gog menafis yazar profili

gog menafis kapak fotoğrafı
gog menafis profil fotoğrafı
rozet
kalbimiz seninle
karma: 721 tanım: 46 başlık: 4 takipçi: 17

son tanımları


yazarların gününü özetleyen kelime

"hazıklık." olabilir. kısacık güne sabah ev temizliği, yemek, yeni bir telefon numarası alma işlemi, spor sığdırdım. birçok şeyi sıfırlıyorum; notlardan günlüklere, okunmamış kitaplardan kostümlere kadar. buna rehberle baş edemeyince çocukluğumdan beri kullandığım numarayı değiştirmeye karar vermekle başladım. sabahın köründe eski bir tanışım aradı, açmadım, o tetikledi. "ne alaka şekerim ya, ne arıyosun acaba beni" diyerek tüm dürtüselliğimle bir karar verip naşladım. "abbas yolcu" derler ya, keyifliymiş. abbas yolcu harbiden.
devamını gör...

sözlük yazarlarının favori normal sözlük yazarları

listelerde kendini arayan cefakar yoldaşım, aradın, bulamadın, ama dur, adını göremeyince hemen üzülme; bil ki bu şimdinin kankaları en ufak bir sıkıntıda birbirini deşecek, birbirinin daha şimdiden zaaflarını biriktiren, işsiz tipler bunlar. çoğu otuzlarına doğru ilerleyen ama bi baltaya sap olamamış yıkıklar... hiçbir listede olmamanın karizması seni kutsasın. kırılma. görünmez değilsin. güneşe de direkt bakılamıyor. sen dolayımların, gerçekliğin, kendinde ışıldamanın öznesi ol. ihtişamını koru.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

"başka bir şey istiyorum" dedim, dedim, yırtındım adeta, uyandım söyledim, kızdım söyledim, mutlu oldum söyledim, bakınsanıza ne oldu şimdi? başka bir şey oldu. bu sokuk ve kocaman ağzımdan çıkan şeylere dikkat etmem gerektiğini derinden bilmeme rağmen dilin gücünü unutup kendi kuyumu kazdım. hayır mistik bir şeyden bahsetmiyorum. kış öncesi aşık olunur mu tatlım? aşkın mevsimi kış mıdır? nerden baksan kahır; görsen göremezsin, kapalı mekanlar dışında sosyalleşemezsin bile. ismini bile bilmediğim bir adamın yüzüyle uyanıyorum. ismini bile bilmiyorum. bir bakış beni bu kadar etkileyememeliydi. göz aynı göz. ama o başkaydı.

düşündüm dün gece. yatakta bir saat kadar debelendim. "nasılsa yaz gelecek yine," dedim; "şimdi böyle, biraz karanlık ve zor olacak ama sonuçta geçecek rahatla rica ediyorum, bunu istedin, ne istedinse olmadı mı? oldu, günlerce bunu mırıldandın, başka bir şey istedin, bir şans daha, özür diledin, gücünü bir daha kötüye kullanmamaya söz verdin, yalvardın ve bu hediyen, al kabul et, sızlanma," dedim. "o yol yürünecek, her gün, her gün yürünecek."

ne olacak bilmiyorum. devasa bir heyecan hissediyorum. her gün yürüdüğüm bir yol var; evle ofis arası takriben on dakika, on dakikalık bir yol. dilersen gidiş dönüş totalde yarım saat, çok çok ağır yürürsen o da. ama o on dakikalık yolda her sabah ve akşam kendimle hesaplaşıyorum. her gün iki defa. iki koca defa. "başka bir şey istiyorum" dediğim ilk anı hatırlıyorum. o başka şeyin ilk belirtilerini hissettiğim andan sonraki süreçte ne ben eski bendim ne de tecrübe ettiğim şey eski pratiklerin işlemesine uygundu. zor birkaç ay geçirdim. 2022 eylül'ünü unutamayacağımı biliyorum artık. başka bir şey oldu. kafamın içindeki yirmi küsur yıllık beyin benim değilmiş gibi; içeride inşaat var sanki, çekiç seskleri, testere sesleri, yıkılan duvar, cam kırılması... her veri kendini parçalıyor ve tekrar sentezleniyor başka bir veriyle. "yo hayır, pek benlik işler değil" dediğim işleri kabul ediyorum. "teşekkürler gelmeyeyim ben" dediğim ve yokluğuma alıştırdığım bütün gruplardayım. klişelerin neden klişe oldukları bilgisiyle yüzleştim; görülme sıklığıyla etkisi birbirine neredeyse eşit. hem vuku bulma imkanı var hem etkili. o klişe cümleler, tanrım, belki binlerce yıllık bilgiyi taşıyorlar. bu binlerce yılda birçok yıpranma ihtimali var; buna rağmen o bilgi orada.

ilk kardeşim hissetti. "biraz şaşkınım" dedi. "neye şaşkınsın? nedir?" dedim, "hiç, öyle" dedi. sustuk. güneş doğdu örneğin şuan. bir daha tecrübe edilemeyecek bir gün daha yani. başka bir şey istiyorum. inatla. yine. bütün sorumluluğu da üsteleneceğim söz.

yolda mırıldanırken, kendim hakkında düşünürken, tanıdığım en yüce şey hakkında düşünürken yani, ne yapacağımı, nasıl altından kalkacağımı düşünürken, üst üste gelmiş bunca şeyi nasıl halledeceğimi hesap ederken, çok üzgün, biraz yorgun, biraz yalnız olduğum bir anda, yine her zamanki domuzluğumla suratımı asarak; "benden daha çok şey biliyorsun" demiştim. aynı fikirdeyim. hayat benden daha çok şey biliyor ve buna direnmek öyle manasız geliyor ki artık. kadercilik değil bu, bilakis temel pratik meselelerin kendi hallerinde sürüklenmelerine müsaade etmek. irade göstererek tabii. haliyle sızlanmamak lazım. kış ve aşığım. kış başladı ve elimden belki de hiçbir şey gelmeyecek. hiçbir şey bilmiyorum. çay yapıyorum şuan kendime. bir buçuk saat sonra mesaisi başlayacak; gelecek öyle bir ışık gibi, hafif bir bulut gibi, merdivenlerden çıkacak, sakallarını düzeltecek, beni görünce yüzü kızaracak.

bir keresinde, birkaç hafta oldu, halamın oğlunun doğum günü vardı, kardeşim de beni alıp kararlaştırılan mekana götürecekti; anne ve babam bizden önce gitmişlerdi ben de ofisin önünde kardeşimi bekliyordum mekanın nerde olduğunu bilmediğim için onunla gitmem gerekiyordu. mekanı o ayarlamıştı. kardeşimin geldiğini görünce merdivenlerden inip direkt yanına gidecektim zaman kaybetmemek için; onu beklerken benimki göründü, ayağını merdivene attığı ilk basamaktan son basamağa kadar gözlerini bir kere, bir kere, bir küçük kere bile gözlerimden ayırmadı. bana bakarak çıktı merdivenlerden. bembeyaz teni yavaş yavaş kızardı. gülmemek için kendimi zor tuttum. çok sevimli geliyor gözüme. öyle bir yüzü var ki. al avuçlarına sonsuza kadar sev. her bir detayını. tek bir milim, bir küçük milim bile fazla yok yüzünde, bir kirpik bile sanki özenle yerleştirilmiş gibi. bir tanesi bile fazla değil. alt dudağının altında küçücük bir ben var. köşede böyle. minicik. ama ismini bile bilmiyorum. soramıyorum da kimseye. "şu kim?" diyemiyorum. olay olur. benim korumam gereken bir domuzluğum, itibarım var. ona aşık olduğum öğrenilirse zaaflarım olduğu bilgisi görünür olur; ben üstünlüğünü kıskanan bir adamım, ideallerimden vazgeçecek, liseli ergenler gibi kapılıp gidecek değilim. ama aşk herkesi eşitliyor, bunu istemiyorum. ama fark edilecek diye de korkuyorum. istemsizce mutluyum. heyecanlıyım. normal halim, çalışırkenki halim donuk ve odaklanmıştır ama onu görünce halim tavrım değişiyor. istemsizce gülümsüyorum. onu içime almak, ısıtmak, öpmek, sevmek, sesini duymak istiyorum. her sabah onu yanımda görmek istiyorum. "ödev bilinci, disiplin, ideal, çalışkanlık erdemi, hayattan aldığını hayata misliyle iade etme" derken, bunları yüceltir; "aşk maşk bunlar boş iştir" falan diye yırtınırken adını bile bilmediği bir herife dan diye aşık olmak, onun yolunu gözlemek, onu sormak çok ayıp, çok çocukça geliyor. çok salakça. biliyorum. belki aptalın teki. ama öyle bi bakıyor ki. onu ilk gördüğüm gün, öfkelenmiştim, böyle bedenen inanılmaz dik, inanılmaz net, inanılmaz keskin bir bakışı var, kardeşlerim içim gitti, arkamı döndüm bana baktığını görünce, kafamı çevirdim ama gözlerim orada kaldı, anlamlandıramadım, hiç beklemiyordum böyle çarpılmayı. o yürürken zaman duruyor sanki. her şey ağırlaşıyor. ağaçlar bile durup onu seyrediyor. hakikaten çok başka bir ışığı var. büyüleyici bir şey. çok böyle, nasıl tanımlanır bilmiyorum, çok hafif ama değil, şeffaf. birazdan mesaisi başlayacak. gelecek. rica ediyorum bir şekilde yine karşılaşalım. sonsuza kadar karşılaşalım. ben sonsuza kadar bu güzelliğin tanığı olmak istiyorum. hiçbir, hiçbir ve hiçbir şeyini bilmiyorum. ne sever, ne sevmez neye inanır hiç, hiçbir şeyini bilmiyorum. bildiğim tek şey şu; benden başka kimseyle göz göze gelmiyor. defalarca izledim, o görmediğinde de gördüm, beni görünce yavaşlıyor, acelesi varmış gibi koşturan adam duraksıyor, beni delirtiyor bu hali. bir kere tebessüm etmişti. onu ezmeden önce. sonra belki de korktu benden. bilmiyorum. ama öyle güzel gülümsüyor ki. delirirsin. şuan tamı tamına saat 7:30, tam bir saat sonra mesaisi başlayacak. bildiğim tek şey arabasının modeli ve plakası. böyle küçük bir bilgiyle hayatım geçsin istemiyorum. arabaları hiç sevmem. yoldayken artık sadece plakalara bakıyorum. "o mu acaba?" diye. hep görmek istiyorum. her anını görmek istiyorum. her şeyini bilmek istiyorum. hepsini.
devamını gör...

meta değilim deyip kendine değer biçen kadın

o da böyle bir kadındır.
devamını gör...

mutsuzlar nerede hata yapıyor sorunsalı

mutlu olmaya çabalamasına rağmen mutlu olamayan bir insan göremezsiniz; böyle biri yoktur, olamaz, olmayacaktır. yeteri kadar çabalamıyordur, savruktur, özensizdir, mutsuzluğu konforu haline getirmiştir, kolaycıdır, basittir, sıradandır, derinlikten yoksundur. derin, yüce şahsiyetlerin tümü mutsuzlukla işleri bittikten sonra bu halden hemen çıkarlar. mutsuzluğun da faydalı tarafları vardır; akıllı adam o anları kullanır ve aşar.

şöyle bir sapıklık var; neşeli, mutlu, kendini seven, kendisi hakkında konuşmaktan korkmayan, eleştiriden korkmayan, yanlış anlaşılmaktan korkmayın, sanmayı değil bilmeyi isteyen tiplere hep ama hep; "ıyy ne sığ biri" diye yaklaşılır. bu tipler sırtlar hayatı aslında. bu adamlar üretir, bu adamlar o filmleri çeker, kitapları yazar. bu adamlar hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini öğretir bize.

pesimist aynı zamanda miskindir. kadercidir. sapıktır. hayatı boyunca bunalımdaymış gibi sürünen biri için o hal artık konforudur. haliyle o tembel biridir. düşünsel anlamda da eksiktir; daima kendi sapıklıklarına yönelir, hep haklıdır, hiç insan olduğunu ve bu kasıntı halinin nasıl gülünç olduğunu hatırlamaz. insanlar ona bakıp; "neden kasıyor bu kadar?" diye düşünürler. tiksindirici bir sığlığı vardır, anlamaz, anlayamaz, çiğdir, yalancıdır, ahlaksızdır, riyakardır, dümdüz, bir taş kadar donuktur. pesimist hastadır. nihilist hastadır. kaderci hastadır. bunlar sapıktır. sapkındır. mış gibi yaparlar. yalancıdırlar. sığdırlar. onlarla göz göze geldiğinizde pis bir boşluk, bir çöplük görürsünüz. kirli fikirlerini saklamak için ne bulurlarsa kullanırlar; romantiktirler, düşkündürler, hiç bahsetmedikleri her şeye taparlar, akılları sadece sekse çalışır, bir delik uğruna atmayacakları yalan, düşmeyecekleri rezil durum yoktur. çok kolaydırlar, zoru oynarlar, bunlar sapıktır. bunlardan uzak durun. hayatınızı bunlarla geçirmeyin. insan mutlu olmayı öğrenebilir, dener yanılır tekrar dener, düşer kalkar iyileşir hastalanır geçer gider ama muhakkak ilerleme sağlanır. aktif olun. spor yapın. üretimde olun. sağlam dostluklar kurun. sınırlarınız olsun. çalışkanlığın yüce bir değer olduğunu unutmayın. "aman canım ben mi kurtaracağım dünyayı" demeyin. diyorsanız bile rica ederim kurtarabilecek olanların ayaklarını kaydırmaya çalışmayın. onlara ayrıcalık tanımayın. onları yüceltmeyin ama rica ederim gölge etmeyin üzerlerinde. başaramazsınız zaten de bir yenilgi daha yaşamayın. silinip gidecek olanlarla tarihe geçecek olanlar eşit olamazlar. eşit derecede yorulmadılar ki. canları eşit derecede yanmadı ki.

rica ederim bu karanlık dörtlüye düşmeyin; kaderci olmayın, nihilist olmayın, pesimist olmayın, romantik olmayın. bunlar hastadır. bunlar sapıktır. bunlar kanserdir. bunlar bulaşıcıdır. bunlar asalaktır. bunlar haindir. bunlar hakikaten kötü insanlardır. bunlar aşağılıktır. bunlar bizden daha akıllı, daha çok şey bilen, daha olgun tipler değildir; bildikleri tek şey nasıl olmayacağıdır bakın dikkatle inceleyin yarım saatte çözersiniz ne kadar pislik olduklarını. hemen anlaşılır. hemen. o pis dilleri hemen belli eder kendini. bunlar kıskançtır. siz dostunuz iyi olsun ister, onu destekler, düşünce kaldırırsınız. bunların dostu da yoktur. herkes tek tek kaçar bunlardan. anılmaz ve sevilmezler. kafa açan, tripten tribe giren spastiklerdir bunlar. bunlara itibar etmeyin. bunlar hasta. hakikaten hasta.

hatayı hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinizi sanarak yapıyorsunuz. hatayı çalışmayarak yapıyorsunuz. hatayı yanlış insanlarla zaman kaybederek yapıyorsunuz. hatayı eğlence sandığınız şeylerin ertesi günkü buhranını bastırarak yapıyorsunuz. hatayı ana babanızı düşman sanarak yapıyorsunuz. hatayı size; "yapma" diyen herkesi düşman sanarak yapıyorsunuz. hatayı sanarak yapıyorsunuz. hatayı bekleyerek, zaman kaybederek yapıyorsunuz. yirmilerinin ortasına gelmiş insanların bir sağlam ideali olur. sağlam bir temeli, entelektüel yeterliliği olur. uzmanlığı olur. becerileri olur. kendini geliştirir. kendini eğitir. kendini yüce bir ideale adar. adanmıştır. siz savruluyorsunuz. yazıktır. hakikaten yazıktır. zamanınıza yazık.

bu gece biri yeni kitabını yazmaya başlayacak, biri yeni resmini çizecek, biri yeni senaryosuna ilk cümleyi yazacak, biri aşık olacak, biri çiçek dikecek, biri yeni bir şarkı yapacak, biri ilk videosunu çekecek, biri deklanşöre ilk defa basacak, biri ailesine açılacak, birine bir mesaj gelecek, biri çok şaşıracak, çok mutlu olacak. milyonlarca şey olacak bu gece. birkaç saat içinde hayat akışını onlar için bambaşka bir yere çevirecek. yeni hikayeler. yeni başlangıçlar olacak.

ama bu gece biri de vazgeçecek. "kimse okumaz yazdıklarımı" diyecek atacak kenara taslağı. tuvaline tiksinerek bakıp kaldıracak onu bir köşeye atılmak için. "ne senaryosu ya haddimi bileyim" diyecek biri. biri, aşk için fazla yaşlı, fazla çirkin fazla şişman fazla kısa fazla fakir fazla yalnız ve renksiz olduğunu düşünecek. çiçeği sulamayı unutacak biri. "kimse bilmese de olur" diyecek biri, dolabına geri girecek ve belki bir kadınla evlenecek, bir lezbiyense bir adamla belki. birine bir mesaj gelecek ayrılık mesajı, onun ne kadar kötü biri olduğunu sayıklayan rezil bir mesaj, inanacak buna, kendini değersiz kılacak sebepler bulacak, zaten hazırdı o sebepler. bir kadeh daha içecek biri. bir sigara daha yakacak. "zaten ölmeyecek miyiz?" deyip sağlıksız beslenecek. diyetini bozacak. milyonlarca şey olacak bu gece bu sevimli gezegende. birkaç saatte birileri baba, birileri anne, birileri yetim birileri öksüz kalacak. bir şeyler olacak. muhakkak olacak. bunların tümünü değiştirmek mümkün. hepsini. tümünü. hepsini. istisnasız hepsini. hepsini. yeter ki büyüteci doğru yere tutun.

rica ederim kendi güzelliğinizi küçümsemeyin. rica ederim ertelemeyin. rica ederim insanlığın devasa bir aile olduğunu, bu ailenin mühim bir ferdi olduğunuzu aklınızdan hiç çıkarmayın. rica ederim umutsuzluğa kapılmayın. yalnız olmadığınızı bilin. sizi seven dostlarınız yoksa bile onları yaratın. onları seçin. onları arayın bulun. bir sır gibi saklayın ve koruyun. rica ederim korkmayın. rica ederim kabalaşmayın. çirkinleşmeyin. köklerinizi reddetmeyin. öfkeye kapılmayın. yalnızlığınızı sevmeyin. değişebiliriz. pesimizm, kadercilik, nihilizm ve romantizm... bu dörtlü öyle sinsidir ki. öyle bir işler ki insanın içine bütün düşünme biçiminizi mahveder. farkında bile olmazsınız. rica ederim kurtulun onlardan. uzatacakmışım gibi geldiği için burada bitiriyorum giriyi ama rica ediyorum rica edin.
devamını gör...

çok para olsa sınırsızca alınacak şeyler

mars kadar büyük bir pizza. mars kadar. yani kocaman. üstelik sadece ben yiyeceğim. sadece ben. mars kadar. devasa bir pizza. içine oturacağım ve yiyeceğim. mars kadar büyük. devasa bir pizza. evet, mars kadar. evet evet. mars.
devamını gör...

hayatında vakum yapmamış erkek kendine erkek demesin

sanıyorum bu kriminal bir şey ve vakum'un burada kullanılan anlamını bilmemek bilmekten daha iyi? arkadaşlar narkotik şube falan basmasın evimi? sevmem böyle aşırılıkları. üstüm müsait değil. polisle ve devletle karşılaşmaya uygun değilim.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının darülaceze sakini gibi olması

bir de radyo yayını falan yapıyorlarmış. tanrım orada dönen muhabbeti tahmin edebiliyorum. sığ kankacılık şakaları, buram buram ılıklık, boş boş işler. bunlar ileride ana baba olacaklar. kendini oylatmış, favlatmış kadından ana; "kalemi güçlü" yazan adamdan baba olur mu? benje no.
devamını gör...

hiç günün ünlüsü olmamış ezik yazarın yazma amacı

ıyy yazık eziktir.
devamını gör...

aşk

her insanda başka başka tezahür ediyor; bende genel itibariyle neşe ve mutluluk. bütün potansiyelimle yaşıyorum. daha heyecanlı, daha yüksek, daha sevecen, daha merhametli oluyorum. kedi hiç sevmem örneğin, ne alaka di mi, ama şu sıralar gördüğüm her kediyi seviyorum, her köpeği, yaz sonu olmasına rağmen renkler daha canlı, çiçekler daha güzel geliyor. daha heyecanlı uyanıyorum. zaten hareketli bi tipimdir. aşık olunca bütün sistemim alarme oluyor. uyandığımda aklıma gelen ilk şey o oluyor. uyuyana kadar devam ediyor ve ama bu; "bütün gün onu düşünüyorum" demek değil. bilakis işlerime daha keskin bir motivasyonla yöneliyorum. aklımın en mühim boşluğu tamamlanmış oluyor. sevilecek birinin varlığını yalnızca bilmek bile beni büyülüyor. aşk bana ilk seferim de dahil, çok acı vermesine rağmen hep iyi gelmiştir. bütün büyük hamlelerimi aşıkken yaptım. ani bir kararla, bir bıkkınlıkla, sıkılmışlıkla ya da hasret ve şevkle yaptım ne yaptımsa. beni hep büyüttü. hep iyileştirdi. hep daha da güzelleştirdi.

bu şu demek değil; "aşkta her şey hep istediğim gibi gitti." hayır. daha ilk seferinde çok büyük acılar çekmiş biriyim. ağlayarak uyanıyordum. sonradan kafası geldi. "hmm mesele bu değilmiş"e sonra erdim. yani aşkı amaca uygun kullanmak gerekiyor. bu bir şans. onu yüceltmek lazım.

örneğin yeni bir kitap ve defile projem var. motivasyon bulamıyordum bikaç hafta öncesine kadar. "kış geldi zaten kim uğraşacak" falan diyordum. "her şey zaten iyi, neden daha iyi olması gereksin?" şimdi on tanesini yazmazsam şerefsizim. biliyorum ki daha da iyi olacak. daha güçlü, daha yüce. sporda daha çok vakit geçireceğim. "üff kim uğraşacak şimdi" dediğim zamanlar olurdu, artık olmayacak. aşık değilken her şey normaldir ve normal biraz sıkıntılıdır. istemek gerekir. rutin dışıysa hele yandık. mırın kırın ede ede yaşanır bir süre. ama aşk hakikaten bir şanstır. gerçekten bir şanstır. sevilenin haberi bile olmaz olanlardan. o yaşar gider. sense büyürsün. geçen yıldan daha iyi, daha güçlü, daha gerçek, daha saygın, daha varsıl, daha bilgili, daha güvenilir, daha kendinden emin, daha yaralı, daha ışıltılı, daha özgür.

aşk iyi ki var. bu satırları köfn'ün; "bi tek ben anlarım" şarkısını bağıra çağıra söylerken yazıyorum size. birazdan uyuyacağım. onu görmek için erkenden uyanıp hazırlanacağım. o bilmeyecek. bir efsane tarafından sevildiğini, tarihe geçme potansiyeli olan birinin ona aşık olduğunu, buralarda bile kendisinden bahsedildiğini, bugün onu biri görmedi diye çok üzüldüğünü, onu hayranlıkla andığını bilmeyecek. belki öğrenir bigün. ama öğrenmek de bir şey değiştirmez. aşk sadece onu yaşayana aittir. sevilenden bağımsızdır. onun haberi bile olmayacak belki.
devamını gör...

yazarların dedelerinin mesleği

annemin babası işletmeci. birçok gece kulübü, bar, restoran işletmiş ya da kurmuş ve devretmiş. ellilerinin ortalarında sanırım. çok bir bilgim yok. sağlıksız yaşayan şımarık biriydi. fakat dediğim gibi erken ölmüş. ben neredeyse hiç görmedim onu. üç dört yaşlarımdayken ölmüş. fotoğraflarımızın tümünde ben çok küçüğüm. çok fiyakalı bir tipmiş. şimdi işini türkiye'de dayım, yurtdışında teyzem devam ettiriyor. teyzemin kızı da aynı sistemi devam ettiriyor ama o annesinden daha bağımsız daha yenilikçi bir tarzda sürdürüyor. daha herkese açık bir sistemi benimsemiş. eğlence sektörü yani. saçma işler.

gerçek dedemse birçok iş yapmış. kitap çevirmenliğinden mağazacılığa kadar. inanılmaz bir hikayesi var. inanılmaz çalışkan bir adam. güneşten önce uyanan, babasından kalan hiçbir şeyi kabul etmeyen, o çocukken ölmüş olmasına rağmen annesizliğin acısını çok derinden hisseden bir adamdı. inanılmaz yalnızdı. inanılmaz. kökünden öyle sertçe koparılmıştı ki başka bir hikaye yazmaya mecbur kaldı. çok erken yaşlarında üstelik. çok sıkıntılı zamanlarda. böyle bir şefkat, böyle bir inanç, böyle bir yaşamak yok. böyle bir şıklık, böyle bir hayatı sevme becerisi yok. öyle güzel yaşadı ki. bütün kardeşlerine babalık etmiş bir adamdı. dedem büyüdükçe kız kardeşlerini tek tek babasının egemenliğinden çekti. tek tek. öyle zeki biriydi ki. bir kurt. resmen bir kurt. kız kardeşlerinin tümünün aklınıza gelebilecek her sorumluluğunu ölünceye kadar aldı. bir kere, ben şahidim ne yakındı ne sızlandı ne şikayet etti. kocaman bir kalp. devasa bir sevgi. torunlarının çocuklarına kadar bütün sorumluluğu üstlendi. torunlarının oturacakları evden kuracakları işe kadar her şeye eli değdi. babası o çok gençken evlenmiş ve dedem evden ayrılmak zorunda kalmış. birçok şey denemiş. tam bir alfa. başka bir alfayla evlendi. eşi, itaatkar ve sadık bir kadındı. öyle hayrandım ki dedeme. her seçimi, her hamlesi, her planı öyle ustacaydı ki. ama riya değildi. kimsenin ayağını kaydırmadı. bağlantıları sebebiyle yaşarken ve ölümünden sonra kimden; "onun torunu musun?" sorusu duysam, kimden, peşisıra onun ne kadar iyi biri olduğuna dair müthiş hikayeler gelir. çok merhametli, çok temiz, çok gerçek bir insandı.

ölümüyle ben ilk dostumu kaybettim. aşıktım resmen. bayılırdık birbirimize. "dedemin insanları" diye bir film var ya, o filmin her izleyişimde çok yaralanıyorum. bir çocukla dedesi arasındaki bağ da bambaşka olabiliyor. sadece anne baba ya da kardeş değil dede de iz bırakabiliyor.
devamını gör...

seninle şöyle olabilirdik

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

tam olarak böyle bir şey istiyorum. bütün hayatımı o kucakta geçirebilirim. kıpırdamam. söz veriyorum. hiç. ses etmem. asla. ayrıca; "olabilirdik" değil, basbaya; "oluciiz."
devamını gör...

minyon erkekler

"erkek dediğin sevgilisine üstten bakacak" diyenlere bi şey demiyorum. ben de uzun boylu erkek severdim. gerçekten. bütün sevgililerim benden çok uzundu. 1.83'üm ben, ortalama bir boy. ama klişedir ya uzun boylu kaslı geniş omuzlu vs. öyle severdim hakikaten. ama minyonun da güzeli şimdi açık konuşalım bi başka. minyonun tadı bi başka. yani umarım öyledir.
devamını gör...

minyon erkekler

bunların elleri de minik oluyor. allahım hem tatlı, hem seksi, al avuçlarına ellerini ya da bağla hani gidemez de bir yere o bakımdan. öyle tatlılar ki. diyelim ki saçını kaşıyacak, ne bileyim, kafası kaşındı, fıtı fıtı küçücük parmaklarıyla kaşıyor. ay çen bitlendin mi? çok güzeller.
devamını gör...

yemeği karıştırırken pişip pişmediğini anlamak

anlaşılıyor ya. sabah pırasa yapmıştım. tatmadım şimdiye kadar. pişmiş. gerçekten çok güzel olmuş. görüntüsünden anlaşılıyordu zaten güzel olduğu ama tadı da güzel olmuş. detaylara bakar mısın? aile gibi olmadık mı?
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının lakapları

bikaç kere, beni tanımayan ama arkamdan seslenmesi gereken insanlar bana; "sarı" demişlerdi. ama çok çocuktum. şimdi deseler dönüp bakmam. çocukken sap ama sapsarışındım. böyle bir sarılık yoktu hakikaten. yaşım büyüdükçe açık kumrala döndüm. çocukken platin sarıya yakındım. şimdi arkamdan; "kumral" diye seslenseler örneğin, dönmem. lakabım yok. tıpkı sevgilim gibi. o da yok. beyler?
devamını gör...

bir evi daha yaşanılır kılan detaylar

yanınızdaki kişi olabilir? bir evin gerçekten de yaşanabilir olması dekorasyonuna, eşyaların kalitesine, semtine, ülkesine göre asla belirlenmiyor. mesele o değil. para pul değil. lüks değil. 7-24 sağlanan güvenlik değil. çepeçevre sarılmış kameralar değil. suç oranının azlığı değil. gecekonduda da mutlu olunabilir. olunuyor da zaten. içeride yalnız olmamak, yalnız uyumamak, yalnız uyanmamak müthiş bir tamamlanmışlık hissi veriyor. onu yanında görmek, her anını paylaşmak, birlikte yemek yapmak, birlikte bir hayatı yönetmek, bir ideale birlikte inanmak gibi ihtiyaçlar sağlanmalı.

mutluluk isteğiyle yaşanmaması gerektiğine dair sapkın nihilistlerin bir yanılgısı var; bunu biz sağlıklı insanlara da pompalıyorlar. öyle, onlar gibi olmalıymışız. zaten yapamadıkları ve yapamayacakları hiçbir şeye değer vermiyorlar. çalışkanlığı değil miskinliği, kazanmayı değil kaybetmeyi, sevgiyi değil sapıkça kutsanmış profesyonel birliktelikleri yüceltiyorlar. reklam afişi gibi sırıtan bir çift... doğru olan buymuş yersen. kimseye bağlanmamak, değer vermemek, onun için çabalamamak, kendini anlatmamak gerekiyormuş. öyle delice ki. öyle hastalıklı öyle insanlık dışı ki. iyileştirmiyor, kaderine bırakıyorlar her şeyi. çünkü zaten yapamıyorlar. ellerinden gelmiyor. harekete geçemiyorlar. aptallar. onlara göre mutluluk peşinde koşmamalıymışız. bu bildiğin kadercilik, pesimizm, boşvermişlik. bilakis insan mutlu olmak için çabalamalı. bunu hak etmeli. doğal durumumuzda mutluluk yok. ama doğal durumumuzda kalmak gibi bir hatayı neden yapalım ki? neden yalnız olalım? neden münzevi olalım? neden daha iri, daha güçlü, daha erkek, daha kadın, daha büyük görünmek için hayatın keyfinden mahrum kalalım? bilakis mutluluk için hayatımızı inşa etmeliyiz. en baştan. yıkıp, yeniden yapalım gerekirse ki gerekir genelde.

devasa bir evde, iyi bir manzarayla, iktisadi bir sıkıntı pek çekmeden yaşayıp gidebilirsiniz. ne hoş. ama insan bu kadarcık değil. kendi eşini istiyor. sevgisini paylaşmak, anlatmak, dinlemek istiyor. bir evi yaşanabilir kılan hiçbir şey yoktur. öyle bir eşya, bir saksı, bir koltuk yok. "kütüphanem ve ben" de değil. o da değil. bir evi yaşanır kılan şeyi satın alamazsınız. onu hak etmeniz gerekir.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

eylülün ilk günlerinde, kaçı olduğunu hatırlamıyorum, ilk günlerinde, bir iki üç dört beş altı, bilmiyorum, ofisin önüne çıktım öğlen saatleriydi. on yirmi metre ötede bir adam fark ettim bana bakıyordu. bana baktığını fark ederek döndüm ona insiyaken. gözleri gözlerimdeydi. başka bir yere bakıp bakmadığını düşünmedim, düşünemedim bile çünkü öyle keskin bir bakıştı ki. "ne var acaba? nedir yani? ne?" der gibi döndüm arkamı. ben arkamı döndüm de aklım dönemedi sanırım.

aradan günler geçti. onu gördüğümü unuttum. o benim için uzaktan bana bakan, ama çok güzel bakan, çok sevecen, çok istekli, çok gerçek bakan biriydi ama sinirlenmiştim ve geçti gitti sandım. eve döndüm normal rutinime devam ediyorum. fakat o bakışı zaman zaman aklıma gelmeye başladı. uyandığımda aklımda, uyurken aklımda, şuan aklımda. ofisin önüne daha sık çıkmaya başladım. normalde lakayt bulurum böyle halleri. sevmem. ama yapar oldum.

bir hafta öncesine kadar bu beyefendiyle takriben 20 defa bakıştık. onu bana bakarken defalarca yakaladım. defalarca. defalarca. defalarca. elim ayağım birbirine dolandı. terledim. cümlelerim bozuldu. sesim kesildi.

bir keresinde yolda karşılaştık. küfürler mırıldanıyordum. yine kızmıştım bir şeylere. başını eğip tebessüm etti. bir keresinde de ofisin önünde dikiliyordum karşıdan geliyordu. beni her gördü ve kıpkırmızı oldu. yanakları kızardı. bir bakışı vardı kardeşlerim. allahım delirecek gibi oldum. içine çekildim. nefesim kesildi. onu ilk gördüğüm andan şimdiye kadar, önce aklımın bi köşesindeyken şimdi her anına bulaştı. uyanıyorum ve o. uyurken o. ofise giderken ayaklarım birbirine dolanıyor. onu göreceğim diye heyecandan ölüyorum. bir bakışını yakaladım bir keresinde; beni seyrediyordu başım önümdeydi, aniden aklıma geldi başımı kaldırdım ve göz göze geldik yine. alev aldı ortalık. kalbim duracak gibi oldu. böyle bir yeşil, böyle derin bir yeşil hiç görmedim. öyle güzel, öyle ihtişamlı, öyle gerçek ki. o gözlere hayatım boyunca bakmak istediğimi fark edince kendime kızmaya başladım. "aynen" dedim; "iki bakıştınız diye aşık olacak yaşı geçmedin mi mal."

herkes herkese bakar; ben de dikkat çeken bir tipimdir, beğenirler beni genelde ama o öyle bakmadı. o başka baktı. yemin ediyorum o ilk gün, yemin ediyorum, bütün inandığım değerler üzerine yemin ediyorum bana hiç öyle bakılmadı. bana aşık oldular, sevdiler, hayran oldular ama o tapar gibi baktı; öyle kendinden geçmiş ama öyle emin bir bakıştı ki. arkamı döndüm teması kesmek için ama hala göz gözeydik sanki. metrelerce uzaktan.

bugün de onu göreceğimi düşünerek erkenden uyandım. 4:30'da ayaktaydım, hazırlandım ve evden çıkmayı bekledim. en son cuma 14:00 civarında görmüştüm onu görmeyi özledim ama hiç denk gelemedik bugün. öfkelendim öğlene doğru. hiçbir şey çizemedim koskoca gün. gözlerim hep dışardaydı. onu aradı. hiç geçmedi. "ya bir daha göremezsem" diye bir başladım, günün sonunda; "ya öldüyse?" endişesine kadar ilerledi. gözlerim doldu. aslında bir daha görememe korkusuyla ağladım. "çıkıyorum ben keyfim yok" dedim çıktım. birkaç saat ofisin civarında dolandım. denk gelemedim. arabası da yoktu ortalıkta. sabahın sekizinde işine gelen adam cuma öğlenden beri ortalıkta gözükmüyor. cumartesi pazar zaten görmedim. pazartesi diye heyecandan zar zor uyudum onu görme umuduyla ama koskoca gün yoktu ortalıkta. üç gün oldu. cumartesi pazar pazartesi... öyle keyifsizim, öyle öfkeliyim ki. her önümden geçişinde göz göze geldiğim, benden başka kimseye bakışını yakalamadığım, benimle karşılaşınca kızaran herif ortalıkta yok. ne tebessümü burada, ne o güzel gözleri, ne yürüyüşü. eylülün başından beri her günüm, her günüm, onunla göz göze gelme ihtimaline göre şekilleniyor. onu göreceğim diye mutlu uyanıyorum. hemen gece bitsin istiyorum. hemen sabah olsun. kızaran yüzünü öpmek istiyorum, ona sarılmak, onunla konuşmak, ona anlatmak, inanılmaz özlüyorum. arkamı döndüm bana baktığını fark edince. dikilmiş öylece bana bakıyordu. o bakışını unutamayacağım. içim gitti. öyle güzel ki. kısacık kumral saçları, yemyeşil gözleri, gür , inanılmaz gür devasa bir sakalı var. onları her sabah düzelttiğine yemin edebilirim. tarıyor olmalı. böylesine incecik bir vücut böyle devasa bir ihtişamı nasıl taşıyor anlayamadım. küçücük elleri, pembe, müthiş, ısırılası dudakları, dudağının alt kenarında küçücük bir beni var. tapılası bir ışığı, normalde beyaz, beni görünce kızaran eşsiz bir teni var, bir düğmesini açtığında gördüğüm geniş bir göğsü var, su içerken yukarı aşağı hareket eden adem elması, eşsiz bir boynu var. sevimli bir götü, biçimli düzgün bacakları var. eğer boyu on santim kadar daha uzun olsaydı lagerfeld podyumunda yürüyecek kadar dev bir ışığı var. bir star ışığı. 1.75 civarı. kısa gibi duruyor ama öyle değil. hakikaten aurası öyle güçlü ki 2 metre gibi görünüyor. öyle güzel ki. bir tüy gibi. hafif. nesnelerin içinden geçiyor sanki. eşsiz bir şey. eşsiz. baş döndürücü. kaşları... burnu... ısırılası bir burun. öyle biçimli ki. ellerimle bütün yüzüne kutsamak istiyorum. tek tek her kirpiğini.

aklıma gelmiyor çünkü çıkmıyor. bir küçük ayda sıfır temas, sıfır muhabbet, sıfır iletişim ve ben dramlardayım. sadece bir kere çarpıştık. ama o romantik komedi filmlerindeki gibi olmadı. hiç öyle olmadı. adamı eziyordum ve elim kapıya çarpsa; "özür dilerim seni incitmek istemedim lütfen bağışla beni sevgili kapı, insanlık hali işte, hadi sarılalım" diye yakınan ben, herkese karşı hakikaten son derece zarif, son derece kibar olmakla tanınan ben, koskoca ben, somurtup oflayarak hiçbir şey söylemeden yoluma devam ettim. adam da yazık yavrum öylece baktı. o da bir şey diyemedi. ne desin ki? üzerinden dozer gibi geçtim ve bir de yüzüne yüzüne somurttum.

onu bir daha görememekten çok korkuyorum. kalbim bir tuhaf atıyor. ofise yaklaştığım an terlemeye başlıyorum. nefes alışlarım hızlanıyor. beni gördüğü ve onu gördüğüm yere gelince zaman duruyor. uyanıyorum ve gözleri aklımda. dudakları aklımda. öyle tatlı bir pembe ki. çizilmiş gibi bir yüz. tek bir fazlalık, tek bir kirpik fazlası, ya da milim, yok. her şey bütünün bütün güzelliği ona hazırlanmış gibi. bir ustanın elinden çıkmış gibi. david gibi. yüze, keskin, başka, kutsal, başka, uzak, sıcak. o, tebessümü aklımda. yürüyüşü aklımda. rüyamda görüyorum. öyle güzel ki. nasıl koktuğunu bilmiyorum. küçücük ellerini avuçlarıma almak istiyorum. öyle tatlılar ki. bir keresinde çok sıcaktı ya, elimi alnıma götürdüm yürürken istemsizce, o da aynını yaptı. kurban olduğum nasıl güzel götürdü elini alnına. hakikaten çok özledim. yarın belki görürüm. tanrım nolur denk gelelim. yine göreyim. tekrar göreyim. sonsuza kadar onu göreyim. aklımdan çıkmıyor. gözleri gözlerimden gitmiyor. yürüyüşü, o sadelik, iddiasızlık ama diklik, delireceğim. bana bir bakışı var. kardeşlerim ben eriyorum. içim gidiyor. iştahım kabarıyor. öyle garip bir şefkat, öyle derin bir merak. aramızdaki aptal camı kırıp onu içeri çekmek istiyorum. onu içime almak. bi sarılsam var ya kemikleri kırılır. o kadar incecik ki. ama genetiği düzgün. spor yapsa efsane olur. o kadar yakışır ki iyi bir vücut ona. belki beraber yaparız. ben öğretirim ona. potansiyeli var. öyle güzel ki. hakikaten böylesini görmedim. bu gezegenden değil gibi. sabahın olmasına daha vakit var. onu görme ihtimalim hala var. yeniden karşılaşabiliriz. yeniden tebessüm eder bana belki. ben ne böyle bir yeşil gördüm, ne bana böyle şimdiye kadar bakıldı, ne de böyle bi bakışla yere serildim. birçok tecrübem oldu, hakikaten çok sevildim ama bu başkaydı. o bakış başka bir bakıştı. anlatamıyorum. çok başkaydı. hem iddialı hem çekingen hem meraklı hem uzak. öyle güzeldi ki. tamamiyle onunla olmak istiyorum. her akşam onu görmek, onunla uyumak, ona kapıyı ben açmak, onu beklemek, onu özlemek, onu anlamak, onunla sevişmek, onun olmak. duruşunda bile garip bir baskınlık vardı; hakikaten dokunulmaz gibi, gerçekten, bir yürüyor, bir bulut yürüyor sanki, ışık saçıyor hem ağır hem değil. öyle başka ki. nefesim kesiliyor gördükçe. en son cuma öğlen gördüm, bir daha yok, koskoca eylül, sürekli gördüğüm adam uçtu gitti. ofisini biliyorum, arabasını tanıyorum, işini biliyorum ama ortalıkta yok. cumartesi pazar tamam, tatil, ama pazartesiydi bugün. ortalıkta yoktu. hiç. sıfır. bir kere bile görmedim. öfkelendim çıktım ofisten. civarda dolandım yine yok. ya yarın da gelmezse? ya taşındıysa? madem gidecektin neden öyle baktın ki? neden sürekli bakıyorsun? neden sadece bana? ya da niye tebessüm ediyosun, kızarıyosun? o kadar sinirliyim ki. "gel bana açıl" demiyorum. sadece tutarlı ol. cuma öğlenden sonra çıktı, gördüm, cumartesi pazar tatil ben de yoktum orada ama pazartesi bugün. haftabaşı. aptal aptal işler.
devamını gör...

çok pahalı olduğu için psikoloğa gidememek

iyi ki gidememektir.
devamını gör...

jeffrey dahmer

netflix on bölümlük mini bir dizi hazırlamış; dizi bölüm sayısı bu olmalı, on, temiz, hemen biter. sezonlarca devam etmek ne ya? inanılmaz. izleme motivasyonumu kaybedebilirim. bitirebileceğim bir dizi ve mutluyum. izlemek istiyorum çok övüldü ve popüler kültürün bir köppeği olarak ben de; "evet cnm izldm .s" diyebilmeliyim. fakat yalnız yaşıyorum ve tırsağım biraz. benimle birlikte bu görsel şölene tanık olmak isteyen beyler, dm.

umarım dahmer'ın cinsel kimliği üzerine kurgulanmamıştır dizi; çünkü dahmer sadece bir psikopat. bir hristiyan değil. eşcinsel değil. beyaz, amerikalı, ortasınıf değil. sadece bir psikopat. bir canavar. bir vahşi. hepsi bu.

on bölüm. bir şey değil. iki konuyu merak ediyorum; tony meselesi birincisi, nasıl işlenecek çok merak ediyorum, ona hakikaten aşık olduğu düşünülüyor ve onunla aynı dönemde yaşayan diğer psikopat. bu ikisi. heyecanlıyım. korkuyorum da.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim