jurnal 2 eserinde yer verdiği mektuplardan oluşan bir bölüm.
...
zavallı stendhal. sevdiği kadınlardan hemen hiçbirine sahip olamamış. ama, sayısız metresi var. kitap, yaşayan, acı çeken, gururu yaralanan, her türlü rüsvalığa aşina büyük bir psikologun müşahadelerini kelimeleştiriyor. salonlarda yazmış kitabı stendhal. önce bir konser programının arkasına çiziştirilen notlar, sonra hep aynı titizlikle günü gününe kaydedilen intibalar. iskambil kâğıtlarına, kâğıt parçalarına... duyguların ürkek kelebekler gibi kaçmasını istememiş üstat, hemen iğnelemiş onları. aşk, stendhal için bir ruh hastalığı. yazar bu hastalığın bütün arazını büyük bir soğukkanlılıkla gözönüne serer. adeta bir fizyolojistle karşı karşıyayız. ama her şeye rağmen kitap bir nevi jurnal. yaşayan, yaralanan bir fikir adamının jurnali. esere önsöz yazan bir akademi azasına göre “aşkta kendi yarattığımız vehimden haz alırız” diyen stendhal aşk hayatında bu inancın kurbanı oldu. kadınların karşısında fazla hülyaya dalıyordu. aşık olmak bir piyango bileti almak. saadet, büyük ikramiyesi idi bu biletin. stendhal’e göre sevmek, bütün hayal gücümüzü harekete geçirmektir. aşkı devam ettiren, kafa. kadın var, sadece fiziktir ve yalnız görünce arzularsınız. neden? hayale hitap etmez de ondan. aşkın tek yaratıcısı hayaldir, iki nevi muhayyile var. biri yıldırım gibi çarpar insanı, sabırsızdır, her şeyi sevginin çıkarına kullanır ve hemen harekete zorlar. öteki hayalperesttir, ağır işler, vefakârdır. birincisinde kafa kalbin emrindedir. stendhal’in meşhur kristalizasyon-billurlaşma teorisinin kaynağı bu. billurlaştırmak, hayalin sevgiliye kendisinde olmayan vasıflar eklemesi ve onu süslemesi, güzelleştirmesidir. “hangi güzellik akla gelse hemen sevgilimize kondururuz”. salzbourg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş, gözleri kamaşırmış insanın. kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. tecrübe güvensizlik yaratır. gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır. ikinci aşk, yozlaşmış bir aşktır. hiçbir zaman on altı yaşının heyecanlarını tekrar yaşayamaz. aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür. korku, kıskançlık, mesut aşkları can sıkıntısından korur. kavga da aşkı yaşatan olaylardan biri, başlıcası. kafaya atılan şamdanlar can sıkıntısını önler. kadında hayal daha geniştir. gergef başındaki kadın, hareket halindeki erkekden daha rahat kristalizasyon yapabilir. kolay kadınlar bu kabiliyetten mahrumdurlar.
***
aşkın başlangıcı hayranlık. kimbilir ne büyük haz onunla sevişmek, deriz. sonra ümit. sevgilinin kemalatına dikkat kesilinir. ümit, en çekingen kadının bile gözlerinden okunur. aşk belli eder kendini, ilk kristalizasyon başlar. aşkından emin olduğumuz bir kadını dünyanın bütün güzellikleri ile süsleriz. saadetimizi ballandırdıkça ballandırırız. beklemediğimiz anda harikulade bir armağana konmuşuzdur. bizimdir veya mutlaka bizim olacaktır. onu yücelttikçe yüceltiriz. ve kırık dal, salzbourg tuzlalarındaki gibi, bir kristal hevengi olur. artık tabiat yalnız onunla güzeldir. bir yolcu yaz günleri portakal bahçelerinin serinliğinden bahseder. hemen ah, dersiniz böyle bir bahçede onunla beraber olabilsek. arkadaşlarınızdan biri, avda kolunu kırar. içinizden geçen şudur: ne olurdu benim kolum kırılsaydı, gelir, şefkatle tedavi ederdi. onunla beraber olduktan sonra her acı mukaddesdir. yabaninin düşünceye vakti yok. onun için, aşkı tanımaz. çiftleşir ve geçer. dişisi bir dişi hayvandır. hassas bir kadın bütünü ile sever ve ancak bütünü ile sevdiği zaman fizik haz duyar. sonra? sonra şüphe doğar. âşık hayranlıktan usanır. sahip olmak ister, emin olmak ister. ilgisizlik görür, soğuklukla karşılaşır. aşık, ümitlerinin hemen gerçekleşmediğini görerek, kuşkulanmağa başlar. kendim başka zevklere verir, içer, gezer, okur. ama görür ki, “o neşe kalmamış peymanelerde.” büyük bir felaket korkusu içindedir, ikinci kristalizasyon başlar; beni seviyor. evet, seviyor. ve kristalizasyon sevgilide yeni cazibeler keşfetmeğe yönelir. sonra yine şüphe canına okur, boğazına sarılır. nefesi kesilir; ve dehşet içinde kekeler: acaba seviyor mu? onsuz yaşayamam diye tutturur, zavallı âşık, başka hiçbir kadın onun kollarında tadacağım saadeti veremez bana, der. bundan emindir. bu emniyet, korkunç bir uçurumun kenarındaki bu yol, yani saadetle bedbahtlık arasındaki bu gidiş-geliş, ikinci kristalizasyonun önemini arttırır.
âşık şu üç düşünce arasında yalpa vurur:
1. dünyanın bütün cazibeleri onda,
2. beni seviyor,
3. aşkından nasıl emin olabilirim? bir vehme kurban gittiğini düşünmek, yani kristalizasyonun kısmen de olsa bozulması aşık için acıların en büyüğü, insan kristalizasyonun bütününden şüpheye düşer. aşkın doğması için minnacık bir ümit yeter, iki üç gün sonra sönebilir ümit, ama aşk bir kere doğmuştur. âşık felaketlerin acısını tatmışsa, hassas ve hayalperestse, başka kadınlardan ümidi kesmişse, sevdiğine karşı derin bir hayranlık duyuyorsa hiçbir bayağı haz, hiçbir gündelik eğlence onu ikinci kristalizasyondan alıkoyamaz. günün birinde sevgilisinin hoşuna gideceğini tahayyül etmek herhangi bir kadınla vuslattan daha çok hoşuna gider. kadın bu devrede açıktan açığa hakaret etmedikçe, ümitlerini kırmadıkça kristalizasyon devam eder. yaşlıların kristalizasyona gitmesi için kuvvetle ümit etmeleri şarttır. aşkın devamını sağlayan, ikinci kristalizasyon. her an sevmek veya ölmek heyecanı. bu heyecan insanın içine kök salar. kanına karışır. karakter ne kadar kuvvetli ise, vefasızlığa o kadar az kabiliyetlidir. çabucak teslim olan kadınlar için böyle bir kristalizasyon pek nadiren bahis konusudur. ikinci kristalizasyondan sonra, yabancılar tuzlaya düşen dalı tanıyamazlar artık. dal, göremedikleri kristallerle süslenmiştir. yahut onların meziyet saymadığı meziyetlerle halelidir. yalnız sevenin gönlü, sevilende sonsuz meziyetler bulur ve görür. demek yedi merhale var aşkta: 1. hayranlık. 2. onunla olmak ne büyük haz. 3. ümit. 4. aşk doğmuştur. 5. ilk kristalizasyon. 6. şüphenin belirişi. 7. ikinci kristalizasyon. birinci merhale ile ikincisi arasında bir yıl geçebilir. ikiyle üç arasında bir ay. ümit belirmezse yavaş yavaş ikinci merhale sönüp gider. üçle dört arasındaki zaman bir göz açıp kapayıncaya kadar geçer. dörtle beş arasında fasıla yok. altıyla yedi arasında da öyle. aşk fievre’e benzer, iradenin dışında doğar ve ölür. aşkın yaşı olmaz. madam dü deffant ile horace walpole’un aşkı. denize gireceğim. haydi eyvallah.
devamını gör...