ray carmine yazar profili

ray carmine kapak fotoğrafı
ray carmine profil fotoğrafı
rozet
karma: 4003 tanım: 246 başlık: 25 takipçi: 19

son tanımları


nickname

#3508706


bir diğer deyişle; nickname, reeldeki persona’nın feshini sağlayamadığı gibi, bir üst katman olarak gölge’nin hükmünden de kaçamaz. bu nedenle, orantısız zihinsel efor gerektiren ancak doğası gereği başarısızlığa mahkum bir girişimdir.


sözlük denilen şeyle çok uzun zaman önce iştigal etmeye başladım ve doğal olarak nickname’le yaratılan personaların sürdürülemez hale gelip dağılmasıyla ortaya çıkan cerahate çok kez şahit olmak durumunda kaldım. keza birçok sosyal medya platformunda da benzer şeyler yaşandı ve hala zaman zaman yaşanıyor.

bu tür davranışları psikolojik sorunlarla eşlemek biraz fazla kolaycı bir yaklaşım. dahası, zaten olağan reelin verili şartlarının değiştiği, farklı feasible area varyasyonlarının ortaya çıktığı her an benlik sunumu kaçınılmaz olarak değişir. belirsizliğin izalesi, güven duygusunun inşaası dışında da, insanlar yeninin avantajlarından kısmen faydalanırlar. dolayısıyla bu davranış da bir spektrumdur ve herkes oralarda bir yerlere tekabül eder.

bu noktada asli ve kurgu benlik ayrımının yapılamaması yahut zamanla yapılamaz hale gelmesi psikolojik bir nedensellikle açıklanabilir. orada eşlik eden psikiyatrik bir kök neden de olabilir. yahut o psikiyatrik çerçeve nedensellik sağlamasa bile (reel benlik memnuniyetsizliği vs) korelatif etki yaratabilir. metoda uygun profesyonel tahlil gerektirir. kategorize etmek, tanı koymak; bırak sıradan gözlemcinin, herhangi bir profesyonelin bile sadece dış gözlemle yapabileceği bir şey değil.

gelgelim, bu tür davranış örüntüsü sergileyen birçokları anomali sayılacak düzeyde bir benlik karmaşası yaşamaz. asli olan benlik hiçbir zaman flulaşmaz, bunlar gerçeklikle bağlarını yitirmezler. ancak realiteden uzaklaşabildikleri farazi benliğe karşı giderek artan bir bağımlılık geliştirirler. bu yeni ‘realite’ öykündüğü ideal benliğe yaklaştıkça tatmin duygusu artar. bu kimliğe ikna edebildiği kişi sayısı arttıkça teyit mekanizması güçlenir. tabi ciddi bilişsel efor, zaman ve dikkat yatırımı gerektirir. yatırım arttıkça bağlanma ve onu koruma güdüsü artar. işin bu kısmının her insan için geçerli bağlanma dinamiklerinden pek farkı yok aslında.

açıkçası eskiden olduğu kadar ilginç gelmiyor ve dikkatimi çekmiyor. ancak bigane kalmak da her zaman mümkün olmuyor zira illa ki bir yerde gözüne ilişiyor.

zira bu tür bir kimliklenmede nihai ideal diye bir şey olmaz. maksadın hasıl olduğu, üçüncü kişilerin ikna olduğu, tatmin eşiğine ulaşıldığı an bir nevi yoksunluk krizi gibidir ve yeni bir eşiğe ulaşma güdüsünü tetikler. görev zorluğu arttıkça risk artar ve tabii adrenalin artar. bu tür eşik atlama süreçleri, kimliğe dair yeni arzla piyasaya girmeyi gerektirir ve bu da çatışmayı bir noktadan sonra kaçınılmaz kılar. tam da bu nedenle bunlar her daim bir krizin merkezindedirler yahut doğal bir krize yapay müdahale ile merkeze erişme eğilimindedirler.

ister istemez görürsün ve ister istemez örüntüleri fark etmeye başlarsın. diğer yandan bende bu örüntü işleme süreci zaten okuduğum, gördüğüm, izlediğim her şey için istemsiz meydana geldiğinden bu tür örnekleri daha erken fark ettiğim, fark ettikten sonra yine istemsiz dikkat kesildiğim çok olur. örneğin şu an twitter’da patlayan bir mevzuya ilişkin minimum 3-4 yıldır bir farkındalığım var. kişinin bu süreçte öncül kimlik sunumuna, olaylara göre değişimine ve inşa ettiği yeni benliğe aşinayım. çok fazla insanı ikna ettiği gibi, baya ciddi sayılabilecek bir güruh için saygı nesnesi ve hatta bir kısım için kanaat önderi haline geldi. e tabi bu da altta yatan kibrin tezahür etmesine neden olmaya başladı. ancak edindiği çevre, yarattığı yahut içine adım atarak kendini merkeze aldığı her krizde onu samimiyetle savundu. hatalarına, yanlışlarına, abukluklarına bir kulp buldu. o da bu süreçlerde yer yer davranışını savundu, yer yer stratejik geri adımlar attı, özürler diledi, karşıtlarıyla dost oldu vs. ancak gerçekte kimseye dost olmadığına, özür dilemesine sebep olan herkesi defterine yazdığına şahsen benim en ufak bir şüphem yoktu. keza sonraki süreçlerde bunlara dair intikam fırsatlarının tadını da çıkarttı. öyle böyle az çok tanınan, bilinen bir haline geldi. ama işte bu tipler orada duramıyorlar, durmazlar. zira insanların odağı illa ki başkalarına kayar, illa ki başka konularda başka şeyleri takdir eder yahut o şeylere öfkelenir ve nihayetinde o şeylere göre saflaşırlar. ve bu tipler o spot ışıklarından bir süre uzak kalınca artık eski benliğin yeni getiri sağlamadığına ikna olup yeni bir krizle yahut benliklerinin yeni (marjinal) bir sunumuyla ortaya çıkarlar ve böylesi anlarda olası sonuçları çok öngöremezler. zira sınırları esnetme kabiliyetlerine olan güvenleri olası tehlike algısını perdeler.

işte o eleman da bunu yaptığı son olayda bütün saygınlığını geri dönülmeyecek şekilde yitirmekle kalmadı, korkunç bir öfkenin hedefi haline geldi. şimdi onunla geçmişi olan herkes space odalarında günah çıkartıyor yahut birbirine nefret kusup birbirini suçluyor. o kişiye dair bilinmeyen birçok şey de ifşa ediliyor.

bu akıbet şahsen bana pek sürpriz olmadı ama manipüle ettiği kitlenin bu kadar geniş olmasına ben de şaşırdım. dahası, manipüle ettiği insanların bu kadar zor durumda kalacaklarını tahmin etmezdim.

diyesim, burada baya yeniyim, muhatap olduğum neredeyse kimse yok. isim hafızam olmadığından çoğunlukla nickleri hatırlamıyorum, nickin ilk 2-3 harfinden gelişine götümden bir isim uyduruyorum. hatta çoğu zaman ‘aaa bunun nicki böyle değilmiş’ dediğim oluyor. kısacası, kimdir kimdir bilmiyorum. daha da açığı, pek dıngılımda da değil.

ama daha geldiğim ilk günde fark ettiğim bir örüntü var. her kelime ve her cümle ‘benlik sunumu’ çığlıkları atıyor. o günden beri denk geldikçe bakıyorum ve aynen yukarıda anlattığım eleman gibi tipik davranış örüntüleri devam ediyor. o eleman kadar profesyonel olmasa da anlık kriz uyumlanması fena değil, gelgelelim, duygu kontrol çabası nedeniyle mübalağalı üslup fazla belirgin. ayrıca farklı kimlik içinde yanıltma amaçlı üslup değişiminde çok fazla ayrıntıyı ıskalıyor.

zira böylesi geniş bir spektrumda üslup ve davranış çeşitliliğini kurgulamak fazla dikkat gerektirir. kelime seçiminden şahsa özgü imla hatalarına kadar her şey bir done sunar. özeklikle söylem akışında mantık dizgesinden anlık kopuşlar şahsa özeldir ve çoğunlukla fark edilemediğinden kontrol de edilemez. değer yargısında dikkate değer kalıplar farkında olmadan vurgu olarak tekrar eder vs.

ama öyle ya da böyle bir şekilde -şimdilik- ikna imal ediyor. ancak aksi yönde kesin kanaate imkan vermeyecek belirsizlikleri lehine kullanmak yerine heyecan yapıp ekstra delil üretme çabası pek hayra alamet değil. korku ve rahatlama anlarındaki duygusal savrulmalar fazla belirgin.

normalde böylesi amatör bir çerçeve başka yerde olsa çoktan patlardı. burada da öyle olacak ama bakalım ne zaman. gerçi herhangi bir kimseye zarar vermediği sürece bir mahsuru yok ama fark etmek ve gözlemlemek bana üzücü geliyor.

hasılı, sosyal medyada babanıza bile güvenmeyin, zira onun da açığa çıkaramadığı gölgede kalmış şeytanları, kimseye anlatmadığı yaraları vardır. onlarla yüzleşmek istemezsiniz.
devamını gör...

deniz zeyrek'ten tartışılacak maaş yorumu

ya mesela böyle yorumlarına değerlendirmeye pek lüzum yok. böyle bir şeyi direkt zeka sorunu olarak tanımlayıp ona uygun muamele edeceksin.

hiç değilse nevşin mengü rasyonel bir bakış sergileyebilmiş.
devamını gör...

spor salonu hocalarına güvenmemek

sporda belli bi geçmişiniz varsa ve karim benzema falan değilseniz pek bir ihtiyacınız olmaz. ha nedir, ilk defa başlıyorsundur veya belli bir geçmişe rağmen daha önce yapmadığın bir harekete başlayacaksındır yahut bir şeyden fayda görmüyorsundur, bir fikrini alırsın, alternatif falan sorarsın ama yani internet ve yapay zekayla erişilmeyecek bir bilgi bulacağını pek sanmıyorum.

ikincisi, spor salonundan kasıt bodybuilding ise, zaten herkes her haltı biliyor ve fikri olmayan yok.

ama benim sıklıkla gördüğüm genel yanılgı şu ki, bodybuilding bir performans sporu gibi algılanıyor, ki değil. o yüzden daha çok; kaç tekrar, kaç kilo kafasıyla hareket ediliyor. bu daha çok görsel ağırlıklı bir spor ve maksat performanssa başka birçok dal var.

haliyle seni kendinden memnun kılan görüntüye ulaştıran ve orada tutan program neyse, senin için en iyisi odur. boşver daha yüksek kilo, daha çok tekrar, bilmen atraksiyonlarla uğraşmayı. yemene içmene dikkat ettikten sonra, arada gidip salona selam versen yine bir şeyleri sürdürürsün. herkes şampiyonaya hazırlanır gibi davrandığından çoğu salonda lüzumsuz bir kaos var, soğudum iyice.
devamını gör...

archie bunker

#3813939 şuna istinaden: #3813931


maçı defalarca izledim. larry holmes'ün öyle bir hareketi yok.


maçı defalarca izleyen biri olarak bazı kısımlar hafızanda kalmamış.

olabilir, hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür. tazeleyelim:



20:44 - 20:48 arası: larry holmes’ün yaptıklarını izleyelim. maçla ilgili en bilinen, holmes’ün en bariz şekilde aşağılayıcı davrandığı ve benim entryimde de vurguladığım kısım.

27:25 - 27:30 arası: bu mevzu konuşulduğunda ilk kastedilen bölüm olmasa da, yine bariz şekilde alaycı bir diğer sekans.

bunun dışında, benim entry içinde referans vermediğim ancak dikkatli bir boks izleyecisinin vücut dilinden rahatlıkla çıkarabileceği küçük küçük bazı anlar:

12:23 , 13:50 - 13:53 arası, 17:21, 17:53-17:58 arası, 18:55 - 19:10 arası (burada da çok bariz aslında)

ayrıca 3. raunddan sonra belirginleşen kafa uzatma, çene profili verme, kasıtlı gard düşürme, ali’nin kelebek stilini taklit gibi anlara hiç girmiyorum bile.


son raundlarda larry holmes, hakeme maçı bitirmesini söylemişse de '' sen kendi işine bak'' yanıtını alıyor.


muhammed ali - ron lyle maçında ali’nin böyle bir olayı var.

ama ben bu maçta böyle bir sekans görmedim. belki biraz hızlı taradığımdan ıskalamış olabilirim. hangi raundun hangi anlarında oluyor bu?

varsa eğer, bahsettiğim davranışa rağmen, larry holmes’e bir miktar artı yazacak bir şey. mesela ip kenarında sağ çengel için iyi bir pozisyonda gerilip kullanmadığı bir an var ama kasıtlı mı, tereddüt mü çok belli değil.

dediğin olay, bu videoda varsa ve ben ıskaladıysam görmek isterim. başka açıdan çeken kayıt varsa onu da linkleyebilirsin.
devamını gör...

larry holmes

eski ağır sıklet boks şampiyonu.

boks dünyasında 70’lerin sonu ve 80’lerin ortasına kadar etkili oldu.

yani, muhammed ali, george foreman ve joe frazier ile zirve noktasına ulaşan boksun efsane döneminin son demlerinden 80’lerde esecek mike tyson fırtınasına kadar.

70’ler hiç şüphesiz boks için gelmiş geçmiş en iyi dönemdi. öncesi ve sonrası da çok iyi ağır sıkletlere sahne olsa da, bu dönem ağır sıkletin bütün dünyada çok yoğun ilgili gördüğü, futboldan bile büyük sükse yaptığı yıllardır. ancak bu popülerlik hiç de boş değildir, çünkü teknik anlamda da, rekabetçilik anlamında da cidden kıran kırana geçmiştir. öyle ki, o dönem bu 3 büyük boksör nedeniyle ismi çok hatırlanmayan nicesi, başka zamanlarda olsalar o dönemleri domine edebilecek kadar güçlüdürler. (ken norton, jimmy young, ron lyle, ernie shavers, leon spinks vs)

larry holmes o korkunç dominasyonla yüzleşmemiş olsa da, örneğin ernie shavers’ı sayıyla da olsa yenmeyi başarmıştır. ki o dönemin efsaneleri bile ernie shavers’ın yumruklarının korkunçluğunu, o kadar sert vururdu ki, ondan yumruk yediğinde acı hissetmez, şok geçirirdin gibi sözlerle anlatırlar. keza yine bu dişli rakiplerden ken norton’u sayıyla yenip kemeri almıştır. o yüzden larry holmes de yabana atılır bir ağır sıklet değildir. profesyonel boks dünyasında 48-0’lık bir seri yakalamış ve kemerleri tam 7 yıl korumayı başarmıştır.

ancak boks dünyasında çok anılmamasının bir sebebi; güçlü figürlerin çok azaldığı ve boksun düşüşe geçtiği çağın şampiyonu olmasından ziyade; muhammed ali’dir.

larry holmes, muhammed ali’nin estiği dönemde ona antrenman partnerliği yapar. ali’nin antrenmanları zaten normal bir boksör antrenman değildir, en ağır yumruklarla antrenmanda yüzleşmeyi hedeflediğinden zaman zaman kasıtlı gard indirerek dayak yer. (ilerleyen yıllarda bunun bedeli parkinson olarak ortaya çıkacaktır.) denilir ki, holmes antrenman partnerliği döneminde genç yaşın da etkisiyle biraz gaza gelip sağda solda ‘ali’yi yenerim’, tarzı söylemlerde bulununca, ali kendisini antrenmanda ağlatana kadar döver.

ali, ilerleyen zamanda george foreman’a karşı ikonik bir galibiyetle (bkz: rumble in the jungle) wbc ve wba kemerlerini aldıktan sonra 1978’de leon spinks’e wbc’yi kaybeder. bu dönemde parkinsonun kendini iyice belli etmesiyle, ali’nin refleksleri önemli oranda yavaşlamıştır. sonraki 2 yıllık dönemde durum daha kötüye gider ve doktorlar ali’nin bir daha asla bir boks maçına çıkmaması gerektiğini söyler.

gelgelelim ali, 1980 yılında o haliyle larry holmes maçına çıkmaya karar verir, böylelikle o an larry holmes’ün elinde olan wbc’yi kazanacaktır. tabi ki, 2 yıldır maça çıkmayan ali’nin ringe çıkma ihtimali büyük sükse yaratır. ancak parkinson nedeniyle maç için gerekli sağlık raporunu alamaz. doktoru bunun ölüm tehlikesi demek olduğunu ve asla rapor vermeyeceğini söyler. ancak organizatörler için böylesi büyük ve getirisi yüksek bir maç kaçırılmaz bir fırsattır ve başka bir eyaletten gereken raporu temin etmeyi başarırlar.

maç başlar başlamaz ali’nin hareketlerinin ve reflekslerinin yavaşlığı belli olur. karşısında, kariyerinin en iyi dönemini yaşayan larry holmes gibi çok da yabana atılmayacak bir ağır sıklet vardır ve ali kelebek gibi uçamadığı gibi, zayıf refleks nedeniyle yumruklardan eskisi gibi kaçamamaktadır. buna rağmen knock out olmayı reddeder, yorgun argın da olsa ip kenarında sonuna kadar ayakta kalır ancak hakemin teknik kararıyla maç sona erdirilir.

aslında hiçbir zaman yapılmaması gereken bir maç; ali’nin inatçılığı, kamuoyunun büyük beklentisi ve organizatörlerin para sevdasıyla hayata geçirilir.

buraya kadar, larry holmes için diyecek bir şey yok. ancak holmes maç esnasında asla yapmaması gereken bir şey yapar; kaybetmek üzere olan ali’yle alay eder. götünü başını oynatarak sergilediği hareketlerle dalga geçer. aslında ali’nin de ringte zaman zaman mimik ve hareketleriyle bu tür şeyler yaptığı olmuştur ancak ali bunları maç esnasında psikolojik savaşı kazanmak için yapar. zor durumdaki bir rakibine karşı böyle bir davranış sergilemez, hatta zaman zaman rakibine daha fazla zarar vermemek adına teknik knock out vermesi için hakeme işaret ettiği olmuştur. kaldı ki, ali’nin mental mücadele için maç öncesi ve maç sonrası yaptıkları izleyici tarafından tolere edilir çünkü bunların rakip aşağılama amaçlı olmadığı, maçları eğlenceli ve rekabetçi hale getirdiği anlaşılabilmektedir. ayrıca o ali’dir.

holmes bunu yaparak belki yıllar önce antrenman maçlarının intikamını almaya, belki de -isabetsiz bir şekilde- ali’yi taklit etmeye çalışmıştır. ancak şurası kesin ki, davranışları alaycı ve aşağılayıcıdır.

holmes’ün o anda farkında olmadığı şeyse; bu davranışlarıyla, ringteki bir boksöre, belki eskiden beri diş bilediği bir rakibe, bir şampiyona değil; yıllar boyunca ali’yle sevinmiş, ali’yle üzülmüş, ali’yle heyecanlanmış, ali’yi içselleştirmiş veya sevmese bile derin saygısıyla büyüklüğünü kabul etmiş milyonlarca insanın zihnindeki ikona saldırmış olmasıydı. ali o güne kadar herhangi bir maçta zor duruma düşmemiş yahut maç kaybetmemiş değildi ancak ilk defa bir rakibi tarafından aşağılanmıştı. parkinson nedeniyle zaten maç yapamayacak durumda olduğu ilk anda anlaşılan bir efsane, karşısında prime dönemini yaşayan bir ağır sıklete karşı knock out olmayı yahut maçı bırakmayı reddediyor ve o halinde bile onu yıkamayan rakibi onunla alay ediyor. holmes’un milyonlarca insana gösterdiği şey, işte tam olarak buydu.

o gün maç sonrası holmes’ün soyunma odasında ağlayarak ali için övgü dolu sözler söylediği görüntüler de var. belki de samimiyetle söylenmiştir. ancak bu övgüler ve saygı ifadeleri bir işe yaramadı. çünkü sadece ali’nin şahsını değil, insanların ona yüklediği anlamı, ona duydukları derin saygıyı ve aslında zihinlerdeki ali personasını hedef almıştı. böylesi bir saldırı, ali’ye övgü ifadelerinde bulunarak telafi edilemezdi ve edilemedi zaten.

insanlar yıllarca holmes’ten nefret etti. hatta holmes’ün kariyerini de çok ciddiye almadılar. evet, genel olarak holmes; kariyeriyle, stiliyle, ağır sıklet kimliği ile 70’lerin efsaneleriyle kıyaslanmaz. onlar kadar büyük ve azametli değildir, hatta onlara kıyasla, (diğer birçok kemer sahibi gibi) ikinci sınıf bir şampiyondur. ancak ağır sıklet dünyasında 69-6 gibi bir istatistik, 7 yıl kemer taşımak hiç de yabana atılacak bir şey değildir. çok büyük başarıdır. ama insanlar ondan o kadar nefret etti ki, bu gerçekleri bile çoğu zaman ağız kenarıyla söylediler yahut görmezden gelmeye çalıştılar. larry holmes bu anlamda underratted bir boksördür. kariyeri hak ettiğinden daha az değer görmüştür.

ali öyle büyük bir ikondu ki, larry holmes gibi bir ağır sıklet onca istatistiğe, onca şampiyonluğa, onca başarılara rağmen hala ali’yle yaptığı maçla anılır. larry holmes denilince akla ilk gelen şey o maç, beliren ilk imge ise ali’ye saygısızlık anlarıdır.

akıllara ikinci olarak gelen şey ise, mike tyson’la çıktığı maçtan önce ali’nin ringe çıkıp holmes’le el sıkıştıktan sonra tyson’ın yanına gidip “get him for me” demesi, tyson’ın onaylayan kafa hareketi ve sonra ringde holmes’ü yok etmesidir.

kaldı ki, tyson o dönem bütün kemerleri ve unvanları toplamış, hiç maç kaybetmemiş ve korkunç bir dominasyonla rakiplerini perişan eden, 70’lerden sonra ilk defa bu denli heyecan yaratan bir ağır sıklettir. ancak o bile o maçın öznesi değildir. o maç ali’nin intikamının alınacağı, saygısızlığın bedelinin ödetileceği bir maçtır. ki, tyson da maç öncesi ve sonrası kendi kimliğini ön plana koymak yerine ali’ye olan saygısını davranışlarıyla göstermiştir. (bu arada, holmes kemerleri kaybettikten sonra boksa ara vermiş ve 3 yıl sonra tyson’dan unvan almak için maça çıkmıştır, aynen ali’nin 2 yıl sonra dönüşü gibi) mike tyson, çalkantılı kariyeri, özel hayatı ve hataları nedeniyle eleştirilse bile boks dünyasında her daim bir kredisinin olmasının ve sempati görmesinin nedenlerinden biri de budur.

aslında bu maç tyson’ın kendisi için zaten özeldir. tyson’ı tyson yapan efsane antrenör cus d’amato o maçtan sonra larry holmes’ü arayıp sen bir şampiyona nasıl böyle davranırsın diye azarlar. o dönem henüz 12 yaşında mental olarak çok kırılgan bir çocuk olan tyson o maçı izlediğinde çok üzülür. cus d’amato ali’yi arayıp birkaç cümle konuştuktan sonra telefonu tyson’a verir. tyson bir gün onun intikamını alacağına söz verir. tabi ali o görüşmede 12 yaşında bir çocuğu ne kadar ciddiye aldı bilinmez ancak kader tyson’a, hem de ringte ali’nin talebiyle ve onun gözleri önünde o intikamı alma fırsatını tanır.

işte larry holmes her zaman ilk olarak bunlarla hatırlanır. ancak asıl mesele, ali’yi yenmesi değil, ona saygısızlık yapmasıdır ve bu an bile onun bütün kariyerinden daha büyüktür. ali’nin ismini söylemeyi reddedip ona kasıtlı olarak müslüman olmadan önceki ismiyle hitap eden ve ringte özellikle knock out edilmeyip son raunda kadar ali’nin “what’s my name” nidaları eşliğinde dayak yiyen ernie teller da benzer bir kader yaşamış ve hep bununla anılmıştır. ancak onun cezası çabuk kesildiğinden o hiç değilse insanların nefretine maruz kalmamıştır.

larry holmes ise hem sonraki 10 yıl boyunca bu nefreti yaşamış, hem de kariyeri hep bu saygısızlığın gerisinde ve gölgesinde kalmıştır.

george foreman’ın dediği gibi; ali bokstan büyüktür.

edit: #3813939



maçı defalarca izledim. larry holmes'ün öyle bir hareketi yok


maçı defalarca izleyen biri olarak bazı kısımlar hafızanda kalmamış. olabilir, hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür. tazeleyelim:



20:44 - 20:48 arası: larry holmes’ün yaptıklarını izleyelim. maçla ilgili en bilinen, holmes’ün en bariz şekilde aşağılayıcı davrandığı ve benim entry’imde de vurguladığım kısım.

27:25 - 27:30 arası: bu mevzu konuşulduğunda ilk kastedilen bölüm olmasa da, yine bariz şekilde alaycı bir diğer sekans.

bunun dışında, benim entry içinde referans vermediğim ancak dikkatli bir boks izleyecisinin vücut dilinden rahatlıkla çıkarabileceği küçük küçük bazı anlar:

12:23 , 13:50 - 13:53 arası, 17:21, 17:53-17:58 arası, 18:55 - 19:10 arası (burada da çok bariz aslında)

ayrıca 3. raunddan sonra belirginleşen kafa uzatma, çene profili verme, kasıtlı gard düşürme, ali’nin kelebek stilini taklit gibi anlara hiç girmiyorum bile.


son raundlarda larry holmes, hakeme maçı bitirmesini söylemişse de '' sen kendi işine bak'' yanıtını alıyor.


ben maçta böyle bir sekans görmedim. belki biraz hızlı taradığımdan ıskalamış olabilirim. hangi raundun hangi anlarında oluyor bu?

varsa eğer, bahsettiğim davranışa rağmen, larry holmes’e bir miktar artı yazacak bir şey. mesela ip kenarında sağ çengel için iyi bir pozisyonda gerilip kullanmadığı bir an var ama kasıtlı mı, tereddüt mü çok belli değil.

dediğin olay, bu videoda varsa ve ben ıskaladıysam görmek isterim. başka açıdan çeken kayıt varsa onu da linkleyebilirsin.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

devamını gör...

sigma erkek

bu herhalde en komik varsayımsal profil tarifidir.

alfa-beta gibi s.k.msonik profillerin indirgemeciliğinin yarattığı ayrımda, betalığı kabullenememe, gelgelim, alfalığın varsayılan davranışsal tezahürleriyle bağdaşamama neticesinde üretilmiş bir şey gibi görünüyor.

işte alfaysan gerektiğinde götünden şimşek çıkartırsın ama bu rekabete talip değilsen sigmasın.

alfa’nın o karikatür tarifi ve o kıytırık öz güven atıfları bile şundan daha sahici duruyor.
devamını gör...

bir kadına gereğinden fazla değer vermek

“bir şey haddini aşınca zıddına inkılap eder” sözünün işaret ettiği her şeyin tezahürüne sebep olur.
devamını gör...

ablam kadar güzel ve düzgün bir kadın bulsam kaçırmam erkeği

çok kestirmeci bir yorum yapmak istemem ama söylem baya rahatsız edici.
devamını gör...

mustafa destici'nin evli olmayanlar memur olmasın önerisi

genelde destici’nin söylemleri o kadar distopik oluyor ki, karşı tarafın bunları reddetmeye yönelik söylem geliştirme zeminini de yok ediyor.

mesela bu adam milletvekili ve şu talep doğrudan anayasa’ya aykırı ama oturup bunu anlatmak için asgari bir ciddiyet zemini lazım.

ya da işte ne bileyim, bunun toplumsal sonuçlarını ele alayım desen, sosyolojik bir bağlam gerekli, karşındakinin böyle bir endişesinin olmaması bir kenara, söylemi ciddiye alınabilir konumuna taşımış oluyorsun.

mizah unsuru olarak ele alsan; zaten birçok insanın evlenememesinin altında yatan sebep kamu istihdamına dahil olmak için yıllardır uğraşıyor olması. bu denli realiteden kopuk ve hatta onunla taban tabana zıt bir söylem, ortaya atanın kendini mantık kaideleriyle bağlı görmediğine işaret ediyor. neyin mizahını yapacaksın?

yani destici o kadar irrasyonel ve hayatın olağan akışına aykırı ki, söylemlerini makul bir zeminde ele almanın yolu yok. haliyle insanlar tam olarak nasıl bir tepki vereceklerini de kestiremiyor. ki zaten dikkat edin, bu adam konuştuğunda ortaya çıkan reaksiyonların ortak bir söylem zemini olamıyor. adam kolektif kavrayışı paralize ediyor resmen.
devamını gör...

otobüste yaşanan ilginç olaylar

bir gün en arkada arkadaşla otururken bir adam 3-4 yaşlarında oğluyla geldi önümüzdeki koltuğa oturdu. daha oturur oturmaz çocuk babasına soru yağdırmaya başladı. camdan dışarıyı izleyip gördüğü her şeyi babasına soruyor. konuşması falan da çok tatlı ve çok kibar.

baba bu ne? baba bunlar kim? baba bunlar napıyor? bana onlar nereye gidiyor? babası da her birine sabırla cevap veriyor. çocuk da aldığı her cevaba şaşırıyor. ister istemez bütün otobüs bu diyaloğu dinliyoruz, kimsenin rahatsız olduğu, garipsediği bir durum yok. hatta çocuğun bazı tepkilere gülümsüyor insanlar.

neyse bir süre sonra otobüs bir yerde duraklayınca çocuk yan sokakta işçileri gördü. işçilerden biri hiltiyle zemindeki asfaltı deliyor, birinde kazma, birinde kürek asfalt çalışması yapıyorlar. çocuk anında kilitlendi manzaraya. kilitlendi ama hiçbir şey demiyor, kafasını kaldırıp babasına bakıyor, sonra tekrar işçilere bakıyor. babasından bir açıklama beklediği çok belli.

izledi, izledi, sonra babasına dönüp “bana bunlar napıyor?” diye sordu. babası da “asfaltı deliyorlar oğlum” dedi. ama işte tamirata dair bir bağlam vermedi. çocuk şaşkınlıkla bir babasına bakıyor, bir işçileri izliyor. tam otobüs hareket ederken son kez işçilere bakıp yorumunu yaptı: vay a…ına kodumun çocukları!

o anda bütün otobüs koptuk tabi. yazık adam da gülüyor ama baya utandı.
devamını gör...

kolay gelsin deyince cevap vermeyen bakkal

tam bir oe’dir.

tamam belki kafası başka yerdedir, bir derdi vardır, duymamıştır falan, onlar da bir ihtimal ama şu an ilkine inanmak öfkemi daha çok tatmin ediyor.

olm bir cevap ver lan, ben senin sevgilin miyim, bana niye trip atıyorsun!

bir gün, güzelim ne oldu sana, bir şeye mi üzüldün, diyesim var.
devamını gör...

normal sözlük botları

eskiden yazar olup muhalif söylemleri nedeniyle rejim tarafından bir şekilde ortadan kaybedilip hesapları yalandan entry oylamak için kullanılan kişiler herhalde bunlar. bakıyorsun entryler organik gibi ama çoğu 1 senedir falan yazmamış. mesela ben 6 ay sözlüğe uğramasam benim hesap da milleti eğlemek için oy verme amaçlı kullanılır mı acaba? bu kişilerin akıbetini çok merak ediyorum.
devamını gör...

sözlük yazarlarının önerileri

nato dağılsın.
devamını gör...

daha iyisi senin olsun

“sen şimdi bunu kıskanırsın, aman göz etme de nazarın bari değmesin” gibi bir tınısı var.
devamını gör...

tostu bir üst noktaya taşıyan detaylar

içine mayonez, ketçap, domates vs doldurulmaması!

ya bir insan hangi mantıkla tostun içine domates koyar allah aşkına ya! düşünüyorum düşünüyorum aklım almıyor.

hayatta dış dünyaya hiç temas etmemiş, ömrünü mızrakla avlanarak ve çiğ et yiyerek geçirmiş bir yerli bulsan, onunla arkadaş olsan, zaman zaman bildiğin yemekleri yapıp ona ikram ediyor olsan ve bir gün de ‘tost yapayım’ deyip sucuğu kaşarı ekmeğin içine koyduktan sonra domatese davransan; o yerli, domatesi tutan o elini şöyle bir kenara ittirip; “hayırdır kardeş, yerliyiz, bazı şeyleri bimiyoruz diye benle t..ak mı geçiyorsun; s..rim seni de tostunu da” deyip kabilesine döner.

hiçbir şey de diyemezsin, haklı adam!
devamını gör...

mehmet ali erbil'in seyircilerin ağzına salam sokması

aşağılıkça bir hareket. mehmet ali erbil yıllarca bu ülkenin televizyonlarında böyle iğrenç şeyler yaparak var oldu. bunları çıkardılar insanların karşısına, bunları meşrulaştırdılar.

bunlarla 2-3 neslin ahlakını, insan onuru algısını çürüttüler.

bunlarla kadınlara taciz eğlenceli bir şey gibi sunuldu, bunlarla iğrenç cinsel söylemler sıradanlaştırıldı, bunlarla erkekler kimliksizleştirilip alay nesnesi haline getirildi, bunlarla insanlar bir ‘ödül’ için yalvarır ve her türlü şaklabanlığı kabul eder hale getirilip dilenci muamelesi yapıldı.

biz çocukken bunlar vardı işte.

ve hala ortaya çıkıp o iğrenç hareketleri sergilemeye çalışıyor, gördükçe midem kalkıyor.
devamını gör...

bir rüya için ağıt (film)

sanatı toplum için, onun lehine kullanmanın ne denli faydalı olabileceğini gösteren bir örnek.

şu adına “sanat filmi” denilenlerden yüz tanesine bedel bence. zira ne sadece belli bir kesimin anlayışına yönelik, ne de derin bir felsefe içinde belli belirsiz ve çoğunlukla sonuçsuz süreçlere yönelik.

bazen ima yapmak, düşünsele vurgu yapmak, ağıt yakmak, onu da sadece o entelektüel derinliktekilere sunmak da belki iyidir.

ancak çoğunlukla hayat insana bunlarla yüzleşme ve derinleşme fırsatı tanımaz. zira sorunlar çoğu zaman elle tutulur derecede somut ve bir o kadar yakıcıdır. o ateşten tüten dumanlar üzerine edebiyat üretmek yerine, o koru eline alıp göstermek gerekir. asıl önemli olan ağıt’ın inceliği ve sende uyandırdığı duygular değil, kendisi ve sebepleridir. yanan insanlara şiir yazmanın bir seçim olması gibi, yangınla mücadele etmek de bir seçimdir.

bu filmi bu yüzden çok çarpıcı buluyorum.

hani bir kütüphanede alim öğrencilerine ders verirken genç bir asker merakla içeri girip ne konuştuklarını sorar; biraz anlatılınca ilmi olmadığı için konuşulanlar ona çok boş ve saçma bir uğraş gibi gelir. lambur lumbur bir söz söyler ve çekip gider. öğrencilerden biri askerin cehaletine ve pervasızlığına söylenip onu küçümseyince, alim müdahale eder; eğer o canını ortaya koyup bizi korumasa ne sen, ne de ben bu ilme erişebilirdik.

herkesin imtihanı farklı tabii ama hayatta acılar çoğu zaman en somut ve en kesif haliyle tezahür ediyor. her an birileri yanıyor, parça parça oluyor, aklını yitirecek raddeye geliyor; acılar, içinde koyuldukça koyuluyor, çaresizliği tadıyor. bu gerçeklikten kopuk birileri de bir şeylere anlam yüklüyor, anlam yükleyerek hakikati bulmaya çalışıyor. çalışsın tabii, kimsenin acısı ve buhranını küçümseyecek değilim ama işte hakikati sadece oradan ve sadece diğerlerini nesneleştirerek bulmaya çalışıyor. zor zanaat.

zannederim hakikat, diğerinin acısını nesneleştirip olgusallaştırarak, o genele şamil simülasyondan buhran devşirerek değil; onu bizzat içinde yaşayarak, rahatsız olarak, ona dertlenerek bulunabilecek bir şey olsa gerek.

o yüzden realizm zeminini yitirmiş kavram imalatı, karantinaya alınmış sözümona ulvi meseleler, diğerine kapı duvar ahlaki soyutlamalar ve ancak diğerini nesneleştirmeyle anlamlı ve mümkün olabilecek sorunlar ve bunların talipleri tiksindiriyor artık beni.

yahut belki de, acizlerin, tanrı tarafından seçilmiş olma ve hatta bizzat tanrı olma özleminin yarattığı kompleksleri avam terbiyesi için kullanılmasına prim vereceğim yaşları geride bırakmışımdır.

belki de insan yaşlandıkça tolstoyvari bir ahlakçılığın gerekliliğine kani oluyordur. çatıştığı şeyin otorite değil, bizzat kendisi olduğunu; kaçtığın şeyin diğeri değil, benliği olduğunu anlıyordur.

konu filmin baya dışına taştı gerçi ama diyesim; mesela filmin sonunda herkesin cenin pozisyonu alması, ana rahminin güven ve huzur vaadine dönme çabası vs sembolizm üzerinden laf harcamak bile boş geliyor.

birileri birilerinin hayatını olabilecek en gaddar şekilde mahvediyor: salt gerçek.

fakir baykurt “köy yerinde erkek çocuk iyidir” diyorsa; ahmet uluçay “bu toplum her şeyi affeder ama yoksulluğu asla affetmez” diyorsa, tolstoy “eser kötüyü anlatabilir ancak kötülüğü övemez” diyorsa; ne bileyim işte birileri bir yerdeki bir zulme sırf hakkaniyet uğruna işaret ediyorsa; hakikat oralarda bir yerde olsa gerek.

edit: yazarken bu kadar gerileceğimi hiç tahmin etmeyeceğim bir mevzuydu, hayır olsun, diyeyim bari.
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlükteki kişilik vs gerçek kişilik

herhangi bir insanın verili çerçeve değiştiği anda yeni duruma göre -istemli ya da istemsiz- yeni persona inşa etmeyeceğine zerre ihtimal vermiyorum. bu çerçeveyi sanal dünya kadar esneten bir şey de yok.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim