sensörlü gece lambası yazar profili

uzun zamandır alt yapıyı hazırlıyorlardı zaten. hiç şaşırtmamıştır..

zamlardan sonra yetim kalan başlıklardan biri daha.
canlar 15 gün ankara'dayım varsa sohbetine, muhabbetine güvenen ısmarlarık elbet.

evet canlar hayırlısı ile uzun yıllar avrupa'da hizmet verdikten sonra başkentimizde de bir şube açacağız. bu konuda sizlerinde fikirlerinizi ve görüşlerinizi almak isteriz.
ayrıca reklamcılık, grafik tasarımı ve emlak sektöründe olan arkadaşlar bana ulaşabilir.

bildiğim kadarıyla şeytan zaten iman eden bir varlık ki adem yaratılana kadar. ondan sonrasını sezen aksu söylüyor zaten bu iki genç cahili kandıran şeytan onların ve dolayısı ile onlardan olan bizlerin cennetten kovulmasına sebep oluyor. şu saatten sonra şeytan vazgeçerse bize ne olacak? hadi cennete gidenleri ve hala dünyada yaşamakta olanları geç peki yüzyıllardır cehennemde yananlara büyük bir haksızlık olmayacak mı?

silinip gitmediği sürece ülkenin refah seviyesi yükselmeyecektir.

tepkileri çok iyi anlıyorum fakat siz neden prim veriyorsunuz bunlara? onlar yokmuş gibi davranın. böyle böyle defolup gideceklerdir yani öyle umuyorum gerçi bazıları var onlar tam moderasyonluk. moderasyon tetikte olsun.

"herkesin hayatına kimse karışamaz"

sorunlar, yasaklardan doğar.

bir gerizekalıya anlatır gibi anlatmasına rağmen konuya tamamen fransız yandaş argümanlarla ısrarla manipüle edilmeye çalışıyor. ülkedeki sorun tamamen yandaş medya. madem ekonomi tartışılıyor o halde çıkarın ekonomistleri onlar tartışsın, medya patronlarının, yandaş siyaset bilimcilerin, kısacası herbokologların toplanıp halkta bir algı oluşturma minvalinde düzenlenmiş bir program olmuş tıpkı diğerleri gibi. yazık olmuş özgür hocaya aslında ne kadar haklı olduğunu bilmelerine rağmen misyonları gereği adamı hedefe oturtmuşlar.

sanırım diğer tüm yazarlardan ayrışıyorum bu konuda. çevreme karşı uygulamış olduğum güzel bir ölçüttür.
şöyle ki: onlara değer verin kendilerini çok değerli hissetsinler öyleki sizin için vazgeçilmez olduklarını düşünsünler ve tam o anda onların gerçek karakterini öğrenme fırsatını elde edeceksiniz. çünkü insan evladının fıtratı bellidir. isterler ki herşey ve herkes kendilerine mahkum olsun ve bunu tam olarak anladıkları anda beklenmedik bir tekme yerseniz. çoğunluğu böyle davranır bunun aksini yapanlarda vardır anca %1'lik bir kesim. işte o %1'i hayatınızda ayrı bir yere koyun ve diğer tüm kendini vazgeçilmez sananlardan kurtulun. fakat bilmelisiniz ki elbet bir gün o %1 de aynısını yapacak. bu nedenle insanlara karşı beklentilerinizi azaltın ki bu şekilde hayal kırıklığına uğramaktan kurtulun. siz aslında kimseye muhtaç değilsiniz. hiç bir insan bir başka insanın yokluğundan ölmüyor. beklentilerinizi asgari düzeye indirin. hayatınızı siz kontrol edin kimsenin kontrolüne bırakmayın ve kimsenin hayatına endekslemeyin. evet sürekli yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim. sonucunda hep pişman mı oluyorum? kesinlikle hayır. çünkü karşımdaki insanlardan çok büyük beklentilerim olmuyor. insanlara değer veriyorum elimden geldiği kadar iyilikler yapıyorum bunu hakeden insanları hayatımda farklı bir alana taşıyorum ötekilerede köpek çekiyorum. insan denen varlık o kadar karmaşık bir yaşam formudur ki onu anlamak imkansızdır. onlara en azından bir kere hiç bir beklentiniz olmadan haddinden fazla değer verin. fakat beklentiniz olmadığını hissettirmeden yapın bunu nötr bir pozisyonda deneyin. üzülmezsiniz. hayatından bir sahtekarı çıkarmış olmak bir kaybediş değil aksine büyük bir kazanımdır.

bir üstteki yazara katılarak eklemek istiyorum: dostoyevski suç ve ceza'da bunun cevabını vermiyor mu? raskolnikov'un derin vicdani hesaplaşması ve bir türlü bunun ağırlığının altından kalkamayarak herşeyi göze alıp gidip suçunu itiraf etmesi. hepimiz için geçerli değil mi? vicdani olarak yanlış bir eylemimizin sonucunda hepimiz o hesaplaşmanın ağırlığı altında ezilmiyor muyuz? ve en sonunda telafi yolları aramıyor muyuz?

fortis fortuna adiuvat - talih cesurların yanındadır.

john wick filminde geçiyordu.

gözlerimi kapatıyorum. evet şu anda ibizadayım etraf mükemmel, serin bir hava ama üşütmeyen cinsten kız mükemmel görünüyor. hava hafif kararmaya doğru ve ateş böcekleriyle kelebekler etrafımızda uçuşuyor ben zaten kendimden geçmişim. her şey aniden gelişiyor kız bir anda masadaki beypazarını bir dikişte bitiriyor ve ardından "euuuurt!" diye bir ses! önce ateş böcekleri ölüyor sonrada hep birlikte kelebekler. hemen uzanıp elindeki boş beypazarı şişesini alıp masanın metal ayağına sertçe vuruyorum ve kırık şişe elimde bir silaha dönüşüyor. kızın gözleri faltaşı gibi açılmış altına s.çmk üzere. aniden masadan kalkıyorum ve kırdığım şişe ile derin bir yarık açıyorum. her taraf kana bulanmış oracıkta boğazıma bir kesik atıp hayatıma son vermişim.
yine bir kadının ölümü ile bitecek sandınız değil mi?
kadına şiddete hayır!

hemen ekledim sepete, ben demirtaş'ın kendi kaleminden böyle bir kitap bekliyordum olsun okuyalım bakalım. başlığı açan arkadaşa çok teşekkürler.

hayat gerçekten öylesine zorluyor ki bazı anlarda gözlerine baktığında tüm herşeyi unutmak sanki başka bir boyuta geçmek istediğin bir insan olsun istiyorsun karşında. aynı kandan değil ama seni onlar kadar ve hatta onlardan daha iyi tanıyan.. bakışlarıyla zamanı durdurabilen.. anne gibi kucaklayan, kardeş gibi kollayan, baba gibi muhtaç etmeyen..

dün akşam trt yayınından da anlaşıldığı üzere yolun sonuna gelinmiştir. bunlar kaybedince trt'nin politik tutumu ne olur nasıl olur çok merak ediyorum. birkaç vatandaşın eline verilen ezberletilmiş söylemler, 4 yandaş gazetecinin yine ezberletilmiş önceden belirlenmiş soruları ki daha soruları sormadan önce arkadaki ekranda sorularla ilgili görsellere yer verilmesi falan, onu yaptık bunu yaptık deyip yapılanların hemen hemen hepsinin avrupa birliği uyum yasaları gereği yine avrupa birliği desteği ile yapılması, sonra kur üzerinden operasyon çekiyorlar denmesi. 2016 da kılıçdaroğlu'nun faiz söylemi! ya arkadaş bir taneside demiyor bu adam bunu söylediğinde dolar ne kadardı enflasyon ne kadardı diye.
trt'nin bu sondaki yapımlarını beğeniyorum ama bu tiyatro hiç olmamış. aşşağıdan yukarından nereden bakarsan bak yolun sonu görünüyor.

benimseyenlere sol muhafazakar diyoruz. yukarıda bir yazar arkadaş "akpartinin yaptığı devletçiliktir" yazmış çok yanlış yapmış ilgili arkadaşı şuraya yönlendiriyor bir numaralı tanımı okuyup biraz düşünmesini rica ediyorum (bkz: devletçilik) devletçilik politikası uygulayan bir hükümet kendi fabrikalarını satmaz yerli milli diye diye ülkenin tüm kazanımlarını orya buraya sattılar. hani nerde tank palet fabrikan! nerde şeker fabrikan! bak millet bugün şeker bulamıyor. herneyse konumuza dönelim. yine aynı arkadaş "islam sosyalist olamaz" diyerek iç dünyasında nasıl bir anlam karmaşası varsa çıkarıp atmış suratımıza. ben bu arkadaşı devletçilik başlığında bırakarak konu ili ilgili birşeyler söylesem iyi olacak.
çok ciddiyim islamiyette ciddi bir reform hareketi sosyalizm ile islamiyeti bir araya getirebilir. bu hali ile olmaz ama. reform dediysek avrupa'daki aydınlanma çağından bahsediyorum. çok iyi biliyoruz ki avrupa rönesans ve reform ile karanlık çağı devirdi fakat bizim karanlık çağımız hala devam etmekte bizde martin luther' ler çıkmıyor mu? evet bazı dönemler bazı insanlar birşeyler yapmaya çalışıyor ne var ki öylesine bir karanlık kuyuki radikal islamcılar bir yolunu bulup kıvılcımı döndürmeyi başarıyor. kendisini sol muhafazakar ya da islami sosyalist olarak nitelendiren insanlar genelde iki tarafında hümanistik kanunları üzerinden hareket ediyorlar. bu kesimin bir zararını görmüş değilim ve hiç iktidar yanlısınıda rastlamadım ve hatta hükümetin dini nasıl istismar ettiğini bizden daha iyi analiz ediyorlar. dinde reform yapacak birileri varsa onlarda işte bu kesimdir diye düşünüyorum ama islamiyet'in bu karanlık çağının yine bi 300 yılı vardır.

bugüne dek yaşamış milyarlarca insandan yalnızca birisin
ve
aslında ötekilerden çokta farklı değilsin
ki
hepsi bir şekilde ölmüşken, sen bu dünyada baki değilsin

bu hükümet ne yapıyorsa zenginler için yapıyor. bedelli askerlik ya tam olarak kaldırılmalı ya da herkesin bütçesi gözetilerek yeniden düzenlenmelidir. şöyle bir araştırdım da gerçekten çok saçma şu anda bedelli askerlik ücreti 43.150 tl bu bazılarımızın ödeyebileceği bir miktarken bir çok insanın odeyemeyecegi bir miktar. ayrıca şu anlamada gelmiyor mu? zenginin oğlu parasını versin fakirin oğlu gitsin askerliğini yapsın. zaten şehitlerin hepsi fakir fukara ailelerin çocuğu zaten hiçbir vekil ailesinde şehit yok ki iktidar partili 3 vekil bedelli askerlik yaptığı zaman bile maaşlarını almaya devam ettiler yav bu nasıl bir alçaklıktır arkadaş askerlik paralarını bile halka ödettiler. o iktidarınız yerle bir olacak, o umursamadığınız yoksulluğa mecbur ettirip bide bu hallerine bile şükretmeleri gerektiğini bas bas bağırdığınız o halk sizi yer ile yeksan edecek. hakkını bir bir soracaklar.

son olarak böyle bir sorunum olduğu için açmadım bu başlığı yalnızca otobüste bir yaşlı amcanın oğlu hakkındaki çaresizliğine tanıklık ettiğim için açtım. yoksul bir babanın sitemi.

bu ülkede yaşamayı becerebilen bir insan dünyanın her yerinde çok rahat bir şekilde yaşamını sürdürebilir. kalkıp bana suriye, afganistan falan demeyin bizim ülkemizde çok farklı değil yıllardır doğusunda süren bir savaş var, nerede ne zaman bomba patlayacağı belli değil, herhangi bir gruba dahil olmasanız bile birilerinin gözünde hep bir grubun üyesisinizdir ve her an kirli bir iftira ile kapınız çalınıp nedenini bile anlamadan hapise atılabilirsiniz. olup biteni anlayan bilinçli bir insan için bu ülkede yaşamak gerçekten orwel'in 1984 romanındaki atlantiste yaşamakla eş değerdir. hiç bir fiziki müdahaleye maruz kalmasanız bile en sonunda psikolojiniz bozulur paranoyak, depresif bir hal alır toplumdan kaçmanın yollarını arar durursunuz. artıları yok mu? evet var fakat eksileri daha çok maalesef. yinede yaşamaya,direnmeye devam ediyoruz işte kendimizden geçtik bizden sonrakiler için birşeyleri düzeltme umuduyla yaşıyoruz..