dry_cold yazar profili

dry_cold kapak fotoğrafı
dry_cold profil fotoğrafı
rozet
karma: 1052 tanım: 50 başlık: 9 takipçi: 33

son tanımları


yarasa (kitap)

sıkıcı

şayet bu kitabı tek kelime ile anlatmamı isteselerdi söyleyeceğim şey ''sıkıcı'' olurdu.

evet yazarın ilk kitabı. hataların, eksiklilerin olması doğal.

fakat ben daha önce de başka yazarların ilk kitaplarını okumuştum. tess gerritsen, john wedon, gleen meadle ve diğerleri. hiç birinde bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum.

serinin kahramanı olan henry hole'nin ( holi diye okunuyormuş) karakter olarak pek de bir albenisi yok açıkçası. hatta vasatın altında bir karakter bile denebilir. çoğu meseleyi, önüne altın tepside sunulan ipucunu anlaması, yorumlaması epey uzun sürüyor karakterin. hatta garip işler yapıyor. okurken kendinizi '' bu adam aptal mı?'' diye düşünürken buluyorsunuz. yazar karakteri pek iyi kurgulayamamış sanırım. ya da hikayeyi düşünmekten karakteri kurgulamaya, onu tanımaya pek zaman bulamamış gibi. bir yazarın hikaye yazarken en fazla zaman harcaması gereken şey karakterlerini kurgulamaktır. yazar karakterini iyi tanıyacak ki bize etkili bir şekilde tanıtabilsin. yazarın kendisi karakter ile bütünleşememişken okuyucunun bütünleşmesini beklemesi saçma olur kanaatindeyim.

gelelim hikayeye. hikaye ana karakterimizin yabancı olduğu bir coğrafyada avusturalya'da geçiyor. genç bir norveç vatandaşı avusturalya'da ölü olarak bulunuyor ve kahramanımız henry hole olayı araştırması için ülkeye gönderiliyor. hole ülkedeki polislerin yardımı ile olayı çözeceğini düşünürken önüne pat diye '' bize ayak bağı olma, işimize karışma'' diyen bir emniyet amiri çıkıyor. yani hikayedeki ilk klişe. fakat ne hikmetse yabancı bir ülkeden gelen bir polisin işine karışmamasını isteyen, hatta bunu açık dille ve kabaca belirten polis şefi başka hiç bir sürtüşme yaşamadan ısınıyor kahramanımıza.

biz cinayet araştırmasından çok hole'nin bir turist edası ile gezdirildiği yerleri, fingirdemelerini, konu ile neredeyse alakasız avusturalya tarihini okuyoruz. okuyoruz ve sıkılıyoruz. katil ortalıkta yok. ekip olayın bir seri katilin işi olduğunu düşünüyor fakat bu mantığı yürütecek gerekli bağlantılar havada kalıyor. daha önce işlenmiş cinayetlerle kurulan bağlantılar yetersiz, aşırıya kaçmış diyaloglar mantıksız.

evet bu bir yazarın ilk kitabı ama daha önce de belirttiğim gibi birçok yazarın ilk kitabı baz alındığında çok sönük kalmış. karakterler okuyucuya yeterince aktarılmamış.

elimde serinin ikinci kitabı da var. okusam mı okumasam mı diye düşünüyorum. serinin oniki kitaba ulaştığını düşünürsek belki yazar kendini yazma konusunda geliştirmiştir diye umut ediyorum. umarım yanılgıya düşmüyorumdur.
devamını gör...

son tanık

son tanık glenn meadle'nin okuduğun ikinci kitabı. daha önce yazarın ilk kitabı olan kar kurdu'nu okumuş, epey beğenmiştim.

açıkçası son tanık yazarın okuduğum diğer kitabı olan kar kurdu yanında daha vasattı diyebilirim. tanıtım yazısını okuduğumda ilgimi çekmişti ama bazı noktalarda eksik şeylerin olması az da olsa beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.

eser yakın tarihimize damgasını vurmuş, insanlığın utanç manzaralarından biri olan yugoslavya iç savaşının yani bizde bilinen adıyla bosna savaşının üzerine kurgulanmış. karakterimiz bosna savaşı sırasında esir kaplarından birinde tutulmuş, oradaki sırp vahşetini yaşamış ve sağ olarak kurtulmuş genç bir kadın. çocukken yaşadığı bu travmayı bir şekilde unutmayı başarmış fakat kocasının suikaste uğraması ardından kendini unuttuğu gençmişini hatırlamak, bilmediği gerçekleri öğrenmek adına verdiği bir mücadelenin içinde buluyor.

eserin en can alıcı kısımlarını kahramanımızın annesinin tüm o işkenceler sırasında tutmayı başardığı günlükleri okuduğumuz bölümler oluşturuyor. erkeklerin ve 14 yaşını geçmiş erkek çocukların zorla toplandığı çalışma kampları ve kadınların, kızların, 14 yaşını geçmemiş erkek çocukların toplandığı ''tecavüz kampları''. sırf sırp askerlerinin cinsel sapkınlıklarını gidermek için kurulmuş iğrenç kamplar.

yazar kampları, orada yaşanan iğrençlikleri, tecavüzleri, işkenceleri, toplu cinayetleri sanırım biraz yumuşatarak anlatmayı tercih etmiş. ya da hikâyeyi başka bir noktaya bağlamak istediğinden bu kısımları biraz kısa tutmuş da olabilir. ben bu noktalara daha çok değinmesini, belgelenmiş daha çok olayı bize aktarmasını beklerdim açıkçası. çünkü bosna savaşı insanların asla unutmaması, ders çıkarması ve tekrar yaşanmaması için mücadele vermesi gereken bir olay.

gelelim hayal kırıklığına uğradığım bölümlere.

yazar slobodan miloşeviç, ratko mladić gibi canileri birkaç cümlelik bölümlerde anlatmak yerine daha ayrıntılı bir şekilde anlatmalıydı mesela. olayları bir aşk öyküsünün etrafında sınırlamak yerine srebrenitsa katliamına, bratunac köyü katliamına, bosna kuşatmasına daha çok yer vermeliydi. 15 yaşında elinde dürbünlü tüfekle masum sivil halkı vuran bir sırp ırkıçısını acındırmaya çalışmamalıydı mesela.

bir diğer konu ise yazarın yaşanan bu vahşeti yugoslavya'yı oluşturan milletlerin geçmişten gelen kinlerine, eski davalarına, milliyetcilik hatta din eksenine kaydırma cabaları. ben bu görüşlere katılmıyorum. geçmişta yaşanmış herhangibir sürtüşme, kavga veya kan davası, hatta insanların milliyetcilik duyguları, inanç farklılıkları artık adına ne derseniz soy kırımın, işkencenin, vahşetin nedeni olamaz. bu tamamen bunları yapan insanların içindeki vahşi, kana susamış yanlarının ellerine geçen ilk fırsatta dışa vurumundan başka birşey değildir. eski sürtüşmeler, milliyetci veya dini söylemler sadece yaptıkları bu vahşete uydurdukları kılıf olabilir. savaşmanın da bir hukuku vardır ve ne yazık ki bosna savaşında tüm hukuki, vicdani, insanı kurallar hiçe sayılmıştır.

kitabın sonu biraz günümüz türk dizilerine benzese de, yazarın yukarıda belirttiğim eksiklikleri beni hayal kırıklığına uğratsa da yakın tarihimizin bu utanç anlarını tekrar hatırlamak, merak edip araştırmak için okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum.

nazilerin yaptıkları bu kadar ön planda tutulurken nazi ss'lerinin yanında kedi yavrusu gibi kalacağı sırp kasaplarının insanlara yaşattığı bu vahşetin neden arka plana atıldığını da anlayabilmiş değilim. sanırım bu sinema sektörünün bir propaganda aracı olmasından kaynaklanıyor.

bratunac'da, srebrenitsa'da, saray bosna'da katledilen, toplu mezarlara gömülen, işkenceye uğrayan insanların ve yok edilen insanlığın anısına...
devamını gör...

vardiya (kitap)

hugh howey tarafından kaleme alınmış woll serisinin ikinci kitabı.

serinin ilk kitabı olan ''silo'' #1541356 da akıllara takılan onlarca sorunun cevabını buluyoruz bu kitapta.
* dünya nasıl yok oldu?
* insanlar neden silo'ya/ silolara hapsedildi?
*neden kimse geçmiş hakkında birşey hatırlamıyor?
* silo 1'i yönetenler kimler?
* silo 18'deki büyük isyanda neler yaşandı?
vs. vs

silo okurken insanı ne kadar geriyorsa vardiya okuyucuyu bunun iki katı germeyi başarıyor.

krostofobik betimlemeler, alınan kararların, uygulamaların karşısında yaşanılan çaresizlik, yalanlar, sırlar ve tüm bunların arasında kalmış, istemeden de olsa bu olaylara ortak olmuş ve bedelini sevdiklerinden özellikle de karısı helen'den ayrılmak zorunda kalarak, hatta karısının bambaşka bir yerde bambaşka bir hayat sürdüğünü öğrenerek ödeyen donald'ın acıklı hikayesi. sözde bir kurtuluş ve aşk adına donald'ın hayatını karartar senatör thurman ve kızı anna'nın iğrenç planları.

sürükleyici ve etkileyici bir hikaye. her ne kadar ağır betimlemeler ve kısmen gereksiz anlatımlar okuyucuyu yorsa da merakınız ağır basıp tüm o yorgunluğu bir kenara itiyorsunuz. teknolojik kıyamet ve sonrası ile ilgili hikâyeleri seven insanlar için biçilmiş kaftan.

yakında serinin filminin de yapılacağı bilmek ayrı bir heyecan. bakalım kitaplardaki kaliteyi yakalayabilecekler mi?
devamını gör...

çocuklar masum değildir

''çocuklar çoğu insanın sandığından daha zekidir. ve etliye sütlüye karışmayan bir öğretmenle onlara önem veren bir öğretmen arasındaki farkı görürler.'' der andy weir.

çocuklar biz nasılsak öyle olurlar. bizi taklit ederler. bu gerçek yurdum insanının unuttuğu, görmezden geldiği bir gerçek ne yazık ki.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının okumakta olduğu kitaplar

hugh howey tarafından yazılmış ''woll'' serisinin ikinci kitabı olan ''vardiya''

krostofobim olmamasına rağmen okudukça sanki bu hastalıktan müzdaripmişim gibi gerim gerim gerildiğim bir seridir. hele ki ikinci kitap olan vardiya'yı tamamen böyle hisler eşliğinde okuyorum.

bitirmeme az kaldı, bitirince uzun bir inceleme yazmayı düşünüyorum
devamını gör...

yazarların duydukları enfes cümleler

babam, önce dinlemeyi öğren sonra da öğrenmek için dinle derdi

john verdon - tepenin laneti
devamını gör...

kitap önerileri

bilim kurgu:

andy weir
- marslı
- kurtuluş projesi

hugh hovey

-woll üçlemesi ( silo- vardiya- toz)

polisiye:

gleen meadle

-kar kurdu

j.c. garange

-sisle gelen yolcu
devamını gör...

kitap alıntıları

''bedava peynir sadece fare kapanında vardır''

ahmet şerif izgören / şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır
devamını gör...

marslı (kitap)

andy weir tarafından yazılmış bilimkurgu romanı.


2035 yılında ares ııı mürettebatı mars yüzeyine sefer düzenlemektedir. güneş zamanı ile 31 gün sürmesi gereken seferin 18. gününde çıkan şiddetli toz fırtınası astronotları görevi iptal etmeye ve geri dönmeye zorlar. ares ııı görev komutanı melissa lewis acil durum kalkışının hazırlanmasını emrederek görevi iptal eder. tahliye sırasında kuvvetli fırtına birincil iletişim anteninin parçasını kırarak astronot mark watney'in karnına şiddetli bir şekilde çarparak uzay giysisini de deler ve onu uzağa fırlatarak kaybolmasına neden oldur. öldüğünü düşünen ekip arkadaşları onu bırakıp dünya'ya döner. nasa müdürü theodore sandres mark watney'in enkazda kalarak öldüğüyle ilgili bir basın toplantısı düzenler.


fakat watney ölmemiştir ve birçok zorlukla mücadele etmesi gerekmektedir. hayatta kalmalı, dünya ile iletişime geçmelidir.

kitap aslen weir'in blogunda serileştirilmiş bir biçimde yayınlandı. daha sonra hakları alınarak kitap halini aldı. eleştirmenlerden tam not alan kitap 2015 yılında drew goddard tarafından senaryolaştırılıp ridley scott yönetmenliğinde beyaz perdeye taşındı.

film ve kitap arasında birçok noktada farklılıklar olsa da okunması zevkli bir kitaptır ve kütüphanemdeki yerini almıştır.
devamını gör...

çay

her yıl tüketilen çaya ortalama 8 tonluk üretimimle katlı verdiğim muhteşem içecek.
devamını gör...

asgari ücret 4000 tl olursa ne olur sorusu

yurdum iş vereninin ağızında sakız olmuş bir kelime vardır. ''kazanamıyorum''

işi büyütür ama kazanamıyordur, her sene arabasını değişir kazanamıyordur, lüks yaşar savurur kazanamıyordur vs vs

neden kazanamıyordur? çünkü yurdum insanı atıyorum %10 karı beğenmez. hatta %100 de beğenmez. bir iş yapıyorsa %300-500 kar etmelidir. ( yine de kazanıyorum demez ya o ayrı). müteahhit 200 bine daireyi mâl eder 800 bin e satar. 10 liraya aldığını 100 liraya satar. ama yine de kazanamaz.

elemanın maaşından keser kendi yaşamından kesmez. kaç para maaş verirse versin sigorta primini asgariden yatırır sonra hırsız devlet der. ( ha bu arada devlet ile hükümet farkını da bir türlü anlayamamıştır bizim halk).

eleman afedersin it gibi çalışır ama patron kazanamadığından hakkını alamaz. bu arada elemanı da aptal zannederler. ne kadar kazanıldığını, nasıl harcandığını bilmez sanki eleman.

onun için asgari ücret artarsa arkadaşlar haklı birçok insan işsiz kalır. çünkü patron kazanamıyordur.

en fazla işçiyi de en fazla kazananlar çıkarır.

ben yine sözümü tekrarlayacağım.

asgari ücret işin zorluğuna göre belirlenmeli. çalışma saatlerine düzenleme getirilmeli. maaş ödemelerine düzen getirilmeli, çalışanın emekli ikramiyesi üzerinde oynanan oyunlara son verilmeli. asgari ücretin miktarı kadar bunlar da konuşulmalı.
devamını gör...

yazarların psikolojik durumları

gün içerisinde defalarca değişkenlik gösteriyor. bazen başımı alıp gitmek istiyorum kimsenin beni tanımadığı bir yere, bazen yalnız kalmaktan çekiniyorum. bazen kalabalığın içine karışıp dizlerime kara sular inene kadar gezmek istiyorum, bazen evde akşama kadar yatmak, uyumak.

mesela an geliyor on kişinin içine dalıp kuvvetli bir dayak yiyesim geliyor mesela. şöye evire çevire dövseler beni. ( tabii o arada bende boş durmasam). sessiz bir yere gidip avazım çıktığı kadar bağırsam, arabaya binip gazı sonuna kadar köklesem melesa. ya da bir fincan çay doldurup kitap mı okusam sessiz bir yerde? yada abidik gubidik bir dizi mi seyretsem? hayal mi kursam geleceğe dair? yoksa gerçekleştirilmemiş hayallerime mi ağlasam?

''ne olacak bu dünyanın hali?'' diye hayıflansam mı? yoksa '' amaaann! banane mi desem''. gülsem mi ağlasam mı? konuşsam mı, sussam mı? müzik mi dinlesem, yoksa inzivaya mı çekilsem? vs vs vs
devamını gör...

kuzuların sessizliği

türkçe adı ''kuzuların sessiliği'' olan thomas harris tarafından kaleme alınmış serinin ikinci kitabı.

bu kez ilk kitabın aksine tamamen dr. lacter odaklı bir hikaye çıkıyor önümüze. ( tabii bunu kitabın sonlarına doğru fark ediyoruz). hikayedeki ana katilimiz genç kızları kaçırıp derilerini yüzen ve bu derilerden kendisine elbise diken buffalo bill'dir. ( gerçek ismi bu değildir. buffalo bill katile basın tarafından yakıştırılan isimdir.) buffalo bill'in son kurbanı ise bir senatör'ün kızıdır ve hâlâ sağ olma ihtimali yüksektir.

stajyer fbı ajanı clarice starling bilgi edinmesi için dr. lacter ile görüşmeye gönderilir. kitabın okuyucuyu en çok etkilediği bölümler bundan sonra başlar. hannibal lacter'in ajan starling'e yaptığı psikolojik baskıyı sanki kendimize yapılmışcasına hissederiz.

hikayenin en can alıcı kısmı ise ( dikkat spoiler) dr. lacter'in tüm yardım cabalarının, yaptığı anlaşmaların, hatta buffalo bill'in kendisinin bile bir kaçış planının parçası olduğunu okumaktır herhalde. hannibal kusursuz bir planla kaçmayı başarır. ve artık aramızdadır.

kitaptaki en sıkıntılı bölüm ise starling'in buffalo bill'i yakaladığı bölümdür. muhteşem bir final beklerken yanlışlıkla yakalanan bir katilin olması okuyucuda büyük bir hayal kırılkığına neden oluyor ne yazık ki.
devamını gör...

kızıl ejder

thomas harris tarafından kaleme alınan kitap

her ne kadar filmi ''kuzuların sessizliği''nden sonra çekilse de aslında okuma sırası olarak ilk kitaptır, yani serinin başlangıcıdır.

tipik polisiye romanlardan farklı olarak katilin kim olduğunu, neler yaptığını biliriz. katilimiz kendini william blake'nin ''kızıl ejder ve güneşle giyinen kadın'' isimli tablosunda resmettiği kızıl ejder zanneden francis dolarhyde isimli asosyal bir karakterdir.dolarhyde işlediği cinayetler ile kızıl ejdere dönüştüğünü düşünür. fbı bir türlü cinayetlerin önüne geçip katili bulamaz. son çare olarak emekli fbı kişilik analizcisi will graham'ı göreve çağırırlar.

will graham olaylara farklı açılardan bakması, görülmeyeni görmesi gibi özelliklerinden ötürü fbı bünyesindeki en iyi kişilik analizcisi olarak kabul edilmektedir. fakat büyük bir sorunu vardır. will graham emekli oladan önceki son görevinde yamyam katil hannibal lacter'in kurbanı olmaktan kıl payı kurtulmuş, uzun süre tedavi görmüştür.

dolarhyde cinayetlerine devam ederken görevi her ne kadar istemesede kabul eden graham katili yakalayabilmek için tek seçeneği olduğunu fark eder. dr. lacter'den yardım istemek. bu yardım isteği hayatında yaptığı en büyük yanlış olacaktır.

kitap dr. lacter'den çok francis dolarhyde'ye odaklansa da biryandan da bize dr. lacter ve onun inanılmaz akıl oyunlarını tanıtıyor. thomas harris kızıl ejderi aşırı ve gereksiz betimlemelerden uzak sade bir dille yazmış. çok nadiren tempo yavaşlıyor.

ayrıca filmde anlatılmayan bir sürü ayrıntıyı kitapta bulmak mümkün.
devamını gör...

wattpad

iki kelime yazıp kendini bestsellerli yazar zannedenlerin mekânı. olur da iyi birşeyler yapmak, yazdıklarınızı paylaşmak için yolunuz düşerse çok duramayıp kaçtığınız uygulamadır kendisi. malum ülkede yazar olmak, yazdıklarınızı kitap haline getirebilmek, birilerine okutmaya çalışmak zor iş. o zaman imdadınıza wattpad yetişiyor. hem de ne yetişme.

imla kurallarından, hikaye işlemenin inceliklerinden, betimlemelerden, etkileyici cümleler kurmaktan habersiz birçok ergen yazar(!) ile dolu. kesinlikle eleştiriyi, eleştirilmeyi kabul etmiyorlar. olur da wattpad'da veya başka bir mecrada uygulama kullanıcılarını, kitabını bastırmayı başarmışları eleştirirseniz vay halinize. savaş baltaları çekiliyor, william wallace gibi savaş boyaları sürülerek ''freedom'' naaraları ile üzerinize hücum ediliyor.

uygulamayı kullanan herkes kendini ahmet ümit, garange, king,doyle, poe ve diğer ustalar ile bir tutmak gibi bir gafletin içindeler. çok okunan, oylanan, yorumlanan yazılara bakıyorsunuz içerikleri ya çok saçma, ya günümüz türk dizilerinin kopyası. hikayeler, romanlar sadece yazmak için yazılmaz. hatta okumak için de okunmaz. bir ana fikri, anlatmak istedikleri, eleştirileri, yol gösterici yanları olmak zorundadır. okuyucu okuduğundan birşeyler öğrenmelidir. gel bunu anlat bu uygulamayı kullananlara.

itiraf edeyim ben de denedim. hatta okuyucu gruplarına girmek gibi bir hataya bile düştüm. eleştirdiğim için eleştirildim, yol göstermek, uyarmak istediğim, hataları belirttiğim için hakaretler işittim. bazı hikayeleri okurken resmen gözlerim kanadı. bazılarını okuyamadım bile.

okuyan bir toplum değiliz. eğitim sistemimiz ne yazık ki bizi okumaya teşvik etmiyor, nasıl yazılacağını ise hiç öğretmiyor.

fakat ne yazık ki bu uygulamadan çıkan kitaplar kitapçılarda en ön sıralarda yer alıyor, en çok okunanlar arasına giriyor.
devamını gör...

kongo'ya ağıt

garange'nin lontano #1541173 isimli kitabının devamı.

kahramanımız çivili katil ile verdiği mücadelenin ardından aile sırlarını öğrenmek için kongo'ya gider. kendini civili katil ile verdiğinden daha çetin bir mücadelenin içinde bulur. ailesi hakkında öğrendiği gerçekler işin içinden çıkılmaz bir hale gelir.

yazar kitapta afrikayı, özellikle kongo'yu, coğrafyadaki vahşeti, açlığı, sefaleti etkileyici bir anlatım ile gözler önüne seriyor. çocuk askerleri, yapılan soykırımları, emperyalist devletler ve onlara bağlı acımasız şirketlerin afrika'nın yer altı kaynaklarını sömürmek için coğrafya insanını nasıl bir vahşete sürüklediğini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. birçok bölümde hayretler içine düşüyorsunuz. eğer meraklı iseniz elinizden kitabı bırakarak bahsedilen insanlar ve olaylar hakkında araştırma yapmaya başlıyorsunuz. okumayı düşünenlere kişisel tavsiyem okumadan önce kongo iç savaşına kısa bir göz gezdirmeleri.

yeraltı zenginliklerine sahipken aç bırakılan, savaşa sürüklenen bu insanlar hakkında çok şey bulacaksınız kitapta. okudukça hayretler içine düşecek, bazen kendinizden tiksinecek, yaşadığınız ülke için şükredeceksiniz.

çocuk katiller, katliamlar, soykırımlar, ülkelerine, kendi insanlarına ihanet edenler ve aç gözlü sömürgeciler. yok edilen afrika, yok edilen insanlık.

ve tüm bunların içinde bir hortlak gibi geriye dönen çivili katil.

okurken bazen boğulduğumu hissettim. garange kitaplarında sıkca yaşanan bir duygudur bu. garange okuyucusunu germeyi, hatta ona işkence etmeyi seven sadist eğilimlere sahip bir yazar. sadece onun kurguladığı hikaye mi yoksa afrika'da yaşanan olaylar mı beni daha derinden etkiledi karar veremiyorum.
devamını gör...

kar kurdu

yazar glenn meade'nin orjinal ismi '' snow wolf'' olan ilk kitabı.

soğuk savaş dönemiden geçen hikayede stalin'e suikast düzenleme görevi verilmiş bir grup insanın hikayesi anlatılıyor. onlara bu görev verilmiştir çünkü stalin'in akıl sağlığının tamamen bozulduğu, sizofrenik belirtiler gösterdiği ve bir nükleer savaşı başlatacağına dair istihbaratlar gelmektedir.

bazı tarihi gerçeklere, komplo teorilerine dayanarak yazılmış sürükleyici bir roman. sıkmayan, temposu düşmeyen, merak uyandıran bir hikaye. 2. dünya savaşına, soğuk savaş dönemine, nazilare, bolşeviklere dair bir çok konuyu araştırmak zorunda bırakıyor insanı. her ne kadar hikayede yine dünyayı kurtaran abd olsada polisiye sevenler için biçilmiş kaftan

inceleme
devamını gör...

silo (kitap)

wool üçlemesinin ilk kitabı. bilindik kıyamet sonrası dünya hikayelerine farklı bir bakış açısı getirilmiş. bolca klostrofobik betimlemelere sahip.

yerin altındaki adına silo devene devasa bir yapıda yaşayan insanlar, tabular, kurallar ve bolca yalan.

hikaye ilginç olsa da aşırı betimleme sevmeyen okuyucuları sıkabilecek bir eser.

kitap incelemesi
devamını gör...

aklından bir sayı tut

john verdon’un ilk romanı. kitapçıda her gördüğümde okusam mı okumasam mı diye düşünüp durmuştum. sonunda bir cesaret aldım okudum. devamı da geldi. şu an serinin tamamı kütüphanemde mevcut.

akıllıca kurgulanmış bir hikaye var kitapta. ilginç cinayetler, çözülmesi zor denklemler. john verdon kitaplarının sevdiğim yanı uçuk kaçık olaylar yerine olabildiğince gerçekçi serüvenler yazması. ayrıca ana karakterimiz dave gurney her nekadar çevresi tarafından süper polis olarak adlandırılsada bizden biri. yazar tüm çözümleri sherlock tarzında bir karaktere yüklemek yerine bir ekip işine dökerek daha da sevilesi hikayeler yazıyor.

seri hakkında yaptığım incelemeler için :

aklından bir sayı tut
şeytanı uyandırma
fırtınada yanacaksın
devamını gör...

artemis

andy weir kitabı. bol mizah, bol bilim kurgu, bol aksiyon.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim