hiç misss gibi kahvelerinizi yudumlarken bu mucizevi içeceğin nasıl keşfedildiğini düşündünüz mü?
etiyopya'da (o zamanki adıyla habeşistan) ortaya çıkmıştır. etiyopya'da keçi çobanlığı yapan kaldi, keçilerini iki grup olarak ayırır. birinci grubu bir bölgede, ikinci grubu daha başka bir bölgede otlamaya götürür. akşam olduğunda keçileri bir araya toplar. birinci grup diğer gruba göre daha enerjik ve daha verimlidir. ertesi gün kaldi, grupların yerini değiştirir. bu defa ikinci grup daha enerjik ve verimlidir. merak eder ve o bölgede keçilerini bizzat takip eder. keçilerinin belirli bir ağacın meyvelerini yedikten sonra oldukça enerjik olduklarını görür. bu meyveleri merakla toplar ve içilir kıvama gelinceye kadar türlü çeşit yollar dener. en son kavrulmuş çekirdekleri havanda dövüp, kaynatarak içmeyi keşfeder. işte kahvenin rivayet edilen keşif hikayesi budur.
avrupa'nın şık mekanlarında içip öve öve bitiremediğimiz kahvelerin keşfiyle beraber ikinci durağı yemen, üçüncü durağı kanuni dönemi osmanlısıdır. 1520'li yıllarda osmanlı mutfağına girmiş, kahvehane kültürü de kahvenin osmanlı mutfağında yerini almasıyla başlamıştır. yanında yapılan su ikramının açlık ve toklukla da ilgisi yoktur. kahve tek içimlik ve köpüğü ile servis edildiği için çeşnicibaşları hünkârların yeme içme işlerinde birtek kahveyi tadamıyordu. haliyle olası zehir riskine karşı yanında ikram edilen suyun önemi ise şöyleydi; padişah serçe parmağını kahveye daldırıp arkasından yanında gelen suya sokardı. su kahvenin içindeki zehir kültürünün ifşası için kullanılırdı.
son olarak; kahve sade içilir. :) diğerleri kahve aromalı süt ve krema türevleridir. afiyet olsun efendim. :)
photo by lallybroch
anne på landet - frognerparken / norway
lale... bizdeki adını farsça kökenli olan "lal" (kırmızı) renginden alır. anavatanı; orta asya'nın göçebe türklerine vatan olan soğuk dağlarıdır. avrupa'daki adı tulip, tulipant, tulipa adını nereden aldığını biliyor muydunuz? 1500'lü yıllarda amsterdamlı bir tüccar bu çiçeğe hayran olur. ancak bu çiçeğin izinsiz sağa sola gidişi yasaktır. sadece tahta veya cam sanatıyla yapılan sembolleri hediye edilirdi. amsterdamlı tüccar birgün oturduğu bir mahâlde yoldan geçen bir genci çevirip, sarığına takılı o nadide çiçeğin adını sorar. genç, amsterdamlı tüccarın tamamen yanlış anlaşılmış sorusuna, yanlış bir cevap verir; tülbent. oysa kafasına sarık yaptığı tülbent değil, kulağına iliştirdiği çiçektir merak konusu öğe... amsterdamlı tüccar gizlice söktüğü lale soğanını ticari gemisiyle amsterdam'daki bir arkadaşına şu notla yollar; "dostum bu nadide kök muazzam bir çiçeğin köküdür, adına tulipant denir...."
yine 1570'li yıllarda osmanlı şeyhülislâmı ebu suud efendi laleleri ehlileştirmeye ve farklı renkleri de skalaya sokmaya başlar. renkleri çoğaltmak için ilginç bir yöntem kullanır. bir süre aç bıraktığı su kaplumbağalarını sudan çıkarıp değişik renkte kök boyaların olduğu sandıklara koyar. aç kalan hayvanlar kök boyaları yemeye çalışır. daha sonra aynı kaplumbağaları bu kez lale soğanlarının olduğu başka sandıklara koyar. böylece ağızlarındaki kök boya kalıntıları ve kendilerine has bir kimyaya sahip salyalarıyla ısırdıkları lale soğanlarını aşılamış olurlar ve renk renk laleler ortaya çıkar.
ayaklı suç makinesi. ben hayatta şuna inanırım; bazı insanların mayası bellidir. bu çocuk ilkinden ve devamındaki birkaçından pişmanlık duymamış ki, mütemadiyen suç işlemiş. öyleyse düstur belli... eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz! tıkacaklar içeri, cezası bitene kadar toplum rahat edecek.
aşağıdaki görsel kasım sonu çektiğim, bahara aşık bir elma ağacının inatçı sevdasıdır. en uzak onun aşkıdır mesela... üzerine ne karlar yağacak, ne yağmurlar inecek, ne fırtınalar esecek... ve meyveye durmadan bitecek. umurunda mı? hayır! mesafeler sevmeye engel değildir, yaşadım. bir tek ölümün açtığı mesafe acıdır, sonsuzdur, yıpratır. onun dışında yüreklerin bir atması, saygı ve anlayış, samimiyet yeterlidir. sen yeter ki çiçekler aç... mevsimin ne önemi var!
en son bunu yapan bir kadın akrabam, bu yolla istanbul'un en güzide semtlerinde kebapçı zincir dükkanlara sahip lebi derya bir herif kapaklayıp bastırdı nikâhı... küçümsemeyelim! :d
önce minimum seviye gotik bir anime koyayım. :d sonraaaaaa... daha başıma gelmeyen durum, ama neden olmasın. durumu ticarete çevirip iyi kazanma kabileyetine sahibim diye düşünüyorum. önseziler iyi, ağzım güzel lâf yapar ve sanırım kıvırabilirim. falcı geldi teyzesi gurbanlar :)))
başka bir varyasyonla da açıklanabilir durum. "deveye diken, insana **ken yaranır" derler. kaypak, yavşak, anlık yaşayanların çoğaldığı dünyada doğru söylemek, doğru insan olmak sevilmez. doğruluk yalnızlaştırır.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.