1.
" yaralar, yaralardı sonra... "
1920/ 1970 yılları arasında yaşayan ve kitabın arka kapağında da hatırlatıldığı gibi, çağdaş avusturya edebiyatının önemli isimlerinden biri kabul edilen paul celan imzalı 62 sayfalık eser;
dilimize ise kendisinin bazı diğer kitaplarını da çevirmiş olan ahmet necdet ve gertrude durusoy tarafından çevrilmiştir.
yakın bir zaman önce okuduğum neredeyse yaşayacaktın adlı eserinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.
her kitabında bir şimşek çaktırıyor paul celan, sözün ötesine geçiyor her seferinde, her şiirinde ve dizesinde, saklı kalanı, söylenememiş sözü, en büyük acıyı, kırıklığı ve boşluğu kendine özgü bir şiirle yansıtıyor, yaraya merhem olur ve yarayı daha çok kanatır nitelikte bir şiiri vardır demek mümkün.
zamanı, ölümü, anneye duyulan özlemi, birini çok sevmiş ve ona bağlanmış olmayı, yıkımı, görünmez olmayı, yitip gitmeleri, aşktan alınan darbeleri, sonsuzluğa karışan, izi bile kalmamış olanların verdiği burukluğu oldukça etkili ve keskin bir aktarımla, sezgiyle yansıtıyor pek çok şiirinde ve dizesinde.
bazı dizeleri üzerine saatlerce düşünülebilecek türdendi, bir düzyazı olmasa bile alt metni sorgulanmaya, irdelenmeye açık bir yapıdaydı, bu durum da şiirleri daha güçlü, daha etkili kılan faktörler arasında yer alıyor.
seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.


benim tatlı annem gelmeyecek bir daha.
kim kazanır?
kim kaybeder?
kim gider pencerenin önüne?
kim söyler onun adını herkesten önce?
biri var, gözlerime o sahip.
kapılar kapandığından beri onlar onda.
yılların yapraklarıdır kahverengi olan,
saçın değil.
hep böyle sen olurum, ben ben iken.
bir mezar kazıyoruz gökyüzüne
rahatça yatmak için.
uzak bir koruluktan, düşle kararmış,
esiyor bize doğru
bir solukla alıp götürülen,
ve geleceğin karaltısı gibi öyle büyük, dolaşıyor çevrede
kafa yorulmaksızın yitirilen.
şimdi alçalan ve yükselen o şey,
içine gömülmüş olanındır:
birbirimize baktığımız
bir bakış gibi kör,
zamanı öpüyor dudaklarından.
gözünü arardım hep, gözünü açtığında, sana kimselerin bakmadığı bir anda.
ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.
beni de acı yap, acı yap beni.
bademlerden say beni.
hangi sözü söylesen
- sağ ol demiş oluyorsun o yıkıma.
mezara koy sözleri ölenle bir arada
yaşamak için söylediği.
ama gece gerek duymaz yıldızlara,
ve hiçbir yerde seni soran çıkmaz..
o en son darbe, alıp da götürdüğü..
ben yolcuyum giderim.
zamanı hatırla.
şimdi neysem eskiden de o olduğumu
bir düşün.
ve bir söz, o senin yanarak yaklaştığın.
hiçbir şey,
hiçbir şey yitip gitmemiş hâlâ...
1920/ 1970 yılları arasında yaşayan ve kitabın arka kapağında da hatırlatıldığı gibi, çağdaş avusturya edebiyatının önemli isimlerinden biri kabul edilen paul celan imzalı 62 sayfalık eser;
dilimize ise kendisinin bazı diğer kitaplarını da çevirmiş olan ahmet necdet ve gertrude durusoy tarafından çevrilmiştir.
yakın bir zaman önce okuduğum neredeyse yaşayacaktın adlı eserinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.
her kitabında bir şimşek çaktırıyor paul celan, sözün ötesine geçiyor her seferinde, her şiirinde ve dizesinde, saklı kalanı, söylenememiş sözü, en büyük acıyı, kırıklığı ve boşluğu kendine özgü bir şiirle yansıtıyor, yaraya merhem olur ve yarayı daha çok kanatır nitelikte bir şiiri vardır demek mümkün.
zamanı, ölümü, anneye duyulan özlemi, birini çok sevmiş ve ona bağlanmış olmayı, yıkımı, görünmez olmayı, yitip gitmeleri, aşktan alınan darbeleri, sonsuzluğa karışan, izi bile kalmamış olanların verdiği burukluğu oldukça etkili ve keskin bir aktarımla, sezgiyle yansıtıyor pek çok şiirinde ve dizesinde.
bazı dizeleri üzerine saatlerce düşünülebilecek türdendi, bir düzyazı olmasa bile alt metni sorgulanmaya, irdelenmeye açık bir yapıdaydı, bu durum da şiirleri daha güçlü, daha etkili kılan faktörler arasında yer alıyor.
seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.


benim tatlı annem gelmeyecek bir daha.
kim kazanır?
kim kaybeder?
kim gider pencerenin önüne?
kim söyler onun adını herkesten önce?
biri var, gözlerime o sahip.
kapılar kapandığından beri onlar onda.
yılların yapraklarıdır kahverengi olan,
saçın değil.
hep böyle sen olurum, ben ben iken.
bir mezar kazıyoruz gökyüzüne
rahatça yatmak için.
uzak bir koruluktan, düşle kararmış,
esiyor bize doğru
bir solukla alıp götürülen,
ve geleceğin karaltısı gibi öyle büyük, dolaşıyor çevrede
kafa yorulmaksızın yitirilen.
şimdi alçalan ve yükselen o şey,
içine gömülmüş olanındır:
birbirimize baktığımız
bir bakış gibi kör,
zamanı öpüyor dudaklarından.
gözünü arardım hep, gözünü açtığında, sana kimselerin bakmadığı bir anda.
ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.
beni de acı yap, acı yap beni.
bademlerden say beni.
hangi sözü söylesen
- sağ ol demiş oluyorsun o yıkıma.
mezara koy sözleri ölenle bir arada
yaşamak için söylediği.
ama gece gerek duymaz yıldızlara,
ve hiçbir yerde seni soran çıkmaz..
o en son darbe, alıp da götürdüğü..
ben yolcuyum giderim.
zamanı hatırla.
şimdi neysem eskiden de o olduğumu
bir düşün.
ve bir söz, o senin yanarak yaklaştığın.
hiçbir şey,
hiçbir şey yitip gitmemiş hâlâ...
devamını gör...
"bademlerden say beni" ile benzer başlıklar
fazıl say
51