1.
son tanımları | başucu eserleri
3.
beste zangers
geçtiğiminiz günlerde yeni sezonunu bitirmiş olan şahane program. yaptığı müzik türü farklı olan 7 müzisyenin bir arada olduğu ve her hafta birbirlerinin repertuarından bir şarkıyı seçip kendi türlerine ve bazen de dillerine aranje ettikleri bir formata sahip. bu yıl yayımlanan sezonunda gururumuz (bkz: karsu) ile beraber (bkz: joe buck), (bkz: anneke van gierbergen), (bkz: bökkers), (bkz: vanvelzen), (bkz: belle perez) ve (bkz: alides hidding) adlı müzisyenler de yer almaktadır. oldukça beğendiğim birkaç aranjeyi de sizinle paylaşmak istiyorum.
anneke van giersbergen - jest oldu
jest oldu
karsu - losing you
losing you
joe buck - wonderful life
wonderful life
joe buck'ın karsu'nun bölümünde neden 'wonderful life' adlı şarkıyı seçtiği de beni epey duygulandırmıştı. bugünlerde şarkının hikayesini anlattığım başka bir yerden de alıntı yapacağım.
karsu henüz dünyada değilken, ailesi hollanda'ya göçüyor ve oraya adapte olabilmek için dil öğrenmek istiyorlar. böylece öğretmen olan hans bey ile tanışıyorlar. hans bey aynı zamanda karsu'nun ninesine de dil öğretmek için eve gidip gelmeye başlıyor. yıllar boyu her hafta eve gelen hans bey ve ninenin vakitleri hans'ın ona dil öğretmesi, ninenin de hans'a türk yemeklerini öğretmesiyle geçiyor. hatay'ın karsu köyünden göçmüş bu aileye hayranlık duyan hans, karsu köyüne göçmeye karar veriyor ve 1 yıl kadar köyde yaşadıktan sonra tekrar hollanda'ya geri dönüyor. hans, döndükten birkaç yıl sonra karsu'ya hamile olan annesine çocuğa isim verip veremeyeceğini soruyor. adını da ailesinin geldiği köyün adı olan karsu koymak istediğini söylüyor. böylece karsu adını almış olmuyor. karsu için bir büyükbaba ve aynı zamanda en yakın arkadaş olan hans, bir süre sonra hastalanıyor. karsu 14 yaşındayken, hans bir gece tekerlekli sandalyesi ile son kez eve geliyor. o sırada yenilenen evde yerinde olan yalnızca karsu'nun piyanosunu görüyor ve karsu'dan onun için bir şarkı söylemesini istiyor. karsu ise hans için 'wonderful life' şarkısını çalıp söylüyor.
haberin orijinalini de buraya bırakıvereyim.
buradan
anneke van giersbergen - jest oldu
jest oldu
karsu - losing you
losing you
joe buck - wonderful life
wonderful life
joe buck'ın karsu'nun bölümünde neden 'wonderful life' adlı şarkıyı seçtiği de beni epey duygulandırmıştı. bugünlerde şarkının hikayesini anlattığım başka bir yerden de alıntı yapacağım.
karsu henüz dünyada değilken, ailesi hollanda'ya göçüyor ve oraya adapte olabilmek için dil öğrenmek istiyorlar. böylece öğretmen olan hans bey ile tanışıyorlar. hans bey aynı zamanda karsu'nun ninesine de dil öğretmek için eve gidip gelmeye başlıyor. yıllar boyu her hafta eve gelen hans bey ve ninenin vakitleri hans'ın ona dil öğretmesi, ninenin de hans'a türk yemeklerini öğretmesiyle geçiyor. hatay'ın karsu köyünden göçmüş bu aileye hayranlık duyan hans, karsu köyüne göçmeye karar veriyor ve 1 yıl kadar köyde yaşadıktan sonra tekrar hollanda'ya geri dönüyor. hans, döndükten birkaç yıl sonra karsu'ya hamile olan annesine çocuğa isim verip veremeyeceğini soruyor. adını da ailesinin geldiği köyün adı olan karsu koymak istediğini söylüyor. böylece karsu adını almış olmuyor. karsu için bir büyükbaba ve aynı zamanda en yakın arkadaş olan hans, bir süre sonra hastalanıyor. karsu 14 yaşındayken, hans bir gece tekerlekli sandalyesi ile son kez eve geliyor. o sırada yenilenen evde yerinde olan yalnızca karsu'nun piyanosunu görüyor ve karsu'dan onun için bir şarkı söylemesini istiyor. karsu ise hans için 'wonderful life' şarkısını çalıp söylüyor.
haberin orijinalini de buraya bırakıvereyim.
buradan
devamını gör...
4.
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
tuz kokan deniz burnunuzu yakar ya hafifçe, ben onun kokusunu özlediğim için sürekli sahile gelir ve bu kokuyu içime çekerdim. özlemim, genzimi yakan kokudan daha ağır basıyordu.
öyle özlemiştim ki... aylar geçmişti üstünden ancak hâlâ boğazıma oturan yumru geçmemişti. hani dersiniz ya "umut yok artık" her gün kendime bunu desem de sahile geldiğimde bir umut doluyordu içime.
rüzgarın kumları okşayışı, saçlarımı okşayışın kadar narindi. ancak ona tezat olarak kayalara çarpan dalgalarda, kalbime her an tekrar tekrar giren ağrılar gibi hoyrattı.
biz seninle sonbaharı severdik hatırladın mı çiçeğim? hani... sonbaharda yağmur yağardı, şimşek çakardı ve gök gürlerdi. sen hiç korkmazdın. ben ise korkmazdım ama sırf yanına sıkışmak için bir bahane olarak kullanırdım bu sesleri. bunu sen de bilirdin. bu yüzden severdin sonbaharı değil mi kokusu sarhoş eden kadın? bu yüzden severdik değil mi...
duyduğum ayak sesiyle, kendime çektiğim bacaklarıma gömdüm yüzümü. muhtemelen nayeon gelmişti beni almaya. artık o ve diğerleri alışmıştı benim kaçıp sahile gelişime. saat geç olduğunda gelir ve beni alırdı. demek ki geç olmuştu saat ve yine almaya gelmişti beni. ama bugün dönmeyecektim eve. çünkü daha bir güçsüzdüm tam bugün.
yanıma oturduğu an aldığım kokuyla iç çekmiştim. denizin o güzel kokusu öyle işlemişti ki burnuma sana'mın kokusunu alıyordum sanki. ne ironi ama....
kendi kendime güldüm ağlarken. öyle güzel gelmişti ki bir an burnuma bu koku insan ister istemez mutlu oluyordu.
sonra kulaklarımda bir gülüş, ağlayışını gizlemeye çalışan bir gülüş hem de..
bir an yanıma çevirdim kafamı... hayal görüyordum işte. yine bir hayaldi. biliyordum..
gözlerinden akan yaşları sanki görmemişim gibi sildi hayal olduğuna inandığım sevgilim. sonra bana baktı. öyle derindi ki okyanuslar... okyanuslar kıskanırdı bu derinliği. öyle güzeldi ki... en güzel çiçek bile kıskanır solardı yanında. işte o zaman anladım, o benim sana'mdı.
elimi zar zor uzattım koluna doğru. gerçek olduğuna inanmaya ihtiyacım vardı. sanki bunu hissetmiş gibi narince aldı elimi ve göğsüne bastırdı. işte o an denizin sesi kesildi. rüzgar sustu anın güzelliğine. martılar... dilsiz kaldı. ve sadece o güzel ses yankılandı sessizlikte.
"sessizliğin sesini duyuyor musun?" ve işte o yumru indi o an boğazımdan. benim deniz'imdi... geceme ışık olan sevgilim. ne güzel de bölmüştü tüm sesi, sessizliğiyle.
kadınım, hoş geldin. sahilimin efkârlı sesine, benim acı sessizliğime. ve sensiz geçen günlerin isyanına.
öyle özlemiştim ki... aylar geçmişti üstünden ancak hâlâ boğazıma oturan yumru geçmemişti. hani dersiniz ya "umut yok artık" her gün kendime bunu desem de sahile geldiğimde bir umut doluyordu içime.
rüzgarın kumları okşayışı, saçlarımı okşayışın kadar narindi. ancak ona tezat olarak kayalara çarpan dalgalarda, kalbime her an tekrar tekrar giren ağrılar gibi hoyrattı.
biz seninle sonbaharı severdik hatırladın mı çiçeğim? hani... sonbaharda yağmur yağardı, şimşek çakardı ve gök gürlerdi. sen hiç korkmazdın. ben ise korkmazdım ama sırf yanına sıkışmak için bir bahane olarak kullanırdım bu sesleri. bunu sen de bilirdin. bu yüzden severdin sonbaharı değil mi kokusu sarhoş eden kadın? bu yüzden severdik değil mi...
duyduğum ayak sesiyle, kendime çektiğim bacaklarıma gömdüm yüzümü. muhtemelen nayeon gelmişti beni almaya. artık o ve diğerleri alışmıştı benim kaçıp sahile gelişime. saat geç olduğunda gelir ve beni alırdı. demek ki geç olmuştu saat ve yine almaya gelmişti beni. ama bugün dönmeyecektim eve. çünkü daha bir güçsüzdüm tam bugün.
yanıma oturduğu an aldığım kokuyla iç çekmiştim. denizin o güzel kokusu öyle işlemişti ki burnuma sana'mın kokusunu alıyordum sanki. ne ironi ama....
kendi kendime güldüm ağlarken. öyle güzel gelmişti ki bir an burnuma bu koku insan ister istemez mutlu oluyordu.
sonra kulaklarımda bir gülüş, ağlayışını gizlemeye çalışan bir gülüş hem de..
bir an yanıma çevirdim kafamı... hayal görüyordum işte. yine bir hayaldi. biliyordum..
gözlerinden akan yaşları sanki görmemişim gibi sildi hayal olduğuna inandığım sevgilim. sonra bana baktı. öyle derindi ki okyanuslar... okyanuslar kıskanırdı bu derinliği. öyle güzeldi ki... en güzel çiçek bile kıskanır solardı yanında. işte o zaman anladım, o benim sana'mdı.
elimi zar zor uzattım koluna doğru. gerçek olduğuna inanmaya ihtiyacım vardı. sanki bunu hissetmiş gibi narince aldı elimi ve göğsüne bastırdı. işte o an denizin sesi kesildi. rüzgar sustu anın güzelliğine. martılar... dilsiz kaldı. ve sadece o güzel ses yankılandı sessizlikte.
"sessizliğin sesini duyuyor musun?" ve işte o yumru indi o an boğazımdan. benim deniz'imdi... geceme ışık olan sevgilim. ne güzel de bölmüştü tüm sesi, sessizliğiyle.
kadınım, hoş geldin. sahilimin efkârlı sesine, benim acı sessizliğime. ve sensiz geçen günlerin isyanına.
devamını gör...