aralarında olduğumu beyan ettiğim yazarlardır. iki tane vermişler sağ olsunlar. bağışlamak istiyorum. burada hunharca "bena medalyaa veeğr" diyen yazarlarımız var. bende de az var ama bağışlamak isterim kabul ederseniz. çam sakızı, çoban armağanı...
devamını gör...

ders çalışmaktan kaçmanın patikası. bir süre sonra bu yolu da kapayıp kendimi masaya kitleyeceğim.
(bkz: sad story)
devamını gör...

demek ki neymiş, "kısa yol varken mal gibi dünyayı dolanıyoruz" imiş asıl anlam.
mantık hatası yok, yeah man.
devamını gör...

bir dönemlerin efsane kanallarından cnbc-e’de yayınlanan muhteşem komedi dizisidir. kendine has komedi anlayışını bölüm bölüm izleyicilerine kabul ettirdikten sonra gönüllerdeki tahta inmemek üzere kurulmuştur.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir hastanede geçen olayları anlatan dizide bazı bölümler kesinlikle kült mertebesine erişmeyi başarmıştır. insanın o bölümleri izledikçe izleyesi gelir. şahsen benim 10 kez izlediğim bazı bölümler mevcuttur.

6. sezon 6. bölüm

dizinin karakterlerinin ilki j.d. salaklıkta sınır tanımayan ama iyi bir doktor olan çok eğlenceli bir karakterdir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

turk en az j.d. kadar salak olan ve en az onun kadar iyi bir doktor olan arkadaşıdır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ikilinin ilişkisi turk’un eşi hemşire carla espinosa’yı zaman zaman delirtmektedir.

jd and turk meets

dr.cox seri şekilde laf sokabilen, internlerden hiç haz etmeyen, memnuniyetsiz ama çöl eğlenceli bir doktordur. dr. kelso bir ayağı çukurda başhekim, janitor * hastanede herkesten çok söz sahibi olan kişidir. dr.elliot reid ise dizimizin güzel doktorudur.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

dizinin açılış şarkısı ise lazlo bane’in söylediği i am no superman’dir ve diziye cuk oturmuştur.

buradan
devamını gör...

bir köşeyi parselleyip bir çırpı da gecekondu kondurmak.
devamını gör...

ben kadın olsam kesin aşık olurdum dediğim adam.

devamını gör...

merhabalar yazar arkadaşlarım.
bu şarkıyı aslında kendi açtığım fakat pek de ilgi görmeyen (bkz: yaza bir şarkı bırak) başlığına yazacaktım ama klibi izleyince fikrimi değiştirip direkt şarkıya başlık açmak istedim.

efendim kendisi yaza çok yakışır, kıpır kıpır bir melek mosso şarkısıdır.
söz-müzik kutup ata tuncer'e aranje ise ersay üner'e aittir.

dinlemek isteyenler buyursunlar: hayatım kaymış, hangi yönde olduğu bilinmez...

ama klibi de izlemenizi tavsiye ederim çünkü şarkıdan ziyade aslında burada klip ile ilgili bir kaç kelam edeceğim ben.

şöyle ki;
sevgiliyi yitirmiş, yitirdiği için kendini valizine attığı birkaç parça eşya ile yollara, tarlalara, ormana vurmuş ama bu kadar olumsuzluğa rağmen umudunu asla ve kat'a yitirmediğini vücut dilinden ve omuz hareketlerinden anladığımız, ülkemiz için çok da güvenilir olmayan otostop yöntemi ile kah karavanda, kah üstü açık güzel arabalarda sürekli sevgilisinden uzaklaşan ama bir yandan da "gel gör beni, bak ne hallere düştüm senin yüzünden" diyerek aynı sevgilinin gelmesini bekleyen, tam "tamam ya, gelmez artık bu zalım" diye hayata küseceği sırada "madem bu kadar üzgünüm, neden iki dans figürü yapıp neşemi yerine getirmiyorum ki ben?" diyerek yollarda deli deli danslar yapmak suretiyle umut tazeleyen, lavanta tarlalarına ellerini sürerek enerji depolayan sevgili melek mosso bize de, o sevgilinin yokluğundan delirmiş olsak da umutlarımızı yitirmememiz gerektiğini, hiçbir şey olmazsa bile bu beklenti ile ülkenin her karışını adım adım gezelim, görelim tadında gezebileceğimizi göstermiştir.
neden biz de bir saman balyası üzerinde hayatın ve insanların acımasızlığından dem vurmayalım kendi kendimize değil mi efenim?

belki buradaki mesaj şudur;
sevgili gelmese de olur, sen neşeni kaybetme,
belli mi olur o yolda belki yenisi bulunur...


ne demişler; umut olmadan, umulmayanı bulamayız *
devamını gör...

eğer istiyorsanız yaşınız kaç olursa olsun taktırın.
ben bundan 4-5 yıl önce taktırmıştım. randevularda telinizi sıktıkça birkaç gün dişlerinizde hassasiyet oluyor, çok rahat yemek yiyemiyorsunuz ama sonra her şey normale dönüyor. bazen ağzınız yara oluyor, ya da telde batmalar oluyor işte o zaman diş hekiminizin verdiği mumdan kullanabilirsiniz. tedavinin bir bölümünde devreye lastikler girecek, onları doktorunuzun söylediği gibi kullanmanız önemli, yoksa tedaviniz uzar.
tedavi sonrasında da dişlerinizin bozulmaması için plak kullanıyorsunuz bir süre. burada da yine diş hekiminizin talimatlarını dinleyin derim.
diş fırçası olarak ben normal fırçalara devam etmiştim, bir de ara yüz fırçaları oluyor onlar çok iyi oluyordu. muhakkak edinmenizi öneririm.
onun dışında verecek bir tavsiye yok, gidin taktırın. :) hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri diş teli taktırmak olmuştu, telleri kullanırken de çıkardıktan sonra da hiç pişman olmadım. verdiğim her kuruş sonuna kadar değdi.
devamını gör...

savaşın en heyecanlı anlarında bile fatih’ten kalan yarım şişeyi ziyan etmeyen şahıs.
devamını gör...

uçuğa neden olan herpes simpleks virüsüdür (hsv). herpes virüsleri; hsv-1 ve hsv-2 olmak üzere 2 tiptir. hsv-1; genellikle dudakta, hsv-2 ise genital bölgede hastalık oluşturmaktadır. özellikle hsv-2 yenidoğanlarda ciddi enfeksiyona neden olabileceği için bebeklerin öpülmemesi gerekir.
devamını gör...

günaydın sözlük...

ama öyle, mürşidini göz hapsine almış mürit gibi, elindeki avuç içi kadar ekranda, yeşilden kırmızıya, kırmızıdan yeşile dönen sayılara, sarsılmaz bir inançla hipnoz olmuş bir şekilde bakıp; maaşından arttırdığı 10 doları 10 bin dolar yapma hayalleri kurarken bir anda, ansızın, ne olduğunu bile anlayamadan dibi gördüğünüz kırmızı bir altcoin mumu ile tüm gününüzü berbat eden bir günaydın değil elbet...

kaldıraçlı bir işlemde 50x ile mutluluğunuzu katlayan bir günaydın...
peşinde koştuklarınızın sayısının arttığı değil, peşinizden koşanların sayısının arttığı bir günaydın...
müthişli bir günaydın...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kişiye özgürlük ve ahlaki ortam hazır olarak sunulmaz; fakat bu, kişinin asla özgür olamayacağı anlamına gelmez. çünkü otodeterminizm de kişi kendi özgürlüğünü kendi yaratır.bu özgürlüğün tek sınırı vardır ve o da tanrı ya da doğa gibi dış etkenler tarafından değil, ancak insan aklının kendisi tarafından konulmuş bir sınır olabilir. bu sebeple, insan aklını kullanarak özgürleşebilir.
devamını gör...

başlık açarım.*
(bkz: yoldaş'ın yerden yere vurulması)
şaka şaka gidip ben de dayak yerim yoldaş'la.
devamını gör...

köy.

doğa, dinginlik, kuş sesleri...

kimseye hesap vermeden istediğini yaparak akşamı etmek.

ve en güzeli ; kendinle başbaşa kalabilmek.
yalnızlığını kendinle paylaşmak.
devamını gör...

oh!.. sonunda ışıklar bir bir sönüyor. etrafı kaplayan suni aydınlık azaldıkça ruhumda bir ışık beliriyor yavaş yavaş. yoksa siz? yoksa siz mankenlerin bir ruhu olduğunu bilmiyor musunuz? gerçi doğru nereden bileceksiniz ki...
etraftaki ayak sesleri de iyice azaldı. son tıkırtı... evet, şimdi kepenk de indi. biz bizeyiz. yeniden. özgür. ahhh, kollarım! bütün gün biri aşağıya biri de yukarıya doğru bakıyor, sanki bir davet hareketi gibi. sanki 'gel. ', 'gel, içeriye doğru gel.' mesajı taşır gibi. gerçekten bunun etkili olabileceğini düşünen var mı? ya da her sabah tozlarımızı alıp haftada bir üzerimize yeni kombinleri geçiren kadının, bizi değil de bütünleşmiş olan kıyafetlerden başka bir şeyi, önemsememesinin sebebi mi? emin olamıyorum.
neyse neyse bütün gün çok yoruldum. şimdi bunları düşünmenin sırası değil. kulaklarım da yorgun. sabahtan akşama dek popüler olduğu için tıngır mıngır ritimler ile anlamsız kafiyeli sözlerin tekrarlandığı hiçbir şey anlatmayan müzikler içimi darlıyor. biraz daha isyankar bir şeyin sırası. görülmeyenleri gören insanların müziğini seviyorum ben. ne diyorlardı? meselesi olan şeyler. belki "sanane" ya da "ünzile". ama yok bu akşam içimden çocuk kadınlara kederlenmek gelmiyor. bu akşam ruhum onu kaldıramaz. o zaman... o zaman "sanane" olsun.
nereden mi biliyorum bu şarkıyı? siz bilmezsiniz tabii, eskiden daha böyle çıtır bir mankenken o kliptekilerden biri, bendim. ne mi yapıyorum klipte? her zamanki işim işte dikiliyorum üzerimdeki kırmızı elbisemle, bence çok da zarif duruyorum. hatta şarkının öyküsünü bile biliyorum. karsu'dan duydum, evet ilk ağızdan. o şimdi türkiye'de büyümemiş ya buradaki örf ve adetlerin bir kısmını, biraz da yaşarken deneyimlediği bazı kısıtlamalara isyan etmek için yazmış. ney? neden bilmeyecek mişim ki? insanların arasında dolaşmıyor oluşum, onları anlamama engel mi? ohooo.... siz bütün gün görmez gözlerle etrafa bakarken ben de sizleri izliyorum.
mesela geçen gün bir çift geldi. böyle beyaz tenli, kısacık kıvırcık saçlı, ışıltılı gözlerle bakan bir genç kadın yanında da yakışıklı bir genç adam. bana doğru yaklaştılar. ben de içimden diyorum ki "ya ne güzel bir çift." imrenmedim desem, yalan. ama burada böyle bir şans yok, sadece kadın kıyafetleri satan bir mağaza. dolayısıyla erkek manken de yok. offf! neyse konuyu dağıtmak üzereyim. ne diyordum? hah, tamam. bana doğru yaklaştılar. biraz daha yaklaştılar, bu kez konuşmalarını duyuyordum.

- şu kırmızı mini etek, sanırım bu aradığım. çok güzel değil mi aşkım?
- kızım saçmalama sokakta bunu giyersen ya ben katil olurum ya da sen... tövbe, tövbe...

kadının elinden çekeleyip biraz ilerideki bir kıyafete doğru yöneldi. artık duymuyordum. iyi ki de duymuyordum. bazen bazı insanları omuzlarından tutup sarsasım geliyor. kendine gel diyerek uzun uzun sarsmak. belki sarsıntıyla beraber baskıcı, aşağılayıcı, incitici düşüncelerini ya da söylemlerini kafalarından atabilirim gibi geliyor. sahi yapabilir miyim? kökleri ne kadar derine iniyor acaba. yani insanlar hep mi böyleydi?
hayır, tabii ki bu kadarını görmedim sadece. her gün yaklaşık 12 saat gözlem yapabiliyorum. sabahın erken saatlerinde içeriye doluşan bir sürü insan. gün içinde azalıp çoğaldığı da oluyor ama sanırım herkesin hep, hep yeni bir giysiye ihtiyacı var. neyse geçen gün minik bir kız çocuğu geldi yanıma. bakın öyle tatlıydı ki... bıcır bıcır, şarkılar söyledi bana; dans etti elimden tutup. annesinin alışverişi uzayınca da anlatmaya başladı. sanırım çocuklar ruhumu görebiliyor. hissediyorum.

dedi ki:
- çok sıkıldım. kaç saattir buradayız. annem de bir bitiremedi alışverişi. zaten işi gücü alışverişmiş, babam öyle diyor. babam, eve gidince yine surat asacak. böyle günleri sevmiyorum. onlar bağırıştıkça ellerimle kulaklarımı tıkıyorum, şarkı söylüyorum. yine de duyuyorum. babam işten eve yorgun argın geliyormuş, doğru düzgün bir yemek koyanı bile yokmuş. oysa annem de işten eve yorgun argın geliyor!
ben biraz daha büyüyeyim o zaman yemekleri yaparım, kimse de kavga etmez. hem mutlu olduklarında çok seviniyorum biliyor musun? hep beraber geziyoruz, benimle oyunlar da oynuyorlar. işte ben yemekleri yapınca da her gün birlikte mutlu oluruz.

o an, konuşabilmeyi çok istedim. üzülme çocuk bunlar senin suçun değil, mesele yemek de değil. mesele birinin birini beslemesi bile değil, demek istedim. yapamadım. umarım biri anlatır. konuşabilen biri...

ahhh. yine aklımda meseleler. evet mankenlerin bile meseleleri var. yani farkındayız her şeyin. birilerinin kadınlara dayattıklarının... tek farkımız susuyoruz. konuşamıyoruz.
ne? nasıl? insanlar da mı konuşmuyor bu konuyu? nasıl yani kadınlara baskı yapılırken, şiddet uygulanırken başka kadınlar ve erkekler susuyor mu?
!..
devamını gör...

bir güne bir gün bir kişi çıkıpta ey yoldaş sen bizim için burayı kurdun geliştirdin teşekkür ederiz sana dedi mi?* dedi mi ha söyleyin bana? bunu söylemek yerine kalkıp sözlüğü hor kullandınız. çiğneyip üstünden geçtiniz. sorarım size ne zaman bitecek bu zulmünüz. bu pervasızlığınız nereye kadar? yazık değil mi yoldaşa?
devamını gör...

karavan...
değilse bile en azından bir minibüs. kendimce düzenleyip bir iki gün bile olsa uzaklaşacak kadar basit bir şey olsa yeter.

bir-iki kamp sandalyesi, piknik tüpü veya mangal hatta semaver bile olur, basit öğünlere yetecek kadar. sabah bir kahve, öğlen iki yumurta, akşama sucuk ekmek. sessiz dingin bir ağaç dibinde birkaç gün...
daha zamanı olsa da yaklaştım sayılır, son 13 yıl.
devamını gör...

kendim gibi birini bulsam zaten ertesi gün basacam nikahı. ama yook. şu ufacık evrende tekim.
devamını gör...

asla olamayacağım insan türüdür. dış seslerden rahatsız olmam tv açıkken bile kitap okurum ama müzik dinleyerek olmuyor ne bileyim
devamını gör...

has mısır unundan* has trabzon tereyağından, has trabzon telli peynirinden, ehil elden yenince tadından doyulmayan, tok tutan, zinde tutan kahvaltılık.
aslında çok kolaydır.
bir kaşık yağ, bir kaşık un, az tuz, puding kıvamı olacak kadar su karıştırılacak. kaynayınca 5 dakika pişecek ardından 1 kaşık için yaklaşık 50 gr telli peynir eklenecek, karıştırılacak, sonra ocak kapanacak. az soğuyunca yenilecek.
kaşık sayısı artırılıp miktarı artırılabilir. peynir miktarı da arzuya göre artırılabilir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim