sinemasever yazar profili

eminem tarafından almost famous şarkısında kullanılan ingilizcenin en uzun kelimelerinden. sözler şu şekilde
"now get off my dick
dick's too short a word for my dick
get off my antidisestablishmentarianism, you prick"

konusu bize çok yabancı olmayan zengin kız fakir oğlan aşkı ve babaların çekişmesi denilebilir. fakat bu basit konunun nasıl işlendiği, döneminin ötesinde bir anlatımla nasıl sunulduğu ve özellikle son 15 dakikalık fırtına sahnelerinin neredeyse 100 yıl öncesinde nasıl çekildiğine akıl sır erdirmek mümkün değil. sadece şu meşhur ev cephesinin buster keaton üzerine düştüğü sahne için bile izlenmesi gereken film.

bir mahkeme düşünün, işin ilginç yanı taraflardan biri yahudiler diğeri ise tanrı.

film, dizi ve kitap tavsiyesi alıp, izleyip okuduklarınız hakkında yorum yapabileceğiniz bir uygulama.

her ne kadar böyle bir bilgiye rastlamadıysam da tahminimce çıktığı yıllarda medya çalışanları ve özellikle gazeteciler tarafından pek sevilmemiş bir film olduğunu düşünüyorum. öte yandan filmin konusuna dönecek olursak gazetecimiz ve asistanı başka bir haber için yolda giderlerken şans eseri benzin almak için durdukları yerde, daha büyük getiri vaat eden bir olayla karşılaşıyorlar. bundan sonra bir gazetecinin bir haber uğruna ne kadar ileri gidebileceği anlatılarak medya sektörünün diğer yüzü gösteriliyor. fakat diğer açıdan konuya sadece gazeteciler ve medyacılar olarak bakmazsak, her insanın kendi menfaati doğrultusunda neler yapabileceği, sınırları ne kadar zorlayabileceğini göstermesi açısından ders çıkarılabilecek güzel bir film.

izleyeni gerçekten etkileyen, derin bir hikayeye sahip tam bir başyapıt. eski sovyetler birliğinin fakir mahallerinden birinde yaşayan lilya isminde genç ve güzel bir kız annesi tarafından terkedilir. bunun sonrasında lilya'nın hayatta kalmak için yaptıklarını, katlandığı zorlukları konu edinen bu filmin en etkileyici yanı ne yazık ki anlatılanların gerçek olması. biz görmesek, görmek istemesek bile böyle hayatların var olduğunu bilmek filmi daha anlamlı yapıyor. başrolün başarısını da unutmamak lazım , film çekildiğinde 15 yaşında olmasına rağmen mükemmel oynamış. herkese hitap edeceğini düşünmesem de kesinlikle çok anlam çıkarılabilecek oldukça önemli bir film.

zamanında oldukça ses getiren martin scorsese'nin isa'yı anlattığı mükemmel film. özellikle hristiyan aleminde hem filmin hem de esinlenildiği kitabın yasaklanmasının sebebi ise kutsallıktan hatta iddiaya göre gerçek hikayeden uzak, "uydurma" oluşudur. filme gelecek olursak isa, kutsallıktan uzak hatta neredeyse şizofreni bir insan olarak anlatılıyor. her ne kadar tanrı'nın oğlu(ya da tanrı) olsa da kusursuz olmadığı, acizliği, korkusu, şüphesi ve gelgitleri yansıtılıyor, en kuvvetli duygu olan korkunun eşiğinde zaman zaman kendisinin bu görevi hak edip etmediğini sorgularken zaman zaman mucizeler yaratmaya, görevini yapmaya çalışmaya devam ediyor. buraya kadar cüretkarlık çok abartı seviyede olmasa dahi, en sonunda çarmıha gerildiği sırada "koruyucu meleği" ile tanışmasıyla olaylar doruk noktasına ulaşıyor. sonrasında isa'nın da sıradan biri gibi kolayı seçen insani yönlerini göstererek - benim açımdan-en cüretkar isa filmi olmayı başarıyor. tabii burada willem dafoe'nin tek kelimeyle mükemmel oyunculuğunu da es geçmemek gerek. aciz, korkak, güçsüz ve şizofreni bir isa herhalde en iyi bu şekilde oynanabilirdi. bu sebeplerle kesinlikle izlenmesi gereken bir filmdir.

düşünün.

mindhunter. animasyon olarak paradise pd izlenebilir.

her günü son gününmüş gibi yaşa, bir gün haklı çıkacaksın.

soğansız.

isteksizlik.

en üstün olduğunu varsayan ama öyle olmayan varlık.