmanlar amaçlarına tam ulaşmış olsalardı,tanrı korusun bu tasarıya imzasını koyan bayların memleketleri de sınır dışında kalabilirdi.
bundan başka bu maddenin istediği koşul benden yoksa aralıksız beş yıl bie seçim bölgesinde oturup kalamamışsam bu da yurda yaptığım yararlılıklar yüzündendir. eğer bu maddenin istediği koşulu kazanmaya özenseydim istanbul’u kazandırmakla sonuçlanan arıburnu ve anafarta savaşlarını yapmamaklığım gerekirdi. eğer ben bir yerde beş yıl oturup kalsaydım bitlis’i ve muş’u aldıktan sonra diyarbakır’a doğru ilerleyen düşmanın karşısına çıkmamaklığım,bitlis’i ve muş’u kurtarmayı gerektiren ödevimi yerine getirememekliğim gerekirdi. bu bayların istedikleri koşulları kazanmak isteseydim suriye’yi boşaltan ordularımızın kalıntısından halep’te bir ordu kurarak düşmana karşı koymamaklığım ve bugünkü ulusal ant(milli misak) sınırlarını o günden çizip gerçekleştirmemekliğim gerekirdi.
sanırım ki ondan sonra ki çalışmalarımı bilmeyen yoktur. hiç bir yerde beş yıl oturamayacak kadar uğraşıp didinmiş bulunuyorum. ben sanıyordum ki , bu yararlılıklarımdan dolayı ulusumun sevgisini saygısını kazandım ve belki bütün islam dünyasınında gözüne girmiş bulunuyorum. bütün bu sevgilere karşılık yurttaşlık haklarımın elimden alınmak isteneceğini hiç düşünemezdim.
tasarlıyordum ki yabancı düşmanlar canıma kıymak yoluyla bu yönden yararlı olmaktan beni alıkoymaya çabalayacaklardır. ama hiç bir zaman aklımın köşesinden geçmezdi ki yüce meclis’te bunlarla bir düşünen iki-üç kişi olsun çıkabilecek! bunun içindir ki şimdi ben anlamak istiyorum: bu baylar seçim bölgeleri halkının duygularını ve dileklerini mi dile getiriyorlar? yine bu baylara karşı söylüyorum:milletvekili olduklarına göre bütün bir ulusun da vekili sayılırlar. peki ,ulus bu baylarla bir düşüncede midir? benim yurttaşlık haklarımı elimden almak yetkisi bu baylara nereden verilmiştir? bu kürsüden, yüksek kurulunuza ve bu bayların seçim bölgeleri halkına ve bütün ulus’a soruyorum ve karşılık istiyorum...
devamını gör...

perde arkasındakiler

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
insanlık tarihine bakıldığında avrupa da asiller , ruhbanlar ,serfler( köylüler) , olmak üzere toplumun 3 sınıfa ayrıldığı bunlarında krallara bağlı olduğu görülmektedir. bunun asıl nedeni ekonomik yapıdan kaynaklanmaktadır. ekonomi tarıma dayalı olduğundan sermayenin günümüzde ki gibi kolay aktarımı söz konu değildir. bu nedenle korunması gerekmektedir. sermayenin üretilebilmesi için köylü sınıfı kontrolleri içinde asiller sınıfı oluşmuştur. tarihe bakıldığında köylülerin pek öneminin olmadığı zaten bellidir. soylular ise üretilen bu sermayeyi köylülerden almakta onlara hayatlarını idame ettirecek kadar bir miktar bırakmaktadırlar. bunun sağlanması içinde asker asker kontrolü içinde şövalyeler önem arzetmekteydi. köylü sınıfı sayı bakımından fazla olduklarından dolayı kontrolden çıkmamaları için cahil bırakılmıştı. hayatı sorgulamamaları içinde din adamları tarafından kontrol altında tutulmuşlardır. zaten eğitimsiz oldukları için dini kitaplarda söylenenleri anlamaları ya da okuyarak çözmeleri mümkün değildi. içlerinden çıkan birkaç sivri isimde zaten şövalyeler tarafından etkisiz hale getiriliyordu. din adamları bu sınıf içerisinde köylülerden sonra geliyordu. fakat kiliseye yapılan yardımlar toprak bağışı ile din adamları paranın gücü ile asiller sınıfıyla eşdeğer hale geldi. soyluların hayatın olağan akışı gereği ölümleri sonrası sermayenin başkalarının eline geçmemesi için soyluluğun sülaleler arasında aktarılması gerekiyordu. bu da dük baron kont gibi ünvanların ortaya çıkmasını sağladı. hatta sülaleler arasında evlilik yolu ile paranın dış unsurlara akışının engellemesi yoluna gidildi . aksi durum karşısında zaten büyük aşk hikayeleri günümüze kadar ulaşmıştır. zamanın ilerlemesi ile ruhban sınıfının güçlü hale gelmesi kan soyu için tehlike arz etmeye başladı . ruhbanların aforoz yetkisi kral ve soylular için çok büyük tehlikeydi bu nedenle sülaleler ruhbanlara saygı göstermek ve maddi destek sağlamak durumundaydı. çünkü ruhban sınıfının yok edilmesi köylülerin kontrolünü imkansız hale getirecekti.
savaşlar ve salgın hastalık ve bazı isyanlar neticesi soylu sınıfı büyük yara almaktaydı. ayrıca bu sınıftakiler köylüler tarafından bilinen şahıslardı. yapılan bir takım uygulamaların kimlerin eseri olduğu bilinmekte ve onlara karşı nefret duygusunun gelişmesini sağlamaktaydı.
günümüzde sermayenin bankalar yolu ile hızlı aktarılması köylü sınıfı üzerinde yakından bir baskı kurulması gereğini ortadan kaldırmıştır. zaten kitle iletişim araçları ile üzerlerinde baskı kurulması oldukça kolaylamıştır. sermayenin kolay aktarılabilir olması herhangi bir sorun halinde paranın diğer ittifak devletin bankasına kolayca gönderilebilmektedir. para kontrolü açısından şövalye gibi bir sınıfın varlığı hem masraflı hem de diğer sınıflar açısından tehdit unsurudur.
insanların ömürlerini aşabilecek ya da gerçekleşmesi uzun yıllara dayalı amaçların sürdürülebilmesi tüzel kişilik in ortaya çıkmasına sebep oldu. bu kişilerden ayrı olarak malvarlığının oluşturulması ve bu malları ortaya koyan kişilerin bazı durumlar hariç sınırlı sorumlu olması esasına dayanmaktadır. bu kural ile kişiler kendilerine bir koruma sağlamaktadırlar. çünkü şirket bu kural ile malvarlığı üzerinden sorumlu tutulabilecektir.
bu durum kanun ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesinde bazı kişi ve gurupların tüzel kişiliğin arkasına gizlenebilmesi olanağı sağlamaktadır. (göz önünde olmaları halk tarafından tanınmalarına ve nefret kazanmalarına yol açabilecektir.) mesela yabancıların gayrimenkul alımlarında şirket kurmaları ve gayrimenkullerini bu şirketler adına satın aldıkları hallerde, şirketin tek mal varlığının bu gayrimenkul olduğu, gayri faal durumda tutulduğu görülmektedir. daha sonra gayrimenkul satılmak istenildiğinde, satılan gayrimenkul olmamakta, şirketin hisseleri satılmaktadır. bu yolla hem tapu harçlarından tasarruf sağlanmakta hem de satış beş yıl içinde yapılırsa ödenmesi gereken gelir vergisi devre dışı bırakılmaktadır. çünkü anonim şirket hisse devirleri, elde etmeden itibaren iki yıl geçtikten sonra yapılırsa, kazanç vergi dışı kalmaktadır.
böylelikle kötüniyetli kişiler tüzel kişilik sayesinde perde arkasında kalabilmektedirler...
devamını gör...

babil kulesi

babil kulesi
insanlığın tüm dini kaynaklarda hz. adem den türediği belirtilmektedir. sülalelerin ayrılması ise hz nuh a dayandırılmaktadır. hz nuh un ham,yasef ve sam adın da üç oğlundan bahsedilir. tufandan sonra insanlar bu üç oğuldan dünyaya yayılmışlardır. en tanınmışı ve kelimelerde yer alan sam dır. (sami diller ,sami dinler..)
dünyaya yayılmış insanoğlunun tekrardan bir araya getirildiği söylenmektedir. insanoğlu rüzgarlar vasıtasıyla tekrar bir araya getirilmiştir. belirli bir dönem rüzgarlar tek bir yöne doğru esmeye başlamıştır. insanların tekrardan bir araya geldiği yere ise babil ismi verilmiştir. kuran’da babilden bakara 102. ayette bahsedilir. bu ayette harut ve marut isminde 2 melekte vardır. resimde tasviri yapılan ise babil kulesidir. bu kulenin dönemin babil kralı tarafından allah a karşı savaş için yaptırıldığı söylenmektedir. dönemin inşaat ustaları bir araya gelerek efsanevi babil kulesini yapmaya başlamışlardır. fakat kule yapımında çalışan ustalar bir gün farklı dillerde konuşmaya başlamış ve ne demek istediklerini karşı tarafa anlatamadıklarından kule inşaatı aksamaya başlamıştır. daha sonra tekrar insanlar rüzgarlar vasıtası ile dünya ya dağıtılmışlardır. dillerin ve milletlerin ortaya çıkışı bu efsaneye dayanmaktadır. bu ustalar arasında dil bağı dolayısı ile kopukluk meydana gelmişse de gönül bağı olarak ayrılmamışlardır. kabala ve eski ahitte bunlara taş ustaları denmektedir. bunlar büyük yapı ve inşaat sırlarını sadece kendileri bilmektedir. sırları modern teknolojilerle bile hala çözüme kavuşturulamamıştır.
kuran da da babil kulesine benzer bir yapıdan bahsedilir. kasas suresi 38.ayette “firavun, ey ileri gelenler! sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. ey hâmân! benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! belki mûsâ'nın ilâhına çıkar bakarım(!) şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum" dedi.
mısır zamanında halk ortaçağda ki gibi sınıflara ayrılmıştı.(kasas suresi 4. ayette şüphe yok ki, firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı…) firavun, din adamları (kahinler , büyücüler), askerler ve köleler.. firavun sülalesi uzun yıllar mısır a hükmettiler. bu dönemlerde çok büyük maddi kaynağa sahip oldular .bu serveti korumak sülalenin en büyük göreviydi. hatta bu servetin aile dışına çıkmaması için aile içi evliliklerden dahi bahsedilir.(fetih suresi 26. ayet “hani o inkâr edenler, kendi kalplerinde, ’öfkeli soy koruyuculuğu’nu …”)
hz musa doğumundan evvel kahinler firavun a bir erkek çocuğun dünya ya geleceğini ve sülaleyi yok edeceğini söylediler. o gün doğan erkek çocukları firavun emri ile yok edildiler. hz musa ise annesi tarafından o gün nehre bırakılır. hz musa yı firavunun karısı bulup sarayda yetiştirdi. fakat çocuk herhangi bir kadından süt emmediği için halk arasından süt anne arandı. çocuk bulunan kadınlardan sadece annesinin sütünü emdi. böylelikle hz. musa annesine yeniden kavuşmuş oldu.
ilerleyen yıllarda firavun 10 lanetin sonuncusu olan büyük oğlunun ölümü üzerine hz. musa ya mısır dan çıkması emrini verdi. hz musa emrine uyan büyük bir kalabalık gurupla (500 bin kişi tahmin ediliyor) mısır dan ayrılır. firavun hz musa nın peşine ordusuyla beraber düşer. halbuki hz. musa ve firavun beraber büyümüş abi kardeş gibiydiler. herkesin bildiği mucize de kızıldeniz de firavun ve ordusu yok olmuştur. ama asıl olay bundan sonra başlamıştır.
hz musa yanında kilerle beraber mısırdan ayrılması ile büyük bir üretici sınıf şehre geri dönmemiş ve artık özgür kalmıştı. mısır ordusu yok edildiği için dış düşmanlara karşı şehir korumasız kalmış ve kendi emri altında ki diğer azınlık köle sınıfı zapt etmekte artık mümkün değildi. bu sebeple firavun sülalesi ani bir karar alarak ölen firavun yerine mısır a yeni bir yönetici bırakarak diğer sülale üyeleri serveti de yanlarına alarak ortadan kaybolmuşlardır... şuara suresi 57. ama (sonunda) biz onları (firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık. 58. hazinelerden ve değerli bir yerlerden…
devamını gör...

kemal sunal

büyük usta kemal sunal …
hayat verdiği karakterlerde genelde aptalı oynadı.ya da biz öyle düşündük.bu karakterlere bakıldığında usta komedyen çok samimi ,iyi bir arkadaş dost ,aşık v.b. unsurları yansıtıyordu. hababam sınıfında arkadaşlarına inanıyor onların söylediklerinin altında bir fenalık aramıyordu daha doğrusu sorgulamıyordu; inek şaban hep aşkı arıyordu ya da kendisine aşık olacak birini bu da o nun zaafıydı o yüzden komik durumlara düşüyordu. asıl sorgulanması gereken inek şaban ın arkadaşlarına duyduğu güven mi? yoksa onların bu güveni kötüye kullanması mı ? inek lakabı okullarda çok çalışkan iyi talebelere takılır. ölümsüz yazar rıfat ılgaz bu karakterde gizli bir övgüyü şaban a yüklemiş olamaz mı ? damat ferit (tarık akan) mi daha büyük aşıktır yoksa şaban mı ? ferit saat kulesinin önünde bir kızı kaç dakika bekler, şaban hep elinde çiçeklerle buluşmaya gider (kız gelemese de o hep saygıyla çiçek götürecektir) ferit çiçek götürmez .(sadece yakışıklıdır,iyi konuşur, niyeti bellidir zamparadır yani) damat ferit tarihte bir hain değil midir ? (ölümsüz yazar bu lakapla da ferit’ i eleştirmiş olamaz mı ? )
büyük ustanın karakterlerine baktığınızda cesur,dürüst,doğru,fedekar,kanaatkar,tuttuğunu koparan v.b. bir çok özelliği samimi bir şekilde yansıttığını göreceksiniz. cesurdur ;çünkü sözlüye ilk o kalkar,müfettiş gelir o nu bulur,gider fb kalecisi olur ,başlık parası uğruna kabadayıların lokallerini basar, şark bülbülünde şarkıcı olur, ağalığı bitirir . dürüsttür ;kitabında da bahsettiğin 100 numaralı adam filminde milyon liraları reddeder üstelik evini her şeyi kaybetme pahasına halk a doğruyu söyler.filmler de fakirlikten zenginliğe de geçse hiç değişmez özü aynıdır,geçmişini doğduğu yerleri unutmaz.(tam bir tez konusudur)
o, bir tebessümle sistemi alt üst eder, kendisine yapılan haksızlığa gülüp geçmesi hep umut la beklemesidir sanki.
devamını gör...

köftehor rehberi

bu yol bir ışık için bin ateşle yananlarındır...
bu yazıyı paylaştıktan sonra bazıları yine diyecekler ki komünist..onlarda solcu olduğu için öldürülmeyi hak etmişlerdir bazılarına göre. o zamanları anımsıyorum da aziz nesin in söylediği sözler tv lerde arka arkaya yayınlandı ,sivas ta cuma hutbelerinde camiler de dinlendirildi ve bu vahim olay gerçekleştirildi. daha önce de söylendiği gibi b-i-z-i-m ç-o-c-u-k-l-a-r yine başarmıştı.
meseleyi anlamak adına biraz daha geriye gitmek gerekir. 69 ve 82 kuşağının gençliği, fikirleriyle vardı. kendi aralarında ve karşıt fikirdekilerle belki bir kahve masasında belki başka bir mecliste söyleşiler yaparlardı. en aşırısı da o masada otursa fikirlerini özgürce anlatırdı. bu söyleşilerin ulaşacağı en üst nokta münakaşaydı. ama küfür,hakaret,tehdit hele hele kavga olmazdı .masadan yine dostça kalkılırdı ve söyleşiden sonra o masadan kalkan ilk oturduğu kişi olarak kalkmazdı biraz daha aydınlanmış olurdu.
ne olduysa b-i-z-i-m ç-o-c-u-k-l-a-r ın devreye girmesi ile oldu . bu çocuklar kimdir? anlatması uzun ama 03.07.11 de bu çocuklardan ve tanıdığınızı sandığınız bir karaktere değineceğim.
82 li yıllarda(69 da olduğu gibi) bu ülke nin düşünen ve üreten gençliği gözaltına alındı, hapislere atıldı,yargılandı,sürgün gönderildi, idam edildi.çünkü onlar zararlıydı düşünüyorlar dı. bu yetmezmiş gibi bunu açıklıyorlar ,üretiyorlar, aydınlatıyorlar tekere çomak sokuyorlardı. tıpkı 69 lar gibi…
82 lerde gençlik gidince sonra kilere şu aşılandı.fikirleri tartışmanın ne anlamı var. karşı fikirdeki leri yok et gitsin(emperyalizmin dayanılmaz hafifliği).zaten o olmayınca fikri de olmaz. basit!
ben gençliğe derim ki, bu kuralı uygularsan “var olmak için yok edersin”. bu da seni bayağı kılar, aydınlatamazsın.çünkü sen in düşüncen o kadar çürüktür ki karşı fikre verecek bir cevabın yoktur,bedenen onu yok edersin o olmadığı için fikrin üstünmüş gibi gözükür fakat çürük temeller üzerine kurulmuştur sonra hafif bir esintiyle gidersin hepsi bu.
meseleye dini boyutu ile bakarsan sen in basit fikrine göre karşına cennet ve cehennem çıkar .sen tabi olduğunu sandığın boyutta cennete gideceğini düşünürsün. düşüncen o kadar basitdir ki biri/lerini öldürme hakkını kendinde bularak cenneti arzularsın, sadece kendini kurtarmak istersin. ama o boyut sana bunu emretmez ki ,sen sadece yaptığın kötülüğe dini bir kılıf bulmaya çalışarak meşrulaştırma gayretine girersin. peki, sen bu fikrine göre cennete gideceksen karşı fikirde ki sana göre nereye gidecektir, cehenneme tabi ki. bu dünya da onu yaktığın yetmezmiş gibi sonsuz cehennemde de yakmak istersin ne kadar d(k)indarsın. ama bir de şöyle düşün sen belki de fikirlerinle aydınlatacağın birisini bu yola hiç başvurmadan yok ettiğini sandın ahiret inancın varsa yok ettiğin kişinin hakkını nasıl telafi edeceksin?çünkü sen o kadar basitsin ki cennet, sen in için zevk-ü sefa yeridir hep bunları düşünürsün . ama bazılarına göre orası sevgililerin buluşma noktasıdır ,o yüzden oraya gitmek isterler .sen bunu nerden bileceksin sevgiyi tatmamışsın ki…
belki de karanlıkta olan sen sin .onlarla söyleşmedin ki sen onları tanımadın ki.yaktığını sandığın şeyi ateş mi sanıyorsun.o görünüşte ateştir.sen bu çarpık fikirlerinle zaten duman olmuşsundur haberin yoktur...
onların asıl meselesi bağımsızlık meselesiydi. özgürce seslendiler dünden yarına.zamanın sadece an sahnesinden çekildiler.onlar geçmişte de var gelecekte de, sen ruhları yok edemezsin ki…
belki çoğunlukta, ilerde (yakın zamanlarda olmasını umuyorum,olmazsa da ben göremedim varsın doğanlar görsün) kundaklanan otelden çıkan yanık et kokusunda hiroşima da,filistin de ve diğer coğrafyalarda yanan bir gencin kokusuna da duyar,benim duyduğum gibi…
devamını gör...

köftehor rehberi

insan hakları evrensel beyannamesi madde 2
1992 – 1995 yılları arasında tarih, bosna savaşı na şahit oldu. sscb nin dağılmasını takip eden yıllarda bağlı olan milletler ayrı ayrı bağımsızlığını ilan edip devlet kurma telaşına düşmüştü.avrupa ve abd kurulan yeni devletlere herhangi bir tepki göstermezken boşnakların bosna – hersek isminde bağımsız bir devlet kurma isteği karşısında işin rengi bir anda değişir. sırplar bir anda harekete geçerek boşnaklara savaş ilan eder. iki tarafın güç dengesine bakıldığında buna savaş denmesi pek mümkün görünmüyor. sırplar ,sscb döneminde ordunun her kademesinde yer alan askeri deneyime sahip kişilerden oluşuyor ve sscb ye ait askeri mühimmata sahiptiler. boşnakların ise sscb döneminden kalan birkaç albay ve generali mevcuttu ve silahları ise genel itibariyle av malzemelerinden oluşuyordu. savaş döneminde sırp vahşetini anlatmaya zaten gerek yok....
boşnaklar zulmün her türlüsünü yaşayıp can verirken yine boşnaklara ait bölgede kalan sırp köyleri mevcuttu. boşnak askerler gerek aile yakınları gerekse de soydaşlarının acı şekilde ki ölüm haberleri karşısında aliya izzetbegoviç ten kendi bölgelerinde ki sırp köylerini basıp intikam almak istediklerini bildirdiler. fakat aliye izzetbegoviç bu isteği reddettiği gibi yapılmasına da engel oldu.
bunun benzeri örnekleri türk tarihinde de mevcuttur. vatanımız işgal edilmeden önce yunan kuvvetlerinin izmir i işgali üzerine ülke de yaşayan rumlara yönelik herhangi bir saldırı gerçekleşmemiştir. zaten osmanlı nın son 250- 300 yıllık döneminde ülke toprakları yavaş yavaş kaybedilirken bağımsızlığını ilan eden ırklara mensup osmanlı toprağında kalan herhangi bir kişiye saldırı hareketi olmamıştır.
avrupanın göbeğinde bir ırk soykırıma tabi tutulurken avrupalıların buna göz yumması ve ardından sırpların makedonlara savaş ilan etmesi ve tüm bunlara rağmen bunun soykırım olarak tanımlanmadığı halde ermeni soykırımı iddiası çifte standardın en güzel örneği. onlar ne yaparsa yapsın içimizde ki insan sevgisini yok edemeyecekler...
devamını gör...

köftehor rehberi

binbir gece masalları
ali baba ve kırk haramiler .masalda kısaca fakir bir adam olan oduncu ali baba zamanında yaşayan kırk harami olarak bilinen bir gurup gayrimeşru yollardan kazandıkları hazineleri gizli bir yerde saklamaktadır. ali baba bu yeri ve giriş şifresini öğrendikten sonra kırk haramileri yok eder ve hazineleri sahiplenir.
bu filmlerde tiyatrolarda da bu şekilde anlatıldı. fakat ali baba hiç yadırganmadı. çünkü o haksızlık yapan bir gurubu yok etmişti. hikayenin özünde saklı olan ali baba nın hırsız oluşu, hiç emek sarf etmeden bir hazineye sahip oluşu .yani hırsızdan çaldığında bu mübah,aynı robin hood gibi…
fakat masalın gizemine indiğinizde durum hiç de göründüğü gibi değildir. ali baba nın asıl mesleği odunculuktur. fakat o na oduncu ali değil de baba denilir. bu lakap tasavvufta karşımıza çıkmaktadır. baba, hürmete layık kişiler, yahut yaşlı adamlar hakkında kullanılır. tasavvufta, sülük yoluna giren, nefsini yenmiş topluma yararlı hâle gelmiş, yani nefsinde ölmüş, ruhunda dirilmiş kişiye baba denir. bir sufînin mürşidi, onun mânevi babasıdır. babalar pîr evinin "eyvallah kapısında yetiştirilir. eyvallah, tam bir feragat demektir, teslimiyet ifade eder. baba tayininde kıdemden ziyâde, babalığa ehil olunup olunmadığı hususu önceliklidir. baba olacak kişide bazı özellikler bulunması gerekir. bu özelliklerin bazıları şunlardır: hitabet güçlülüğü, mütebessim bir yüz, musikiye aşinalık. bu şekilde yetişen baba, ya açılacak bir baba makamını bekler, ya da kendisine bir başka yerde tekke açmaya izin verilir. baba adı taşıyan çeşitli yer isimlerinin bulunuşu, dikkat çeken bir başka husustur : babadağ, babaeski, baba nakkaş köyü, baba burnu vb. yerler, hep buralarda yaşamış dervişlerin hatıralarını ismen yaşatan yerleşim birimleridir. mevlevîler, mürşide baba demekte kibir gördükleri için, bu ifadeyi kullanmamışlardır. bu sebeple "falan şeyhin müridi", "filan zâtın ihvanı", "şu şeyhin evlâdı" gibi ifadeler, mevlevîlerin kullandıkları deyimler olarak görülür. baba, çeşitli deyimlerin öğesi olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: herhangi bir baba (mürşid), evladına karşı babalık vazifesi görmüyorsa, bu kişi hakkında "iskele babası" denilir…
harami ise kelime olarak gizli sır olan manasına da gelmektedir. 40 ise nefsi arzuları yenip ruhaniyet kespetmek için aşılması gereken engeller olabileceği gibi 3,7,40 olarak bahsedilen bilge kişilerin sırlarına vakıf olmayı da ifade edebilir.
hikayeye bu şekilde bakıldığında oduncu ali nin ya 40 bilgeden almış olduğu sırlar ya da 40 nefsani arzuyu yendikten sonra ulaştığı makam dolayısıyla baba lakabını elde ederek ulaşmış olduğu ruhani hazineleri ifade eder.
peki gizli sır olan kelimeyi elde etmek hazineye ulaşmak için yeterli midir? hikaye de ali baba nın kardeşi kasım dan bahsedilir. o mağaraya giriş kelimesini öğrenmiş fakat 40 haremiler tarafından öldürülmüştür. o yüzden sadece kelimeleri bilmek hazineye sahip olmak için yeterli değildir. o kelimeleri yürekten söylemek gerekir.
ve hazinelere ulaşmak tek başına mümkün olmayabilir. ilahi aşk a ulaşmak için önce bir insanı,aşık olacağın birini bulman gerekir…
devamını gör...

madalya müracaatları

ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol
tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilenmesi amacıyla hazırlanmış gösterisi. oyunun sergilenmesi için aktör ve aktrislere onların jest- mimik,diyaloglarına ihtiyaç duyulur. sinemadan en önemli farkı oyuncuların rollerinde ki hatalarını telafi imkanı varken tiyatro da bu mümkün değildir.
bugüne kadar gerek sinema gerekse tiyatro da hep oyunculara ve onların rollerinde ki karakterleri göz önünde tutuldu. kötü insanı oynayan karakter oyuncuları genel kitle tarafından olumsuz eleştirildi . mesela erol taş oynadığı bir rolden dolayı evi taşlandı. iyi rolde ki karakter oyuncuları ise hep el üstündeydi. oysa ki hepsinin yaptığı bir roldü; yani senaryoyu sahne ya da beyaz perdeye yansıtmaktı.
asıl olan ise rolleri oluşturan senaryo ve onları yazan senaristler.genel kitle senaristleri pek tanımadı. sokakta karşılaştıkları karakter oyuncuları rolleri dolayısı ile öfke ya da sevgi seline tabi tutulurken o senaryoyu yazan senaristleri sokakta görseler bile tanımadılar.
bu durum gerçek hayatta da aynen bu şekilde gelişmekte . karşımıza hep oyuncular çıkmakta. yüzleri maskeli ,gerçek niyetlerini bir tek kendilerinin bildiği insanlar. maske bazen acıyı gizlemeye çoğu zamanda olduğundan çok farklı şekilde gözükmeyi sağlıyor. diğer insanlarla karşılaştıkları ortak alanlar aynı sahne niteliğinde . o zaman karşınızda hep beyefendi hanımefendi insanlar. gerek konuşma gerekse hal ve tavırları ile çok iyi izlenim bırakan kişiler. sahne bazen dinlendiğiniz cafe bazen tv ekranı.şu zamanlarda bu öyle bir hal aldı ki sanki maskeli baloya katılmış gibi hissediyorsunuz.
gerçek hayatta, makro anlamda hep kötü rolde ki karakterleri eleştirdik . oysa senaristler yine fark edilmedi…
mikro planda ise karşımıza çıkanlar filmlerden , tiyatrolarda ki karakterlerden bilinç altında etkilenmiş karakterler.kendilerini fark ettirmeleri uzun sürmüyor.
bir dostun dediği gibi hayat ne kitaplarda okuduğun gibidir ne de filmlerde gördüğün gibi,hayat bambaşka bir şeydir.
tiyatro ve sinemada asıl olan senaryonun nasıl biteceğinin belli olması , gerçek hayatta ise bunun nasıl biteceğini seçimlerimizin belirleyecek olması . umarım iyiler kazanır…
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim