1.
mide bulandıran bir tecrübedir efenim; lanet olsun, aklıma günün bu saatinde niye o ağzı pislikten içine göçmüş eski sevgilim geldi bilmiyorum ama, bu hikayeyi size anlattıktan sonra dişlerimi anti-tartar diş macunu ile en az beş dakika boyunca fırçalayacağımı biliyorum.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, huzursuz bağırsak sendromu olan sevgilimden yeni ayrılmış ve nihayetinde tekrar boşa çıkmıştım. kendisinin tuvaletten çıkmasını beklerken 400 sayfalık bir kitabı okuyup bitirebilirdiniz tanrım, o sürekli kabız olup kıçını zorlayan ve ıkınmalarını tuvalet kapısının ardından bile duyabildiğiniz garip çocuktan ayrılmak, belki de şu hayatta üzüleceğim son şeydi ama üzülüyordum, insan iki haftada da birine alışabiliyordu işte.
elbette birisinden ayrıldığınızda yapabileceğiniz en iyi şey, başka birisini bulmaktır. nitekim ben de zaman geçirmeden yeni sevgili edinmek için etrafı kolaçan etmeye başlamıştım. çok uzun sürmedi, zaten güzel ve çekici bir kızdım, size daha önceki yazılarımda da bundan bahsetmiştim, ben, erkek cinsinin başına gelebilecek en güzel şeydim. bazen sadaka olsun diye çirkin oğlanlarla da flört edecek kadar iyi kalpliydim de üstelik. aklıma kerem geldi durun bi saniye midemin bulantısı bir geçsin. öğğ tanrım, insan öyle bir sıfat taşıyorsa, insan içine pek çıkmamalı.
neyse, bu başka bir hikaye.
size o'ndan bahsedeceğim, çürük diş engin.
o'nunla, arkadaş grubumla izlemeye gittiğimiz bir mini öğrenci konserinde tanıştık. kendi küçük ve ünsüz müzik gruplarının bass gitarcısıydı efenim. lanet olsun, onun çürük azı dişlerinden daha önceden haberim olmuş olsaydı, kesinlikle aynı grubun solistiyle birlikte olmayı tercih ederdim ama işte, ben daha çok gitarcılardan hoşlanan bir kızdım.
ortak arkadaşlar vasıtasıyla bir araya gelip durdukça, kendisiyle ilişkimiz kısa sürede pekişti. aynı ortak arkadaş grubumuzla birlikte öğrenci evimizde buluşuyor ve müzik yaparak içmedikleri zamanlarda kutu oyunu filan oynuyorduk. enginle sevimli rakipler olup, küçük zaferler eşliğinde birbirimize göz kırparak gülümsüyor ve diğer arkadaşlara göstermeden karşılıklı kaçamak öpücükler atıyorduk. hatta bazen abartarak belaltı pis hareketler de yapıyordum kendisine. huyum kurusun, asla uslu duramıyordum.
nihayetinde, arkadaşları evlerine yolladığımız bir akşam, odasında baş başa kalabilmiştik, çok ayıp şeyler yapmak üzereydik ki o ateşli öpüşmemiz başlamadan hemen önce artık birbirimizin nefesini hissedebilecek kadar yakınlaşmıştık. "mm..bu koku? oğğ"
çürük diş kokusu gibi bir şey lanet olsun, kendimi geri çekemeden dudaklarıma yapışıvermişti.
kendimi güç bela o'ndan kurtardığımda kusmak üzereydim, lanet olsun o ağzının profesyonel bir müdahaleye ihtiyacı var engin!!111 insan bunu birine yaşatmadan önce biraz durur ve öpeceği kişiye nasıl bir tecrübe yaşatabileceğini düşünerek utanır, iğrençsinn!!111
-noldu, kendini neden geri çektin?
-nefes alamadım bi an.
-nefes kesicisin diyorsun yaanii ehehe
-hıı
ağzının içinde taşıdığı tuvalet fırçası tadından haberi olmamasına biraz şaşırmıştım. bu ne özgüvendi tanrım, ağzımı naneli gargaralar eşliğinde iki saat çalkalamak, yakmak filan istiyordum. yine aklıma geldi, mikrop yaa!!!111
birkaç günü öpüşmeden, kaçak göçek atlatmayı başarmıştım, baş başa kalmamaya çalışıyor, beni öpecek ufak bir fırsat bile yakalamaması için çeşitli bahaneler üretiyordum:
-canım çok halsizim, grip olacağım galiba, bulaşır, yaklaşma.
-başım ağrıyor, hıı migren.
-gözüm ağrıyor.
-yanağım ağrıyor.
-kaşım ağrıyor.
ancak yine de dibime sokuluyordu işte. konuşurken de ağzı kokuyordu. lanet olsun, kendi kokusundan haberi mi yoktu, insan bu kokuyu sürekli içine çekerse ciğerleri küflenebilirdi.
sabrımın sonuna yaklaştığım o gün, artık bu durumu kendisi ile açık açık konuşmanın vaktinin geldiğinde karar kılmıştım. aynı akşam, onunla evinde buluşup birlikte film izleme planımız vardı ki elbette bu planı, benle baş başa kalıp birlikte olacağı bir ambiyans yakalamak için yapmıştı. okul çıkışı "eve bi uğrayayım" deyip yanından ayrıldım ve markete girerek bir diş fırçası, ağız gargarası ve anti-çürük diş macunu aldım. sonrasında engin'in evinin yoluna koyuldum.
beni kapıda karşılamış ve sarılmıştı. hemen etrafa bakındım ki ev arkadaşı o akşam evde değildi, nitekim o geceyi ikimize özel kılmak için evde bizi baş başa bırakmış olduğu çok belliydi.
patlattığı mısırlarla birlikte salonda oturmakta olan benim yanıma gelerek, filmi başlatmıştı işte engin; dediğim gibi, film bahanesi, morticia'yı ellemek şahanesi... saçımı okşamaya başlamıştı, oradan da omzumu. gittikçe bu böyle aşağıya doğru inecekti, belliydi. sonra da öpüşülecekti.
"engin" dedim. "senin için bir şey aldım"
gülümsedi, "ne aldın bakiiim?" dedi merakla.
sırt çantama tıktığım market poşetini çıkararak kendisine uzattım. baktı, aldıklarımı gördü ve gerisin geri suratıma baktı.
-ağzın kokuyor.
-ne?
-ağzın, içine sçılmış gibi kokuyor engin. dişlerine baktırmalısın.
-fark etmemiştim.
utandı arkadaşlar bass gitarcı çürük dişli engin. tanrım çocukta biraz ar varmış bari. kimsenin cesaret edip de kendisine ağzının koktuğunu söylememesi ne acıydı ki, kırılmasın, aman gücenmesin diye insanlara iyilik ettiğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar. onlara kusurlarını söyleyin, söyleyin ki kendilerinde bunu düzeltebilsinler. ne bileyim olmuyorsa da başka bir çaresini düşünsünler. biz açık sözlü insanlar size doğruları söylediğimiz için pek sevilmeyiz; ama biliyor musunuz, pek de umurumuzda değilsiniz.
nihayetinde uslu uslu filmimizi izledik tüm akşam. engin'in morali bozulmuştu o diş macunu ve gargarayı görünce. naa, benden sonraki kız arkadaşı için bir iyilik yaptım işte fena mı?
sonrasında o utançla benden uzaklaştı efenim, duygularıyla baş edemedi. benim de pek bir tarafımda değildi. nitekim aynı müzik grubunun batericisi de hoş çocuktu ahshsh
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, huzursuz bağırsak sendromu olan sevgilimden yeni ayrılmış ve nihayetinde tekrar boşa çıkmıştım. kendisinin tuvaletten çıkmasını beklerken 400 sayfalık bir kitabı okuyup bitirebilirdiniz tanrım, o sürekli kabız olup kıçını zorlayan ve ıkınmalarını tuvalet kapısının ardından bile duyabildiğiniz garip çocuktan ayrılmak, belki de şu hayatta üzüleceğim son şeydi ama üzülüyordum, insan iki haftada da birine alışabiliyordu işte.
elbette birisinden ayrıldığınızda yapabileceğiniz en iyi şey, başka birisini bulmaktır. nitekim ben de zaman geçirmeden yeni sevgili edinmek için etrafı kolaçan etmeye başlamıştım. çok uzun sürmedi, zaten güzel ve çekici bir kızdım, size daha önceki yazılarımda da bundan bahsetmiştim, ben, erkek cinsinin başına gelebilecek en güzel şeydim. bazen sadaka olsun diye çirkin oğlanlarla da flört edecek kadar iyi kalpliydim de üstelik. aklıma kerem geldi durun bi saniye midemin bulantısı bir geçsin. öğğ tanrım, insan öyle bir sıfat taşıyorsa, insan içine pek çıkmamalı.
neyse, bu başka bir hikaye.
size o'ndan bahsedeceğim, çürük diş engin.
o'nunla, arkadaş grubumla izlemeye gittiğimiz bir mini öğrenci konserinde tanıştık. kendi küçük ve ünsüz müzik gruplarının bass gitarcısıydı efenim. lanet olsun, onun çürük azı dişlerinden daha önceden haberim olmuş olsaydı, kesinlikle aynı grubun solistiyle birlikte olmayı tercih ederdim ama işte, ben daha çok gitarcılardan hoşlanan bir kızdım.
ortak arkadaşlar vasıtasıyla bir araya gelip durdukça, kendisiyle ilişkimiz kısa sürede pekişti. aynı ortak arkadaş grubumuzla birlikte öğrenci evimizde buluşuyor ve müzik yaparak içmedikleri zamanlarda kutu oyunu filan oynuyorduk. enginle sevimli rakipler olup, küçük zaferler eşliğinde birbirimize göz kırparak gülümsüyor ve diğer arkadaşlara göstermeden karşılıklı kaçamak öpücükler atıyorduk. hatta bazen abartarak belaltı pis hareketler de yapıyordum kendisine. huyum kurusun, asla uslu duramıyordum.
nihayetinde, arkadaşları evlerine yolladığımız bir akşam, odasında baş başa kalabilmiştik, çok ayıp şeyler yapmak üzereydik ki o ateşli öpüşmemiz başlamadan hemen önce artık birbirimizin nefesini hissedebilecek kadar yakınlaşmıştık. "mm..bu koku? oğğ"
çürük diş kokusu gibi bir şey lanet olsun, kendimi geri çekemeden dudaklarıma yapışıvermişti.
kendimi güç bela o'ndan kurtardığımda kusmak üzereydim, lanet olsun o ağzının profesyonel bir müdahaleye ihtiyacı var engin!!111 insan bunu birine yaşatmadan önce biraz durur ve öpeceği kişiye nasıl bir tecrübe yaşatabileceğini düşünerek utanır, iğrençsinn!!111
-noldu, kendini neden geri çektin?
-nefes alamadım bi an.
-nefes kesicisin diyorsun yaanii ehehe
-hıı
ağzının içinde taşıdığı tuvalet fırçası tadından haberi olmamasına biraz şaşırmıştım. bu ne özgüvendi tanrım, ağzımı naneli gargaralar eşliğinde iki saat çalkalamak, yakmak filan istiyordum. yine aklıma geldi, mikrop yaa!!!111
birkaç günü öpüşmeden, kaçak göçek atlatmayı başarmıştım, baş başa kalmamaya çalışıyor, beni öpecek ufak bir fırsat bile yakalamaması için çeşitli bahaneler üretiyordum:
-canım çok halsizim, grip olacağım galiba, bulaşır, yaklaşma.
-başım ağrıyor, hıı migren.
-gözüm ağrıyor.
-yanağım ağrıyor.
-kaşım ağrıyor.
ancak yine de dibime sokuluyordu işte. konuşurken de ağzı kokuyordu. lanet olsun, kendi kokusundan haberi mi yoktu, insan bu kokuyu sürekli içine çekerse ciğerleri küflenebilirdi.
sabrımın sonuna yaklaştığım o gün, artık bu durumu kendisi ile açık açık konuşmanın vaktinin geldiğinde karar kılmıştım. aynı akşam, onunla evinde buluşup birlikte film izleme planımız vardı ki elbette bu planı, benle baş başa kalıp birlikte olacağı bir ambiyans yakalamak için yapmıştı. okul çıkışı "eve bi uğrayayım" deyip yanından ayrıldım ve markete girerek bir diş fırçası, ağız gargarası ve anti-çürük diş macunu aldım. sonrasında engin'in evinin yoluna koyuldum.
beni kapıda karşılamış ve sarılmıştı. hemen etrafa bakındım ki ev arkadaşı o akşam evde değildi, nitekim o geceyi ikimize özel kılmak için evde bizi baş başa bırakmış olduğu çok belliydi.
patlattığı mısırlarla birlikte salonda oturmakta olan benim yanıma gelerek, filmi başlatmıştı işte engin; dediğim gibi, film bahanesi, morticia'yı ellemek şahanesi... saçımı okşamaya başlamıştı, oradan da omzumu. gittikçe bu böyle aşağıya doğru inecekti, belliydi. sonra da öpüşülecekti.
"engin" dedim. "senin için bir şey aldım"
gülümsedi, "ne aldın bakiiim?" dedi merakla.
sırt çantama tıktığım market poşetini çıkararak kendisine uzattım. baktı, aldıklarımı gördü ve gerisin geri suratıma baktı.
-ağzın kokuyor.
-ne?
-ağzın, içine sçılmış gibi kokuyor engin. dişlerine baktırmalısın.
-fark etmemiştim.
utandı arkadaşlar bass gitarcı çürük dişli engin. tanrım çocukta biraz ar varmış bari. kimsenin cesaret edip de kendisine ağzının koktuğunu söylememesi ne acıydı ki, kırılmasın, aman gücenmesin diye insanlara iyilik ettiğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar. onlara kusurlarını söyleyin, söyleyin ki kendilerinde bunu düzeltebilsinler. ne bileyim olmuyorsa da başka bir çaresini düşünsünler. biz açık sözlü insanlar size doğruları söylediğimiz için pek sevilmeyiz; ama biliyor musunuz, pek de umurumuzda değilsiniz.
nihayetinde uslu uslu filmimizi izledik tüm akşam. engin'in morali bozulmuştu o diş macunu ve gargarayı görünce. naa, benden sonraki kız arkadaşı için bir iyilik yaptım işte fena mı?
sonrasında o utançla benden uzaklaştı efenim, duygularıyla baş edemedi. benim de pek bir tarafımda değildi. nitekim aynı müzik grubunun batericisi de hoş çocuktu ahshsh
devamını gör...
2.
çöp kutusu öpmek gibidir.
devamını gör...
3.
çilek kokuyorsa sorun yok. naneli sakız da iyidir.
diş fırçlamayan (ve hatta bazen diş ipi kullanmayan) insan da isterse nane tarlasını inek gibi yesin; yine pis tadar yine pis tadar.
diş fırçlamayan (ve hatta bazen diş ipi kullanmayan) insan da isterse nane tarlasını inek gibi yesin; yine pis tadar yine pis tadar.
devamını gör...