güzel bir icat. kitap okurken aklıma fotoğraf filmlerinin nasıl banyo edildiği takıldı. çocukken tamamen benim fotoğraflarımın olduğu 36'lık bir filmi yakmıştım. (o zaman filmler 12, 24, 36, 48, 52... poz diye gidiyordu) ve fotoğrafçı "yanmış sizin film" diyince "ateşe atmadık ki nasıl yanacak?" diye düşünmüştüm. hep merak ederdim ama aklıma gelmezdi araştırmak. kitap okurken film yıkama sahnesine denk gelince aklıma tekrar düştü, internete yazdım hemen çıktı karşıma videosu. izledim ve yıllardır merak ettiğim şeyi 5 dakika içinde öğrendim. tabi o filmi nasıl yaktığımı da.
yarın, benim belki de daha onlarcasını yaşayacağım bayramların ilki ve bugün onsuz dünyanın kırkı.
ilk kez bir bayram hiç gelmesin istedim. çünkü aptal, küçük dünyamın büyük şenliklerini artık ona gösteremeyeceğim. bayramın anlamı yok. sabırsızca kapıyı gözlemek de manasız. öyle sıradan bomboş günler sürüsü bayram dediğiniz şey benim için. ben sadece soluma dönüp kıvrılıp ağlamak istiyorum.
hani 40 günde sönüyordu bu mumlar? onda da mı yalan söylediniz bana? canım yanıyor. geçecek diye 40 gün bekledim. onsuz 40 gün yaşadım ben. büyük olan oydu. o hep 1 gün daha uzun yaşayacaktı benden. şimdi ben ondan daha uzun yaşadım. haksızlık!
1 ay oldu, hem çok uzun bir süre gibi, hem daha dün gibi hem de sanki hiç yaşanmamış gibi.
bugün aylardır istediğim bir şeyi aldım, nihayet. parasını gönderdiğim an şu geçti içimden; "gelsin de bir an önce, birlikte kurcalayalım". saatler sonra dank etti biliyor musunuz? yeni aldığım hiçbir şeyi onunla birlikte kurcalayamayacağım artık. e ben hayatta bir tek onun beni kıskanmayacağını bildiğim için ona hava atıyordum. ben şimdi kime "bak benim bundanım var!" diyeceğim?
onsuz geçen her gün, yaptığım herhangi bir şey, onun olmadığı bir dünyada ilk kez yaptığım bir şey oluyor. onun olmadığı bir dünyada ilk kez renkli giydim, ilk kez yeni bir takı taktım, ilk kez salonda oturdum... gibi. bugün salonda otururken fark ettim ki, bu ilk olmadı. sabah yediğim peynir de ilk değildi. taktığım gözlük de ilk değil. her geçen gün, ilkleri de götürüyor beraberinde. dün evine gittim, kedisini sevdim. istedim ki o kedi hep benimle kalsın. son görüştüğümüzde "kendini pek sevdirmez o, sana iyi sevdiriyor" demişti. şimdi görse o kedinin bana kendini sevdirmek için ne cilveler yaptığını, şaşırır kalırdı. ne yalan söyleyeyim, ben de şaşkınım. karşılıklı olarak saygı ve sevgi çerçevesinde ilişki yaşadığım bir hayvan var.
tüyün kadar ömrün olsun küçük kız. biliyorum, sen de onu çok özledin ve benim de onu çok özlediğimi bildiğin için, beni bir şekilde teselli etmek, yalnız hissettirmemek için bu cilveler. teşekkür ederim.
günlerdir yaşadığım duyguyu nasıl ifade ederim diye düşünüyordum, az önce buldum.
"acı biber yemek gibi bir acı değil, iyileşme ümidiyle yaptırdığın bir ameliyatın dikişlerini aynada görmek gibi bir acı. acıdı ve hâlâ acıyor. acımaya da devam edecek. oradaki ipler kaybolup gittiğinde bile izi hep kalacak."
ölüm.
hayattaki en yakın arkadaşım, ruhumun yarısı, farklı anneden olan tek kardeşim, canımın içi ikizim, geldiği gibi sessizce, bir tek kendisini aldı ve gitti.
bugüne uyanmayı o kadar istemezdim ki... hep kabuslarımda görür, çığlık çığlığa ağlayarak uyanırdım. sesim çıkmıyor biliyor musunuz? o gür, neşeli, onun yerine de hayat dolu sesim çıkmıyor. abiciğim neşemi de aldı yanında.
hepimiz bir şaşırdık değil mi? bir kadın ortadan kaybolunca öldüğünü düşünüp cesedini arıyoruz her yerde. sağ bulunca da böyle şaşırıp gündem haline getiriyoruz. dünya tersine dönmedi, ülkenin normali kadın cinayetleri oldu maalesef. ondan bu tantana.
mahlasının başındaki 0 gidince "irene" olmaktan kurtulabileceğini sanıyordu. üzgünüm çiçeğim, ben irene olarak okumaya devam ediyorum. düşünecek olursak güney egeliler her şeyin başına i koyuyor. yapacak bir şey yok.
burası ankara. binalarımız öyle "deprem bölgesi" gibi yapılmıyor. çünkü gerek yok. gerçi deprem bölgesinde yapılanları da gördük ama oradaki müteahhitlerin, mühendislerin de vicdanlısı vardır elbet. ankara'ya göre o bölgenin yapılarının nispeten daha dayanıklı olduğunu düşünüyorum.
bir söz vardır; "ankara deprem yaşamaz, yaşayanı hisseder."
ankaralılar olarak depreme alışkın değiliz. bir izmir, bir kahramanmaraş değiliz. dolayısıyla bu bölgelerin 5.0-5.5'i bizim 3.5'imiz. ki maraş depreminden sonra ankara epey göç aldı. hiç o "yaygara" yapanların bundan 2 yıl önce enkazdan çıkarılan insanlar olabileceğini düşündünüz mü?
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.