mahmut fazıl coşkun'un yapmak isterken bence inandırıcılık bariyerine takıldığı (bkz:
uzak ihtimal) filminin başaramadığını başaran filmdir. zira, polonya tarihi bizatihi acıyla dolu ve ısmarlama yahut kurgusal bir dramaya ihtiyaç duymuyor.
ida'nın sessizliği ve ağırlığı adeta tanrı'nın yer yüzündeki gölgesini yansıtıyor. etnik ve dini kökeninin farklılılığıyla yüzleşmesinde bile neredeyse tanrısal bir sükunet var. öte yandan öz teyzesi, savaş sonrası atalarının intikamını alan komünist bir savcıya dönüşmüş iken, ruhunun acısını tensel zevklerde dindirmeye çalışıyor.
ida, kendi kısa süreli kimlik bunalımında insani temas ile tanrısal sükunet arasında tercih yapabileceği bir deneyim yaşıyor. filmi izlerken ve sonrasında aklımda nedense mehmed akif'in safahat'ın başlangıcına iliştirdiği , o çok sevdiğim dörtlüğü kafamda tınladı.
ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!
oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa;
oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
tek fark, yönetmen pawlikowski yazmamış, görüntülemiş. her kalp sahibinin izlemesini tavsiye ederim.
devamını gör...