telli yazar profili

telli kapak fotoğrafı
telli profil fotoğrafı
rozet
karma: 547 tanım: 21 başlık: 2 takipçi: 28

son tanımları


robinson crusoe (kitap)


bir çoğunuz robenson'un hikayesini okumuş veya duymuşsunuzdur. ne zaman okudunuz? küçükken değil mi?
diyorlar ki: "robenson küçük çocuklara mahsustur."
kesinlikle hayır! bu kitap büyük bir millet olmak isteyen her millet için bir felsefe kitabıdır. robenson, dünyanın en büyük kahramanıdır. bütün kahramanların üstünde bir kahramandır. romulus'ten, cesar'dan, napoleon'dan daha büyüktür. o, uygarlık alanında bir kahramandır, sarsılmaz bir iradenin canlı bir örneğidir.
robenson crusoe, ingiltere'nin ve kuzey amerika'nın büyüklük ve kudretlerinin anlaşılmasına hizmet eden bir delil, bir anahtardır. robenson, yeryüzünde sevincin müjdecisi ve havarisidir. leonardi, schopenhauer ve hartmann'dan daha çok filezoftur. o daha iyi bir insan hayatının sağlanması için yapılan savaşta zaferi teşvik ve ilan etmiştir.
robenson'dan öğreniyoruz ki, insan yeryüzünün ve dünya hayatının hükümdarıdır. robinson bize bu dersi kuru sözlerle değil, canlı örneklerle, çalışmasıyla öğretiyor. insanın zekası, dehası, kudretli iradesi, doğanın acımasız güçlerinden daha üstündür.
robenson diyor ki: "bitkin ve hastalıklı beyinlerin uydurduğu saçmalıkları bir tarafa atınız. bir defa bana bakınız! benim misalim göz önünde!
fırtına gemiyi parçalıyor, çevrede değil bir yurt parçası, üzerinde yaşanacak küçük bir ada bile yok. her taraf amansız dalgalarla denizlerle dolu... bütün yolcular boğulmuş... bir genç çocuk, bir tahta parçası üzerinde kurtulmuş... dalgalar onu sürükleyerek bir ıssız adaya atıyorlar... kendisi aç ve çıplak...
bu çocuk acaba ne oldu dersiniz? acaba perişan bir halde öldü mü, yoksa çaresizlikten ve üzüntüsünden intihar mı etti dersiniz?
robenson, batan gemiden kurtarabildiği şeyleri güçlükle adaya sürüklüyor. orada önce kendisine bir barınak yapıyor. sonra buğday ekiyor, yaban keçilerini evcilleştiriyor. daha sonra da adaya gelen yerlilerin birini yakalayıp kendisine yardımcı yapıyor. kısacası o uzak adada yerleşik ve düzenli bir hayat kuruyor.
hem de yalnız başına!..
genç bir çocuk!..
ıssız bir adada!..
konuşmacı şu sözlerle konuşmasını sürdürdü:
- ey fin kardeşler!.. milletimizi oluşturan iki milyon fin, bu robenson denen çocuktan daha güçsüz, daha iradesiz, daha akılsız mıdır?
değerli öğretmenler.. rahipler.. hakimler.. mühendisler.. memurlar.. avukatlar.. genç suomi'nin evlatları.. aydın filizleri.. sizlerde kendi milletiniz arasında birer birer robenson olmak istemez misiniz
robenson, ıssız adanın orta yerinde kendi kültürüne yabancı müslüman bir yerliyi kendisine dost edinmiş, kendi kültürüyle eğitmiş.
"robenson crusoe" adlı eserde geçen hikayeyi, yazar daniel defoe'nun ibn tufeylin "hay bin yazkan" (ruhun uyanışı) adlı şark klasiği'nden alıp uyarladığı, edebiyat çevreleri tarafından tespit edilmiştir.
sizlerle büyük kentlerde, üniversitelerin, gazete merkezlerinin, tiyatro ve müzelerin duvarları dibinde durduğunuz halde milletimizin milyonlarca mensubu hakkında "bunlar cahildir, kabadır, sarhoştur.." diye şikayet ediyorsunuz.
bu durum karşısında bir kere robenson'u gözünüzün önüne getiriniz. hayata ve insanlara karşı görevinizi neden ibaret olduğunu düşününüz.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa: 70 - 72, grigory petrov.
devamını gör...

maddi donanım vs manevi donanım

tüm tarih kitaplarında, krallardan, imparatorluklardan,bunların vezirlerinden, aristokrat sınıfın mücadelelerinden, baronların, generallerin ve birkaç da bilgin, yazar ve sanatçıdan sözedilir. bunların hayatları anlatılır, yaptıkları kanlı savaşlar, saray entrikaları, iktidar mücadelelerinde dökülen kanlar, diplomatik başarı sayılan hileler, suikastler ve ihtilaller, en küçük ayrıntısına kadar tasvir edilir. tarih okutan profesörler de yalnızca bunlardan bahsederler.
geçmiş yüzyıllarda çeşitli coğrafyalarda yaşayan toplumların, halk kesimlerinin, nasıl bir hayat yaşadıkları ya tesadüfen kısaca anlatılır veya bunlardan hiç söz edilmez. milyonlarca köylü, işçi, çeşitli alanlardaki imalatçılar, esnaf ve az sayıdaki küçük burjuvalar, sanki yüzyıllardır tarihin dışında yaşamışlardır.
toplumların fikri ve manevi yönden yükselmeleri konularıyla ilgilenenler ise pek azdır. daha doğrusu milletlerin maddi ve manevi hayatlarının düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve yükseltilmesi için kimse uğraş vermemiştir.
ot yetiştirmesini, hayvan beslemesini, tuğla, kağıt ve kumaş üretme tekniklerini geliştirmişler; ama milyonlarca üretken halk kitlesinin ruhunu, maneviyatını, sağlığını, beslenmesini, meskenini geliştirmeyi, iyileştirmeyi düşünmemişlerdir.
halkın yaşantısını kendi başına bırakmışlardır. bütün bunları düşünmek hiç kimsenin görevi değilmiş gibi, şöyle gizli bir karar alınmıştır sanki:
"diledikleri gibi yaşasınlar. iyi bir duruma gelirlerse mutlu olurlar; kötü bir durumda olurlarsa da sabır ve tahammül göstersinler."
her çağda ve her bölgede halk kitleleri sabır ve tahammül göstermeye mecbur bırakılmışlardır. zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu bir görevi gibi kabul edilmiştir. her vesileyle halka saldırır ve hor görürler. her zaman ve her yerde hep aynı şeyleri söylemişlerdir.
"halk sarhoştur, tembeldir, çalışmak istemez. kabadır, aç gözlüdür, kavgacıdır, öfkelidir, söz anlamaz..."
ama hemen ardından da eklerler:
"milletimiz ne kadar büyük olduğunu sabır ve tahammülle göstermiştir. aç kalır, soğuktan donar, pislik ve yokluk içinde yaşar; ama asla şikayet etmez, bunlara kutlanmasını bilir."
bunlar, milletin sabırlı ve tahammüllü oluşundan coşkuyla söz ederek, milletin bu mecburiyetini bir din konumuna yükseltirler. zaten isa'nın dinini de sabır tahammül dinine dönüştürmemişler midir?
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa: 83/84, grigory petrov.
devamını gör...

finlandiya

fin milletinin hayatında başlıca iki şey kayda değerdir. birincisi rus ihtilaline kadar finler'in bağımsız bir hayatlarının olmayışı; ikincisi ise bu milletin başlı başına ve büyük güç sayılacak ve kendilerine önderlik edecek büyük adamlar yetiştirmemiş olmasıdır. finler'in sahip oldukları büyük kültür ve medeniyet, halkın bizzat kendi çabasının ürünüdür.
finler, rusya'nın kuzeybatısındaki en uç köşeye yerleşmişlerdir. öte yandan finlandiya isveç'e komşudur. 1811 yılına kadar finler, isveç egemenliği altında bulunmuşlardır. o zaman isveçliler'in finler'e karşı olan tutumu, avusturyalılar'ın, voyvadinada'daki ve bosna hersek'teki  sırplar'a karşı olan tutumu gibiydi. ya da osmanlı egemenliği döneminde rumlar'ın, bulgarlar'a karşı olan tutumu gibiydi. bütün hükümet ve iktidar gücü, ticaret ve sanayi, okullar ve hatta kiliseler bile isveçliler'in elindeydi.
bütün kamu memurları, hakimler, askerler, rahipler ve öğretmenler isveçliler'den seçilirdi. isveçliler kendilerini uygarlıkça üstün gördüklerinden finler'i alt bir ırk mensubu olarak görürler ve onlara karşı sürekli o şekilde davranırlardı. finler, isveçliler'le aynı siyasi haklara sahip olmakla birlikte, düşünsel ekonomik ve hatta ahlaki yönden bile geri bırakılmışlardı.
bütün bunlar fin milletinin kültürel gelişimine güçlü etki yapmıştır. 18. yy.ın sonlarına ve hatta 1840 yıllarına kadar fin kültürü, havasız bir mahzende yetişen bir çiçek gibi zayıf ve solgundur. o dönemde finler sadece çok az okuma yazmadan başka bir şey bilmiyorlardı.
1808 yılında rusya ile isveç arasında çıkan savaşta rus çarı ı. alexandr, orduyla finlandiya'nın yarısını istila ettikten sonra bordo şehrinde, bütün suomi'den seçilmiş delegeleri fin ulusal meclis'i (şeyim) altında toplanmaya davet etmiş. tüm suomlar'ın (finler) temsilcilerinden oluşan meclis üyelerine şu soruyu yöneltmiş:
- bundan sonra da isveçliler'in yönetimi altında mı kalmak istersiniz, yoksa ülkenin iç yönetiminde bağımsız olmak şartıyla rus yönetimine mi geçmeyi istersiniz?
fin milletinin temsilcileri rusya'ya iltihak etmeyi kabul etmişler. bunun üzerine çar ı. alexsandr, finler'in isveç egemenliği dönemindeki anayasayla iç yönetimde verilmiş olan haklarla yetinirlerse, kendisinin de bu anayasada belirtilen hakları tanıyacağına ve sözüne sadık kalacağına yemin etmiş.
finlandiya'nın rusya'ya iltihakı her iki taraf için de faydalı olmuştur. ki aslında finlandiya yoksul bir ülkedir.
hindistan ve mısır, ingiltere için öneme sahipti, ama finlandiya, rusya için böyle bir önem taşımıyordu. finlandiya, rusya'nın kırım'ına, kafkasya'sına ya da türkistan'ına benzer bir ülkedir. rusya, finlandiya'yı ilhak ettikten sonra hiçbir ekonomik çıkar sağlayamamıştır. ancak bu ülkenin ilhakı başka bir yönden rusya'nın işine yaramıştır.
asıl mesele, finlandiya sınırının rusyanın başkenti petrograd'a yakın olmasındaydı. finlandiya sınırından 4 saatlik bir tren yolculuğuyla petrograd'a varılıyordu. herhangi bir ülkeyle çıkabilecek savaşta düşman güçlerinin finlandiya üzerinden başkenti tehdit etmesi tehlikesi vardı. başkenti olası tehlikeden korumak için finlandiya'nın işgali uygun görülmüştü.
öte yandan içe bağımsızlık kazanan finler, kendilerine özgü kültür ve uygarlığı geliştirme fırsatına kavuşmuşlardı.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa:15-17, grigory petrov.
devamını gör...

değişim

... devlet düzeninin eski temelleri - halkı yönetmek için çıkarılan yasalar - o dönemler için ne kadar yeterli kabul edilmişse de, günümüzde bu temeller - eski yönetim yasaları - zaman aşımına uğrayarak bunalıma neden oluyor, yetersiz kalıyor. meşhur bir atasözü vardır: "yeni toplumlar, kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler."
zaman geçtikçe nesiller sürekli değişiyor, yenileşiyor. her nesil, kendisiyle birlikte yeni kavramlar, söylemler, yeni ihtiyaçlar ve talepler geliştiriyor. yeni nesillere artık eskimiş, zaman aşımına uğramış yönetim biçimleri ve yasalar zorla uygulanamaz.
yeni nesiller için, daha yeni, daha akılcı, daha adil, daha sağlam temellere dayanan yönetim anlayışlarını yasa ve kuralların uygulanması zorunludur.
akıl ve sağduyu sahibi devlet adamlarına sahip sahip ülkelerde artık bu iş böyle yapılmaktadır. bu ülkelerde, krizlere, kaoslara, toplumsal sarsıntı ve çalkantılara yol açmadan, daha bilgece, daha adilce yöntemlere başvurulmaktadır.
bir çok ülkede ise, devlet adamları, halk yönetiminin  ve toplum eğitiminin aşama aşama düzenlenmesi gerekliliğini kavramıyorlar veya anlamak istemiyorlar.
devlet yapısının duvarları harap oluyor, yer yer çatlaklar baş gösteriyor, ama gittikçe derinleşen ve genişleyen bu çatlaklar önemsenmiyor. işte bu nedenlerden dolayı dıştan sağlam ve güçlü görünen devlet kurumlarının çatlamasına, hatta yıkılmasına asla saşırmamalıdır.
eski iran yıkıldı. eski osmanlı devleti, eski avusturya imparatorluğu yıkıldı. koca rusya devrildi. bismark'ların ve wilhem'lerin almanya'sı da yıkıldı gitti.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa: 6/7, grigory petrov.
devamını gör...

mane tekel fares

kutsal kitaplarda anlatılır. bir zamanlar kudretli ve zalim bir hükümdarın sarayının duvarlarında ateşle yazılmış kelimeler görülmüş:
- mane tekel fares!
bu kelimelerin anlamını hiç kimse anlayamamış. hakim danyal bu kelimeleri şöyle yorumlamış:
- bu ateşten yazılar, müthiş bir şeyin meydana geleceğini haber veriyor. bunların anlamı şudur ki: artık devlet yaşama gücünü yitirmiştir. kaçınılması imkansız bir musibetle yıkılmaya mahkumdur.
eski roma imparatorluğu, alba dükası'nın ispanya saltanatı, 15. louis'nin fransa hükümdarlığı, ramonoflar'ın rusya'sı, hohenzollernler'in almanya'sı habsburglar'ın avusturya'sı aynı feci sonla karşılaştılar.
tarih onlar hakkında gereken hükmü verdi:
- mane tekel fares!
bütün bu meseleleri ciddiyetle düşününüz!.. böcekler gibi, önemsiz, kişisel uğraşlarınızın ve dertlerinizin batağı içinde kıvranmayınız. bunun yerine devletin temellerinin yenilenmesini ve toplumun bundan sonra alacağı eğitimin yöntemini düşününüz.
tarih bazı milletlerin ve devletlerin feci sonlarını yazdığı gibi, bazı devletlerin ve milletlerin de ilerleme ve yükselmesini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa:7, grigory petrov.
devamını gör...

tarih

tarih, halk yığınların bir hayvan sürüsü halinden ya da çalışkan bir karınca yuvası (ameisenvölker) şeklinden çıkarılarak, akılcı ve neşeli bir yaşam üreten milyonlarca sanatçı ve üreticiye dönüştürmenin çözümlerini, devlet hayatının nasıl güçlendirileceğini, toplumun nasıl eğitileceğini gösteren bir bilimdir.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa:8, grigory petrov.
devamını gör...

sözlük yazarlarının ölüme bakış açısı

kaçınılmaz olandır.
devamını gör...

en zoru

dönüp arkanı gitmektir.
devamını gör...

mükemmel hissettiren aktiviteler

tenis oynamak.
devamını gör...

kolay harcanan şeyler

para.
devamını gör...

yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi

çiftetelli.
devamını gör...

en iyi ikililer

çay - simit.
devamını gör...

bir ilişkide aşktan daha önemli olan şeyler

uzlaşıcı olmak.
devamını gör...

hesabı erkek mi öder kadın mı öder sorunsalı

davet eden öder.
devamını gör...

doğrusunu unutturan yanlışlar

penbe.
devamını gör...

yüksek bütçeli hobi tavsiyeleri

kısa film çekmek.
devamını gör...

insanı değiştiren şeyler

saç tıraşı.
devamını gör...

vasıfsız

özelliği olmayan anlamına gelen kelime.
devamını gör...

saçı kazıtmak

saç gürleşsin diye başvurulan bir eylem.
devamını gör...

soğuk havaların artık sıkmaya başlaması

kış uzayınca hissedilendir.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim