jim morrison'ın şiir kitabı.

ilk baskısı yalnızca 100 adettir, ancak sonrasında beat kuşağı için bir başucu kitabı niteliği taşımıştır ve günümüzde de büyük ilgi görmeye devam etmektedir.

ülkemizdeki ilk basımı da bildiğim kadarıyla korsan yayıncılık tarafından 1992 yılında yapılmıştır. 2001 yılında ise benim de sahip olduğum çivi yayınları tarafından yapılmış bir baskısı bulunmaktadır. 2017 yılında, sub basın yayım etiketiyle yayımlanan kitap ise, morrison'ın ölümünden sonra bulunan ve birkaç hayranı tarafından yayın hakları alınarak the american night adı ile yayımlanan kitap ile mezkur kitabın birleştirilmiş halidir. tanrılar, yeni yaratıklar & amerikan gecesi ismiyle yayımlanmıştır.

müziğine yansıyan atmosferin şiirlerinde karşılık bulduğu söylenebilir. şiirlerinde yoğun bir egzotizm, simge, sembol ve alegori hakimdir.

iki bölümden oluşur: küçük deneme yazıları olan ilk bölümünün ismi tanrılar, şiirlerden oluşan ve sevgilisi pamela susan'a ithaf ettiği ikinci bölümünün ismi ise (bkz: yeni yaratıklar)
devamını gör...

yönetmen, senarist, yapımcı, oyuncu, şair, müzisyen ve daha niceleri olan onur ünlü'nün ah muhsin ünlü müstear ismiyle 2005 yılında yayımladığı ilk şiir kitabıdır. aynı zamanda son şiir kitabıdır.

şayet henüz cahit zarifoğlu şiirleri ile tanışmamışsanız, 'taklitler aslını yaşatır' klişesine düşmeden, keyifle okuyabileceğiniz bir şiir kitabıdır; buna mukabil, zarifoğlu şiirlerine aşinaysanız...

(bkz: fill in the blanks)


öyleyse kitaptan bir şiirini de okuyup öyle dağılalım.


sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-senegalliler dahil değil

sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-yoksa seni rahatsız mı ettim?

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.
devamını gör...

tutunamayanlar, klasik bir roman okuma deneyimi sunmaz. bu yüzden, kitabı okumaya başlayan biri, olay örgüsü açısından akıcı ve kolay anlaşılır bir metin beklememelidir. oğuz atay, bilinç akışı, iç monologlar, ansiklopedik bölümler, oyunlar ve parodilerle geleneksel anlatıyı kırar. okur, zaman zaman metnin içinde kaybolabilir, tekrar tekrar dönüp bazı bölümleri anlamaya çalışmak zorunda kalabilir. fakat bu kayboluş, aslında romanın özüne dair bir deneyimdir. tutunamayanlar’ın dünyasına girmek, yalnızca bir karakteri ya da hikâyeyi takip etmek değil, aynı zamanda o dünyadaki yabancılaşma hissine ortak olmaktır.

bu kitabı okurken sabırlı olmak gerekir. oğuz atay’ın mizahi dili, zekice kurguladığı ironiler ve sistem eleştirileri, bazen metni ağırlaştırabilir ama bu katmanların içinde kaybolmaktan korkmamak gerekir. okur, özellikle selim ışık’ın ve turgut özben’in içsel dünyalarını anlamak için, onların düşüncelerine ve çıkmazlarına empatiyle yaklaşmalıdır. metinle inatlaşmak yerine, ona kendini bırakmak en iyi yaklaşımdır.

kitap bittikten sonra okuyucuda kalıcı etkiler bırakabilir. özellikle toplumun dayattığı kurallar, bireysel varoluş sancıları ve sistemin bireyi nasıl biçimlendirdiğine dair farkındalık yaratabilir. “ben gerçekten tutunanlardan mıyım, yoksa farkında olmadan tutunamayanlardan biri miyim?” sorusu, okurun zihninde uzun süre yankılanabilir. kimi okurlar bu kitabı bitirdiğinde kendini yalnız hissetse de, aslında tutunamayanlar, yalnız olmadığımızı da hissettiren bir metindir. okuyan herkes, bir noktada kendi selim’ini ya da turgut’unu bulabilir.

eğer tutunamayanlar sonrası benzer bir okuma yapmak istersen, oğuz atay’ın tehlikeli oyunlar romanı, yusuf atılgan’ın aylak adam’ı veya albert camus’nün yabancı’sı gibi eserler, bu kitaptaki ruh halini pekiştirebilir. ama en önemlisi, bu kitabın bir kez okunup geçilecek bir eser olmadığını anlamaktır. yıllar sonra tekrar açıldığında bile, her seferinde yeni anlamlar çıkarılabilecek bir metindir. her seferinde yeni bir umut ve yeni bir heyecanla…
devamını gör...

yusuf atılgan'ın mezkur romanı, ilk olarak 1959 yılında varlık yayınları tarafından yayımlanmıştır.

romanın ana karakteri olan c., adının sadece baş harfiyle anılmasıyla bile sıradanlıktan uzak, sıra dışı bir figürdür. c., toplumun dayattığı geleneklere, ilişkilere ve normlara uyum sağlamayı reddeden bir karakterdir. zengin, yalnız ve "aylak" bir hayat sürerken, hayatın anlamını ve gerçek sevgiyi arayışı romanın temel eksenini oluşturur.

roman boyunca c.’nin içsel çatışmalarına, geçmişiyle yüzleşmelerine ve insanlarla olan sorunlu ilişkilerine tanık oluruz. özellikle çocukluk travmaları, annesiyle olan sorunlu bağı ve sevgiyi bulma konusundaki saplantısı, karakterin derinlikli psikolojik çözümlemesine olanak tanır. aylak adam, batı’daki varoluşçu edebiyatın etkilerini taşır; sartre ve camus gibi yazarların izleri romanda hissedilir; ancak yusuf atılgan, bu düşünceleri yerel bir atmosfer ve dil kullanarak, türk toplumunun özgün yapısına uyarlamayı başarmıştır.

romanın anlatımı, hem iç monologlara hem de etkileyici betimlemelere dayanır. şehir, romanın bir diğer karakteri gibidir; c.’nin istanbul sokaklarındaki başıboş gezintileri, hem onun iç dünyasına hem de toplumun yüzeyselliğine ışık tutar. modernizm etkisindeki bu eser, hala güncelliğini koruyan bir başyapıt olarak görülür ve edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir klasiktir.
devamını gör...

mehmet kartal’ın hayatım harbiden roman adlı eseri, otobiyografik öğeler taşıyan ve kendi hayatından izler barındıran etkileyici bir anlatıdır. kitap, yazarın zorlu ve çalkantılı yaşamını tüm gerçekçiliğiyle gözler önüne serer. yoksulluk içinde büyüyen kartal’ın taşradaki sıkışmışlık hissi, gençlik yıllarındaki hayatta kalma mücadelesi ve suç dünyasına sürüklenişi kitabın ana eksenini oluşturur.

eser, hırsızlık, cezaevi tecrübeleri ve akıl hastanesinde geçen günleri anlatırken toplumsal eleştiriyi de ihmal etmez. kartal, bu süreçte yalnızca kendi hikayesini değil, aynı zamanda toplumun alt sınıflarında yaşayan bireylerin sıkıntılarını, hayallerini ve kırılganlıklarını da aktarır. yazarın samimi ve yalın dili, okuyucuyu doğrudan olayların içine çeker. dramatik bir anlatıdan kaçınarak hayatın sert gerçeklerini olduğu gibi sunar.

hayatım harbiden roman, bireyin zorluklar karşısındaki direncini ve hayata tutunma mücadelesini işlerken aynı zamanda kartal’ın kendi içsel hesaplaşmalarına da sahne olur. kitap, yalnızca bir yaşam hikayesi değil, aynı zamanda bir dönemin sosyal yapısına ışık tutan bir belgedir. kartal, okuyucuyu kendisiyle ve toplumla yüzleşmeye çağırırken, “hayat harbiden bir roman,” diyerek eserin hem felsefesini hem de derinliğini özetler. bu kitap, hayatın sert gerçeklerini anlamak isteyenler için etkileyici ve çarpıcı bir eser olarak öne çıkar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim