nağmeler her daim, çatlak nerede bulamıyorum. az bir dur, dinleyerek dolduruyorum. dostlarımdan pek iz yok, kışlarım uzun zamandır pek bir soğuk. ben, bizzat kendim, bazı anlarda minicik bir ezgi bulup onun ardından çocuk gibi takılıp o malum nedeni arıyorum. şimdi herkes sokağı doldurmuş, bu güzel sesler balkonlara tırmanırken ben şuradaki alçak duvarın üzerinde bulutları seyre dalıyorum. kıvrıldı, derinleşti ve kaybolacağını biliyordu.
çocukluğun sokaklarda oynayarak geçtiği altın dönemler. ne ellerde internete bağlı akıllı telefonlar var ne de evlerde doğru düzgün bilgisayarlar. keyifle başlayan bir bayram günü, bugünlerdeki gibi buruk, neşesiz ve heyecansız değil. yedi tepeli şehri dört bir yanından seyre dalıp büyülendiğimiz yedi odalı evde misafirler ağırlanıyor. şehir dışından kuzenler gelmiş. gıcır gıcır pantolonları ve gömlekleri kuşanmışız, her birimizinki ayrı renklerde. evde nefis kokular ardımızdan koşturuyor. baklavalar, çikolatalar, şekerlemeler, mideler bulanıncaya kadar keyfi çıkarılıyor. dedenin verdiği yeşilliklerle cepler dolmuş, evdeki bitmek bilmeyen saklambaç faslından sıkılınca dışarı çıkılıyor. sokağın çağrısına karşı çıkılmıyor. kız kaçıranlar, çatapatlar, her türlü sağlıksız abur cuburlar; harçlıklar birer birer eriyor. en afili top hangisiyse onunla maç yapılıyor. ne yorulmak var serde ne de sıkılmak. güneş tam da kara örtünün altına girmeye hazırlanırken bakkalın üst katındaki evden çığlık kıyamet yayılıyor sokağa. tüm çocuklar sus pus. top sokağın başındaki arabanın altına doğru yavaşça yol alırken gözler kocaman açılmış, gerçekle yüzleşmek için bekliyorlar. bülent abinin evi burası. bayram namazından sonra sabah erkenden arkadaşlarıyla denize gitmiş. öğreniyoruz ki yüzme bilmemesine rağmen zorla suya sokulan bülent abi boğulmuş. bir evin tek oğlu, yıllar sonra kavuşulan yegane evlat kaybedilmiş hırçın dalgalar arasında. çocuklar tek tek eve dönmeye başlıyor. söyleyecekleri hiçbir şey yok. çocukluğa vurulan en büyük darbelerden biri ölüm ve onlar büyümenin telaşına hazır değilken acımasız ölüm gerçeği ile yüzleşiyorlar...
dünya üzerinde ve hatta ayda, normal koşullarda ve oda sıcaklığının bir tık üzerinde, saatte yahut 59 dakikanın sınırında, zibilyon kilometre hızla üzerime gelenlere karşı atakta bulunmasam dahi, hayalet olup içimden geçmelerine izin veriyorum. darbeler de bir yere kadar, demokrasinin gelişme eğilimi gösteremediği kaseleri çatlatmaya doyamayan bir devlet de değilim ki katlanayım. sıkıntılar mühim ve kendi içimde yeterince tutsaklık yaşıyorken, zincirlerini parlatanlar da bir yere kadar. hadi eyvallah, keyfinize bakın. bana mühim olan belli. bütün kafiler yanımda dursun. inatlaşmasını biliriz, keçi de değiliz ve fakat toslar hiç dinmesin isteriz.
burada buruşuk havlu suratlı muşmuladan hallice bir tip vardı, o ve onun gibi terör seviciler rahatsız olurdu bu sözden. diyemeyenin mutsuzluğuna kimse karışmıyor, herkesin gururu kendine.
gri yok mu? siyah ve beyaz diye ayırmaktan bıkmadınız. isa da grunge starları gibi bir tip değildi zaten. varsa tabi. dark jedi’lara selam, güç sizinle olsun!
gelmiş geçmiş en acıklı şarkılardan biri. belki arabeskin ilk üç isminden bir isim ve gothic/doom metal klasiklerinden birkaç rakibi çıkabilir. o derece nadide bir eser. sevmeyenle ilişkimi askıya alabilirim. kirli zevk turnusolü mübarek.
sen neden varsın? diğer hepsini boşverdim de sen hiç olmamalısın. her anlamda tam bir baş belasısın! ilahi bir gücüm olsa ilk iş seni tedavülden kaldırmak olacak. ikinci sırada da sivrisinekler var, onlara da kinim bitmiyor.
sözde gelen arkadaşlık, dostluk maskesi takıyor; yalnızlığınıza omuz atıp biz bir zincir olalım diyor. candan daha yakınmış gibi duranlardan kanınıza zehir akıyor; bir fırsat anında müsait bir acıya yol açıyor.
hayat bazan böyledir işte, yalnızlığınızın yerinin dolmaması gerektiği anlar oluyor. parçalanan olmadan kıymetini bilin; gerçek dostlar ve yalnızlığınız mühim.
son sürat üzerine gelen cümbüşün aniden durması. fakat içinden geçip giden bir şeyler var. kimleri alıp götürdü senden? aynı yolun tam ortasında kaç kez yaşandı bu mutsuz kazalar? aynı soruları kaç kez tekrarlayıp cevaplarını boşluğa savurdun? gecenin en koyu deminde kaçıp gitme isteği. ve hadi üçü beşi boşver, bu kez dört dörtlük olsun. sen bu kez en kararlı pişmanlığındayken ötekiler renkli rüyalar aleminde. son bir cümle hakkını kullanmayı bile yük olarak gördün. zamanı dondur usulca süzülürken, nasıl olsa şiddetli bir darbeyle filme son noktayı koydun. yanında bir tek vazgeçilmez dostun var. onu da koluna takıp gidiyorsun. seyirciler bu sonu bekliyorlardı ama neden şaşkınlık çemberinde debelenip karaya çıkmaya çalışıyorlar anlayamıyorsun. soluk kovalardan parlak yüzeylere çarpan dalgalar hiçbir kiri temizlemeye yetmiyor. iki tebessüm arasında ince bir yaş olarak saklanmaya devam ediyorsun. hadi şimdi sahiden gülümse, kalan tüm mürekkebin son sürat kuruyacağını biliyorsun.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.