ursula le guin'in kısa ama oldukça etkili kitabı. natalie'ye aşık olmaya karar veren owen'ın hikayesi. daha doğrusu hayatından kısa bir bölümü anlatan bir kesit. içinde kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz güzel bir kitap. dün sabah işe giderken başladım, akşam eve dönerken bitirdim. insan bazen keşke daha uzun olsaydı diyor, bazen de uzayıp sakız etmektense tadında ve kararında bırakmak iyidir diyor.
kitabın istisnasız en popüler ve dikkat çeken kısmı şurası:
kayalara tırmanıp aşağıya taşlar attık, sonra kumdan bir kale yaptık. daha sonra da dönüp ateşi yaktık; hava soğumaya başlamıştı, yükselen denizin kalemize ağır ağır yaklaşmasını izledik, konuştuk. sorunlardan, anne babalarımızdan, otomobillerden veya tutkulardan söz etmedik. yaşam üzerine konuştuk. yaşamın anlamı nedir diye sorular sormanın bir yararı olmadığına karar verdik; çünkü yaşam bir yanıt değil, bir sorudur ve yaşamın yanıtı siz, kendinizsinizdir. deniz yanıbaşımıza, on metre berimize gelmişti ve giderek yaklaşıyordu. gökyüzü denizin üstünü örtmüş, güneş ağır ağır batıyordu. hava soğumuştu, ve o an benim yaşamımın doruk noktasıydı.
önceden de oldu yüce anlarım. bir kez geceleyin parkta yürürken, yağmur altında, güzün. bir kez çöl ortasında, yıldızlar altında, ekseni üzerinde dönen yeryuvarına döndüğüm gün. kimileyin düşünürken, sadece düşünüp tartarken olup biteni. ama hep yalnız. kendi başıma. bu kez yalnız değildim. yüce dağ başında bir arkadaş vardı yanımda. bir şey yok, hiçbir şey yok bundan üstün. ömrümce görmesem de bir daha, eh diyebilirim yine de, bir kez orada bulundum...
insan bazı şeyleri, yerleri, kişileri ömrünce görmese de, zamanla "eh, en azından bir kez orada bulundum" demeyi öğreniyor zamanla.
devamını gör...