bir zamanlar kahvehanelerde "çifte tavuk geldiğinde kimseye acıma" diyen, mangalda kül bırakmayan, whatsapp grubunun en komik sticker’larını atan adam artık görünmez olmuştu.
sadece bir iz bırakmıştı arkasında: düşerken kırdığı sehpa ve yere saçılmış ay çekirdekleri.
ama ne zaman biri "şerruh ne yapıyor?" diye sorsa, cevabı hep aynıydı:
"mutluymuş..."
bir tür kült gibi: sessiz, ürkütücü, inanması güç.
halbuki şerruh aynı şerruh’dur.
kelliği daha parlıyor olabilir, göbeği artık kemer üstünden bağımsızlık ilan etmiş olabilir…
ama ruhu? dik!
duruşu? eğri ama niyet iyi!
sabahları aynanın karşısına geçip göbeğini okşayarak kendine sesleniyor:
“şerruh! kimseye ihtiyacın yok! evde nişanlın, mutfakta mercimek çorbası, çamaşır makinesinde ıslak tek çorap var ama sen varsın be adam!”
arkadaşları onu dışladı sanıyor ama gerçek şu ki şerruh, nişanlılıkla birlikte yeni bir misyona girdi:
“kendi efsanesini kendi yazmak.”
yalnız biraz yamuk yazıyor, çünkü sakarlık baki.
geçen gün “hayatımı düzene sokacağım” deyip kitaplığa uzanırken yanlışlıkla duvar saatini düşürdü, saat durdu.
ama şerruh durmadı.
çünkü o artık evliliğin eşiğinde bir savaşçı.
termosla çay taşırken devirip kendini yakan ama sonra o yanıkla pazara giden bir kahraman.
evde terlik ararken 3 kez yere kapaklanan ama ayağa kalkınca hâlâ “hayat benimle uğraşamaz” diyen bir inatçı keçi.
ve evet, sakar.
ama artık her düşüşünde yanında “panik yapma aşkım” diyen biri var.
yani,
kel olabilir…
göbekli olabilir…
sakar olabilir…
ama şerruh’un hayata karşı duruşu?
eğilmez! (en fazla dengesini kaybeder ama duvara tutunur yine de...)
güzel sözlük yazarı insanlar, ruhlar aleminden şerruh size gece gece yalnız mısın bebişim? diye fısıldasa ne yaparsınız?
a) tütsü yakarım
b) numarasını isterim
c) anneme taşınırım
d) felak nas okur üstüne ayetel kürsi ile kombo yaparım
e) döverim çok pis döverim
gidenlerden bir tek seni bana ekledim seni deli gibi bekledim.....
diye şarkı mı söyleyeceğiz acaba?
yok be gidene bay bay gelene hay hay diyelim devam edelim.
salonda iki kişi.
biri sabah ev arkadaşına ben bir daha daha bu eve adımımı atmam dediği için valizle gelen bir kadın...
diğeri geçen haftaki terapide duygularımı bastırıyorum çünkü babam bana erkek adam ağlamaz demişti diyen bir adam.
ekranda ise mavi devrimciler: şirinler.
kadın patates kızartmasının üzerine ketçap döküyor, adam ise gözyaşlarını dökmemek için koltuk kenarını ısırıyor.
sebep?
şirine, şirin baba’ya sarılmış...
şirin baba... biz birlikteyken her şey daha güzel...
adamın gözleri doluyor.
ulan, diyor içinden, bizim baba da mahallede sakallıydı ama bir gün bile birlikte her şey daha güzel demedi be...
kadın bir yandan şirine'nin duygusal sahnesine odaklanmış, bir yandan da ekrandaki gargamel’e öfke kusuyor:
bu adam tam benim eski sevgilim ya kedisi bile onunla mutsuz
adam derin bir nefes alıyor, şirine gözlerinden kayıyor, kadın patatesleri bitirmiş.
bir anda soruyor:
sen neden böyle duygusalsın, diziye mi üzüldün?
yok ya, diyor adam, boğazı düğümlü,
sadece... şirinler’in artık bizimle yaştaş olduğunu fark ettim.
sessizlik.
bir şirin gülüyor ekranda.
kadın gülüyor.
adam da gülüyor ama gözyaşları hala buzdolabı ışığında parlıyor.
o gece aşk başlamadı belki, ama iki yetişkin insan, mavi yaratıkların arasında huzuru buldu.
ve evet… patates kızartması da baya güzeldi.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.