sahiden mutlu bir son var mı, varsa hangimizin hikayesinde ve tüm bu ışıltılı göğün altındaki sönük hayatlarımız içerisinde normal kabul edilenlerin yanında ne kadar gerçekçi görünmekte? bir bilebilsek…

öyle bir animasyon düşünün ki hayvanların sadece birer figür olmaktan ziyade insanların yanında asıl başrolleri üstlendiği oldukça absürt bir dünyada geçerken, bu görece gülünç ortam ne kadar yetişkin işi olabilir ki diyen izleyicilerini görüp görebilecekleri en sert insani dramlardan biriyle tokat yemekten beter edip buna bağımlı bir hale sokabiliyor. çevremizdeki bazı “at kafalı” insanları hatırlatan lakin kafası haricinde vücudu da insani özelliklere karşın düpedüz bir at olan; gençliğinde dizi sektörüne başrolündeki sit-com ile hızlı bir giriş yaparak büyük bir ün edinmiş, yıllar geçse de kazandığı o eskimiş şöhretten arta kalan parayı çarçur etmekten başka pek kayda değer bir şey yapamamış, çevresini saran o süslü ve sahte dünyanın ünlüleriyle iyice dibe batıp geçmişindeki hatalardan ders çıkaramadıkça hayranlarından daha çok kendinden uzaklaşmaya başlayan, bu süreç boyunca da yaşadığı berbat ilişkileriyle alkolün kıyısında ayaklarını serin tutmaktan daha da fazlasını yaparak çığ gibi büyüyen sorunlarla boğuşan dengesiz ve epey tuhaf bir karakteri anlatıyor.

bu tuhaf atın hikayesini merkeze alan ve en az onun kadar sağlam yan karakterlerin karanlıktan kurtulamamış derin iç dünyalarını şaşırtıcı derecede incelikle işleyen dizinin gücü, içindeki duvarları çatlaklarla dolu olan, kafası kırık fakat kalbi daha fazla yaralı izleyicilerini kendine büyük bir güçle bağlayabilmesi klasik bir animasyondan beklenen eğlencenin çok ötesinde, duyguların ağırlığıyla hareket etmekte güçlük çekerken hayatı boyunca bitmeyen bir anlam arayışı çabasındaki insanlara ayna tutabilmesinde. hassas bünyeler izlerken dikkat etsin; samimiyetle güldürmeyi başardığı anların orta yerinde sizi bir anda kahkahalardan gerginleşen yanaklarınızın üzerinde usulca akan yaşlarla baş başa bırakabilmekte. rengarenk ve eğlenceli bir dünyayı seyre dalarken ben nasıl böyle darmadağın olup bu hale geldim diyorsan eğer bil ki nedenleri içinde uyanmaya başlayan kendi saklı geçmişinde.

devamını gör...

izlerken insana iyi gelen en özel sitcomlardan biri de budur. seinfield kral ise friends kraliçe kesinlikle.* bunun kadar samimi ve sempatik karakterleri olan gelmemiştir. en güzel tarafı da belki bu özelliği. her karakterdeki o saflık, hafif salaklık ve insancıl tarafların ağır basıyor oluşu insanı kendine çekiyor. her birinin ayrı ayrı zaafları, kötü huyları ve kusurlarına rağmen özlerindeki samimiyet ve birbirlerine olan sevgileri, bağlılıkları bir diziden çok ötede, gerçek bir dostluğu izliyormuş hissi veriyor. özellikle joey ve chendler özlenecek karakterler. keşke bitmeseymiş diyor insan. fakat onca yıla rağmen suyunu çıkartıp sıkmadan sona erdirmiş olmaları bile ayrı güzel. izleyenler bilir neden bu kadar çok sevildiğini. izlememiş olanlar ise kısa bir süre içerisinde anlayacaktır başlarlarsa eğer. sitcom için büyük bir kırılma noktası idi. kendisinden sonra gelecek bütün yapımları etkilemesi de kaçınılmaz hale geldi. anahtarlar bırakıldı ve en güzel bir şekilde veda edildi. hoşça kalsınlar hep anılarda. ara sıra ya da en depresif anlarda tekrar ziyaret edip bünyeye ilaç gibi zerk etmeyi de ihmal etmemeli.

devamını gör...

efsane sıfatını sonuna kadar hak eden nadir müzik gruplarındandır led zeppelin. zamanının çok ilerisinde kaliteye sahip mükemmel eserleri ve her biri kendi alanlarında ayrı ayrı devleşen elemanları ile kuşaklar boyunca unutulmayacak, nev i şahsına münhasır, nadide bir topluluktu. tüm bunların yanında daha etkileyici bir nedenden söz edebiliriz led zeppelin'i efsane olarak nitelendirebilmek için: bonzo ve ölümü... john henry bonham ya da çokça bilinen ismiyle bonzo, 31 mayıs 1948 yılında yağmur'un eksik olmadığı ingiltere'nin ortabatısında bulunan worcestershire kentinde hayata gözlerini açar. ne büyük bir şanstır ki bizler için, henüz 5 yaşında minicik bir veletken davula karşı meyleder yüreği; boş kutular ile kendine ilkel bir davul seti yapar. dönemin en mühim davulcularından olan gene krupa ve buddy rich'in hareketlerini taklit ederek yavaştan davul çalmayı öğrenmeye başlayan bonham, premier marka ilk davul setine 15 yaşında kavuşur... bu dönemde bir çok grupla aynı anda çalan bonham crowling king grubunda vokalist robert plant ile tanışır. ingiltere müzik piyasasında giderek ünlenen john bonham stüdyo kayıtlarında bir çok önemli isimle çalışır. 1967 yılında a way of life isimli tekrar çalışmaya başlayan bonzo, bu dönemde joe cocker ile birlikte sahneye çıkarak ingiltere'nin en önemli davulcularından biri olmuştur... gelmiş geçmiş en büyük gitar virtüözlerinden biri olan jimmy page, yeardbirds 'den sonra yeni bir grup kurmayı düşünür ve vokalist arayışlarına girişir. birçok isimden sonra gittiği robert plant, page’e john bonham'in ısrar edilmesi şartıyla kabul eder. 1968 yılında londra'nın kuzeyinde, tim rose ile birlikte çaldığı bir konser sonrasında bonzo'yu izleyen page'in ikna olması ile müzik tarihine damgasını vuran efsanenin adı belli olur: led zeppelin... 1968 aralığında amerika turnesinde üstün performansları dinleyicilerini büyüleyen led zeppelin rock ve heavy metal tarzlarının öncülüğünü yaptıkları yeniliğe açık müzikal anlayışa sahip, doğu ve batının farklı tınılarını ortak bir paydada buluşturabildikleri eşsiz eserlerini barındıran milyonlarca kopya albüm satışları ile müzik piyasasına olan tartışılmaz katkılarını günümüze değin sürdürmektedir... yakın bir arkadaşının önerisi ile ludwig marka davul kullanmaya başlayan ve bu markayı dünyaya tanıtan bonham, standartlardan daha uzun ve ağır olan bagetleri ile stilinin oluşmasına neden olan kendi geliştirdiği setup ile efsanevi led zeppelin parçalarında hünerlerini gösterir. klasik davul seti dışında senfoni orkestralarında kullanılan gong, timpani ve konga eklemeleriyle latin, samba, oryantal gibi bir çok tarzı bir arada çalabilmiştir. 1974 yılında son of dracula filminde görünen bonham, bu dönemde keith moon ile birlikte soundtrack albümünde de çalar. moby dick parçasındaki unutulmaz davul solosuyla tarihe geçen bonham 1980 yılının eylül ayında bir sabah provaya gitmeden önce kahvaltıdan önce alkol alınca asfiksi nedeniyle yaşamını yitirir... john henry bohnam'ın beklenmeyen ölümü ile sarsılan grup söylentilerin aksine yeni bir davulcu almayı kabul etmeyip led zeppelin ismi ile müzik yapmaya devam etmeme kararı alır. birbirlerine olan bağları ile onurlu bir davranış sergileyerek yitirdikleri bonham'ın ardından led zeppelin ismini asla kullanmayan grup elemanları yalnızca bu davranışları ile bile müzik tarihinin en büyük efsaneleri arasında yer almayı hak ediyor bence.





devamını gör...

dışavurumculuk; ifadeciik, anlatımcılık, kendilikçilik kelimeleriyle karşılık bulmaktadır. doğalcılık ve izlenimciliğin karşıtı olarak tinsel yaşantının içeriğiyle dile getirilmeye çalışan sanat akımıdır. fransa, rusya, isveç, gibi ülkelerde görülen bu akım gerçek manasıyla kendini tüm sanat alanlarındaki gelişmesiyle almanya'da göstermiştir. dışavurumculuk cermen toplumlarındaki bunalımlar ve düşünsel gelişmelerin yaşandığı dönemlerde ortaya çıkmış olan bir sanat akımıdır. bu akımın düşünsel temelinde 19. yüzyılın burjuvacılığına, olgucu düşüncelerine, ruhbilim ve doğabilim alanlarındaki özdekçi felsefeye karşı çıkış ve kapitalizm, sanayi devrimi ile burjuva ahlakını yermek ve yaşanan dünyanın yadsınması fikri yatmaktadır. insanın çevresindeki derinlikli olmayan görünümler, toplumdaki huzursuzluk ve nesnel gerçekler, tedirginlik ve güvensizlik duygusu karşısında dışavurumcular beynin derinliklerine inip hayal ve düşler dünyasını yansıtmaya çalışmışlardır. bunu da nesneleri olduğu gibi değil, soyutlama tekniği ve simgelerden yararlanarak perspektif kurallarına uymayan, asimetrik yapılarda, betimlemeye gerek duymadan anatomi kurallarını bozuma uğratan bir tercih kullanarak gerçekleştirmişlerdir. ekspresonizm renk ve biçim uygulamalarında geleneksel olarak realizm diye bilinen sanattan belirli farklar gösteren devrimci bir sanat akımıdır. fiziksel olayların özüne ulaşmak için nesnelerin görüntülerinin ötesine varılmak istenmiştir. bu üslubu benimseyen sanatçılar, kültürel yozlaşmayı ve var olan burjuva toplumunun materyalizmini reddederek toplumun dış görünüşün sahteliği diye gördükleri şeye karşı çıkma eğilimindeydiler. yeni gelişmelere düşman olarak gördükleri bir geleneğe karşıt olarak, yeni bilinç, yeni fikirler ve yeni biçimler aramaktaydılar. bununla birlikte bu bağlamda önemli olan sadece üslup ile ilgili başlangıç ve gelişmeler değil, ekspresyonist ressamların ve diğer sanatçıların sanat sanat içindiranlayışından kaçmak; siyasi bağlantılar edinmek ve zamanının bazı sosyal - siyasi idealleriyle kendilerini özdeşleştirmek eğilimleridir.

(bkz: dışavurumcu alman sineması)

(bkz: das cabinet des dr. caligari)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim