dry_cold - öne çıkan tanımları (1. sayfa)
1.
yarasa
sıkıcı
şayet bu kitabı tek kelime ile anlatmamı isteselerdi söyleyeceğim şey ''sıkıcı'' olurdu.
evet yazarın ilk kitabı. hataların, eksiklilerin olması doğal.
fakat ben daha önce de başka yazarların ilk kitaplarını okumuştum. tess gerritsen, john wedon, gleen meadle ve diğerleri. hiç birinde bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum.
serinin kahramanı olan henry hole'nin ( holi diye okunuyormuş) karakter olarak pek de bir albenisi yok açıkçası. hatta vasatın altında bir karakter bile denebilir. çoğu meseleyi, önüne altın tepside sunulan ipucunu anlaması, yorumlaması epey uzun sürüyor karakterin. hatta garip işler yapıyor. okurken kendinizi '' bu adam aptal mı?'' diye düşünürken buluyorsunuz. yazar karakteri pek iyi kurgulayamamış sanırım. ya da hikayeyi düşünmekten karakteri kurgulamaya, onu tanımaya pek zaman bulamamış gibi. bir yazarın hikaye yazarken en fazla zaman harcaması gereken şey karakterlerini kurgulamaktır. yazar karakterini iyi tanıyacak ki bize etkili bir şekilde tanıtabilsin. yazarın kendisi karakter ile bütünleşememişken okuyucunun bütünleşmesini beklemesi saçma olur kanaatindeyim.
gelelim hikayeye. hikaye ana karakterimizin yabancı olduğu bir coğrafyada avusturalya'da geçiyor. genç bir norveç vatandaşı avusturalya'da ölü olarak bulunuyor ve kahramanımız henry hole olayı araştırması için ülkeye gönderiliyor. hole ülkedeki polislerin yardımı ile olayı çözeceğini düşünürken önüne pat diye '' bize ayak bağı olma, işimize karışma'' diyen bir emniyet amiri çıkıyor. yani hikayedeki ilk klişe. fakat ne hikmetse yabancı bir ülkeden gelen bir polisin işine karışmamasını isteyen, hatta bunu açık dille ve kabaca belirten polis şefi başka hiç bir sürtüşme yaşamadan ısınıyor kahramanımıza.
biz cinayet araştırmasından çok hole'nin bir turist edası ile gezdirildiği yerleri, fingirdemelerini, konu ile neredeyse alakasız avusturalya tarihini okuyoruz. okuyoruz ve sıkılıyoruz. katil ortalıkta yok. ekip olayın bir seri katilin işi olduğunu düşünüyor fakat bu mantığı yürütecek gerekli bağlantılar havada kalıyor. daha önce işlenmiş cinayetlerle kurulan bağlantılar yetersiz, aşırıya kaçmış diyaloglar mantıksız.
evet bu bir yazarın ilk kitabı ama daha önce de belirttiğim gibi birçok yazarın ilk kitabı baz alındığında çok sönük kalmış. karakterler okuyucuya yeterince aktarılmamış.
elimde serinin ikinci kitabı da var. okusam mı okumasam mı diye düşünüyorum. serinin oniki kitaba ulaştığını düşünürsek belki yazar kendini yazma konusunda geliştirmiştir diye umut ediyorum. umarım yanılgıya düşmüyorumdur.
şayet bu kitabı tek kelime ile anlatmamı isteselerdi söyleyeceğim şey ''sıkıcı'' olurdu.
evet yazarın ilk kitabı. hataların, eksiklilerin olması doğal.
fakat ben daha önce de başka yazarların ilk kitaplarını okumuştum. tess gerritsen, john wedon, gleen meadle ve diğerleri. hiç birinde bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum.
serinin kahramanı olan henry hole'nin ( holi diye okunuyormuş) karakter olarak pek de bir albenisi yok açıkçası. hatta vasatın altında bir karakter bile denebilir. çoğu meseleyi, önüne altın tepside sunulan ipucunu anlaması, yorumlaması epey uzun sürüyor karakterin. hatta garip işler yapıyor. okurken kendinizi '' bu adam aptal mı?'' diye düşünürken buluyorsunuz. yazar karakteri pek iyi kurgulayamamış sanırım. ya da hikayeyi düşünmekten karakteri kurgulamaya, onu tanımaya pek zaman bulamamış gibi. bir yazarın hikaye yazarken en fazla zaman harcaması gereken şey karakterlerini kurgulamaktır. yazar karakterini iyi tanıyacak ki bize etkili bir şekilde tanıtabilsin. yazarın kendisi karakter ile bütünleşememişken okuyucunun bütünleşmesini beklemesi saçma olur kanaatindeyim.
gelelim hikayeye. hikaye ana karakterimizin yabancı olduğu bir coğrafyada avusturalya'da geçiyor. genç bir norveç vatandaşı avusturalya'da ölü olarak bulunuyor ve kahramanımız henry hole olayı araştırması için ülkeye gönderiliyor. hole ülkedeki polislerin yardımı ile olayı çözeceğini düşünürken önüne pat diye '' bize ayak bağı olma, işimize karışma'' diyen bir emniyet amiri çıkıyor. yani hikayedeki ilk klişe. fakat ne hikmetse yabancı bir ülkeden gelen bir polisin işine karışmamasını isteyen, hatta bunu açık dille ve kabaca belirten polis şefi başka hiç bir sürtüşme yaşamadan ısınıyor kahramanımıza.
biz cinayet araştırmasından çok hole'nin bir turist edası ile gezdirildiği yerleri, fingirdemelerini, konu ile neredeyse alakasız avusturalya tarihini okuyoruz. okuyoruz ve sıkılıyoruz. katil ortalıkta yok. ekip olayın bir seri katilin işi olduğunu düşünüyor fakat bu mantığı yürütecek gerekli bağlantılar havada kalıyor. daha önce işlenmiş cinayetlerle kurulan bağlantılar yetersiz, aşırıya kaçmış diyaloglar mantıksız.
evet bu bir yazarın ilk kitabı ama daha önce de belirttiğim gibi birçok yazarın ilk kitabı baz alındığında çok sönük kalmış. karakterler okuyucuya yeterince aktarılmamış.
elimde serinin ikinci kitabı da var. okusam mı okumasam mı diye düşünüyorum. serinin oniki kitaba ulaştığını düşünürsek belki yazar kendini yazma konusunda geliştirmiştir diye umut ediyorum. umarım yanılgıya düşmüyorumdur.
devamını gör...
2.
son tanık
son tanık glenn meadle'nin okuduğun ikinci kitabı. daha önce yazarın ilk kitabı olan kar kurdu'nu okumuş, epey beğenmiştim.
açıkçası son tanık yazarın okuduğum diğer kitabı olan kar kurdu yanında daha vasattı diyebilirim. tanıtım yazısını okuduğumda ilgimi çekmişti ama bazı noktalarda eksik şeylerin olması az da olsa beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.
eser yakın tarihimize damgasını vurmuş, insanlığın utanç manzaralarından biri olan yugoslavya iç savaşının yani bizde bilinen adıyla bosna savaşının üzerine kurgulanmış. karakterimiz bosna savaşı sırasında esir kaplarından birinde tutulmuş, oradaki sırp vahşetini yaşamış ve sağ olarak kurtulmuş genç bir kadın. çocukken yaşadığı bu travmayı bir şekilde unutmayı başarmış fakat kocasının suikaste uğraması ardından kendini unuttuğu gençmişini hatırlamak, bilmediği gerçekleri öğrenmek adına verdiği bir mücadelenin içinde buluyor.
eserin en can alıcı kısımlarını kahramanımızın annesinin tüm o işkenceler sırasında tutmayı başardığı günlükleri okuduğumuz bölümler oluşturuyor. erkeklerin ve 14 yaşını geçmiş erkek çocukların zorla toplandığı çalışma kampları ve kadınların, kızların, 14 yaşını geçmemiş erkek çocukların toplandığı ''tecavüz kampları''. sırf sırp askerlerinin cinsel sapkınlıklarını gidermek için kurulmuş iğrenç kamplar.
yazar kampları, orada yaşanan iğrençlikleri, tecavüzleri, işkenceleri, toplu cinayetleri sanırım biraz yumuşatarak anlatmayı tercih etmiş. ya da hikâyeyi başka bir noktaya bağlamak istediğinden bu kısımları biraz kısa tutmuş da olabilir. ben bu noktalara daha çok değinmesini, belgelenmiş daha çok olayı bize aktarmasını beklerdim açıkçası. çünkü bosna savaşı insanların asla unutmaması, ders çıkarması ve tekrar yaşanmaması için mücadele vermesi gereken bir olay.
gelelim hayal kırıklığına uğradığım bölümlere.
yazar slobodan miloşeviç, ratko mladić gibi canileri birkaç cümlelik bölümlerde anlatmak yerine daha ayrıntılı bir şekilde anlatmalıydı mesela. olayları bir aşk öyküsünün etrafında sınırlamak yerine srebrenitsa katliamına, bratunac köyü katliamına, bosna kuşatmasına daha çok yer vermeliydi. 15 yaşında elinde dürbünlü tüfekle masum sivil halkı vuran bir sırp ırkıçısını acındırmaya çalışmamalıydı mesela.
bir diğer konu ise yazarın yaşanan bu vahşeti yugoslavya'yı oluşturan milletlerin geçmişten gelen kinlerine, eski davalarına, milliyetcilik hatta din eksenine kaydırma cabaları. ben bu görüşlere katılmıyorum. geçmişta yaşanmış herhangibir sürtüşme, kavga veya kan davası, hatta insanların milliyetcilik duyguları, inanç farklılıkları artık adına ne derseniz soy kırımın, işkencenin, vahşetin nedeni olamaz. bu tamamen bunları yapan insanların içindeki vahşi, kana susamış yanlarının ellerine geçen ilk fırsatta dışa vurumundan başka birşey değildir. eski sürtüşmeler, milliyetci veya dini söylemler sadece yaptıkları bu vahşete uydurdukları kılıf olabilir. savaşmanın da bir hukuku vardır ve ne yazık ki bosna savaşında tüm hukuki, vicdani, insanı kurallar hiçe sayılmıştır.
kitabın sonu biraz günümüz türk dizilerine benzese de, yazarın yukarıda belirttiğim eksiklikleri beni hayal kırıklığına uğratsa da yakın tarihimizin bu utanç anlarını tekrar hatırlamak, merak edip araştırmak için okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.
nazilerin yaptıkları bu kadar ön planda tutulurken nazi ss'lerinin yanında kedi yavrusu gibi kalacağı sırp kasaplarının insanlara yaşattığı bu vahşetin neden arka plana atıldığını da anlayabilmiş değilim. sanırım bu sinema sektörünün bir propaganda aracı olmasından kaynaklanıyor.
bratunac'da, srebrenitsa'da, saray bosna'da katledilen, toplu mezarlara gömülen, işkenceye uğrayan insanların ve yok edilen insanlığın anısına...
açıkçası son tanık yazarın okuduğum diğer kitabı olan kar kurdu yanında daha vasattı diyebilirim. tanıtım yazısını okuduğumda ilgimi çekmişti ama bazı noktalarda eksik şeylerin olması az da olsa beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.
eser yakın tarihimize damgasını vurmuş, insanlığın utanç manzaralarından biri olan yugoslavya iç savaşının yani bizde bilinen adıyla bosna savaşının üzerine kurgulanmış. karakterimiz bosna savaşı sırasında esir kaplarından birinde tutulmuş, oradaki sırp vahşetini yaşamış ve sağ olarak kurtulmuş genç bir kadın. çocukken yaşadığı bu travmayı bir şekilde unutmayı başarmış fakat kocasının suikaste uğraması ardından kendini unuttuğu gençmişini hatırlamak, bilmediği gerçekleri öğrenmek adına verdiği bir mücadelenin içinde buluyor.
eserin en can alıcı kısımlarını kahramanımızın annesinin tüm o işkenceler sırasında tutmayı başardığı günlükleri okuduğumuz bölümler oluşturuyor. erkeklerin ve 14 yaşını geçmiş erkek çocukların zorla toplandığı çalışma kampları ve kadınların, kızların, 14 yaşını geçmemiş erkek çocukların toplandığı ''tecavüz kampları''. sırf sırp askerlerinin cinsel sapkınlıklarını gidermek için kurulmuş iğrenç kamplar.
yazar kampları, orada yaşanan iğrençlikleri, tecavüzleri, işkenceleri, toplu cinayetleri sanırım biraz yumuşatarak anlatmayı tercih etmiş. ya da hikâyeyi başka bir noktaya bağlamak istediğinden bu kısımları biraz kısa tutmuş da olabilir. ben bu noktalara daha çok değinmesini, belgelenmiş daha çok olayı bize aktarmasını beklerdim açıkçası. çünkü bosna savaşı insanların asla unutmaması, ders çıkarması ve tekrar yaşanmaması için mücadele vermesi gereken bir olay.
gelelim hayal kırıklığına uğradığım bölümlere.
yazar slobodan miloşeviç, ratko mladić gibi canileri birkaç cümlelik bölümlerde anlatmak yerine daha ayrıntılı bir şekilde anlatmalıydı mesela. olayları bir aşk öyküsünün etrafında sınırlamak yerine srebrenitsa katliamına, bratunac köyü katliamına, bosna kuşatmasına daha çok yer vermeliydi. 15 yaşında elinde dürbünlü tüfekle masum sivil halkı vuran bir sırp ırkıçısını acındırmaya çalışmamalıydı mesela.
bir diğer konu ise yazarın yaşanan bu vahşeti yugoslavya'yı oluşturan milletlerin geçmişten gelen kinlerine, eski davalarına, milliyetcilik hatta din eksenine kaydırma cabaları. ben bu görüşlere katılmıyorum. geçmişta yaşanmış herhangibir sürtüşme, kavga veya kan davası, hatta insanların milliyetcilik duyguları, inanç farklılıkları artık adına ne derseniz soy kırımın, işkencenin, vahşetin nedeni olamaz. bu tamamen bunları yapan insanların içindeki vahşi, kana susamış yanlarının ellerine geçen ilk fırsatta dışa vurumundan başka birşey değildir. eski sürtüşmeler, milliyetci veya dini söylemler sadece yaptıkları bu vahşete uydurdukları kılıf olabilir. savaşmanın da bir hukuku vardır ve ne yazık ki bosna savaşında tüm hukuki, vicdani, insanı kurallar hiçe sayılmıştır.
kitabın sonu biraz günümüz türk dizilerine benzese de, yazarın yukarıda belirttiğim eksiklikleri beni hayal kırıklığına uğratsa da yakın tarihimizin bu utanç anlarını tekrar hatırlamak, merak edip araştırmak için okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.
nazilerin yaptıkları bu kadar ön planda tutulurken nazi ss'lerinin yanında kedi yavrusu gibi kalacağı sırp kasaplarının insanlara yaşattığı bu vahşetin neden arka plana atıldığını da anlayabilmiş değilim. sanırım bu sinema sektörünün bir propaganda aracı olmasından kaynaklanıyor.
bratunac'da, srebrenitsa'da, saray bosna'da katledilen, toplu mezarlara gömülen, işkenceye uğrayan insanların ve yok edilen insanlığın anısına...
devamını gör...
3.
vardiya
hugh howey tarafından kaleme alınmış woll serisinin ikinci kitabı.
serinin ilk kitabı olan ''silo'' #1541356 da akıllara takılan onlarca sorunun cevabını buluyoruz bu kitapta.
* dünya nasıl yok oldu?
* insanlar neden silo'ya/ silolara hapsedildi?
*neden kimse geçmiş hakkında birşey hatırlamıyor?
* silo 1'i yönetenler kimler?
* silo 18'deki büyük isyanda neler yaşandı?
vs. vs
silo okurken insanı ne kadar geriyorsa vardiya okuyucuyu bunun iki katı germeyi başarıyor.
krostofobik betimlemeler, alınan kararların, uygulamaların karşısında yaşanılan çaresizlik, yalanlar, sırlar ve tüm bunların arasında kalmış, istemeden de olsa bu olaylara ortak olmuş ve bedelini sevdiklerinden özellikle de karısı helen'den ayrılmak zorunda kalarak, hatta karısının bambaşka bir yerde bambaşka bir hayat sürdüğünü öğrenerek ödeyen donald'ın acıklı hikayesi. sözde bir kurtuluş ve aşk adına donald'ın hayatını karartar senatör thurman ve kızı anna'nın iğrenç planları.
sürükleyici ve etkileyici bir hikaye. her ne kadar ağır betimlemeler ve kısmen gereksiz anlatımlar okuyucuyu yorsa da merakınız ağır basıp tüm o yorgunluğu bir kenara itiyorsunuz. teknolojik kıyamet ve sonrası ile ilgili hikâyeleri seven insanlar için biçilmiş kaftan.
yakında serinin filminin de yapılacağı bilmek ayrı bir heyecan. bakalım kitaplardaki kaliteyi yakalayabilecekler mi?
serinin ilk kitabı olan ''silo'' #1541356 da akıllara takılan onlarca sorunun cevabını buluyoruz bu kitapta.
* dünya nasıl yok oldu?
* insanlar neden silo'ya/ silolara hapsedildi?
*neden kimse geçmiş hakkında birşey hatırlamıyor?
* silo 1'i yönetenler kimler?
* silo 18'deki büyük isyanda neler yaşandı?
vs. vs
silo okurken insanı ne kadar geriyorsa vardiya okuyucuyu bunun iki katı germeyi başarıyor.
krostofobik betimlemeler, alınan kararların, uygulamaların karşısında yaşanılan çaresizlik, yalanlar, sırlar ve tüm bunların arasında kalmış, istemeden de olsa bu olaylara ortak olmuş ve bedelini sevdiklerinden özellikle de karısı helen'den ayrılmak zorunda kalarak, hatta karısının bambaşka bir yerde bambaşka bir hayat sürdüğünü öğrenerek ödeyen donald'ın acıklı hikayesi. sözde bir kurtuluş ve aşk adına donald'ın hayatını karartar senatör thurman ve kızı anna'nın iğrenç planları.
sürükleyici ve etkileyici bir hikaye. her ne kadar ağır betimlemeler ve kısmen gereksiz anlatımlar okuyucuyu yorsa da merakınız ağır basıp tüm o yorgunluğu bir kenara itiyorsunuz. teknolojik kıyamet ve sonrası ile ilgili hikâyeleri seven insanlar için biçilmiş kaftan.
yakında serinin filminin de yapılacağı bilmek ayrı bir heyecan. bakalım kitaplardaki kaliteyi yakalayabilecekler mi?
devamını gör...
4.
marslı
andy weir tarafından yazılmış bilimkurgu romanı.
2035 yılında ares ııı mürettebatı mars yüzeyine sefer düzenlemektedir. güneş zamanı ile 31 gün sürmesi gereken seferin 18. gününde çıkan şiddetli toz fırtınası astronotları görevi iptal etmeye ve geri dönmeye zorlar. ares ııı görev komutanı melissa lewis acil durum kalkışının hazırlanmasını emrederek görevi iptal eder. tahliye sırasında kuvvetli fırtına birincil iletişim anteninin parçasını kırarak astronot mark watney'in karnına şiddetli bir şekilde çarparak uzay giysisini de deler ve onu uzağa fırlatarak kaybolmasına neden oldur. öldüğünü düşünen ekip arkadaşları onu bırakıp dünya'ya döner. nasa müdürü theodore sandres mark watney'in enkazda kalarak öldüğüyle ilgili bir basın toplantısı düzenler.
fakat watney ölmemiştir ve birçok zorlukla mücadele etmesi gerekmektedir. hayatta kalmalı, dünya ile iletişime geçmelidir.
kitap aslen weir'in blogunda serileştirilmiş bir biçimde yayınlandı. daha sonra hakları alınarak kitap halini aldı. eleştirmenlerden tam not alan kitap 2015 yılında drew goddard tarafından senaryolaştırılıp ridley scott yönetmenliğinde beyaz perdeye taşındı.
film ve kitap arasında birçok noktada farklılıklar olsa da okunması zevkli bir kitaptır ve kütüphanemdeki yerini almıştır.
2035 yılında ares ııı mürettebatı mars yüzeyine sefer düzenlemektedir. güneş zamanı ile 31 gün sürmesi gereken seferin 18. gününde çıkan şiddetli toz fırtınası astronotları görevi iptal etmeye ve geri dönmeye zorlar. ares ııı görev komutanı melissa lewis acil durum kalkışının hazırlanmasını emrederek görevi iptal eder. tahliye sırasında kuvvetli fırtına birincil iletişim anteninin parçasını kırarak astronot mark watney'in karnına şiddetli bir şekilde çarparak uzay giysisini de deler ve onu uzağa fırlatarak kaybolmasına neden oldur. öldüğünü düşünen ekip arkadaşları onu bırakıp dünya'ya döner. nasa müdürü theodore sandres mark watney'in enkazda kalarak öldüğüyle ilgili bir basın toplantısı düzenler.
fakat watney ölmemiştir ve birçok zorlukla mücadele etmesi gerekmektedir. hayatta kalmalı, dünya ile iletişime geçmelidir.
kitap aslen weir'in blogunda serileştirilmiş bir biçimde yayınlandı. daha sonra hakları alınarak kitap halini aldı. eleştirmenlerden tam not alan kitap 2015 yılında drew goddard tarafından senaryolaştırılıp ridley scott yönetmenliğinde beyaz perdeye taşındı.
film ve kitap arasında birçok noktada farklılıklar olsa da okunması zevkli bir kitaptır ve kütüphanemdeki yerini almıştır.
devamını gör...
5.
kuzuların sessizliği
türkçe adı ''kuzuların sessiliği'' olan thomas harris tarafından kaleme alınmış serinin ikinci kitabı.
bu kez ilk kitabın aksine tamamen dr. lacter odaklı bir hikaye çıkıyor önümüze. ( tabii bunu kitabın sonlarına doğru fark ediyoruz). hikayedeki ana katilimiz genç kızları kaçırıp derilerini yüzen ve bu derilerden kendisine elbise diken buffalo bill'dir. ( gerçek ismi bu değildir. buffalo bill katile basın tarafından yakıştırılan isimdir.) buffalo bill'in son kurbanı ise bir senatör'ün kızıdır ve hâlâ sağ olma ihtimali yüksektir.
stajyer fbı ajanı clarice starling bilgi edinmesi için dr. lacter ile görüşmeye gönderilir. kitabın okuyucuyu en çok etkilediği bölümler bundan sonra başlar. hannibal lacter'in ajan starling'e yaptığı psikolojik baskıyı sanki kendimize yapılmışcasına hissederiz.
hikayenin en can alıcı kısmı ise ( dikkat spoiler) dr. lacter'in tüm yardım cabalarının, yaptığı anlaşmaların, hatta buffalo bill'in kendisinin bile bir kaçış planının parçası olduğunu okumaktır herhalde. hannibal kusursuz bir planla kaçmayı başarır. ve artık aramızdadır.
kitaptaki en sıkıntılı bölüm ise starling'in buffalo bill'i yakaladığı bölümdür. muhteşem bir final beklerken yanlışlıkla yakalanan bir katilin olması okuyucuda büyük bir hayal kırılkığına neden oluyor ne yazık ki.
bu kez ilk kitabın aksine tamamen dr. lacter odaklı bir hikaye çıkıyor önümüze. ( tabii bunu kitabın sonlarına doğru fark ediyoruz). hikayedeki ana katilimiz genç kızları kaçırıp derilerini yüzen ve bu derilerden kendisine elbise diken buffalo bill'dir. ( gerçek ismi bu değildir. buffalo bill katile basın tarafından yakıştırılan isimdir.) buffalo bill'in son kurbanı ise bir senatör'ün kızıdır ve hâlâ sağ olma ihtimali yüksektir.
stajyer fbı ajanı clarice starling bilgi edinmesi için dr. lacter ile görüşmeye gönderilir. kitabın okuyucuyu en çok etkilediği bölümler bundan sonra başlar. hannibal lacter'in ajan starling'e yaptığı psikolojik baskıyı sanki kendimize yapılmışcasına hissederiz.
hikayenin en can alıcı kısmı ise ( dikkat spoiler) dr. lacter'in tüm yardım cabalarının, yaptığı anlaşmaların, hatta buffalo bill'in kendisinin bile bir kaçış planının parçası olduğunu okumaktır herhalde. hannibal kusursuz bir planla kaçmayı başarır. ve artık aramızdadır.
kitaptaki en sıkıntılı bölüm ise starling'in buffalo bill'i yakaladığı bölümdür. muhteşem bir final beklerken yanlışlıkla yakalanan bir katilin olması okuyucuda büyük bir hayal kırılkığına neden oluyor ne yazık ki.
devamını gör...
6.
kızıl ejder
thomas harris tarafından kaleme alınan kitap
her ne kadar filmi ''kuzuların sessizliği''nden sonra çekilse de aslında okuma sırası olarak ilk kitaptır, yani serinin başlangıcıdır.
tipik polisiye romanlardan farklı olarak katilin kim olduğunu, neler yaptığını biliriz. katilimiz kendini william blake'nin ''kızıl ejder ve güneşle giyinen kadın'' isimli tablosunda resmettiği kızıl ejder zanneden francis dolarhyde isimli asosyal bir karakterdir.dolarhyde işlediği cinayetler ile kızıl ejdere dönüştüğünü düşünür. fbı bir türlü cinayetlerin önüne geçip katili bulamaz. son çare olarak emekli fbı kişilik analizcisi will graham'ı göreve çağırırlar.
will graham olaylara farklı açılardan bakması, görülmeyeni görmesi gibi özelliklerinden ötürü fbı bünyesindeki en iyi kişilik analizcisi olarak kabul edilmektedir. fakat büyük bir sorunu vardır. will graham emekli oladan önceki son görevinde yamyam katil hannibal lacter'in kurbanı olmaktan kıl payı kurtulmuş, uzun süre tedavi görmüştür.
dolarhyde cinayetlerine devam ederken görevi her ne kadar istemesede kabul eden graham katili yakalayabilmek için tek seçeneği olduğunu fark eder. dr. lacter'den yardım istemek. bu yardım isteği hayatında yaptığı en büyük yanlış olacaktır.
kitap dr. lacter'den çok francis dolarhyde'ye odaklansa da biryandan da bize dr. lacter ve onun inanılmaz akıl oyunlarını tanıtıyor. thomas harris kızıl ejderi aşırı ve gereksiz betimlemelerden uzak sade bir dille yazmış. çok nadiren tempo yavaşlıyor.
ayrıca filmde anlatılmayan bir sürü ayrıntıyı kitapta bulmak mümkün.
her ne kadar filmi ''kuzuların sessizliği''nden sonra çekilse de aslında okuma sırası olarak ilk kitaptır, yani serinin başlangıcıdır.
tipik polisiye romanlardan farklı olarak katilin kim olduğunu, neler yaptığını biliriz. katilimiz kendini william blake'nin ''kızıl ejder ve güneşle giyinen kadın'' isimli tablosunda resmettiği kızıl ejder zanneden francis dolarhyde isimli asosyal bir karakterdir.dolarhyde işlediği cinayetler ile kızıl ejdere dönüştüğünü düşünür. fbı bir türlü cinayetlerin önüne geçip katili bulamaz. son çare olarak emekli fbı kişilik analizcisi will graham'ı göreve çağırırlar.
will graham olaylara farklı açılardan bakması, görülmeyeni görmesi gibi özelliklerinden ötürü fbı bünyesindeki en iyi kişilik analizcisi olarak kabul edilmektedir. fakat büyük bir sorunu vardır. will graham emekli oladan önceki son görevinde yamyam katil hannibal lacter'in kurbanı olmaktan kıl payı kurtulmuş, uzun süre tedavi görmüştür.
dolarhyde cinayetlerine devam ederken görevi her ne kadar istemesede kabul eden graham katili yakalayabilmek için tek seçeneği olduğunu fark eder. dr. lacter'den yardım istemek. bu yardım isteği hayatında yaptığı en büyük yanlış olacaktır.
kitap dr. lacter'den çok francis dolarhyde'ye odaklansa da biryandan da bize dr. lacter ve onun inanılmaz akıl oyunlarını tanıtıyor. thomas harris kızıl ejderi aşırı ve gereksiz betimlemelerden uzak sade bir dille yazmış. çok nadiren tempo yavaşlıyor.
ayrıca filmde anlatılmayan bir sürü ayrıntıyı kitapta bulmak mümkün.
devamını gör...
7.
kongo'ya ağıt
garange'nin lontano #1541173 isimli kitabının devamı.
kahramanımız çivili katil ile verdiği mücadelenin ardından aile sırlarını öğrenmek için kongo'ya gider. kendini civili katil ile verdiğinden daha çetin bir mücadelenin içinde bulur. ailesi hakkında öğrendiği gerçekler işin içinden çıkılmaz bir hale gelir.
yazar kitapta afrikayı, özellikle kongo'yu, coğrafyadaki vahşeti, açlığı, sefaleti etkileyici bir anlatım ile gözler önüne seriyor. çocuk askerleri, yapılan soykırımları, emperyalist devletler ve onlara bağlı acımasız şirketlerin afrika'nın yer altı kaynaklarını sömürmek için coğrafya insanını nasıl bir vahşete sürüklediğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. birçok bölümde hayretler içine düşüyorsunuz. eğer meraklı iseniz elinizden kitabı bırakarak bahsedilen insanlar ve olaylar hakkında araştırma yapmaya başlıyorsunuz. okumayı düşünenlere kişisel tavsiyem okumadan önce kongo iç savaşına kısa bir göz gezdirmeleri.
yeraltı zenginliklerine sahipken aç bırakılan, savaşa sürüklenen bu insanlar hakkında çok şey bulacaksınız kitapta. okudukça hayretler içine düşecek, bazen kendinizden tiksinecek, yaşadığınız ülke için şükredeceksiniz.
çocuk katiller, katliamlar, soykırımlar, ülkelerine, kendi insanlarına ihanet edenler ve aç gözlü sömürgeciler. yok edilen afrika, yok edilen insanlık.
ve tüm bunların içinde bir hortlak gibi geriye dönen çivili katil.
okurken bazen boğulduğumu hissettim. garange kitaplarında sıkca yaşanan bir duygudur bu. garange okuyucusunu germeyi, hatta ona işkence etmeyi seven sadist eğilimlere sahip bir yazar. sadece onun kurguladığı hikaye mi yoksa afrika'da yaşanan olaylar mı beni daha derinden etkiledi karar veremiyorum.
kahramanımız çivili katil ile verdiği mücadelenin ardından aile sırlarını öğrenmek için kongo'ya gider. kendini civili katil ile verdiğinden daha çetin bir mücadelenin içinde bulur. ailesi hakkında öğrendiği gerçekler işin içinden çıkılmaz bir hale gelir.
yazar kitapta afrikayı, özellikle kongo'yu, coğrafyadaki vahşeti, açlığı, sefaleti etkileyici bir anlatım ile gözler önüne seriyor. çocuk askerleri, yapılan soykırımları, emperyalist devletler ve onlara bağlı acımasız şirketlerin afrika'nın yer altı kaynaklarını sömürmek için coğrafya insanını nasıl bir vahşete sürüklediğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. birçok bölümde hayretler içine düşüyorsunuz. eğer meraklı iseniz elinizden kitabı bırakarak bahsedilen insanlar ve olaylar hakkında araştırma yapmaya başlıyorsunuz. okumayı düşünenlere kişisel tavsiyem okumadan önce kongo iç savaşına kısa bir göz gezdirmeleri.
yeraltı zenginliklerine sahipken aç bırakılan, savaşa sürüklenen bu insanlar hakkında çok şey bulacaksınız kitapta. okudukça hayretler içine düşecek, bazen kendinizden tiksinecek, yaşadığınız ülke için şükredeceksiniz.
çocuk katiller, katliamlar, soykırımlar, ülkelerine, kendi insanlarına ihanet edenler ve aç gözlü sömürgeciler. yok edilen afrika, yok edilen insanlık.
ve tüm bunların içinde bir hortlak gibi geriye dönen çivili katil.
okurken bazen boğulduğumu hissettim. garange kitaplarında sıkca yaşanan bir duygudur bu. garange okuyucusunu germeyi, hatta ona işkence etmeyi seven sadist eğilimlere sahip bir yazar. sadece onun kurguladığı hikaye mi yoksa afrika'da yaşanan olaylar mı beni daha derinden etkiledi karar veremiyorum.
devamını gör...
8.
kar kurdu
yazar glenn meade'nin orjinal ismi '' snow wolf'' olan ilk kitabı.
soğuk savaş dönemiden geçen hikayede stalin'e suikast düzenleme görevi verilmiş bir grup insanın hikayesi anlatılıyor. onlara bu görev verilmiştir çünkü stalin'in akıl sağlığının tamamen bozulduğu, sizofrenik belirtiler gösterdiği ve bir nükleer savaşı başlatacağına dair istihbaratlar gelmektedir.
bazı tarihi gerçeklere, komplo teorilerine dayanarak yazılmış sürükleyici bir roman. sıkmayan, temposu düşmeyen, merak uyandıran bir hikaye. 2. dünya savaşına, soğuk savaş dönemine, nazilare, bolşeviklere dair bir çok konuyu araştırmak zorunda bırakıyor insanı. her ne kadar hikayede yine dünyayı kurtaran abd olsada polisiye sevenler için biçilmiş kaftan
inceleme
soğuk savaş dönemiden geçen hikayede stalin'e suikast düzenleme görevi verilmiş bir grup insanın hikayesi anlatılıyor. onlara bu görev verilmiştir çünkü stalin'in akıl sağlığının tamamen bozulduğu, sizofrenik belirtiler gösterdiği ve bir nükleer savaşı başlatacağına dair istihbaratlar gelmektedir.
bazı tarihi gerçeklere, komplo teorilerine dayanarak yazılmış sürükleyici bir roman. sıkmayan, temposu düşmeyen, merak uyandıran bir hikaye. 2. dünya savaşına, soğuk savaş dönemine, nazilare, bolşeviklere dair bir çok konuyu araştırmak zorunda bırakıyor insanı. her ne kadar hikayede yine dünyayı kurtaran abd olsada polisiye sevenler için biçilmiş kaftan
inceleme
devamını gör...
9.
silo
wool üçlemesinin ilk kitabı. bilindik kıyamet sonrası dünya hikayelerine farklı bir bakış açısı getirilmiş. bolca klostrofobik betimlemelere sahip.
yerin altındaki adına silo devene devasa bir yapıda yaşayan insanlar, tabular, kurallar ve bolca yalan.
hikaye ilginç olsa da aşırı betimleme sevmeyen okuyucuları sıkabilecek bir eser.
kitap incelemesi
yerin altındaki adına silo devene devasa bir yapıda yaşayan insanlar, tabular, kurallar ve bolca yalan.
hikaye ilginç olsa da aşırı betimleme sevmeyen okuyucuları sıkabilecek bir eser.
kitap incelemesi
devamını gör...
10.
aklından bir sayı tut
john verdon’un ilk romanı. kitapçıda her gördüğümde okusam mı okumasam mı diye düşünüp durmuştum. sonunda bir cesaret aldım okudum. devamı da geldi. şu an serinin tamamı kütüphanemde mevcut.
akıllıca kurgulanmış bir hikaye var kitapta. ilginç cinayetler, çözülmesi zor denklemler. john verdon kitaplarının sevdiğim yanı uçuk kaçık olaylar yerine olabildiğince gerçekçi serüvenler yazması. ayrıca ana karakterimiz dave gurney her nekadar çevresi tarafından süper polis olarak adlandırılsada bizden biri. yazar tüm çözümleri sherlock tarzında bir karaktere yüklemek yerine bir ekip işine dökerek daha da sevilesi hikayeler yazıyor.
seri hakkında yaptığım incelemeler için :
aklından bir sayı tut
şeytanı uyandırma
fırtınada yanacaksın
akıllıca kurgulanmış bir hikaye var kitapta. ilginç cinayetler, çözülmesi zor denklemler. john verdon kitaplarının sevdiğim yanı uçuk kaçık olaylar yerine olabildiğince gerçekçi serüvenler yazması. ayrıca ana karakterimiz dave gurney her nekadar çevresi tarafından süper polis olarak adlandırılsada bizden biri. yazar tüm çözümleri sherlock tarzında bir karaktere yüklemek yerine bir ekip işine dökerek daha da sevilesi hikayeler yazıyor.
seri hakkında yaptığım incelemeler için :
aklından bir sayı tut
şeytanı uyandırma
fırtınada yanacaksın
devamını gör...
11.
sisle gelen yolcu
bavulsuz yolcu sendromundan müzdarip bir adamın akıl almaz hikayesi.
ya hakkınızda bildiğiniz herşey, anılarınız, yaşamınız kendi uydurduğunuz ve inandığınız yalanlardan ibaretse?
evet kitap tam da bunu anlatıyor. ana karakterimiz bavulsuz yolcu sendromuna sahip. tabii bunu bilmiyor. esrarengiz bir cinayetin ardından öğreniyor rahatsızlığını ve geçmişinin peşine düşüyor. geçmişi hakkında öğrendiği herşey garip ve tehlikeli. farklı zamanlarda farklı şehirlerde farklı kişiliklerle geçirdiği zamanlar, akıl almaz entrikalar ve peşini bırakmayan tetikçiler.
kafanız karışıp defalarca geride bıraktığınız sayfaları tekrar okumak zorunda kalabilirsiniz.
ya hakkınızda bildiğiniz herşey, anılarınız, yaşamınız kendi uydurduğunuz ve inandığınız yalanlardan ibaretse?
evet kitap tam da bunu anlatıyor. ana karakterimiz bavulsuz yolcu sendromuna sahip. tabii bunu bilmiyor. esrarengiz bir cinayetin ardından öğreniyor rahatsızlığını ve geçmişinin peşine düşüyor. geçmişi hakkında öğrendiği herşey garip ve tehlikeli. farklı zamanlarda farklı şehirlerde farklı kişiliklerle geçirdiği zamanlar, akıl almaz entrikalar ve peşini bırakmayan tetikçiler.
kafanız karışıp defalarca geride bıraktığınız sayfaları tekrar okumak zorunda kalabilirsiniz.
devamını gör...
12.
lontano
garange'nin belkide en kanlı romanı. yine bir garange değişmezi var karşımızda. okuyanlar bilir garange kitaplarının kahramanları her zaman sorunlu tiplerdir. iyi polisimiz, azimli savcımız vs olmaz. ana karakterimiz her zaman sorunlu bir tip olmak zorundadır.
lontano'da bu çizgiden ayrılmamış yazar. ama eklemeler de yapmış. kitapta sorunlu karakterin sorunlu ailesi ile karşılaşıyoruz. hem de ne karşılaşma. psikopat bir baba, mazoşist bir anne, uyuşturucu bağımlısı erkek kardeş, sado&mazo takıntılı kız kardeş ve öfke kontrolü sorunları yaşayan ana karakter.
babasının afrikada çözdüğü bir seri katil vakasının tekrar hortlamasıyla büyük bir mücadeleye girer karakterimiz. karşısında bir taklitçi vardır. cinayetler otuz yıl önce işlenen ve faili öldürülmüş bir seri cinayet vakası ile birebir aynıdır.
lontano iki kitaptan oluşan bir seri. ikinci kitap kongo'ya ağıt ismini taşımakta. şunu belirtmeliyim ki lontano ikinci kitaba hazırlık olarak yazılmış br kitap. eğer lontano'yu okurken etkilenirseniz şunu bilin ki ikinci kitap her yönden daha etkileyici.
lontano'da bu çizgiden ayrılmamış yazar. ama eklemeler de yapmış. kitapta sorunlu karakterin sorunlu ailesi ile karşılaşıyoruz. hem de ne karşılaşma. psikopat bir baba, mazoşist bir anne, uyuşturucu bağımlısı erkek kardeş, sado&mazo takıntılı kız kardeş ve öfke kontrolü sorunları yaşayan ana karakter.
babasının afrikada çözdüğü bir seri katil vakasının tekrar hortlamasıyla büyük bir mücadeleye girer karakterimiz. karşısında bir taklitçi vardır. cinayetler otuz yıl önce işlenen ve faili öldürülmüş bir seri cinayet vakası ile birebir aynıdır.
lontano iki kitaptan oluşan bir seri. ikinci kitap kongo'ya ağıt ismini taşımakta. şunu belirtmeliyim ki lontano ikinci kitaba hazırlık olarak yazılmış br kitap. eğer lontano'yu okurken etkilenirseniz şunu bilin ki ikinci kitap her yönden daha etkileyici.
devamını gör...
13.
kurtuluş projesi
andy weir'in bilimkurgu kitabı yazayım derken temel bilim eğitimi verdiği, astrofizikden, biyolojiye, kuantum fiziğinden, roket bilimine kadar neredeyse her konuda ders anlatır nitelik taşıyan ilginç bilimkurgu romanı.
dünyayı kultarmak için yola çıkan bir lise öğretmeni ve ona yardım eden bir uzaylı. ilginç bir konusu var ve her anı heyecan dolu. ayrıca şunu belirtmek de gerekir ki yazar epey komik bir insan. birçok bölümde gülme krizlerine tutulabilirsiniz
dünyayı kultarmak için yola çıkan bir lise öğretmeni ve ona yardım eden bir uzaylı. ilginç bir konusu var ve her anı heyecan dolu. ayrıca şunu belirtmek de gerekir ki yazar epey komik bir insan. birçok bölümde gülme krizlerine tutulabilirsiniz
devamını gör...
14.
squid game
reklamın önemini kanıtlayan dizi film. sıradan bir konusu, sıradan diyalogları, birkaç oyuncu dışında vasat oyuncuklar sergilenmesi, berbat kostüm tasarımlarına rağmen reklamı iyi yapılarak şişirilen dizi film.
insanın menfaatler,güç ve para uğruna neleri göze alabileceğini, ne kadar vahşileşebileceğini anlatan çok daha etkileyici yapımlar mevcut. biz bu diziden ne öğrendik? geleneksel kore çocuk oyunlarını.
insanın menfaatler,güç ve para uğruna neleri göze alabileceğini, ne kadar vahşileşebileceğini anlatan çok daha etkileyici yapımlar mevcut. biz bu diziden ne öğrendik? geleneksel kore çocuk oyunlarını.
devamını gör...
15.
bir ekonomik tetikçinin itirafları
hayretler içerisinde kalarak okunacak seri. bence mutlaka okunmalı. emin olun bakış açınız değişecek.
okumayı düşünenler için bazı noktalara değinmek istiyorum. öncelikle yazarın itiraf etmese de amerikan milliyetcisi olduğunu belirteyim. her ne kadar abd hükümetinin politikalarını eleştirse de sürekli olarak abd'nin kurucu babaları'na yaptığı güzellemeler yazarın bu yönünü gözler önüne seriyor. kurucu babalar'ın bir özgürlükler ülkesi kurduğuna inanmış john perkins. abd'nin izlediği politikalarla kurucularının düşlerine ihanet ettiğinin sürekli olarak altını çiziyor seride. bence yanılıyor ama bu başka bir konu tabii ki. (uzun uzun yazmayayım burada)
her nedense hiçbir kitapta türkiye geçmiyor. ( belki yeni kitaplarda geçer) fakat okurken türkiye'nin yakın tarihinde yaşanan bazı olaylarla okuyucu olarak bağlantı kurabiliyorsunuz.
arkadaşlarıma tavsiye ettiğim bir kitap serisi. merakı olanlar mutlaka okumalı.
(seri hakkında yazdığım incelemeler: 1000kitap.com/gonderi/69656034 1000kitap.com/gonderi/83283682 1000kitap.com/gonderi/64786581
okumayı düşünenler için bazı noktalara değinmek istiyorum. öncelikle yazarın itiraf etmese de amerikan milliyetcisi olduğunu belirteyim. her ne kadar abd hükümetinin politikalarını eleştirse de sürekli olarak abd'nin kurucu babaları'na yaptığı güzellemeler yazarın bu yönünü gözler önüne seriyor. kurucu babalar'ın bir özgürlükler ülkesi kurduğuna inanmış john perkins. abd'nin izlediği politikalarla kurucularının düşlerine ihanet ettiğinin sürekli olarak altını çiziyor seride. bence yanılıyor ama bu başka bir konu tabii ki. (uzun uzun yazmayayım burada)
her nedense hiçbir kitapta türkiye geçmiyor. ( belki yeni kitaplarda geçer) fakat okurken türkiye'nin yakın tarihinde yaşanan bazı olaylarla okuyucu olarak bağlantı kurabiliyorsunuz.
arkadaşlarıma tavsiye ettiğim bir kitap serisi. merakı olanlar mutlaka okumalı.
(seri hakkında yazdığım incelemeler: 1000kitap.com/gonderi/69656034 1000kitap.com/gonderi/83283682 1000kitap.com/gonderi/64786581
devamını gör...