canını yerim: anlamı; aslında senin bir güzel döverdim de neyse? onun yerine sana kibar olup laf anlatmaya çalışıyorum.
yani canım benim gibi ama imalı imalı. mesela güzel kardeşim! diye başlayan cümleler de öyledir. güzel ve kardeşim kelimeleri her ne kadar sıcakkanlı kelimeler olsa da aslında altında dayaktan önceki son çıkış anlamını veriyor. canını yerim ise bunun daha kibarıdır.
buna denk gelen amerikan jargonu neler var?
dedim beyle dedi
türkiye'de hız limiti olarak gösterime girmiştir. hatırladığım kadarıyla konusu: manyağın biri bir otobüse bomba yerleştirir ve 50mil/sa altına düşerse otobüsün patlayacağını söyler. ayrıca otobüsten inen olursa yine patlatacaktır. sandra bacımız ototbüsün şoförü mortingen olunca otobüsün kontrolünü ele alır keanı reyiz ise polistir.
#3709384 sandra bacı bir talk show'da, çekimler sırasında keanu reyiz'e yanık olduğunu ama keanu'nun kendisini beğenmediğini söyler.
sonra aynı soru keanu reyiz'e yöneltilince "ah bi bileydim" der :)
bkz: 03:06
ergenlikten midir nedir sinemada ilk izlediğimde çok komik gelmişti. sanırım cinselliğin ön planda tutulmasının da etkisi olmuştu.
yakın zamanda "ne güzel filmdi beee ehuhehehe" diyerek tekrar izlemek istedim irite oldum geri kapattım.
ancak film baştan sonra kötüydü demek de haksızlık olur.
supper gazi'nin kendini bağladığı kapı, "ben tarlaya gidiyom" sahnesi, imparatorun nacarlılarla ısınması gibi birkaç sevdiğim sahne vardır. ama yine de genel itibariyle irite edicidir benim için.
ez cümle, gençliğinizde sizde etki bırakan fimleri tekrar izlemek her zaman iyi bir fikir olmayabilir.
bugün gördüğümdür.
iki ordu karşı kaşıyaydık. aramızda bir bağ oluşmuştu (aklıma gelmişken gelibolu savaşında da askerler arasında artık bir bağ oluşmaya başlamıştı). öyle ki artık birbirimizi kardeş gibi seviyorduk.
birbirimize hediyeler veriyor, muhabbetler ediyor, gülüyor eğleniyorduk.
nihayet savaş emri geldi. bizleri aldı bir hüzün.
ben düşman tarafındaki kanka olduğum askere diyorum ki; "gel savaşmayalım. üstlerimize -bugün kimse ölmedi- diyelim. çatlasınlar patlasınlar :). sana ateş etmek istemiyorum, bu çok anlamsız."
o ise üzgün bir şekilde "üzgünüm, savaşmak zorundayız" diyordu.
aramızda dere yatağı gibi bir şey vardı. karşımıza geçtiler bir araya gelip son bir poz verdiler.
telefonumla fotoğraflarını çektim. siyah beyaz bir foto idi. kendi kendime "biraz sonra ya onlardan birini öldüreceğim, ya da ben öleceğim" dedim. "çarşı karışmadan bu fotoğrafı aileme ve arkadaşlarıma göndermeliyim ve -bu fotoğraftaki insanların bir çoğu birazdan ölecekler... ne uğruna?!- yazmalıyım" diyordum.
bir yandan da siper alıyordum ve onların da yerlerine geçmesini bekliyordum. az önce konuştuğum düşman-kankamın olmadığı bir yöne doğru ilerledim. bari kankamı öldürmeyeyim dedim. silahı elime aldım, kurma kolunu çekip güvenliği kapattım. ateş etmiyordum, yerleşmelerini ve "hazırız!" demelerini bekliyordum.
keşke demeseler...
onlar da isteksiz olacaklar ki her şeyi ağırdan alıyorlardı...
bu arada menzil tarikatinin şeriat filan istediği yok. bilakis, laik devletin koruyucularındandır kendileri. o yüzden şeriat isteyenlerin... diye başlık açmak ancak abesle iştigal etmek olur.
sene 99 sonu 2000 başı.
o zaman windows 98 kullanıyorum. crt monitörüm var.
merak edenler için acer marka beyle bir monitör
need for speed bilmem kaç çıkmış. 6x cd r/w var. bu bilgisayar beni kâh zor oyunlarıyla kâh cd'yi yarıda yakan r/w ile çıldırtıyor.
sinirlendikçe crt monitörü yumrukluyorum ama içim soğumuyor.
karşılık almam lazım.
"ulan" diyorum. "param olsa da şu monitörün üzerine dokunmatik bir katman yerleştirsem sonra da delphi ile bir program yazsam. monitöre her vurduğumda o dokunmatik katman marifetiyle dokunuşları algılayıp acı dolu çığlık ve yalvarma sesleri oynatsam da pc acı çekiyor diyerek içim soğusa".
baktım olmuyor bir gün yine cd r/w bir cd'yi daha mundar edip dışarı çıkarınca o cd r/w nin dilini elimle saç kavrama hareketi yaparak kopardım.
sonra komple kasadan söküp yere attıktan sonra üzerinde zıpladım.
annem geldi haliyle, kızdı söylendi vs. baktım yok, böyle olmayacak. aleti aldım götürdüm bir bilgisayarcı arkadaşımın dükkanına.
"bana bir tornavida verin!" dedim. tornavida ile bu cihaza bir vuruyorum var ya, sanki kanlıma saldırıyorum.
fethi ahmet diye bir arkadaşım vardı. beni engellemeye çalışıyor. "ulan oğlum optik göze vurma optik göze vurma o göz bana lazım" diyor.
ben bu cd r/w'yi iyi bi haşat edip rahatlamıştım.
bu da böyle bir anımdır.
şimdi öldürdükleri gencin babasını tehdit eden hırtlar konusu canlı iken önce bir mesele anlatayım sonra toparlayacağım.
cezaevinde turgut diye bir çocuk vardı. cinayetten girmişti. önce çocuk koğuşundaydı sonra yaşı dolunca yetişkinle koğuşuna geçmişti. sordum; niye öldürdün?
abi dedi. ben babasız büyüdüm. küçük yaştayken babamı öldürdüler. ben fırında çalışıyordum bir gün baktım babamı öldüren şerefsiz ortalık yerde dolaşıyor, gülüyor eğleniyor, nefes alıyor.
ağırıma gitti! babam toprağın altında, bu niye hala nefes alıyor! dedim. bıçağı kaptığım gibi gidip öldürdüm.
şimdi, kısas ayeti açıktır; kısas size yazıldı (farz kılındı) der, affederseniz (hak sahibi tarafından) o ayrı diye istisnasını da koyar. (bu arada bunun farz olması islam devletinin de farz olması anlamına gelir, zira kısası ancak islam devleti gerçekleştirebilir. bireyler, aşiretler, cemaatler, tarikatler gerçekleştiremez)
kısas'ın gerçekten de ne derece gerekli olduğunu aklıma gelen maddelerle sıralayacağım.
1. katili hapiste müebbetle bekletsen bile -ki akp sağolsun son infaz yasasıyla katillere koruyup kolluyorlar- sadece katile değil ailesine de müebbet ceza vermiş olursun.
ne demek istediğimi hapisane ziyaretlerine giden annelere, hapiste olmaz olasıca kocası var diye evlenemeyip çocuklarını tek başına büyütmek zorunda bırakılan kadınlara bakın anlarsınız.
oysa katile kısas uygulansa ailesi birkaç hafta üzülüp sonra hayatına devam edecek.
2. var olan adalet(!) sisteminde asla, maktulün ailesi adalet hissine ulaşamayacak. önünde 2 seçenek olacak. ya hayat boyu kahredecek ve içinde o buruk hisle yaşayacak ya da gidip kendisi de başka bir katil olacak (bkz: kan davası)
eğer kısas ya da maktülün ailesi tarafından affedilme durumu olsaydı hem insanların içi rahat edecekti, hem de kendi adaletini sağlama eğilimi olmayacaktı.
3. gün geçmiyor ki "katilin, hapisten x gün önce çıktığı anlaşıldı" haberleri karşıma çıkmış olmasın. ayrıca öldürdükleri gencin babasını tehdit eden hırtlar da da göreceğiniz üzere kişneyerek hapse girip birkaç yıl sonra böyle çıkıyorlar.
demem o ki cinayetin karşılığı hapis olunca caydırıcılığı da kalmıyor. üstüne bir de benim vergimle içeride bakıp semizletip salıyorlar.
ama kısas olsa, caydırıcılığı olacaktır. böyle davarlar türeyemeyecektir. tavuk keser gibi insan kesemeyeceklerdir. kendi hayatından vazgeçen birisi ancak cinayet yeltenecektir -ki bu da çok az bir sayı demektir.
4. bu madde sadece kısas için değil, hırsızın eli kesilmesi, bazı suçların açık alanda sopa ile cezalandırılması gibi maddeler içim de geçerlidir.
bu uygulama sayesinde bazı siyasetçi ahmaklar çıkıp cezaevi açmakla övünmeyecek, paramız cebimizde kalacaktı.
zira uzun süreli hapis durumu 1. maddede de anlattığım gibi, insan tabiatına da ters. hapis dediğin 3-5 gün ya da en fazla 3-5 hafta olmalı. amacı kişinin kendisini toparlaması ve terbiye edilmesi ya da suçu işlemeye meyilli kişinin suç motivasonları ortadan kalkıncaya kadar tutulması olmalı.
yani cezaevi değil de aslında nezarethanelik suçlar için tutulmalı.
hısızlık, tecavüz, cinayet, adam kaçırma, gasp gibi suçların cezası kısas, el kesme ya da diğer türlü had cezası olmalı, hapis değil.
böylece hem suçluları vergilerimizle beslememiş olacağız hem de cezaevi gibi bir garabete ihtiyacımız kalmayacak.
şimdi diyebilirsiniz ki; ya suçlu bulunan adam aslında suçsuzsa? bu olasılık her zaman mümkün. ancak adaletin tesis edilmesini engelliyorsa çok nadiren gerçekleşecek bu olasılık kabul edilebilir. (bkz: şeriatın kestiği parmak acımaz) derler ya, o mesele.
bir de hümanist wokeler var. ayyy cana kıyılır mııı diyenler. bunlara ne anlatsam boş zaten. sanki o katilin öldürdüğü pırasa bitkisiymiş gibi oturdukları yerden ucuz kahramanlık yapanları kendi başlarına geldiğinde görürüz artık ne kadar hümanistler.
son söz olarak bu çarpık adalet sisteminde bile cinayetin karşılığının idam olmasına razıyım.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.