#netflix dizisi
#final yapan diziler
laeta kalogridis tarafından yaratılan ve şubat 2018 yılında yayımlanan bir amerikan cyberpunk internet televizyon dizisidir. insan zihninin belleklere yüklenerek bir insandan diğerine aktarımının mümkün kılınmasını ve böylece ölümsüzlüğün mümkün olmasını konu alır.
imdb: 7.9
imdb: 7.9
yaratıcı:
laeta kalogridis
oyuncular:
anthony mackie
lela loren
renee elise goldsberry
chris conner
dichen lachman
laeta kalogridis
oyuncular:
anthony mackie
lela loren
renee elise goldsberry
chris conner
dichen lachman
*hollywood meslek birliği ödülleri (2018) - üstün ses - televizyon
*görsel efekt topluluğu ödülleri (2019) - bir bölüm, reklam veya gerçek zamanlı projede olağanüstü efekt simülasyonları [philipp kratzer, daniel fernandez, xavier lestourneaud, andrea rosa]
*sinema filmi ses editörleri, abd (2019) - ses kurgusunda üstün başarı
*reframe ödülleri (2020) - en popüler 100 televizyon dizisi
*görsel efekt topluluğu ödülleri (2019) - bir bölüm, reklam veya gerçek zamanlı projede olağanüstü efekt simülasyonları [philipp kratzer, daniel fernandez, xavier lestourneaud, andrea rosa]
*sinema filmi ses editörleri, abd (2019) - ses kurgusunda üstün başarı
*reframe ödülleri (2020) - en popüler 100 televizyon dizisi
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "buiyioldu" tarafından 08.11.2020 15:15 tarihinde açılmıştır.
1.
yeni başladığım bilimkurgu dizisi. netflix’te şu an 2 sezon yayınlanmış. ilk sezon 10, ikinci sezon 8 bölüm görünüyor. bölümler yaklaşık birer saat. ilk bölümünü gayet beğendim.
devamını gör...
2.
ölümsüzlük konusunun olabilecek en mantıklı şekilde işlendiği dizi ve roman serisidir.
dizinin ana fikri; insan zihninin ve hafızanın, dhf denilen kodları içeren belleklere yüklenmesiyle bedenden bedene geçişin mümkün kılınması ve bu imkana yeterli düzeyde ulaşabilen bir kaymak tabakasının yeni ve ölümsüz bir sınıf yaratmasıdır.
dizinin ana fikri; insan zihninin ve hafızanın, dhf denilen kodları içeren belleklere yüklenmesiyle bedenden bedene geçişin mümkün kılınması ve bu imkana yeterli düzeyde ulaşabilen bir kaymak tabakasının yeni ve ölümsüz bir sınıf yaratmasıdır.
devamını gör...
3.
2 sezondan olşuan, cyberpunk bir evrende geçen kitaptan uyarlama netflix dizisi. ilk sezonu çıktığı zaman netflix'in o zamana kadar ki en yüksek bütçeli dizisiydi (ki haklarını yiyemem bu bütçenin 1 kuruşunu bile boşa harcamamışlar ilk sezon konu olarak iyi sinematografi olarak ise mühemmeldi). ikinci sezona geçince ilk sezon harcadığı para netflix'e fazla gelmiş olacak ki galiba bütçeyi kısmışta kısmış çünkü ilk sezonun bu kadar iyi olup ikinci sezonun bu kadar kötü olmasının başka bir açıklaması olamaz. sonuç olarak mükemmel ilk sezonu izleyip berbat ikinci sezona geçen hiç kimse tabi ki de ikinci sezonu beğenmedi netflix'te diziye final bile yaptırmadan son verdi. yine de izlemek isteyen için ilk sezonu şiddetle tavsiye ederim.
devamını gör...
4.
öncelik olarak kitabını okumayıp dizisini izlediğim için pişman olduğum, netflix'in bilim kurgu dizisi. 2 sezonu vardır.
ilk sezonu kocaman gözlerle "oha ya olabilir mi böyle bişii" diyerek, çok zevk alarak izledim. dizi her telden çalıyordu zira. anarşi desen var, geleceğin aldığı hal desen abv dedirten cinsten, heleki şu "başı bulutlarda" mekanını anlatmıyorum bile * güzeldi güzel.
diziyi genel hattıyla şu şekilde özetleyebiliriz, gelecekte insan zihnini bir diske aktararak beden ölümü gerçekleşse dahi başka bedenlerde hayatının devam edilmesi ve elbette bu sayede ölümsüzlüğü bulan insanların bir takım olayları. ehe evet bir takım olaylar çünkü spoiler vermek istemiyorum, bu diziye bir şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum.
burjuvalar her yerde burjuva efendim. bu burjuvalar zaten halkla beraber yeryüzünde bile yaşamıyolar. bulutların üstünde yaşıyorlar, ayrıca disklerini kopyalatmışlar ve belirli saat aralıklaryla kopyaları yedekleniyor. kendi bedenlerinden de üretmişler bir sürü, yani diskini patlatıp gebertmek neredeyse imkansız.
öyle işte dizi şu şekilde başlıyor zaten, "mat" denilen bu burjuvalardan biri tam zihni yedeklenmeden mevcut bedeni öldürülüyor ve malumunuz yedekleme yapılmadığı için de adam kendisini kimin öldürdüğünü hatırlayamıyor yeniden hayata döndüğünde. böylece yaklaşık 250 yıldır bedenlenmeyen eski asker "takeshi kovacs" çook yakışıklı bir polisin vücuduna bilinci aktarılarak hayata dönüyor ve bu cinayeti çözmesi isteniyor.
eh ilk sezonda elbette bu cinayet çözülüyor, takeshi'nin kendi travmalarıyla yüzleşmesi, arkadaş çevresi edinmesi derken ilk sezon muazzamdı benim gözümde.
ikinci sezon için çok eleştiri geldi. sadece demek istiyorum ki, ne bekliyordunuz zındıklar? takeshi'yi elbette 1 adam oynayamazdı, bedeni değişecekti! gelecekten ve terörist görülen bir eski askerden bahsediyoruz, burnu boktan çıkmıyor adamın, tabiki başka bedenlerde hayat bulacaktı. o yüzden bana hiiç batmadı siyahi bir adamın oynuyor oluşu ve hatta bayıldım diyebilirim. oyuncu (bkz: anthony mackie) muazzam oynadı muazzam. allah aşkına tipe bakar mısınız:
ikinci sezonuda çok beğendim, ilk sezonda takeshi'nin hatırlayıp da bir türlü işlemedikleri o aşkı ve devrimin hikayesi şeffaf şekilde işlendi çünkü. benim umrumda olan zaten cinayet dosyası vs değildi ki. takeshi'yi ve quell'i merak ediyordum, bu adam asker kimliğinden nasıl sıyırdı, devrim fikri nasıl ortaya çıktı, neler yaşandı bu ayaklanmada? ah. işte bu yönden ikinci sezon bazı zındıkların bok attğı gibi vasat falan değil gayet harikaydı.
bu zındıklar yüzünden 3. sezon iptal edilmiş. sinirlendim işte. neyse kitabını okuyalım madem, velhasıl güzeldi izleyin yani yarasa onaylı.
ilk sezonu kocaman gözlerle "oha ya olabilir mi böyle bişii" diyerek, çok zevk alarak izledim. dizi her telden çalıyordu zira. anarşi desen var, geleceğin aldığı hal desen abv dedirten cinsten, heleki şu "başı bulutlarda" mekanını anlatmıyorum bile * güzeldi güzel.
diziyi genel hattıyla şu şekilde özetleyebiliriz, gelecekte insan zihnini bir diske aktararak beden ölümü gerçekleşse dahi başka bedenlerde hayatının devam edilmesi ve elbette bu sayede ölümsüzlüğü bulan insanların bir takım olayları. ehe evet bir takım olaylar çünkü spoiler vermek istemiyorum, bu diziye bir şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum.
burjuvalar her yerde burjuva efendim. bu burjuvalar zaten halkla beraber yeryüzünde bile yaşamıyolar. bulutların üstünde yaşıyorlar, ayrıca disklerini kopyalatmışlar ve belirli saat aralıklaryla kopyaları yedekleniyor. kendi bedenlerinden de üretmişler bir sürü, yani diskini patlatıp gebertmek neredeyse imkansız.
öyle işte dizi şu şekilde başlıyor zaten, "mat" denilen bu burjuvalardan biri tam zihni yedeklenmeden mevcut bedeni öldürülüyor ve malumunuz yedekleme yapılmadığı için de adam kendisini kimin öldürdüğünü hatırlayamıyor yeniden hayata döndüğünde. böylece yaklaşık 250 yıldır bedenlenmeyen eski asker "takeshi kovacs" çook yakışıklı bir polisin vücuduna bilinci aktarılarak hayata dönüyor ve bu cinayeti çözmesi isteniyor.
eh ilk sezonda elbette bu cinayet çözülüyor, takeshi'nin kendi travmalarıyla yüzleşmesi, arkadaş çevresi edinmesi derken ilk sezon muazzamdı benim gözümde.
ikinci sezon için çok eleştiri geldi. sadece demek istiyorum ki, ne bekliyordunuz zındıklar? takeshi'yi elbette 1 adam oynayamazdı, bedeni değişecekti! gelecekten ve terörist görülen bir eski askerden bahsediyoruz, burnu boktan çıkmıyor adamın, tabiki başka bedenlerde hayat bulacaktı. o yüzden bana hiiç batmadı siyahi bir adamın oynuyor oluşu ve hatta bayıldım diyebilirim. oyuncu (bkz: anthony mackie) muazzam oynadı muazzam. allah aşkına tipe bakar mısınız:
ikinci sezonuda çok beğendim, ilk sezonda takeshi'nin hatırlayıp da bir türlü işlemedikleri o aşkı ve devrimin hikayesi şeffaf şekilde işlendi çünkü. benim umrumda olan zaten cinayet dosyası vs değildi ki. takeshi'yi ve quell'i merak ediyordum, bu adam asker kimliğinden nasıl sıyırdı, devrim fikri nasıl ortaya çıktı, neler yaşandı bu ayaklanmada? ah. işte bu yönden ikinci sezon bazı zındıkların bok attğı gibi vasat falan değil gayet harikaydı.
bu zındıklar yüzünden 3. sezon iptal edilmiş. sinirlendim işte. neyse kitabını okuyalım madem, velhasıl güzeldi izleyin yani yarasa onaylı.
devamını gör...
5.
önce kitabını* okuyacağım diye inat etmemden mütevellit aslında daha yeni izleyebildiğim dizidir. ha araya zilyon tane şey girdiği için kitap hala rafta beklemekte ama en son izleyecek bir şey bulamayıp bu sefer de böyle olsun diyerek ve richard k. morgan'ın da affına sığınarak diziyi öne aldık.
öncelikle ilk sezonun baş rolünde joel kinnamancığımın oynadığını ve kendisinin de role pek yakıştığını söyleyerek başlamak istiyorum.
konsept güzel, konu zaten benim ilgi alanıma giriyor, atmosfer ve mekanlar cafcikli, hikaye akışı ve anlatımı da çipetpet daha ne olsun?
beden değiştirebilmek ve benliğin aktarımı dizinin ana olaylarından olduğu için ikinci sezonda takeshi'yi başka birisinin canlandırması elbette makul ancak (bundan sonra söyleyeceklerim için tanrı beni yarasa hanım'ın şerrinden korusun) ben gerçekten anthony mackie'yi bu rolde pek beğenemedim. karaktere bir türlü oturmamış gibi geldi. bunun üstüne bence ikinci sezonun hikayesi ve kurgusu da ilk sezon kadar iyi değildi. quell ablamızın girdiği tripler ise beni bir noktadan sonra baydı. ayrıca karakter ve hikaye derinliğini sağlayacak olan takeshi'nin taraf değiştirmesi mevzuları da çok hızlı geçilmiş gibi geldi sonuç olarak ilk sezon ne kadar bir solukta izleniyorsa ikinci sezon da bir o kadar akmadı. şahsen sırf yarım kalmasın diye zorla izlediğim doğrudur.
neyse efenim genele bakarsak kötü mü? kesinlikle değil, hele ilk sezonu havada karada izlenir. ayrıca dizide poe gibi müthiş bir karakter var ki sırf onun hatırına bile üçüncü sezonu izleyebilirdim.
ah sevgili poe, üzümlü kekim, sen insanlığın hak ettiğinden çok daha iyi bir dostsun inan bana.
kıymetini bilmeyenler utansın!
öncelikle ilk sezonun baş rolünde joel kinnamancığımın oynadığını ve kendisinin de role pek yakıştığını söyleyerek başlamak istiyorum.
konsept güzel, konu zaten benim ilgi alanıma giriyor, atmosfer ve mekanlar cafcikli, hikaye akışı ve anlatımı da çipetpet daha ne olsun?
beden değiştirebilmek ve benliğin aktarımı dizinin ana olaylarından olduğu için ikinci sezonda takeshi'yi başka birisinin canlandırması elbette makul ancak (bundan sonra söyleyeceklerim için tanrı beni yarasa hanım'ın şerrinden korusun) ben gerçekten anthony mackie'yi bu rolde pek beğenemedim. karaktere bir türlü oturmamış gibi geldi. bunun üstüne bence ikinci sezonun hikayesi ve kurgusu da ilk sezon kadar iyi değildi. quell ablamızın girdiği tripler ise beni bir noktadan sonra baydı. ayrıca karakter ve hikaye derinliğini sağlayacak olan takeshi'nin taraf değiştirmesi mevzuları da çok hızlı geçilmiş gibi geldi sonuç olarak ilk sezon ne kadar bir solukta izleniyorsa ikinci sezon da bir o kadar akmadı. şahsen sırf yarım kalmasın diye zorla izlediğim doğrudur.
neyse efenim genele bakarsak kötü mü? kesinlikle değil, hele ilk sezonu havada karada izlenir. ayrıca dizide poe gibi müthiş bir karakter var ki sırf onun hatırına bile üçüncü sezonu izleyebilirdim.
ah sevgili poe, üzümlü kekim, sen insanlığın hak ettiğinden çok daha iyi bir dostsun inan bana.
kıymetini bilmeyenler utansın!
devamını gör...
6.
diziye dair yapılan son iki tanım gayet tadında ve yerinde olmuş. tabii poe karakterine de ufak bir parantez açılmış ki, ben bu parantezi biraz olsun genişletmek niyetindeyim. * bu sebeple kitap/dizi kıyaslaması mevzusuna balıklama dalmayacağım gibi birinci sezon/ikinci sezon çekişmeleri de hiç umurumda değil. *
bu dizinin bir ruhu var ve o ruh da bizatihi poe... elit sömürgenlerin yedikleri herzeler olsun, sonsuz yaşam isteğinin yarattığı kast sistemi olsun, illüzyon sahte yönetim biçimlerinin kalleşlikleri olsun, hepsini bir çırpıda silip atan bir karakter var karşımızda. tamam karakterin adı poe! bu bile başlı başına karaktere sempati duymanıza neden olabilir. onu geçtim ikametgahı olan o muazzam otelin adı ''raven''... oldu mu size skor 2-0 ama mesele isimler değil. mesele bu karakterin temsil ettiği değerler. gerek kitabın gerekse dizinin kurgusu ve anlattıkları özelinde insanoğlunda var olmayan ya da eksik bulunan tüm değerler silsilesi poe'nun işletim sisteminde mevcut * ete kemiğe bürünmemiş ideal insan var karşınızda ve bu yüzden ete kemiğe bürünmüşlerle yaşadığı ilişkiler ne yazık ki fırtınalı. adam bir kere omurgalı, ilişkilerine değer veriyor. yapay zeka olmanın * kitabını yazmış ve bu kitap kesinlikle ihanet diye bir kavram barındırmıyor. sevdikleri için kendisini hiç düşünmeden feda edebiliyor.
usulca feda diye fısıldadığı o önemli andan sonra da tabiri caizse alzheimer oluyor. lizzie ve kovacs için yaptığı bu fedakarlık, özellikle kovacs denen takıntılı manyak için ilk başlarda anlam ihtiva etmese dahi poe'nun mayası sağlam olduğu için bu tarz abidik gubidik ilişki dramlarını bile hasta haliyle aşmayı başarıyor. mızmızlığın kitabını yazan insanoğluna da bu noktada poe alıntıları ile nanik yapıyor.
poe esasen insanoğlunun kaybettiği değerleri içinde barındıran özel bir karakter. insanoğlunun, bir yapay zekanın vicdanına karşı kaybettiğini görmemizi sağlayan bir anahtar. bu nitelikleri sebebiyle sırf bu karakter için bile bu diziyi izlemenizde fayda vardır diye düşünürüm. bilim kurgu sevmiyor olabilirsiniz ancak aynayı yüzünüze net bir şekilde tutan bu karakteri sevebilirsiniz. bilim kurgu sevenler içinse gerek kitabın gerekse dizinin atlanmaması kanımca önem ihtiva ediyor. *
bu arada poe üzümlü kek midir değil midir bilemem o konu da çekincelerim var. * evlendireceğiz seni poe! annabel'le çok sevimli yapay zeka veletleriniz olacak. insan denen; bencil, doyumsuz, ruhsuz, kibirli yaratık eksildikçe, siz daha da değerleneceksiniz. düğünde sana yeniden başlatma ihtiyacı olmayan özel bir onarım sistemi takacağım. sonrası vur patlasın çal oynasın zaten *
bu dizinin bir ruhu var ve o ruh da bizatihi poe... elit sömürgenlerin yedikleri herzeler olsun, sonsuz yaşam isteğinin yarattığı kast sistemi olsun, illüzyon sahte yönetim biçimlerinin kalleşlikleri olsun, hepsini bir çırpıda silip atan bir karakter var karşımızda. tamam karakterin adı poe! bu bile başlı başına karaktere sempati duymanıza neden olabilir. onu geçtim ikametgahı olan o muazzam otelin adı ''raven''... oldu mu size skor 2-0 ama mesele isimler değil. mesele bu karakterin temsil ettiği değerler. gerek kitabın gerekse dizinin kurgusu ve anlattıkları özelinde insanoğlunda var olmayan ya da eksik bulunan tüm değerler silsilesi poe'nun işletim sisteminde mevcut * ete kemiğe bürünmemiş ideal insan var karşınızda ve bu yüzden ete kemiğe bürünmüşlerle yaşadığı ilişkiler ne yazık ki fırtınalı. adam bir kere omurgalı, ilişkilerine değer veriyor. yapay zeka olmanın * kitabını yazmış ve bu kitap kesinlikle ihanet diye bir kavram barındırmıyor. sevdikleri için kendisini hiç düşünmeden feda edebiliyor.
usulca feda diye fısıldadığı o önemli andan sonra da tabiri caizse alzheimer oluyor. lizzie ve kovacs için yaptığı bu fedakarlık, özellikle kovacs denen takıntılı manyak için ilk başlarda anlam ihtiva etmese dahi poe'nun mayası sağlam olduğu için bu tarz abidik gubidik ilişki dramlarını bile hasta haliyle aşmayı başarıyor. mızmızlığın kitabını yazan insanoğluna da bu noktada poe alıntıları ile nanik yapıyor.
poe esasen insanoğlunun kaybettiği değerleri içinde barındıran özel bir karakter. insanoğlunun, bir yapay zekanın vicdanına karşı kaybettiğini görmemizi sağlayan bir anahtar. bu nitelikleri sebebiyle sırf bu karakter için bile bu diziyi izlemenizde fayda vardır diye düşünürüm. bilim kurgu sevmiyor olabilirsiniz ancak aynayı yüzünüze net bir şekilde tutan bu karakteri sevebilirsiniz. bilim kurgu sevenler içinse gerek kitabın gerekse dizinin atlanmaması kanımca önem ihtiva ediyor. *
bu arada poe üzümlü kek midir değil midir bilemem o konu da çekincelerim var. * evlendireceğiz seni poe! annabel'le çok sevimli yapay zeka veletleriniz olacak. insan denen; bencil, doyumsuz, ruhsuz, kibirli yaratık eksildikçe, siz daha da değerleneceksiniz. düğünde sana yeniden başlatma ihtiyacı olmayan özel bir onarım sistemi takacağım. sonrası vur patlasın çal oynasın zaten *
devamını gör...