burhan altıntop replikleri
ayy siz konuk musunuz beee, bi kere konuk dediğin eline çiçek alır bi çikilata alır, ondan sonrasında gelir yaa, siz konuk musunuz, çekirge sürüsü gibi, çekirge sürüsü gibi, yiyosunuz içiosunuz vidividividi aranızda konuşuyosunuz vıdıvıdı... çıhın lan evimden yaaa çıkınnn!!!
devamını gör...
26 nisan lezbiyen görünürlük günü
kutlu olsun efenim. şahsen gayet destekliyorum.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydınnnn sözlük. *
doğru düzgün uyumama rağmen içimde bir kıpırtı ile uyandım ben bugün. gece boyu mutlu mutlu rüyalar görüp, uyanıp gülümseyerek tekrar yeniden uyumaya çalıştım. içimde deli deli kıpırtılar var, sanki hep bir kahkaha sesi duyuyorum. sizlere de bulaşşın istedim. * güpgüzel bir gün olsun.
doğru düzgün uyumama rağmen içimde bir kıpırtı ile uyandım ben bugün. gece boyu mutlu mutlu rüyalar görüp, uyanıp gülümseyerek tekrar yeniden uyumaya çalıştım. içimde deli deli kıpırtılar var, sanki hep bir kahkaha sesi duyuyorum. sizlere de bulaşşın istedim. * güpgüzel bir gün olsun.
devamını gör...
engelli bir kadınla evlenen erkek
başımıza neler gelebileceğinin kararını biz vermiyoruz ne yazık ki. yarın yada bir yıl sonra engelli bir birey olarak hayatıma devam edebilirim. bu benim duygularımı, düşüncelerimi ve beni ben yapan özelliklerimi değiştirebilir mi? yürüyemiyor, göremiyor veya bir şekilde engelim beni değiştirebilir mi ruhen? sanmam. elbette ki engelli bir bireyle evlenmenin zorlukları vardır ama bunları kabullenip cok güzel evlilik hayatları olan insanlar var. asla ve asla demeden önce, kendini engelli bir birey olarak görmesini rica ederim.
devamını gör...
öykü
sizlere biraz öyküden ve öykünün kriterlerinden, ne olduğundan, ne olmadığından bahsetmek istiyorum. (bilgi birikimim dahilinde)
öykü: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan bir düzyazı türüdür.
hikaye ile karıştırılmamalıdır. altını çizerek söylüyorum: hikaye, bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
her şeyin bir hikayesi olabilir fakat her şeyin bir öyküsü yoktur. herhangi bir senaryo, film, roman, deneme, şiir vb. bir hikayeye sahiptir. yani çok daha genel, olayın anlatımıdır. öykü ise hikayeyi de içeren daha geniş bir edebi türdür.
ingilizcede böyle bir ayrım var mesela. her şeyin bir "story"si vardır ama her şeyin bir "short story"si yoktur... short story türkçedeki "öykü"nün izdüşümü elbette.
öykü kısadır. fakat bu kısalık mevzusu fazlasıyla kafa karıştırıcı olabilmekte.
" öykü< novella< roman" gibi bir ayrım var mesela. fakat bu ayrımı biraz daha inceleyince olayın aslında ne kadar anlamsızlaşabileceği gözüküyor. şöyle söyleyeyim:
öykü eksiltme sanatına göre giden bir edebi türdür ve eğer kesin bir ayrım yapacak olursak poe'nun belirttiği üzere ve stephen king'in de değindiği üzere, "etkide birlik" söz konusudur. (bkz: etkide birlik) (tek etki kuramı olarak da geçiyor literatürde.)
eğer romandan eksiltirseniz öykü, öyküden eksiltirseniz şiir ortaya çıkar. ama soralım: kime göre neye göre? değişir bu efendim. mesela flash fiction denen bir tür de var. hemingway'in ortaya attığı söylenen 6 kelimelik roman örneğin... roman. ama roman mı sizce bu? belki. sonuç olarak yazdığı yazı şu:
"for sale:
baby shoes. never worn."
o halde bir düşünelim. bu "roman" düşündükçe kendisini açıyor mu okuyucuya? hayallere sürüklüyor mu bizi? amatör bir "yazar" olan bana sorarsanız,-ki yazar demeye utandığım oluyor kendime- evet.
işler burada karışıyor. çünkü öykü denen düzyazı türüne de baktığımızda, bu da açılabilir. her şey açılabilir. çünkü söz konusu insan zihnidir. o yüzden bu uzunluk mevzusunu pek kurcalamamakta fayda var. 300 sayfalık bir öykü((gbkz: shawshank redemption)) de olur, 100 sayfalık bir roman da olur. 30 sayfalık bir şiir de, 6 kelimelik bir roman da. oluyor böyle şeyler. belli bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. elbette bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. önemli olan anlama odaklanmak.
kriterlerden de bahsetmiş oldum böylece. ilgilenenler için açıklayıcı olmuştur umarım.
öykü: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan bir düzyazı türüdür.
hikaye ile karıştırılmamalıdır. altını çizerek söylüyorum: hikaye, bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılmasıdır.
her şeyin bir hikayesi olabilir fakat her şeyin bir öyküsü yoktur. herhangi bir senaryo, film, roman, deneme, şiir vb. bir hikayeye sahiptir. yani çok daha genel, olayın anlatımıdır. öykü ise hikayeyi de içeren daha geniş bir edebi türdür.
ingilizcede böyle bir ayrım var mesela. her şeyin bir "story"si vardır ama her şeyin bir "short story"si yoktur... short story türkçedeki "öykü"nün izdüşümü elbette.
öykü kısadır. fakat bu kısalık mevzusu fazlasıyla kafa karıştırıcı olabilmekte.
" öykü< novella< roman" gibi bir ayrım var mesela. fakat bu ayrımı biraz daha inceleyince olayın aslında ne kadar anlamsızlaşabileceği gözüküyor. şöyle söyleyeyim:
öykü eksiltme sanatına göre giden bir edebi türdür ve eğer kesin bir ayrım yapacak olursak poe'nun belirttiği üzere ve stephen king'in de değindiği üzere, "etkide birlik" söz konusudur. (bkz: etkide birlik) (tek etki kuramı olarak da geçiyor literatürde.)
eğer romandan eksiltirseniz öykü, öyküden eksiltirseniz şiir ortaya çıkar. ama soralım: kime göre neye göre? değişir bu efendim. mesela flash fiction denen bir tür de var. hemingway'in ortaya attığı söylenen 6 kelimelik roman örneğin... roman. ama roman mı sizce bu? belki. sonuç olarak yazdığı yazı şu:
"for sale:
baby shoes. never worn."
o halde bir düşünelim. bu "roman" düşündükçe kendisini açıyor mu okuyucuya? hayallere sürüklüyor mu bizi? amatör bir "yazar" olan bana sorarsanız,-ki yazar demeye utandığım oluyor kendime- evet.
işler burada karışıyor. çünkü öykü denen düzyazı türüne de baktığımızda, bu da açılabilir. her şey açılabilir. çünkü söz konusu insan zihnidir. o yüzden bu uzunluk mevzusunu pek kurcalamamakta fayda var. 300 sayfalık bir öykü((gbkz: shawshank redemption)) de olur, 100 sayfalık bir roman da olur. 30 sayfalık bir şiir de, 6 kelimelik bir roman da. oluyor böyle şeyler. belli bir kalıba sokmaya çalışıyoruz. elbette bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. önemli olan anlama odaklanmak.
kriterlerden de bahsetmiş oldum böylece. ilgilenenler için açıklayıcı olmuştur umarım.
devamını gör...
en sevilen yalın şarkısı
bir bahar akşamı dediğim başlık.
yalın'ın en sevdiğimiz şarkısı olamaz. adamın zaten kötü şarkısı yok. olsa olsa bir tık fazla dinlenen şarkısı olur. *
yalın'ın en sevdiğimiz şarkısı olamaz. adamın zaten kötü şarkısı yok. olsa olsa bir tık fazla dinlenen şarkısı olur. *
devamını gör...
ruh sağlığının en az fiziksel sağlık kadar önemli olması
hiç abartmadan söylüyorum ki ruh sağlığı fiziksel sağlıktan da daha önemlidir.
çünkü ruh sağlığınız iyi olmaz ise bedensel sağlığınızı da koruyamazsınız.
sonuçta ikisi de eşittir ama ruh sağlığı daha eşittir.
çünkü ruh sağlığınız iyi olmaz ise bedensel sağlığınızı da koruyamazsınız.
sonuçta ikisi de eşittir ama ruh sağlığı daha eşittir.
devamını gör...
din ve sanat
hayatta hiçbir şeyin din kadar tutku duyulduğu, ilgi gördüğü, hayran kaldığı başka bir şey yoktur bulamazsınız. yaratıcının yaratma sanatı, yaşatma sanatı, kusursuz olma sanatı insanların ilgisini hep çekmiştir. bazen bir ezan okuyan müezzinin sesinde, bazen rengarenk kusursuzca yaratılmış bir tavus kuşunda, bazense geceleri baktığımız gökyüzünde sanatı ve dini birlikte görür insan. tabi bunca şeyi göremeyen ve zırvalayan kişilerde yok değil. bunlar da sanatın bir parçasıdır.
devamını gör...
edebiyatçıların ilginç ölümleri
ahmet haşim bir süredir hasta olarak yattığı yatağından, bir gün bir anda telaşla fırlar. kendisine bakmakta olan ve maaşını kendisine bırakmak maksadıyla yakın bir dönemde evlenmiş olduğu eşi, onun yatağından hasta hasta kalktığını görünce hemen terliklerini getirir. ahmet haşim "canım, şimdi sırası mı!" diye bağırır ve yatağa yığılıp kalır. son sözleri bunlar olmuştur.
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
senin gülüşün gibiydi gidişlerin
öylesine güzel ki...
bana bu durumda "hoşça kal!" demek düşer.
"hoşça kal!"
öylesine güzel ki...
bana bu durumda "hoşça kal!" demek düşer.
"hoşça kal!"
devamını gör...
sevmediğiniz birini görünce telefonla oynamak
görmezden gelmenin, sizi görünce de "aaa pardon ya görmedim" demenin etkili bir yolu. sizi henüz görmemişse, hemen telefon çıkarılır ve holding patronu taklidi yapılır. yanından geçilip tehlike atlatıldığında da telefon bırakılır.
devamını gör...
sen hiç ateşböceği gördün mü
öncelikle konu için iki ayrı başlık açılmış. umarım mod’lar bunları birleştirirler.
tiyatrosunu izlemiş olanların, beğenmediği filmdir. galiba, zannumca, sanursam.
filme gelelim;
senaryosunu yılmaz erdoğan’ın yönetmenliğini andaç haznedaroğlu’nun üstendiği film; türkiye’nin 1950 sonrasından bugünlere uzanan bir kesitini aktarıyor.
dünyada değişimin en hızlı yaşandığı bir dönemi, bir sinema filmine aktarmak zordur. ancak bunu iyi yapabilen örnekler de çoktur. öncelikle filmin en büyük sorunu, bizim sözlüğün sorunu ile aynı olduğunu belirteyim. “akış“ ben boşuna sol frame’den şikayet etmiyorum.
filmin akışında bir sorun olduğunu düşünüyorum. açıkcası ben izlerken sıkıldım. bir diğer konu ise filmde müzik yok. yani bildiğin yok! bazı sahnelerde altta çalan fonlar hem alakasız hem başarısız. konu geçişleri kopuk, espiriler iyi satılamamış, dönemi anlatan dekor fazla abartılı. o kadar ki gerçekçilikten uzak, masala yakın.
beğenenler olmuştur. sonuçta sinema biraz da zevk meselesi.
bence yılmaz erdoğan kendi dönüşümünü anlatan bir film yapsa daha iyi olur. eminim çok güleriz. bu şahsiyetsiz herifi hiç sevmem. nedeni ise, ilk çıktığı dönemde sırtını ülkenin sol cenahına yaslamış, buradan aldığı destekle bir yerlere gelmiş ancak akp dönemi ile kafka’ya bile taş çıkartacak bir dönüşüm yaşamış, sanatçı muhalif kişiliğinden, paranın yeşiline doğru “eğilmiş” olmasıdır.
tiyatro oyunundan eksiltilen sahneler olduğu kadar, yeni eklenen durumlarda var. ancak bu tersine “dönüşmüş” herif, son yaptığı işlerde özellikle sol görüşlü karakterleri doğru yansıtmak yerine, karikatürize etmeyi seçmiştir. biri bu dangalaya 68 kuşağının ne olduğunu anlatmalı. bu insanlar hayatlarını verdiler ya! senin gibi akp’ye seks pozisyonu vermediler.
sağlam kişiliği olmayan, kıçı başı ayrı oynayan bu tipleri sevmiyorum. filmi izlediğim içinde kendimden özür diliyorum.
sizlere iyi seyirler.
tiyatrosunu izlemiş olanların, beğenmediği filmdir. galiba, zannumca, sanursam.
filme gelelim;
senaryosunu yılmaz erdoğan’ın yönetmenliğini andaç haznedaroğlu’nun üstendiği film; türkiye’nin 1950 sonrasından bugünlere uzanan bir kesitini aktarıyor.
dünyada değişimin en hızlı yaşandığı bir dönemi, bir sinema filmine aktarmak zordur. ancak bunu iyi yapabilen örnekler de çoktur. öncelikle filmin en büyük sorunu, bizim sözlüğün sorunu ile aynı olduğunu belirteyim. “akış“ ben boşuna sol frame’den şikayet etmiyorum.
filmin akışında bir sorun olduğunu düşünüyorum. açıkcası ben izlerken sıkıldım. bir diğer konu ise filmde müzik yok. yani bildiğin yok! bazı sahnelerde altta çalan fonlar hem alakasız hem başarısız. konu geçişleri kopuk, espiriler iyi satılamamış, dönemi anlatan dekor fazla abartılı. o kadar ki gerçekçilikten uzak, masala yakın.
beğenenler olmuştur. sonuçta sinema biraz da zevk meselesi.
bence yılmaz erdoğan kendi dönüşümünü anlatan bir film yapsa daha iyi olur. eminim çok güleriz. bu şahsiyetsiz herifi hiç sevmem. nedeni ise, ilk çıktığı dönemde sırtını ülkenin sol cenahına yaslamış, buradan aldığı destekle bir yerlere gelmiş ancak akp dönemi ile kafka’ya bile taş çıkartacak bir dönüşüm yaşamış, sanatçı muhalif kişiliğinden, paranın yeşiline doğru “eğilmiş” olmasıdır.
tiyatro oyunundan eksiltilen sahneler olduğu kadar, yeni eklenen durumlarda var. ancak bu tersine “dönüşmüş” herif, son yaptığı işlerde özellikle sol görüşlü karakterleri doğru yansıtmak yerine, karikatürize etmeyi seçmiştir. biri bu dangalaya 68 kuşağının ne olduğunu anlatmalı. bu insanlar hayatlarını verdiler ya! senin gibi akp’ye seks pozisyonu vermediler.
sağlam kişiliği olmayan, kıçı başı ayrı oynayan bu tipleri sevmiyorum. filmi izlediğim içinde kendimden özür diliyorum.
sizlere iyi seyirler.
devamını gör...
tarık akan
filmlerini bıyıklı ve bıyıksız diye ikiye ayırırım. 70'li yıllardaki bıyıksız filmleri kazanova ve romantik jön havasındayken, 80'li yıllardaki bıyıklı filmleri ağırbaşlı ve siyasi - toplumsal mesaj havasındaydı.
devamını gör...
adli tıp
motivasyonlarını daima merak ettiğim tıp uzmanlığıdır.polisiye meraklısı biri olarak bu insanların hangi sebeplerden dolayı bu alanı seçtiklerini sorgularım sürekli.*
devamını gör...
insanı strese sokan mesajlar
müsait olunca beni arar mısın?
devamını gör...
yokuşta geriye kaçırmadan kalkış yapabilen insan
ama ben sıkıldım bu 'manuel arabaları iyi süren sürücüleri' çekememenizden.
yeter yahu!
zaten olağanüstü bir şey değil, sadece zaman ve ilgi meselesi.
böyle başlıklara otomatik vites güzellemesi yapınca düz vitesli araba süremediğiniz gerçeği değişmiyor.
yolda gideceksiniz işte, bu kadar.
kimi raikkonen bu kadar egolu değil be!
t: debriyaj, gaz ve el freni kombinasyonunu yerinde kullanan insandır.
bizim ülkemizde böyle bir şey var: olması gereken şeyler övülüyor. tanıdık geldi mi?
yeter yahu!
zaten olağanüstü bir şey değil, sadece zaman ve ilgi meselesi.
böyle başlıklara otomatik vites güzellemesi yapınca düz vitesli araba süremediğiniz gerçeği değişmiyor.
yolda gideceksiniz işte, bu kadar.
kimi raikkonen bu kadar egolu değil be!
t: debriyaj, gaz ve el freni kombinasyonunu yerinde kullanan insandır.
bizim ülkemizde böyle bir şey var: olması gereken şeyler övülüyor. tanıdık geldi mi?
devamını gör...
9 mart 2021 yök'ün kişiye özel ilanla akademisyen alımını düzenleme kararı
günaydın türkiye,
çok geç kalınmış ve kesinlikle eksik bir karardır. utanmadan bunu bir de açıklıyorlar.
yök akademik kariyer liyakat* tamam ben ikna olduaoaoam.
akademisyen adaylarınıza bu müjdeyi vermeden, bugüne kadar liyakat es geçilerek yapılmış olan alımları tespit edin ve açığa alın! bunları tespit etmek çok kolay, sizin yökdil sınavınızdan dahi daha kolay.
yemiyoruz efendim, o kadar tokuz ki bu numaralara, kusmak istiyoruz.
bugüne kadar uyguladığınız veya uygulanmasına göz yumduğunuz haksızlıkların altında ezilmeniz dileğiyle.
çok geç kalınmış ve kesinlikle eksik bir karardır. utanmadan bunu bir de açıklıyorlar.
yök akademik kariyer liyakat* tamam ben ikna olduaoaoam.
akademisyen adaylarınıza bu müjdeyi vermeden, bugüne kadar liyakat es geçilerek yapılmış olan alımları tespit edin ve açığa alın! bunları tespit etmek çok kolay, sizin yökdil sınavınızdan dahi daha kolay.
yemiyoruz efendim, o kadar tokuz ki bu numaralara, kusmak istiyoruz.
bugüne kadar uyguladığınız veya uygulanmasına göz yumduğunuz haksızlıkların altında ezilmeniz dileğiyle.
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
sonra, çok önce bilmesi gereken bir şeyi yeni keşfetmiş gibi, üzgün bir sesle mırıldandı, hamurumuz böyle bizim, biraz ilgisiz, biraz da kötü niyetliyiz. * *
devamını gör...
hastası olunan sözler
toprağa basınca bir rahatlama gelir. hele bir de içine girsem kim bilir nece rahatlarım
devamını gör...
