1.
robinson crusoe (kitap)
bir çoğunuz robenson'un hikayesini okumuş veya duymuşsunuzdur. ne zaman okudunuz? küçükken değil mi?
diyorlar ki: "robenson küçük çocuklara mahsustur."
kesinlikle hayır! bu kitap büyük bir millet olmak isteyen her millet için bir felsefe kitabıdır. robenson, dünyanın en büyük kahramanıdır. bütün kahramanların üstünde bir kahramandır. romulus'ten, cesar'dan, napoleon'dan daha büyüktür. o, uygarlık alanında bir kahramandır, sarsılmaz bir iradenin canlı bir örneğidir.
robenson crusoe, ingiltere'nin ve kuzey amerika'nın büyüklük ve kudretlerinin anlaşılmasına hizmet eden bir delil, bir anahtardır. robenson, yeryüzünde sevincin müjdecisi ve havarisidir. leonardi, schopenhauer ve hartmann'dan daha çok filezoftur. o daha iyi bir insan hayatının sağlanması için yapılan savaşta zaferi teşvik ve ilan etmiştir.
robenson'dan öğreniyoruz ki, insan yeryüzünün ve dünya hayatının hükümdarıdır. robinson bize bu dersi kuru sözlerle değil, canlı örneklerle, çalışmasıyla öğretiyor. insanın zekası, dehası, kudretli iradesi, doğanın acımasız güçlerinden daha üstündür.
robenson diyor ki: "bitkin ve hastalıklı beyinlerin uydurduğu saçmalıkları bir tarafa atınız. bir defa bana bakınız! benim misalim göz önünde!
fırtına gemiyi parçalıyor, çevrede değil bir yurt parçası, üzerinde yaşanacak küçük bir ada bile yok. her taraf amansız dalgalarla denizlerle dolu... bütün yolcular boğulmuş... bir genç çocuk, bir tahta parçası üzerinde kurtulmuş... dalgalar onu sürükleyerek bir ıssız adaya atıyorlar... kendisi aç ve çıplak...
bu çocuk acaba ne oldu dersiniz? acaba perişan bir halde öldü mü, yoksa çaresizlikten ve üzüntüsünden intihar mı etti dersiniz?
robenson, batan gemiden kurtarabildiği şeyleri güçlükle adaya sürüklüyor. orada önce kendisine bir barınak yapıyor. sonra buğday ekiyor, yaban keçilerini evcilleştiriyor. daha sonra da adaya gelen yerlilerin birini yakalayıp kendisine yardımcı yapıyor. kısacası o uzak adada yerleşik ve düzenli bir hayat kuruyor.
hem de yalnız başına!..
genç bir çocuk!..
ıssız bir adada!..
konuşmacı şu sözlerle konuşmasını sürdürdü:
- ey fin kardeşler!.. milletimizi oluşturan iki milyon fin, bu robenson denen çocuktan daha güçsüz, daha iradesiz, daha akılsız mıdır?
değerli öğretmenler.. rahipler.. hakimler.. mühendisler.. memurlar.. avukatlar.. genç suomi'nin evlatları.. aydın filizleri.. sizlerde kendi milletiniz arasında birer birer robenson olmak istemez misiniz
robenson, ıssız adanın orta yerinde kendi kültürüne yabancı müslüman bir yerliyi kendisine dost edinmiş, kendi kültürüyle eğitmiş.
"robenson crusoe" adlı eserde geçen hikayeyi, yazar daniel defoe'nun ibn tufeylin "hay bin yazkan" (ruhun uyanışı) adlı şark klasiği'nden alıp uyarladığı, edebiyat çevreleri tarafından tespit edilmiştir.
sizlerle büyük kentlerde, üniversitelerin, gazete merkezlerinin, tiyatro ve müzelerin duvarları dibinde durduğunuz halde milletimizin milyonlarca mensubu hakkında "bunlar cahildir, kabadır, sarhoştur.." diye şikayet ediyorsunuz.
bu durum karşısında bir kere robenson'u gözünüzün önüne getiriniz. hayata ve insanlara karşı görevinizi neden ibaret olduğunu düşününüz.
beyaz zambaklar ülkesinde, sayfa: 70 - 72, grigory petrov.
devamını gör...