1.
son tanımları
2.
normal sözlük yazarlarının instagram hesapları
kişisel hesabım olarak kullanmadığım ve 200 yılda bir falan paylaşım yaptığım, fotoğrafçılık - videografi amatör uğraşıma eşlik eden profili bırakıyorum ben de;
@palestreets
@palestreets
devamını gör...
3.
hayatta her şeyin boş olması
bir tepeden yukarı iteklemeye çalıştığımız hakikatin ta kendisi hayatın boş oluşu. her şey boş, çünkü her şey sona erer. anlamsızlığın tılsımı tam olarak burada. göklere uzanan kulelerin, sürekli atılan temellerin, umutla büyütülen hayallerin, duyduğumuz isimlerin, simaların ve dair her şeyin birer toz zerresine döneceğini bilmek. yine de yaşamaya devam etmek. sıra dışı bir meydan okuma bu.
sisifos'un hikayesini sıklıkla gezdiriyorum hatıramda. kaderine bağlı taşı her gün dağın tepesine yuvarlayan o adamı. taş her defasında aşağı düşer ama sisifos yine başa döner. sisifos'un trajedisini bizim çözümümüze dönüştürmeye çalışır camus: “sisifos'u mutlu tasavvur etmek gerekir.” ancak bu mutluluğun doğuşu, umuttan değil, isyandan gelmelidir. yaşamın boşluğunu kucaklamak, onunla barış yapmak ya da ona meydan okumak. işte tam da böyle hallerle insanoğlu olarak kendi özümüze dokunuruz.
neden bu kadar çaba sarf ediyoruz? gece gökyüzüne baktığımızda, bizden milyarlarca yıl uzaklıktaki yıldızların soğuk ışığı altındaki çabamız nedir? evren bizim varlığımızdan bihaber. bir gün her şey elbette unutulacak. peki bu unutuluşun gölgesinde yaşamak, yaşama değer katar mı? yine de de insanın trajedisi muhtemelen bu soruları yanıtlayamayıp yine de nefes almaya devam etmesinde saklıdır.
yok oluşun kaçınılmazlığını biliyoruz ama ona boyun eğmiyoruz asla ve bu dünyaya başka bizleri getiriyoruz. boşluğun içine anlam sızdırma çabamız bu. zifiri karanlık bir odada yakılan mum gibi. o mumun söneceğini biliyoruz ama ışığı yine de anlamlıdır.
yine de insanın bu söz dinlemez doğası, boşluğa anlam katmaya çabalar durur. anlamsız bir kaya parçasından heykeller yontmak gibi. ham ve anlamsız o malzeme, ellerin ve emeğin dokunuşuyla bir şahesere dönüşür. anlam muhtemelen tam da bu ve benzeri çabanın ta kendisinde gizli. yarattığımız her şey, evrenin sonsuz boşluğuna karşı bir başkaldırı.
not: bu tanım yazılırken kulaklıkta eşlik eden şarkıyı da bırakıyorum aşağıda;
sisifos'un hikayesini sıklıkla gezdiriyorum hatıramda. kaderine bağlı taşı her gün dağın tepesine yuvarlayan o adamı. taş her defasında aşağı düşer ama sisifos yine başa döner. sisifos'un trajedisini bizim çözümümüze dönüştürmeye çalışır camus: “sisifos'u mutlu tasavvur etmek gerekir.” ancak bu mutluluğun doğuşu, umuttan değil, isyandan gelmelidir. yaşamın boşluğunu kucaklamak, onunla barış yapmak ya da ona meydan okumak. işte tam da böyle hallerle insanoğlu olarak kendi özümüze dokunuruz.
neden bu kadar çaba sarf ediyoruz? gece gökyüzüne baktığımızda, bizden milyarlarca yıl uzaklıktaki yıldızların soğuk ışığı altındaki çabamız nedir? evren bizim varlığımızdan bihaber. bir gün her şey elbette unutulacak. peki bu unutuluşun gölgesinde yaşamak, yaşama değer katar mı? yine de de insanın trajedisi muhtemelen bu soruları yanıtlayamayıp yine de nefes almaya devam etmesinde saklıdır.
