jimigirl yazar profili

jimigirl kapak fotoğrafı
jimigirl profil fotoğrafı
rozet
karma: 2169 tanım: 263 başlık: 18 takipçi: 22
bilemiyorum altan, bilemiyorum

son tanımları | başucu eserleri


tayyip erdoğan'ın hayvan öldürdün mü sorusu

tayyip erdoğan'ın 1 haziran gecesi katıldığı trt yayınında, gazeteci hasan öztürk ile arasında geçen diyalog esnasında sorduğu soru. kaynak. aralarında geçen diyalog aynen şöyledir:

öztürk: son soru bana kaldı. ben bir hayvan sever olarak, kalbimi yumuşatan insandan çok küçücük hayvanlar olduğunu bilerek bu soruyu soruyorum
erdoğan: allah allah.. (baya bir şaşıyor burada)
öztürk: hayvan hakları ile ilgili bir yasa çıkacaktı efendim..
erdoğan: sende kaç tane hayvan var?
öztürk: geçen haftaya kadar iki taneydi, şimdi bir tane.
erdoğan: öldürdün mü? (önce gülmesini zor tutuyor, sonra gek gek gülüyor)
öztürk: hayır efendim ben öldürmedim efendim. çocuklarımın da haberi yoktu, şimdi öğrendiler.

önce süleyman soylu'nun çocuk pornosu örneği, sonra da tayyip erdoğan'ın bir hayvanın ölümünden sonra aklına gelen ilk sorusu.

freud ve psikanalizin temel ilkeleri çerçevesinde, bilinçaltının dışa vurumuna verilebilecek iki örnek sanırım.
devamını gör...

tayyip erdoğan'ın madalyaları çaldırmayın demesi

tayyip erdoğan'ın, avrupa ve dünya şampiyonalarında madalya alan jimnastikçileri sarayda kabul ederken kurmuş olduğu cümle. kaynak

aynen şöyle demiştir:

"yalnız madalyaları çaldırtmayın. geçenlerde öyle bir haber okudum. 40 küsur madalyayı birileri çalmış. aman dikkat edin. bakanımıza söyleyelim başarılı arkadaşlara bir kasa hediye ederse... evlerinde kasaları olduğu zaman işi sağlama almış oluruz"

şimdi gene mi freud, valla gene freud. gene bilinçaltının dışa vurumu. neden bu hükümetin bakanlarının, cumhurbaşkanlarının aklına gelen şeyler hep "çocuk pornosu, tecavüz, hırsızlık" ?

madalya deyince kimin aklına hırsızlık gelir? gencecik insanlar orada bir başarı elde edip, bizi gururlandırmışlar. ülkenin belki de tek iyi haberi yani, tek. ne alaka hırsızlık?

bir bana mı tuhaf geliyor anlamıyorum. hayret bir şey ya, gerçekten hayret.
devamını gör...

la bu islam ne etti size

yanlış bir sorudur. yalnızca islam değil, tüm dinler dünyanın içine etmiştir. hala da etmektedir.

illa islam özelinde bakarsak, bir düşünün. adamın biri geliyor diyor ki "ya ben mağarada takılıyordum, birden vahiy geldi, bana 'oku' dediler, bu arada ben yeni peygamberim, bir de yeni dinimiz var" . bir kesim insan inanmak istememiş tabii ki de *, bunun sonucunda da bir sürü anlamsız savaş çıkıyor. uhud savaşı, hendek savaşı vb. savaşlarda kaç kişi öldü? islam olmasaydı bu savaşlar yapılır mıydı? bunlar aklıma gelen en basit örnekler. osmanlı imparatorluğu hep "islamı yaymak" maskesinin ardına sığınıp her yeri işgal etme hakkını kendinde bulmadı mı? sorsanız kendisi islam halifesi, eee islamın bayrağını dört bir yana dikmek onun vazifesi, mecbur yani. yersen.

afganistan'a, iran'a, yemen'e gidin bakın, arka mahallelerde islamın dayattığı 'namus' kuralları uğruna kaç kadın ölüyor, recm ediliyor? (bkz: ışid) kaç kişinin kafasını "islam" uğruna kesti? "ama onlar dinimizi yanlış anlıyorlar" gibi bir ibareyi kusura bakmayın ama kabul edemem. o zaman sizin dininizi anlamak bu kadar zor olmasaydı. kuralları, yasakları, cezaları her kesim tarafından farklı yorumlanabilen bir din olamaz. olursa sonucu bu olur. kimi öyle anlar, kimi böyle.

başta dediğim gibi, yalnızca islam özelinde değil. cennetten parsel parsel yer satılan din de aynı rezillikte. insanlık tarihinde yaşanan en büyük katliamların sebeplerine baktığınızda din hep en başta geliyor. neden "din" diye bir şeyin olmadığını hayal etmek bu kadar korkunç?

"nothing to kill or die for, and no religion, too"
devamını gör...

28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi

ne güzeldi yan yana direnmek, ülkemizin belki son iyi günleri, hiç tanımadığım insanlarla omuz omuza.

biliyorum gezi ruhu hala damarlarımızda. zulme karşı kardeşlik içinde direnmenin dünya üzerindeki tek örneğini gösterdik. binlerce kez kutlu olsun!

gözyaşım pıt, ama gezi parkı hala bir park.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tayyip erdoğan'ın gezi direnişçilerine terörist demesi

cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın taksim camii açılışında söylemiş olduğu cümle. aynen aşağıdaki gibidir:

"ibb başkanlığına seçildiğimde verdiğimiz sözlerden birisi de bu caminin inşasını gerçekleştirmekti. 28 şubat ve sonrası gelişmeler nedeniyle bu sözümüzü yerine getiremedik. 2013 yılında tekrar harekete geçtiğimizde de karşımızda gezi olaylarını bulduk. o teröristlerin karşımıza dikildiği zaman."

hükümetin resmi olmayan, tahmini verilerine göre gezi parkı direnişi'ne 3.5 milyon vatandaş katıldı. ve bugün, ülkenin cumhurbaşkanı, 3.5 milyon kişiyi öyle veya böyle terörist ilan etti.

inanmak çok zor. bu cüretin bir sonu yok. bu hadsizliğin bir sonu yok. gerçekten dün dediği gibi. bu daha hiçbir şey. biz daha neler göreceğiz neler.
devamını gör...

belediye çukuruna düşmek

başıma gelen olay. gerçekten bir şaka değil.

2011 van depremi sonrası yapılan kıyafet yardımlarına katkıda bulunmak istedim. o zamanlar itü 1. sınıf mühendislik öğrencisiyim. annemin tüm yalvarmalarıma rağmen örmekten vazgeçmediği kalın yünlü kazaklarımın hepsini güzelce paketledim. aşırı mutluyum ama, sonunda emek verdiği için atmaya kıyamadığım kazaklar çok güzel bir amaca hizmet edecek. bizim okulda bu konuda düzgün bir organizasyon yoktu. istanbul üniversitesinde okuyan arkadaşım "bizim okulda çok güzel örgütlendiler, hadi gel bizim okula verelim" dedi. laleli, acayip sevdiğim, tam otantik istanbul semti. 12 tercihinden 12 sini istanbul yazan, istanbul'a aşık bir bebeyim, istanbul'un her köşesi bana heyecan veriyor, sultangazi dahil. hele ki laleli.. tabii o zaman her yer yeni saç ektirmiş arap kaynamıyordu, laleli bile. neyse eski istanbul geyiklerini bırakıyorum, ben poşetlerimi alıp koşa koşa arkadaşımla buluştum.

iü laleli kampüsüne vardık. iü yabancı öğrencileri okula almakta sürekli sorun çıkaran bir üniversite olduğu için çok zeki arkadaşım "gel lan seni gizlice arka kapıdan sokucam ben" havalarına girdi. 2 yıldır o okulda okuyor ya, kurdu oldu sanki. o önden ben arkadan tin tin gidiyoruz. aykırı bişey yapıcam ya, bende gaza geldim "ehueehue" diye sırıta sırıta arkasından gidiyorum. yaradanın sevgili kulu arkadaşım kaldırımdan değil yoldan yürüyor, sanki doğrusu oymuş gibi. oymuş ya, bilemedim tabi. ben yürüdüğüm kaldırımdan park eden arabalar yüzünden artık inmek zorunda kaldım. ancak inmeye çalıştığım yerde ince tahta plakalar vardı. ama iki gözüm önüme aksın ki kaldırıma atılmış tahtalar gibi duruyordu. bir uyarı levhası olmasını geç, altında kuyu olduğunu belli eden hiçbir emare yok. kıllı bir durum yoktu arkadaşlar vallahi yoktu ya. 5 dakika önce tramvayda g*tümü pandiklemelerinden son anda kurtulmuşum. yani her şey aşırı olağan.

allah kahretsin ki o tahtanın tam ortasına basarak inmeye kalktım kaldırımdan. bastığım gibi sanki yerküre ikiye ayrılmış gibi beni içine çekmeye başladı. tahta kırılırken çıkan "çat" sesi hala kulaklarımda. beni içine öyle bir çekti ki, size anlatamam, vakumlanıyormuş gibi. normalde düşmek ne kadar sürer, 1-2 saniye. bu 5-6 saniye sürdü. dedim tamam, lağım çukuruna düşüyorum ben. kaderde 20 yaşında lağım çukuruna düşerek ölmek varmış. şaşkınım, ama nasıl güzel karşıladım ölmeyi görmeniz lazım. güzel değil de, okey napalım gibi. kabullendim en doğru kelime. kabullenmeyeceksin de ne yapacaksın, gidiyorsun işte el fatiha.

4-5 saniye ardından çat diye düştüm, dizlerimde ve başımda müthiş bir acı, çok ama çok soğuk bir su ve zifir karanlık. gözlerim sımsıkı kapalı, ellerim kulaklarımda. ne allaha, ne bir dine, dolayısıyla öbür dünyaya inanan bir insan olmadığım için hah diyorum, şimdi sıçtık. ölmek böyle bişey, vücudun yok oluyor ama bilinç lönk diye kalıyor böyle. aşırı eminim öldüğümden ama öldüğüm için değil, o şekilde asılı kalıcam, sıkılıcam diye korkmaya başlıyorum. ölüm ile ilgili en korktuğum şey budur işte. keşke öbür tarafa inansam, mahşer, günah&sevap point hesabı falan gene bir aksiyon. en korktuğum şey vücudun olmadan karanlık bir yerde kalmışsın gibi asılı kalmak. mal gibi böyle. düşüncelerinle ve benliğinle. uyy terledim ha.

neyse tam o sırada boğuk boğuk kendi adımı duymaya başladım. içimden "hay ananı, öbür dünya var mı lan yoksa, din kurallarına göre yargılanacaksak sıçtık, neyse ya içim temiz benim, bok temiz" gibi düşünceler geçerken anlıyorum ki öldüğüm falan yok. belediyenin açtığı genişliği 1x1, ama derinliği 3.5 - 4 metre olan beton bir çukurun içindeyim. belime kadar yağmur suyuyla dolu olduğu için bacaklarımın kırılmasından son anda kurtulmuşum. şunları yazarken diyorum hala kabus muydu lan bu gördüğün, yok vallaha kabus değil. şahitlerim olmasa bende kabus derim.

ondan sonrası tamamen saçmalık. panik içinde adımı sayıklayan arkadaşım, çevre esnafın kuyunun başına toplanması. şaşkınlıktan hiçbirşey söyleyemiyorum, ama arkadaşıma şunu dediğimi hatırlıyorum "ben çıkamıcam galiba buradan" çünkü gerçekten çıkılacak gibi değil. aşırı yüksekte kalmış insanlar, ayakları falan görünüyor en çok. dümdüz duvarları olan bir kuyu, ulan hala aklımda, neden açtınız o kuyuyu ya. ondan sonrası artık trajikomik. esnaf yukarıda "lan nasıl çıkarırız bu kızı" diye brainstorming yapıyor. ben duruyorum öyle sadece. yavaş yavaş kendime geliyorum, suyun içinde el yordamıyla telefonumu, fotoğraf makinemi falan arıyorum sanki çalışacakmış gibi. ve o halde bile o yünlü kazakları elimde sımsıkı tutuyorum. bırak artık ya, yardıma muhtaç olan sensin.

esnafın brainstormingleri ise şaka gibi. ya adamlar da ne yapsın, çare bulmaya çalışıyorlar. şimdi hatırlayınca hepsine tek tek teşekkür ediyorum buradan. ama fikirlerden biri "halat atalım" oldu. hatırlayınca hala gülüyorum, dümdüz duvardan nasıl çıkıcam lan halatla? ayrıca bacaklarım falan da sakat mı değil mi belli değil. titrek bir sesle "halat mı?" diye sordum, vazgeçtiler. şükür ya.

neyse sonra merdiven indirmeyi akıl ettiler. ancak maalesef bana uzattıkları merdiven kısa kaldı. derinliğin boyutunu oradan anlayın işte. merdivenin en ucuna çıkınca bile ellerime erişemiyorlardı. kafasını çarpmış, dizleri mahvolmuş bir şekilde o merdivenden tekrar indim, inşaat ustası edasıyla merdiveni onlara geri uzattım ve katlanabilen daha uzun bir merdiven beklemeye başladım. sonrası yalnızca ellerime ulaşabilecekleri kadar bir mesafeye çıkabildim. 3-4 adam (ve zayıf bir kadın değilim arkadaşlar) iki kolumdan asılarak beni kuyudan çıkarttılar. yaralanmam yetmez gibi bundan sonraki 3-4 gün müthiş kol ağrılarıyla geçirdim.

kuyunun içindeyken, ve çıktığımda ise aklımda tek bir şey var, haber olma korkusu. yani o zamanki kafamda hem büyük rezillik, hem de adımın ve soyadımın baş harflerinin olduğu, "20 yaşındaki üniversite öğrencisi kız, belediye çukuruna düştü" haberlerini düşündükçe annem adına korkuyorum, çünkü abartmıyorum kadın ölür korkudan, ölür yani. ben belime kadar ıslak bir şekilde kuyudan çıktım. polis gelmiş, tutanak falan tutuluyor. benim ise tek bir isteğim var. eve gitmek. ışınlanmak ama, hemen, seri.

belime kadar ıslak olduğum için polisin arabasına binmeyi reddettim, arabayı pisletmemek ve ıslatmamak için. aynı düşünceyle taksiye de binmedim. laleliden şişhaneye otobüsle, şişhaneden evime metroyla gittim. tek kelime etmeden. asla ağlamadan. arkadaşım "cnm iyi misin" falan diye soruyor, benim merak ettiğim tek şey ise kokup kokmadığım. fısıldayarak "kokuyor muyum" diye sordum. o da yalvarırcasına bana "canım yemin ediyorum kokmuyorsun, mis gibi parfüm kokuyorsun hala" falan diyor. ama gözü saçıma takılıyor. dayanamayıp saçıma elini uzatıyor ve bir yaprak çekip çıkarıyor. benim gibi temizlik hastasının düştüğü hale bak. gözyaşım ucunda. ağladım ağlıcam.

evin kapısını açtığım gibi hayatımda ağlamadığım kadar ağladım galiba. hönkürerek. korkudan, öfkeden ve şaşkınlıktan. ev arkadaşım koşa koşa gelip "ne oldu?" diye sordu. benim cevap: "belediye çukuruna düştüm mutlu musun???!!" elbette mutlu değil. hangimiz mutluyuz ki? hala hatırlayınca güldüğümüz soruyu soruyor bana: "ada çayı yapayım mı sana?" he yap. allah aşkına yap. çaresizliğin 50. tonu.

sonrası abartmıyorum 90 derece sıcaklıkla derimi yüzercesine ağlaya ağlaya alınan bir duş, elinde parfüm şişesiyle uyumaya çalışmak. hemen ertesi günü şişmiş dizler ve kafayla fizik lab dersine gidiş. ve düştüğümü kimseye belli etmeme çabası. sanki ayıp bir şey gibi. sanki bu benim ayıbım gibi.

yani arkadaşlar, bastığınız yere dikkat edin. belediye başkanımız imamoğlu olsa da dikkat edin. ben bu hikayeyi yazarken, çevreme anlatırken gülüyorum ama bu olaydan sonra 2-3 yıl hep tedirgin tedirgin yürüdüm. çok sevdiğim istanbul'un sokaklarında yürüme keyfimin içine sıçıldı yani. ama bir taraftan da komik ya. belediye çukuruna düşmek nedir ya.
devamını gör...

devletine güvenmeyip mafya babasına inanmak

şu pozisyondaki devlete inanmaktan daha mantıklıca olan eylemdir.

olay mafya babasına güvenmek değildir sayın başlığı açan yazar. ortada büyük bir pislik varsa, bu pisliği en iyi o pislikten gelen bilir mantığı ile hareket etmektir. devlet nasıl bazı noktalarda suça bulaşmış itirafçıların sözlerine itibar eder, şimdi de durum bundan farksızdır.

millet olarak, aynı pisliğin içinden gelen, o pislik sistemin dışına itilmiş ve bu yüzden kaybedecek bir şeyi kalmayan bir itirafçıyı dinliyoruz. bu itirafçı tabii ki de melek değildir. hiçbir itirafçı suçsuz olmaz. olamaz.

çünkü sayın yazar, akp'nin kirli çamaşırlarını mafya ve fetö den daha iyi kimse bilemez. "devletine güvenmemek" romantizmini bir kenara bırakın artık. akp&mafya&fetö üçlüsünde babam olsa babama bile güvenmem.
devamını gör...

erdoğan’ın katıldığı programda imamın atatürk’e lanet okuması

erdoğan'ın bağıra bağıra söyleyemediğini söyleme görevi üstlendiğini düşündüğüm yaşam(??) formunun cüreti.

tüm küfürleri ettiğimi varsayın. hepsini ama. bu kadar utanmazlık aymazlık olamaz. tamam, zaten istanbul'un en müstesna, en güzel yapısını da camii ye çevirmeyi becerdiniz. hem de talan ederek. içine girince o büyülü atmosferinde kendimi kaybettiğim, saçım açık bir şekilde soluklanıp kendimi dinleyebildiğim, büyük mimarları isidoros ve anthemios un hem hatalarını, hem dehalarını gözümle takip edebildiğim bu güzelim yapının içine ettiniz. mozaiklerini perde ile kapatma terbiyesizliğini yaparak. yerlerine halı sermek gibi iğrenç bir hareket yaparak.

mübarek olsun. tüm dünyaya rezil ettiniz zaten bizi, alın şimdi mahvettiğiniz cağnım kültür mirasını nerenize isterseniz oranıza sokun. ama artık şu bok ağzınızı atatürk'e hakaret etmek için açmayın.
devamını gör...

haziran sonu kanal istanbul'un temelini atıyoruz

temelini atmaya karar verdikleri gün önünde etten duvar örmemiz gerektiğini düşündüğüm kanal ile ilgili yapılan beyan.

kanal istanbul; siyasal, jeolojik, deprem yönetmeliği ve ekolojik açıdan bir felaket projesidir. bunu ben demiyorum, bunu muhalif kesimler de demiyor. konusunda uzman bilim insanları çalışmalarına dayanarak söylüyor. yapılması planlanan bölgenin tüm florasını, faunasını ve tarımsal faaliyetlerini yok edecek bir katliam projesidir bu proje. tek bir amacı vardır, o da rant.

iktidara ve yandaş kitleye "neden kanal istanbul yapılmalı?" diye sorarsanız cevaplarından biri aşağıdaki gibi oluyor:
"efendim tankerler boğazdan geçerken tehlike oluşturuyor, o nedenle tankerlerin geçebileceği alternatif bir kanal yapmamız gerekiyor"

kanal istanbul'dan geçirmeyi planladıkları 3 farklı gemi modeli : tankerler, konteynerler, yolcu gemileri. bakın bakalım bu 3 geminin geçişleri ile ilgili uzmanlar ne diyor? (kaynak : kanal istanbul & çok disiplinli bilimsel değerlendirme )
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ee nedir yani? bu durumda yalnızca yolcu gemisi mi geçireceksiniz kanal istanbul'dan? istanbul boğazı gibi çok daha geniş, çok daha derin üstelik doğal bir bir kanal varken, kanal istanbul'dan gemisini geçirmek için zerre zorunluluğu bulunmayan ülkeler, sırf siz öyle istiyorsunuz diye bunca tehlikeye rağmen kanal istanbul'u mu kullanacaklar? ayrıca aynı tanker gemisi tehlikesi, kanal istanbul çevresine yapılacak binalar için de geçerli olmayacak mı?

güldürmeyin insanı. aç köpeksiniz, doymak nedir bilmiyorsunuz.
devamını gör...

tutanak tutmak isteyen memurun başına gelenler

patara plajı bildiğiniz üzere kaş'ta bulunan, özel kumundan dolayı caretta caretta ların oldukça fazla yumurtladığı bir plaj. bu nedenle bu plaj aslında özel çevre koruma alanı.

maalesef buna rağmen, tarım orman-iş başkanı şükrü durmuş, bu plajdan, seralarda kullanılmak üzere 2 bin 168 kamyon kumun çalındığını iddia ediyor. bu durumu tespit eden onurlu memurlardan biri, bu olayı yargıya taşımak için kanıt toplama peşine düşüyor.

ancak ne hikmetse bölgenin akp ilçe başkanı tarafından memurun bu çabası engelleniyor. "burada tutanak tutmana gerek yok, biz bölge müdürünü aradık, hallettik" gibi cümlelerle olayın üzerini kapamaya çalışıyor. işini hakkıyla yapmak isteyen memur "değil bölge müdürü, sayın cumhurbaşkanımız gelse ben bu zaptı tutacağım" diyor.

peki memurun başına ne geliyor? önce ikamet ettiği lojmanından çıkarıyorlar, ardından kaymakam, memurun vermiş olduğu cevabı "cumhurbaşkanına hakaret" olarak değerlendiriyor * ve memuru işten çıkarmaya kalkışıyor. neyse ki sendika itiraz ediyor da memur işinden olmuyor.

peki sonuç ne?
- olaya göz yuman orman işletme şefi ve işletme müdürü hâlâ görevde.
- normal şartlar altında bir tek taş parçasının çalınmasının bile suç olduğu bu sahilden bu zamana kadar çalınan kumlar yüzünden başta caretta carettalar olmak üzere birçok canlının yaşam alanı zarar görmüş olabilir.
- bu ülkede işini hakkıyla yapmak istemek bile bir suç olmuş gibi görünüyor.

bu memurun başına gelenlerden sonra kaç kişi işini korkmadan hakkıyla yapabilecek? bir devlet memuru görevini yapabilmek uğruna nelerden vazgeçmeli? ve en önemlisi, bu ülke nereye gidiyor? kaynak
devamını gör...

yavuz çetin

türkiye'nin en kıymetli gitar virtüözü desek, bir gitaristte çıkıp aksini iddia etmez sanırım.

onu anlatan her müzisyenin gözlerinin dolduğu göze çarpar. çünkü kendisi, bu dünyaya fazla gelecek kadar iyi bir insandı. fazla geldiği için de çok ama çok erken gitti maalesef. kendi deyimi ile:

benden bir ruhsuz yaratmayı
nasıl başardınız
benden bir uyumsuz yaratmayı
nasıl başardınız
benden hissizden bir yaratmayı
nasıl başardınız
yaşamak istemem artık aranızda

batu mutlugil, sunay özgür ve kerim çaplı ile beraber çaldıkları (bkz: blue blues band) ile akla zarar konserler vermişlerdir * hatta bir rivayete göre, bu dörtlü bir türlü bir araya gelip sound-check yapamamıştır. buna rağmen böylesi bir performans.

(bkz: erkan oğur) ile beraber çaldıkları "dünya" şarkısı ise tanımlamaya kelime dağarcığımın yetmeyeceği kadar efsane bir eserdir. kerim çaplı ve kendisinin kariyerlerinden ölümlerine kadar olan sürecin anlatıldığı (bkz: blue filmi) nde erkan oğur, kendisi ile yapmış oldukları bu efsane şarkının hikayesini anlatırken gözyaşlarını tutamaz ve yüzünü, bu şarkıyı yaparken kullandığı perdesiz gitarıyla kapatır.

devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim