viski taşı yazar profili

(bkz: anın fotoğrafı)
özel bir tart-kurabıye hamuru tabanı üzerine istenilen krema karışımı ile çeşitli süslemelerle -meyve,çikolata- süslenen cok lezzetli bir tatlı çeşitidir

kendimi monopoly'deki at gibi hissetmeye basladım ya. garip bir his..
yastık altı dolarlarınız yüzünden ekonomi batıyor (!)

kendisi en en en favori kekimdir.
mor tatlı patates püresi,mor havuç püresi ya da hibiscusten bu rengine ve kadifemsi dokusuna sahip oluyor.orman meyveleri ve beyaz cıkolata aşşşırı derecede yakıştırıyorum kendilerini. kek degıl bir duygu yiyorsunuz gibi bir his. aşağıda ise az önce yaptıgım purple velvet pastası bulunmaktadır. afiyetler olsun efenim..

o sırada evlenecek olan biz..

#1175525 4 sene önce buraya girdigim tanım.hayat cok komık ya djfkdkdkfö

bu eylem, “mantıkla kavga edip, c vitaminiyle barış yapmak” isteyenlerin zirvesidir. olay şöyle gelişir: “bu fatih portakal’ı sevmem ben!” deyip, tezgahtan 3 kilo portakal alıp öfkeyle sıkarsın.
yani hem sinirli, hem sağlıklı...
bir yandan bağırır: “bu adamı istemiyoruz!”
diğer yandan portakalı emerken ses çıkar: *sluuuurp*

bu dayılar, protestoda karışıklık yaratıp, bağışıklık sistemini güçlendiren nadir canlılardır.
sloganları: “yok hükmündesin, ama meyven lezzetli!”
narenciye direnişi '25

viskimdeki taşım..

"ben sadece suyunu seviyorum" diyerek yemeğe friendzone atan canlı. o bir protein kaçkını, biftek fobiklisi. ana yemeğe pas geçip garnitürü başrole yazan garip bir tür.

crumble, "ben aslında fırın tatlısı yapmayı bilmiyorum ama içimden bir şeyler geldi" tatlısıdır.
alt katmanda meyve var—elma, şeftali, böğürtlen... yani buzdolabında "ben bozulmak üzereyim" diye bağıran ne varsa. üstüne de un, tereyağı ve şekerden oluşan dokulu bir karışım serpilir. sanki kurabiye kavga etmiş de parçalanmış gibi.

fırına atılır, üstü altın sarısı olur, içi meyve sulu gözyaşı döker gibi akışkan... yanına bir top dondurma koyarsın, o sıcak-soğuk aşk hikâyesiyle damağında,o dandik ama izlemeyi de bırakamadıgın yaz dizisi tadı bırakır.
kısacası tatlının pijamalı ama karizmatik hali.
bu da anın fotoğrafıdır. her fav bir dilim.

nurlar içinde uyu kuzeyin oğlu..

bir çay içtik konu nereye geldi sayın nişanlım delibavulum sjdksk

benim minnoş ve arsız orkidem..

sözlükte tanıştık konu nereye geldi...
daha doğmamış çocuguma oyuncak koleksiyonu dizen kocamdan ben razıyım kdkdksks

kocam beyle rakı vakti.onu cok seviyorum

kendilerini az önce yaptım ama biraz kızgınlar jdfkfkld
hamuru ıspanaklı ve tam buğday unlu,içinde de labne var. aşşşşşşşırı iyi oldu,güzelliğine eridim..
sonuç: hem poğaçalar hem ben pofuduk. ama mutluyuz, o yeter.
t:ıspanaklı hamur harcının içinde peynir dolgusu olan bir hamur işi.

misafir varken o zarif, o efendi… "hayır, ben bir şey almayayım, çok tokum!" deyip, sofrada minik minik birer lokma alır, sanki o yemek seni ilgilendirmiyormuş gibi davranır. ama… misafir kapıyı çalıp gidince! içindeki asıl "tazmanya canavarı" bir anda uyanır!

mutfakta, tabakları öyle bir sıyırır ki, sanki o yemek ruhunun bir parçasıymış gibi, bir saniye içinde hiçbir şey kalmaz. börek, tatlı, pilav, hepsi kaybolur. .

bu kişi için yemek, sadece limon sıkılmaya hazır bir tuval gibidir. çorba mı geldi? şak! limon.
et yemeği mi? şlak! limon.
mantı? şarrrrttt! limon.
bir noktadan sonra elindeki limon değil de mutfak musluğu gibi görünmeye başlar.

restoranda yanında limon gelmeyince garsona hüzünlü gözlerle bakarak "limon yok mu?" diye sorar, cevabı "hayır" olursa yemeği beğenmeme riskini göze alır.

ama işin en garip yanı ne biliyor musun? o kadar limon sıkmasına rağmen hâlâ suratının ekşidiğini görmemişsindir!

bu kişiyle sıradan bir sohbet etmek imkânsızdır çünkü her konunun gezegenlerle bir bağlantısı olduğuna yürekten inanır. "elektrikler mi kesildi? merkür retrosu yüzündendir."
"sevgilin mi terk etti? oğlak burcusun, duvar gibisin tabii!" "maaşın mı yatmadı? ah canım, jüpiter’in 7. evine girmesini beklemen lazım."

doğum saatini sormadan insanla arkadaş olmaz, flört aşamasında ilk işi karşı tarafın yıldız haritasını çıkarmaktır. boşanma davalarında avukatlar gibi değil, "ay burcu uyumsuzdu zaten" diye yorum yapar. o kadar inanmıştır ki, bir gün astroloji federasyonu başkanı olursa şaşırmazsın.

ama en büyük ironisi şudur: haritaları, gezegenleri, açılar falan derken herkesin geleceğini çözebilen bu şahıs, kendi hayatını hâlâ düzene sokamamış bir ucubenin tekidir!

bu şahıs, hayatı yüksek tansiyonla yaşamayı kendine ilke edinmiş, akademik kariyerini aksiyon filmi tadında sürdüren bir kahramandır. ödev verildiğinde "daha çok var ya" diyerek netflix’e gömülür, süre azalınca “bir ara bakarım” diye kendini kandırır ve son geceye geldiğinde aniden süper güçlerini aktive eder.

saat gece 23:58, kahve makinesi harıl harıl çalışıyor, google “hızlı araştırma teknikleri” aramalarından yanıyor, ve o hâlâ word sayfasına sadece adını yazmış durumda. klavyeye her basışında içinden "neden böyleyim?" diye geçirirken iş işten çoktan geçmiştir.

son dakikada 50 sayfalık makale yazan, 1000 kelimelik denemeyi “ve” bağlacıyla şişiren, internet kesilince dua etmeye başlayan bu kahraman, teslim butonuna tıkladığında beynine oksijen gitmediğini fark eder. ve her defasında "bir dahakine erkenden başlayacağım" diye kendine yalan söyler.

ama gerçek şu ki, bu adrenalin bağımlısı için ödev, son dakikada yapılmadıkça gerçek bir ödev değildir!

bu nadide birey, ay sonunu görmek için finansal akrobasi yapan, kredi kartı ekstresiyle rus ruleti oynayan ve markette fiyatları görünce "daha az yiyerek sağlıklı yaşamak lazım" diyen modern zaman savaşçısıdır.

kira, faturalar, ulaşım ve bir nebze sosyalleşme derken bütçesi, elinde eriyen dondurma gibi kaybolur. lüks kavramı onun için "markette sepeti doldurmak" olup, en büyük hayali "maaşı yatınca bir günlüğüne zenginmiş gibi hissetmek"tir. dışarıda yemeğe davet edildiğinde önce "kim ısmarlıyor?" sorusunu içinden geçirir, sonra menüde fiyat-performans ürünü arayarak stratejik bir sipariş verir.

kısacası, o bir gelir-gider uzmanı, bir hesap kitap ustası, bir hayatta kalma fenomenidir.