yok oluşun kaçınılmazlığını biliyoruz ama ona boyun eğmiyoruz asla ve bu dünyaya başka bizleri getiriyoruz. boşluğun içine anlam sızdırma çabamız bu. zifiri karanlık bir odada yakılan mum gibi. o mumun söneceğini biliyoruz ama ışığı yine de anlamlıdır.
yine de insanın bu söz dinlemez doğası, boşluğa anlam katmaya çabalar durur. anlamsız bir kaya parçasından heykeller yontmak gibi. ham ve anlamsız o malzeme, ellerin ve emeğin dokunuşuyla bir şahesere dönüşür. anlam muhtemelen tam da bu ve benzeri çabanın ta kendisinde gizli. yarattığımız her şey, evrenin sonsuz boşluğuna karşı bir başkaldırı.
not: bu tanım yazılırken kulaklıkta eşlik eden şarkıyı da bırakıyorum aşağıda;
devamını gör...
4.
instela
aşağı yukarı 15 senemi gömdüğüm, bir zamanların itü sözlük'ü. bir sürü giri girdiğim, bir sürü insan kazandığım ve nihayetinde popülaritesini yönetimin yanlış tercihleri sebebiyle yitirmiş platform. hatırası başkadır benim için.
devamını gör...
6.
coup de grace ile bindik bir alamete
almora - kaf dağının ardında rica ediyorum grace hanım
devamını gör...
7.
harry potter vs lord of the rings
sinemada izlediğim ilk film harry potter felsefe taşı idi. sonrasında da kitaplarını deli gibi okuyup yalayıp yuttuğum, tüm filmlerini sinemada izlediğim, 2000'li yılların ortalarında çeşitli forumlarda, hayran oluşumu web sitelerinde quizler oluşturduğum, 2000'lerin sonlarına doğru facebook'taki en büyük hayran sayfasını kurup admini olduğum seri harry potter serisi.
yine de yüzüklerin efendisi, söz konusu janrda tereddütsüz en önemli eser. yüzüklerin efendisinde tasarlanmış elf formundan tutun, yine aynı seride yaratılan orc - goblin yaratısı dahil pek çok figür, 20. yüzyılda ortaya çıkan neredeyse tüm fantastik edebiyat serilerinde ucundan kıyısından kendilerine yer bulmuş fantastik figürler. yaratılan dillerden tutun kendi içerisinde bu kadar büyük ve genel olarak kendi içerisinde tutarlılığına değin kıyas yapılamayacak bir noktada olan olağanüstü bir eser. kıyasının yapılabileceği başka herhangi bir seri yok, muhtemelen olamayacak da çünkü sırf kendi başına mevcut kalitesi değil önemli olan. önemli olan sonrasında ortaya çıkan fantastik edebiyat eserlerine ettiği etki.
yine de yüzüklerin efendisi, söz konusu janrda tereddütsüz en önemli eser. yüzüklerin efendisinde tasarlanmış elf formundan tutun, yine aynı seride yaratılan orc - goblin yaratısı dahil pek çok figür, 20. yüzyılda ortaya çıkan neredeyse tüm fantastik edebiyat serilerinde ucundan kıyısından kendilerine yer bulmuş fantastik figürler. yaratılan dillerden tutun kendi içerisinde bu kadar büyük ve genel olarak kendi içerisinde tutarlılığına değin kıyas yapılamayacak bir noktada olan olağanüstü bir eser. kıyasının yapılabileceği başka herhangi bir seri yok, muhtemelen olamayacak da çünkü sırf kendi başına mevcut kalitesi değil önemli olan. önemli olan sonrasında ortaya çıkan fantastik edebiyat eserlerine ettiği etki.
devamını gör...
8.
finarfin ile o zaman nasılsın radyo yayını
#3351984 charlotte, etta james sesinden çok seviyorum ben de ama beth hart'ın sesine apayrı bir düşkünlüğüm olduğundan bu versiyonu başka benim için de
devamını gör...
9.
finarfin ile o zaman nasılsın radyo yayını
beth hart - joe bonamassa'dan i'd rather go blind rica ediyorum eğer vakit kalırsa. ayrıca kardeşleri feanor ve fingolfin gibi gözü kör olmayan adamın oğlu da böyle olur hocam eyvallah
devamını gör...
10.
anın fotoğrafı
13.
hagazussa
lukas feigelfeld’in yazıp yönettiği film.
korkuyu kanlı sahneler ya da ani sıçramalarla değil, atmosferiyle ve işlediği temalarla hissettirmeye çalışan bir film. 15. yüzyıl avusturya’sının alpler'inde geçen bir hikayeyi anlatıyor.
ana karakterimiz albrun, toplumdan dışlanmış bir kadın. çocukken annesinin hastalıklarla ve delilikle mücadelesine tanıklık eden ana karakter, bu mirasın ağırlığını yetişkinlik dönemine taşıyor. film boyunca izleyiciye, köylülerin albrun’a olan düşmanca tavırları ve onun toplumdan tamamen dışlanmış hali gösteriliyor. albrun’un yalnızlığı, onun hem fiziksel hem de ruhsal olarak çöküşünü hızlandıran bir etken haline geliyor.
film, kadın bedeni, toplumun dışlanmış olanlara bakışı ve doğa ile insan arasındaki ilişki üzerine sembollerle dolu. paganizm, doğaüstüne olan inanç ve korku ile psikolojik gerilim arasında dolaşan bir kurguda. hagazussa, "cadılık mı, yoksa toplumun bir kadını şeytanlaştırması mı?" sorusunu sorduruyor ve cevapları izleyiciye bırakıyor.
yavaş tempolu hikâyesi ve uzun planlarıyla sabır isteyen bir iş, ancak bu sabrın karşılığını veriyor sayılabilir. müzik ve doğanın sesleri de atmosferi güçlendiren önemli unsurlara evrilmiş.
korku filminden ziyade "rahatsız edici bir deneyim" arıyorsanız ve the witch, hereditary gibi yapımları sevdiyseniz, hagazussa'yı da izleyin. filmde büyülü gerçekçilik var bile diyemiyorsunuz bir noktada. çünkü bu yapım, temelde insanın karanlık doğasına, yalnızlığa ve toplumsal dışlanmaya odaklanan bir psikolojik gerilim.
finali absürt ve tatmin edici olmaktan uzak kalmış açıkçası. meh bir final. bir de filmde doğal ışık kullanımına o kadar kafayı takmış ki yönetmen, bazı karanlık sahnelerde ne olduğunu anlamak imkansız gibi bir şey.
yine de, 20. yüzyılda avrupa ortaçağının cadılara bakış açısına yönelik sert eleştirilerin, cadılığın aslında özellikle kadınları dışlamak namına bir yafta olarak kullanılmasına doğan nefret üzerine cadı kavramının sinemada sürekli olarak the craft gibi filmlerle, sabrina gibi dizilerle sempatik bir şekilde gösterilmesinden sonra artık o dönemin mitleşmiş anlatılarının özüne dönülerek yapılan sert gerçekçi, hansel gratelci bir tutumla anlatıldığı filmlerden hoşlananlara hitap edeceğini de söylemek elzem. o sebeple merakı olan buyursun bir göz atsın.
korkuyu kanlı sahneler ya da ani sıçramalarla değil, atmosferiyle ve işlediği temalarla hissettirmeye çalışan bir film. 15. yüzyıl avusturya’sının alpler'inde geçen bir hikayeyi anlatıyor.
ana karakterimiz albrun, toplumdan dışlanmış bir kadın. çocukken annesinin hastalıklarla ve delilikle mücadelesine tanıklık eden ana karakter, bu mirasın ağırlığını yetişkinlik dönemine taşıyor. film boyunca izleyiciye, köylülerin albrun’a olan düşmanca tavırları ve onun toplumdan tamamen dışlanmış hali gösteriliyor. albrun’un yalnızlığı, onun hem fiziksel hem de ruhsal olarak çöküşünü hızlandıran bir etken haline geliyor.
film, kadın bedeni, toplumun dışlanmış olanlara bakışı ve doğa ile insan arasındaki ilişki üzerine sembollerle dolu. paganizm, doğaüstüne olan inanç ve korku ile psikolojik gerilim arasında dolaşan bir kurguda. hagazussa, "cadılık mı, yoksa toplumun bir kadını şeytanlaştırması mı?" sorusunu sorduruyor ve cevapları izleyiciye bırakıyor.
yavaş tempolu hikâyesi ve uzun planlarıyla sabır isteyen bir iş, ancak bu sabrın karşılığını veriyor sayılabilir. müzik ve doğanın sesleri de atmosferi güçlendiren önemli unsurlara evrilmiş.
korku filminden ziyade "rahatsız edici bir deneyim" arıyorsanız ve the witch, hereditary gibi yapımları sevdiyseniz, hagazussa'yı da izleyin. filmde büyülü gerçekçilik var bile diyemiyorsunuz bir noktada. çünkü bu yapım, temelde insanın karanlık doğasına, yalnızlığa ve toplumsal dışlanmaya odaklanan bir psikolojik gerilim.
finali absürt ve tatmin edici olmaktan uzak kalmış açıkçası. meh bir final. bir de filmde doğal ışık kullanımına o kadar kafayı takmış ki yönetmen, bazı karanlık sahnelerde ne olduğunu anlamak imkansız gibi bir şey.
yine de, 20. yüzyılda avrupa ortaçağının cadılara bakış açısına yönelik sert eleştirilerin, cadılığın aslında özellikle kadınları dışlamak namına bir yafta olarak kullanılmasına doğan nefret üzerine cadı kavramının sinemada sürekli olarak the craft gibi filmlerle, sabrina gibi dizilerle sempatik bir şekilde gösterilmesinden sonra artık o dönemin mitleşmiş anlatılarının özüne dönülerek yapılan sert gerçekçi, hansel gratelci bir tutumla anlatıldığı filmlerden hoşlananlara hitap edeceğini de söylemek elzem. o sebeple merakı olan buyursun bir göz atsın.
devamını gör...
14.
david lynch
ölüm nedeni henüz bilinmiyor diye bir haber gördüm demin. adamın bırak filmlerindeki anlatılarını, ölüm nedenini bile kimse anlayamıyor. değişik biriydi. sinema anlayışını hiç sevmesem de yetenek ve yeterlik yönünden eleştirilir yanı yok denecek kadar azdır.
devamını gör...
16.
yürünen en uzun mesafe
tek gün özelinde, ölüdeniz - kabak arası bir 30 km civarı. peş peşe diyecek olursak, ölüdeniz - kaş arası bir 100-110 km sanırım.
edit: "shire'dan mordor'a yürüdüm" demek de vardı...
edit: "shire'dan mordor'a yürüdüm" demek de vardı...
devamını gör...
19.
kişinin aşık olduğunu anladığı an
iki kadında hayatımın apayrı evrelerinde güçlü şekilde hissettiğim. gelecekte yan yanayken hissedileceğini fark ettiğim o güçlü bağın adeta vücut bulmuş gibi kudretli bir şekilde benim bedenimden onun bedenine sarıldığını hissetmiştim. o bağlar bozuldu, paramparça oldu elbette ancak yoluna bakmayı kendine öğretmenin getirisi olsa gerek; dönüp hüzünle bakmıyorum o günlere. hissedilmiş güzelliklerin bile kıymetini bilip “iyi ki böyle şeyler tecrübe etmişim hayatta” diyorum artık.
devamını gör...
20.
how i met your mother'dan akılda kalanlar
bir keçi tarafından kendi evinizde apansız tekme tokat dövülebilirsiniz.
devamını gör...