son singapur vapuru yazar profili

son singapur vapuru kapak fotoğrafı
son singapur vapuru profil fotoğrafı
rozet
karma: 203377 tanım: 46247 başlık: 13835 apolet: 7 takipçi: 774
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ

son tanımları


fark (kısa film)

" eğer farklıysan yalnızlığa mâhkum oluyorsun.. "

aldous huxley

senaryosu onur kazmir tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen 18 dakikalık kısa film; 2018 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

yürüme engelinden dolayı okul hayatında türlü zorbalıklara uğrayan küçük bir çocuğun yeni gelen öğretmeni sayesinde okul hayatında yaşadığı değişimleri ve farklı olma durumunu konu ediniyor.

küçük çocuk sınıfa her seferinde yere bakarak giriyor, farkından dolayı hiç arkadaşı yok, arkadaşım dediği çocuklar onun bastonunu alıp gitar gibi çalarak dalga geçiyor, kimse onunla konuşmuyor ve o da farkından kaynaklanan yalnızlığını gizlemek için hep en arka sıraya geçip oturuyor.

arkadaşlarıyla oyun oynamak istediğinde bu mümkün olmuyor, ona örnek olması gereken öğretmeni dahi onu oyundan uzaklaştırıyor, bir gün ona kötü davranan öğretmeninin tâyini çıkıyor ve yerine çok daha iyi kalpli başka bir öğretmen geliyor, küçük çocuğun okul hayatı yeni gelen öğretmen sayesinde değişiyor.

çocuğa iyi davranıyor, yere bakmaması gerektiğini, engelli olmanın utanılacak bir şey olmadığını fark ettiriyor.

küçük çocuk zamanla daha sosyal bir çocuk haline geliyor, öğretmeni ona satranç oynamayı sevdiriyor, ona bu sevgiyi aşılıyor, arkadaşları onun farkına varıyor, ona sevecen yaklaşıyorlar, artık çok daha mutlu olmalarıyla filmin sonuna doğru yaklaşıyoruz.

herkesin bir engelli adayı olduğunu bir kez daha hatırlatan bir kısa filmdi, farklı olmak yalnızlığa mâhkum eden bir şey gibi sanılsa da aslında durum tam olarak öyle değildir, herkes onu o yapan farklılıklarıyla özel ve güzeldir.

senin kusur olarak gördüğün şey bir başkasının hayali olabilir.

devamını gör...

böyledir benim ayrılıklarım

birkaç gün önce yayınlanan sertab erener şarkısı; sözleri paptircem tarafından yazılmış, müzik ise emre kula / said furkan karaca imzası taşımaktadır, emre kula aynı zamanda kendisinin eşidir.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ben özledim seni
akşamlara alışmadım
ellerimle seni
başkasına hazırladım.

akıllanmam ben
yine sana yenilirim
avuçlarında durur hâlâ küllerim
ağlaya ağlaya kendimi yangınına bıraktım
böyledir hep benim ayrılıklarım

her yanım duman
geçer diye tuttum nefesimi
sönmedi hâlâ
kabullendim bak kederimi
ağlaya ağlaya kendimi yangınına bıraktım
böyledir hep benim ayrılıklarım


kaçıncı bardağım?
üç mü dört mü saymadım
sesini duymam gerek ama
biraz dayanmalıyım

hiç sevmedin beni
kendime tekrarladım...

devamını gör...

miranda july

1974 doğumlu amerikalı yazar, yönetmen ve senarist olarak bilinir; aktif bir çalışma hayatının yanı sıra türkçe'ye çevrilen kitapları da bulunmaktadır.

kitapları

dört ayak üstünde
hiç kimse buraya senin kadar ait değil

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


hayatının amacı,
ne olursa olsun, dindirilemeyen bir sızı.
devamını gör...

bir kapı önünde

" sen nerede yoksan, orada varsın.. "

1923/ 1981 yılları arasında yaşayan usta şair özdemir asaf imzalı 222 sayfalık eser; şiir türünde yer alır iken ilk olarak 1957 yılında, daha sonra ise 1982 yılında yeniden yayınlandığı bilinmektedir.

kitabımızda şairin diğer kitaplarından derlenen şiirlerinin yanı sıra ilk kez bu kitapta gördüğümüz şiirleri yer alıyor.

özdemir asaf'ı hiçbir zaman yalnızca bir şair olarak görmedim, büyük bir şairdi, ama şiirlerinde sanki felsefe de vardı her zaman, bir filozof olduğunu düşündüren tarzda yazıyor bana kalırsa, aforizma tadındaki şiirleri de galiba bu savımı destekliyor.

aşk şairi olarak anılsa da salt aşk imgesi etrafında örülü şiirler değil, ayrılığı da, ölümü de, gidişleri de, bitişleri de, kırgınlıkları da, hayatı etkileyen duygu ve durumları da kendine özgü bir şiir formuyla yansıtıyor.

bir kapı önünde insan neleri düşünür, neleri, kimleri hatırlar, ne hisseder, yüreğinden neler dökülür, işte bu sorulara cevap niteliğinde şiirlerdi benim için.

seçtiğim çok fazla dize vardı, diğer kitaplarından bildiğim ve ilk defa bu kitapta gördüğüm yeni şiirler, dizeler de, bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum,
kesinlikle okunulası bir eserdi.
bir kapı önünde..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kuşlar uçmak için doğmuş;
kemiklerinin boş olmasından anlayoruz.
açık ve bilinen bir yönü yok insanların.
onu biz yaratıyoruz.

denizlere açıldı içimizden biri
niçin gittiğini söylemeden.

her an bir yeni su vardı,
her yeni suda bir yeni an.
deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.

daha doymamışız yaşamasına.
günlerimiz dün bir, bugün iki.
sakın bir şey bırakma yarına
yarın yok ki.

ağlamayı ölenler götürdü.
kendimi ölmez sanınca ufaldım
kararsızlık bir an sürdü.
ölülerle dirilerin ortasında ben kaldım...
sonsuzluğu ufuklar götürdü.
yarattığım dünyaların içinde daraldım.
kararsızlık bir an sürdü.
başlangıçla bitiş ortasında ben kaldım...


sevmesini iyi bilirim,
düşünmeyi öğrendim.
duydum nedir can vermeden ölmek.
artık bütün kapıları açıp kapayabilirim.
sen anlarsın bunlar ne demek.

seni öylesine yaşadım ki,
inan...
artık nereye baktığım belli değil,
ne yaptığım belli değil,
vardığım sonrasızlıktan.

sen nerede yoksan, orada varsın.

seni görebilmek için
o geriye döndüğüm zamanlar,
ikimiz de ölüyoruz, yaşarken.

o senin ardından gitti
umudun payını beklemeden.
gitti, bütün seni yitirdi.
sen de bittin, dönerken.

ben kendimi sensizliğe alıştırıyorum.
sen de kendini bensizliğe alıştır deye..

devamını gör...

içmedeyiz normal sözlük

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

varolmanın dayanılmaz ağırlığı

" hayat çözülmesi mümkün olmayan bir denklemdir ve öyle kalacaktır; ancak bu denklemde bazı un­surlar bilinmektedir. "

1856/ 1943 yılları arasında yaşayan dünyaca ünlü kâşif, elektrik ve makine mühendisi nikola tesla imzalı eser; aforizma türünde yer almakta iken dilimize ise peren demirel tarafından çevrilmiş ve türkçe baskısı 2015 yılında yapılmıştır.

nikola tesla bir edebiyatçı olmadığı için büyük edebî beklentilere girilmemesi gerektiği kanaatindeyim, bir bilim insanı olduğu için yazılarında duygusallık da elbette asgâri düzeyde olacaktır, keza ben de edebî açıdan fazla bir beklentiye girmedim.

kitabı üç sözcükle özetlemem gerekseydi, bilimsel ve pragmatist ve hümanist sözcüklerini seçerdim,
bir bilim insanı olduğu için hayatı bilim ekseninde formülize etmesi ve ekseriyetle öyle algılaması da kaçınılmaz olacaktır.

neden pragmatist ve hümanist sözcüklerini seçtiğime gelecek olursam; bir mucit olmasından ötürü yalnızca kendisini düşünmüyor, tüm insanlığı düşünüyor, bu yüzden bir bakıma hümanist olduğunu düşünmek de olası görünüyor.

bilimden ve bilimin ışığından şaşmamak gerektiğini vurguluyor, hedeflediği şeylerin peşini bırakmıyor olsa da imkânların kısıtlı olmasından kaynaklı bir çaresizlik de yaşıyor gibi, öngörülü bir insan olduğu için henüz hayata geçirilmemiş ama bir gün geçirileceğine emin olduğu buluşlardan söz ediyor, aklından geçen tasarıların ise o hayal ettikten yıllar sonra gerçek olması ise onun öngörüsünü haklı çıkarır nitelikte bir durumdur denilebilir.

varlığını bilime adadığı için evlilikten uzak durduğunu da dile getiriyor, aile düzeninin onun ilhamına olumsuz yönde etki edeceğini düşünüyor bazı sayfalarda, kişisel yaşamına ve duygularına fazla yer vermiyor.

izafiyet teorisi için ise yanlış bulduğu bazı noktalar olduğunu belirtiyor, kabul görmüş olması teorinin mükemmel olduğunu göstermez gibi bir bakış açısıyla yaklaşıyor.

insanlığın bilimden şaşmazsa çok yol kat edeceğini vurguluyor büyük mucit.

ufuk açıcı bir kitaptı.

seçtiğim bazı cümleleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


duyularımız, dış dünyanın yalnızca küçük bir bölümünü algılamamızı sağlar. ancak belli bir mesafe kadar işitebiliriz. birbirimizi anlayabilmek için duyu­sal algılarımızın ötesine ulaşmalıyız.

zekâmızı iletebilmeli, malzemeleri taşıyabilmek ve varlığımız için elzem enerjileri nakledebilmeliyiz.

maddeyi yaratıp yok etmek, dilediği biçimler­de bir araya getirmek insanoğlunun akıl gücünün en yüce tezahürü ve fiziksel dünyaya karşı kazandığı en büyük zafer olacaktır.

para benim için insanların ona atfettiği gibi bir değer taşımıyor. ben bütün paramı, insanoğlunun hayatını kolaylaştıracak icatlar yaptığım deneylerime yatırdım.

[thomas] edison gibi bir fenomenin bir daha dünyaya gelmesi pek olası değildir. koşullardaki kök­lü değişim ve artan teorik eğitim gereksinimi bu duru­mu imkânsız kılmaktadır.

birey fânidir, nesiller ve uluslar gelip geçer ama insan bâki kalır. bireyle bütün arasındaki temel fark budur.

dünyanın her yerinde herkes enerji kaynaklarına bedava ulaşabilmelidir.
birinin tanrı dediğine diğeri fizik prensibi der.

nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi.

3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz.

devamını gör...

yabancı (kısa film)

senaryosu emrullah tutuş tarafından yazılan ve yine aynı isim tarafından yönetilen 23 dakikalık kısa film;
2 hafta önce yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

devlet demir yolları bünyesinde çalışan ve işten eve, evden işe giden, içe kapanık bir adamın kendisine emanet edilen çiçek tarafından değiştirilmesini konu ediniyor.

onu değiştiren şey aslında çiçek değil, birinin kendisine güvendiğini görmektir.
çiçek sadece bir metafor olarak karşımıza çıkar.

ahmet adlı genç adam adeta dış dünyaya yabancılaşmıştır, arthur schopenhauer imzalı mutlu olma sanatı adlı kitabı okuyarak mutlu olmanın yollarını aramaktadır, oldukça sessiz ve kendi sesini unutacak kadar yalnız bir adamdır.

bir gün komşusu ona bitkisini getirir ve bir süreliğine çiçeğine onun bakmasını ister, genç adam pek de gönüllü olmasa da kabul eder ve bitkiyi alır, çiçeğini emanet etmek için kendisini seçmiş olan o insanı hayal kırıklığına uğratmamaya çalışır, çiçeği işe götürür, bakımını üstlenir, gittiği her yere artık o çiçeği de götürecektir.

bir gün çalışırken, çiçeğe zarar verildiğini görür ve çiçeğe daha iyi bakmaya başlar, yanından hiç ayırmaz, kendisine emanet edilen bir şeye gözü gibi bakıyor olması onun yaşam biçimini de değiştirecektir, masasında olan 6 - 7 paket sigarayı kaldırır, kahvaltı etmeye başlar, evi ve kendisi sanki artık daha özenlidir.

film hakkında kişisel fikirlerime geçmem gerekirse;

konusunu özgün buldum, gencin oyunculuğu kötü de değildi, özellikle de çiçek emanet edildikten sonra karakterinde meydana gelen değişimleri izlemek güzeldi.

izlerken düşündüğüm bazı şeyler oldu,
üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hisseden insanın bu topraktan kurtulması için bazen kendine güvenmesinin yanı sıra başka birinin de güvenmek için seçtiği biri olması gerekir, birinin sana güvendiğini ve sana değer verdiği bir şeyini emanet ettiğini görmek, kişiyi etkileyecek ve bakış açısına da etki edecektir.

bazen sadece bir emanete iyi bakmak için yaşarız, o kişi emanet etmek için bizi seçti diye...

devamını gör...

göremedim bi de sen bak

1986 doğumlu türk şarkıcı ve besteci derya uluğ şarkısı; 2019 yılında yayınlanan ve politik göndermelerde bulunan şarkının sözleri derya uluğ tarafından yazılmış, müzik ise asil gök imzası taşımaktadır.

klip ise derya uluğ tarafından yönetilmiştir.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

görmedi kendini
hep başkasına sağına soluna önüne baktı
hayvanı koru derken
koluna taktığı neden timsahtı?


insanlık mı bu şimdi
durmadan ona buna yalan sattı
sigara içme dedi oğluna
önünde bi sigara yaktı.


sevdiklerini sattı
daha da daha da çok para yaptı
günahları abarttı
sonra övündüğü parayla kapattı
yokluğu yaşayanlara sormadı,
durdu tokluğu anlattı
utanmadı uyanmadı,
gerçek öteki dünyaydı

unuttu öleceğini,
sanki bu yalan hayat ona sonsuz
bilenler konuşsun
zaten hep cahiller korkusuz
sustukların başına gelecek
izle sonun çok umutsuz
çünkü bu dünyada adalet,
hep kanunsuz.


zayıfa vurmak kolay
güçlüye vursana öyle korkusuz
senden olmayanı da
hadi yanına alsana kuşkusuz
müsade etmiyor, eksiği yokmuş öyle diyor
nasıl olsa bu gezegendeki herkes kusursuz..

devamını gör...

defterler

" kara parçalarından bıktım, dünya benim vaktimi alıyor, alsın! "

1931/ 2002 yılları arasında yaşayan türk şair ve bürokrat ece ayhan imzalı eser; günlük ve anı türünde yer alan kitabımız 1981 yılında yayınlanmıştır.

1974 ekim ayında başlayan günlük 1976 haziran'ında son bulmuştur.

günlük türünde yer alsa da alışılagelen günlük tarzının biraz dışında sayılabilecek bir günlük gibiydi, bütün günü, duygu ve düşünceleri uzun uzun anlatmak yerine yalnızca o gün yaşadığı kayda değer şeyleri yazmayı tercih etmiş ece ayhan;

kitapta ilk olarak kendisinin hastalığı, hastane ve tedavi süreci odak noktasında iken daha sonra ilerleyen sayfalarda ise gezip gördüğü yerlere dair notlar ağırlık kazanıyor, bu günlüğün yazıldığı ortamın isviçre olduğunu söylemek gerekir, edebiyatçı dostlarından gelen mektuplar, dergiler, hediyeler onu biraz olsun mutlu ve teselli ediyor.

kitaptan öğreniyoruz ki ece ayhan ile tuncel kurtiz arkadaşmış, hiç tahmin etmezdim birbirlerini kişisel olarak tanıdıklarını, çünkü ikisinin de vâr oldukları sanat dünyaları apayrı, arkadaş olduklarını öğrenmek şaşırtıcı ve mutlu ediciydi.

ece ayhan bir yazardan ziyâde şair olarak vâr olduğu için yazıları belki şiirleri kadar tesirli gelmeyebilir ilk okunduğunda, ama düşündürücü ve etkileyici bir üslubunun ve düşünme biçiminin olduğu da bence inkâr edilemez.

duygudan ziyâde düşüncenin ve gözlemlerin ön planda olduğu, büyük bir şairin geçmişine bir bakış attığımız, okunulası bir eserdi.

seçtiğim bazı cümleleri bırakarak burada bitiriyorum.

kitabın adına binâen hayat da zaten bir defter değil miydi?
kaç sayfa olduğunu bilemediğimiz...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


— hayat bu kadar zor mu?
bu kadar çaba, hesap kitap?

insan evrendeki durumunu sık sık düşünürmüş, vakit bulursa..
sözgelimi, birisi annesi öldüğünde ikide bir denize bakar ya.

tahmin edilememek insanın temel bir niteliğidir; çok kötü bir şey bu..

kara parçalarından bıktım, dünya benim vaktimi alıyor, alsın!

....... başkasının ya da başkalarının görmesi gereken düşleri ben görüyorum,

tarihte bir şeyin aynı bir zamanda geçmediğini bilmeye çalışıyorum. kavramaya.

dünya, vaktimi alıyor.




kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

toka (kısa film)

zeynep bostancı tarafından senaryosu yazılan ve yönetilen 17 dakikalık kısa film; polisiye ve gerilim türünde yer aldığı görülen filmin 2024 yılında çekildiği bilinmektedir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


yönetmen de filmde başrol olarak rol alan isimler arasındadır.

sevgilisi bora'nın arabasında bir saç tokası bulan leyla hemen aldatıldığını düşünür, bir polis olan dayısına tokayı götürüp kime ait olduğunu öğrenme çabaları sonuç verir, sevgilisi ile aralarında iletişimsizlik, anlaşamama, saygı duymama sorunları vardır, sevgilisi ona şiddet de uygulamış, onu gösteri yaparken fazla izlememiş, ona olan ilgisini yitirmiştir.

üzerindeki saç teli sayesinde tokanın kime ait olduğu belirlenmiş ve bu sonuç leyla'nın hayatını bir anda alt üst edecektir.

benim için son derece farklı bir kısa filmdi,
böyle biteceğini tahmin etmemiştim ve izleyenlerin yapmış olduğu yorumlara bakınca onları da ters köşe eden bir film olduğunu gördüm.

konusu sıradan gibi olsa da izlerken sıkmayan bir filmdi, oyunculuklar gerçekçi ve kısmen etkileyiciydi.

sinematografik açıdan iyi bulduğum bir kısa film oldu, renkler ve çekim teknikleri, açılar iyiydi.

ana fikir ise bence şuydu;

mutsuz olduğun hiçbir şeyin sana faydası yoktur, mutsuz eden bir ilişkiyi sürdürmektense yalnız olmak daha iyidir, en azından sana zarar verecek kimse yoktur, yalnız olan birinin aldatılma ihtimâli de yoktur.

devamını gör...

ünzile (kısa film)

hümeyra tunçer ve baran maral tarafından senaryosu yazılmış kısa film; baran maral tarafından çekilmiş ve 2022 yılında yayınlanmıştır.
ünzile şarkısından esinlenen bir film olduğunu söylemek mümkün olacaktır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ünzile daha 15 - 16 yaşlarında bir genç kızdır ve babasının gözünde ise sadece bir namus ve başlık parasıdır, bir gün varlıklı bir aileyle anlaşırlar ve birkaç dönüm tarla, birkaç koyun karşılığında tek evladından vazgeçer.

ünzile'nin hayalleri arasında evlilik yoktur, daha reşit bile değildir, okumak ister, hayatının babasının elinde oyuncak olmasını istemez, birkaç dönüm tarla ve birkaç inek karşılığında hiç tanımadığı bir adamın karısı olmak istemez.

ünzile kimin umrundadır, annesi kocasını bu karardan döndürmek istese de onun zavallı kocası sıcak para karşısında değişmeyen nâdir insanlardan değildir,
nuh der, peygamber demez.

ünzile ömründe görmediği biriyle evlenmektense geri dönüşü olmayan kararlar alacaktır, iki dönüm bostan ve birkaç inek uğruna hayatından vazgeçilmiş, belki o da artık her şeyden vazgeçecektir.

ataerkil bir yaşam ve düşünme biçiminin bütün hayata etki ettiği bir coğrafyada kadın veya kız çocuğu olmanın ölümden beter olan yanlarının, hayatın gerçeklerinden birinin konu edinildiği, duygusal sayılabilecek bir kısa filmdi.

baba evinde özgür olmadığını hissettiği için daha 20 yaşına bile gelmeden evlenen çok fazla genç var, sırf özgürleşebilmek için evliliği göze alan, evlenmek dışında bir çaresi olmayan...

bunun tek çözümü ise okumak, okumak, okumaktır, özgürlüğümüz ise inkâr edilemez biçimde ekonomik özgürlüğümüze bağlıdır.

kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrenen için esaret yoktur.

" ünzile kaç koyun ediyor? "

devamını gör...

hayır (kısa film)

zeynep bostancı tarafından senaryosu yazılan ve yönetilen kısa film; batuhan toprakçı ve emre pekbay gibi oyuncular rol almış iken 2021 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmimiz acıya hayır diyemeyen bir gencin kardeşini yitirmiş olsa bile hâlâ o varmış gibi yaşamaya devam etmesini ve bu yok oluşu idrak etmede güçlük çekmesini konu ediniyor.

tek yumurta ikizi kadar birbirine benzeyen iki erkek kardeşin yaşamları gösterilir, birlikte yemek yerler, vakit geçirirler, ama belki de hepsi çoktan geride kalmış birer anıdır, hatırlayarak yeniden yaşamaya ve artık izi bile kalmamış olanı zihnimizde yaşatmaya çalışırız, bunun beyhûde olduğunu bile bile hem de..

kaybetmiş olduğu görülse bile kardeşi hâlâ var gibi davranan gencin aslında inanmak istediği bir düştür bu, gerçek olduğunu, artık bir daha göremeyeceğini, şaka olmadığını er geç anlayacaktır, ona gerçeği belki de bir mezar taşı anlatacaktır.

konusunu özgün bulduğum bir kısa filmdi,
sinematografik açıdan iyi bulduğum, bazı geçiş sahnelerini oldukça beğendiğim bir film oldu, acı temasını işleyen bir kısa film olduğu için filmde koyu renklerin kullanılmasını sevdim, neticede yas tutarken hayatın renkleri de bir ölçüde azalıyor, siliniyor, bu durumun gerçekçiliğini yansıtmak için iyi bir tercihti.

ana fikir ise benim için şöyle oldu;

eğer acıdan kurtulamazsan acı içinde gelişir, seni bir sarmaşık gibi sarar ve belki de bırakmayacaktır, insanlar hayatımızdan gelip geçecektir, kimse sonsuza kadar yanımızda olacağının garantisini veremez, çünkü gelecek bizim için belirsizdir.

sevdiğimiz biri hayattan veya hayatımızdan çıkıp gittiğinde bu bizde derin bir travma yaratır, yaratacaktır, sevmiş olmanın bedelidir yas dediğin, içinde olduğun acı belki de ondan kalan tek şeydir, ondan kalan tek şey olduğu için acının bitmesini istemezsin, eğer acı biterse sonunda ona dair hiçbir şey kalmayacak diye korkarsın, ama bir ömür acı çekerek nereye kadar geçirilebilir?

yok olan birinin hâlâ var olduğuna inanıp kendini yıpratmaktansa, kabullenmeyi denemeli ve hayat yolculuğunda yolculuğuna eşlik etmiş, vakti gelince de durakta inmiş gibi düşünmekte fayda var.


"acı geçer, ama acı çekmiş olmak geçmez.."

devamını gör...

birini tanımanın en iyi yolu

birini en çok seni terk ettiği gün tanırsın.
devamını gör...

ahmet muhip dıranas tüm şiirleri

" tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan..

bir yaralı hayvan bağırıyor
senden ayrı düşen insanda...
"

1909/ 1980 yılları arasında yaşayan türk şair ve yazar ahmet muhip dıranas imzalı yaklaşık 160 sayfalık eser; şairin yaşamının, sanatçı kişiliğinin ve tüm şiirlerinin yer aldığı eser iken 1982 yılında yayınlanmıştır.

ahmet muhip dıranas
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ahmet muhip dıranas'ı kapsamlı olarak okuduğum ilk eseri bu oldu, rötarlı bir okuma olsa da bu gecikmişliği diğer kitaplarıyla telâfi edeceğimi umuyorum.

kitabımıza geçelim;

şairin hayatı, sanatçı kişiliği ve kaybı üzerine yazılanlar onu bir nebze olsun tanımaya aracılık ediyor, herkesin hayatına ışık tutan, sevilen, sayılan, çok yakışıklı olduğu belirtilen ve belki de şiir için yaşayan bir insan olduğunu düşünmeye teşvik eden yazılardı benim için.

artık kırılabileceğine ihtimâl vermediğim kalbimi kıran şiirlerdi, hayat sanki binlerce odası olan bir evmiş de her odasında başka bir duygu gizliymiş izlenimi veren şiirlerdi biraz da; aşkın ellerinden kayıp gidişini, derin yalnızlığı, en güzel günlerin bir mâzide bir anı olarak kalışını, bazen hissizleşmeyi, ayrılığı, ölümü, bir başına kalakalmayı, yitirdiklerini özlemeyi hissettiren şiirlerdi.

hayatın keskin olduğu zamanların şairin kendine özgü şiir formuyla yansıtıldığı, bence her okuyanın kendisinden bir iz bulacağı şiirlerdi.

tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan ile bir yıkıntı olmuşum, ve üç beş kaburga dizeleri son zamanlarda okuduğum en can alıcı sözlerdendi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum, mutlaka okunulasıydı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


günler birbirini güden hoş anılardı.

uzak bir rüyada yüzer gibi gözleri,
artık ne gülmekte ne de ağlamaktadır.

benden sızan bu keder niçin?
bilemem.
keder de yel gibi eser
ve bir gün ya bu yol ya şu gemiler
seni elimden alır gider, niçin?
bilemem.

denizi, sonsuz olanı düşün artık.
bir gün beni hatırlayabilirsin ancak.

bitti gücüne güvendiğim zaman
gökler yakın bir ayrılıkla dolu.

artık bir pencerenin önünde, ne kaldı oturup geçen dünü düşünmekten başka?

hatırada kalan şey değişmez zamanla.

aşkım da, özlemim de hepsi,
her şey ve mahzuri.
insan bir yanınca kerem misâli yanmalı, uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.


bir yaralı hayvan bağırıyor
senden ayrı düşen insanda.

birtakım özlemlerden dokunmuş kefenim ayaklarıma dolaşıyor... gitmek ne zor.

biliyorum; her şeysiz, sensiz, bensiz yiteceğim, karanlıklar içinde.

tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan..

devamını gör...

zaman yolculuğunun anılara etkisi

sihirli annem dizisinde zaman geriye alındığında anılar hiç yaşanmamış oluyordu.

dizi kurgusal olsa da üzerine düşünmeye değer gibi duran bir konu olduğu âşikâr.


t/ olası zamanda yolculuğun anılara ne radde etki ettiğini sorgulayan başlık.
devamını gör...

eylül (kısa film)

batuhan dokur tarafından çekilen kısa film; oyuncu bilgisi verilmemiş ve 2019 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çalışma odasında oturmakta olan 50'li yaşlarda bir adamın karısından aldığı telefon sonucu terk edildiğini öğrenip her şeyi geride bırakmaya karar vermesini konu ediniyor.

çalışma odasında olan ve o sırada karısına şiir yazmakta olduğunu gördüğümüz adamın tek bir telefonla hayatı alt üst olur, âni duygu geçişleri yaşar, kahkahalarla gülmek ve bu gülmenin bir anda ağlamaya evrilmesi gibi.

yazdığı şiiri orada bıraktıktan sonra ise sevdiği insanın hayatından sessizce çıkıp gitmeye karar verir, ataol behramoğlu'nun da dediği gibi;
" ölümdür yaşanan tek başına,
aşk iki kişiliktir.
"


sinematografik bağlamda üzerine uzun uzun konuşmanın pek de mümkün olmadığı bir kısa filmdi, tek bir konu etrafında dönmesi, oyuncu kadrosunun azlığı, alt metninde irdelenecek fazla bir mesajın olmaması, hakkında uzun uzun konuşmayı kısıtlayan faktörlerdendi, yine de düşündüren bazı tarafları hiç yok da değil.

mesela; birini daha çok severek seni sevmesini sağlayamazsın, bazen ne kadar sevsen de gitmen gerekir, bir evden, bir şehirden, bir şarkıdan, aşık olduğun insandan... belki de en zoru her zaman aşık olduğun insandan gitmektir, bazen kırgınlıklar aşktan da büyük olabilir, tıpkı filmdeki adamın yaşadığı gibi.

filmin adı eylül olduğu ve terk edilme konusunu işlediği için eylül'ü terk edilmekle bağdaştırmak da mümkün.

insan hangi mevsimde terk edilirse edilsin, terk edildikten sonra artık hep sonbaharı yaşayacaktır.

yazacaklarım galiba bu kadar.





güz demek hüznün kısaltması.

sıla gençoğlu
sabır adlı şarkısından..
devamını gör...

oza

" bir şey öylesine yitmişti ki yüzünde
bir şey, artık kimseler yerine koyamaz.
"

1933/ 2010 yılları arasında yaşayan rus şair andrey voznesenski imzalı eser; kitaba adını veren selam oza şiiri de bu kitabında yer almakta ve türkçe baskısının 1986 yılında yapıldığı bilinmektedir.

kitabımı mehmet h. doğan ve turgay gönenç çevirisi ile okudum.

kitapta yer alan ve kitaba da adını vermiş olan selam oza şiirini önceden biliyordum, o şiiri yeniden hatırlamak kitabı okumaya teşvik eden faktörlerdendi.

kitabın sonunda yer alan notlarda ise oza sözcüğünün zoe / yunanca yaşam sözcüğünden türetilerek kullanıldığı belirtilmiştir, oza diye seslenilen kişi kâh bir kahraman, kâh şairin nezdinde ulaşılmaz olan biri gibidir.

kitabın sonunda yer alan selam oza şiirinin dizelerinden yola çıkacak olursak da, oza onu terk eden kişi olarak da düşünülebilir, oza onun yaşamıydı ama onu sonsuz yokluğuna mâhkum etti gibi.

şiirleri iyi buldum ama beklentim daha üst seviyedeydi, şiir dışında yer alan monolog tarzındaki pasajların kitabın bütünlüğüne zarar verdiğini düşünüyor olsam da okumak güzeldi.

yıkımı, özlemi, görünmez olmayı,
(yani unutulmayı), terk edilmeyi, ölümün farkındalığını, geride bırakılmış kişi olmanın verdiği kırılmayı ve örselenmişliği derinden hissettiren şiirlerdi.

etkileyici bulduğum bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum, " selam oza! "

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ben hep seni yaşatmayı ummuştum,
gel gör ki, yalnızca yıkımdı getirdiğim.

görmemek ne acı seni şimdi.

tam ışımaya başlarken gün
sen giriyorsun düşüme.

yaşamak ne büyük mucize
ama nasıl anlatırsın bunu,
yaşamasızın birine?

görülmezin biriyim ben.

kilometreler ayıramaz insanı, inan, birleştirir telefon telleri gibi;
ama milimetrelerse ayıran,
bağışlanmaz bir yazgıdır bu, beterin beteri.

sevinç mi duyduğunuz,
acı mı çektiğiniz gerçekte?


eriyip gideceğiz ve yine olacağız orda
önemi yok, nerde ya da hangi zamanda.

ne korkunç,
bir başına düşünmek şimdi seni?
daha da korkunç, bir başına değilsen oysa:

ne acı bu denli geç rastlamak sana
ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.

dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm.
inan, kendimle üzmeyeceğim seni.
inan, dert olmayacak sana ölümüm.
inan, yük olmayacağım sana yaşamımla.

selam oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep
bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi.
suçlayamam bırakıp gittiğin için beni,
şükür ki girdin yaşamıma..

devamını gör...

yaban balı özgürlük kokar

" yeniden yaşamak,
bunu öğrenmem gerek..
"

1889/ 1966 yılları arasında yaşayan rus şair anna ahmatova imzalı eser; önsözü ferit edgü tarafından yazılan eseri dilimize ise güneş acar çevirmiş ve 1985 yılında yayınlanmıştır.

anna ahmatova seçilmiş şiirler ve bugün bana mektup getirmediler adlı eserlerinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.

siyasi sebeplerden ötürü kendi ülkesine duyduğu kırgınlığın ve kızgınlığın şiirlere gözle görülür nitelikte sirâyet ettiğini söylemenin mümkün olacağı şiirlerdi benim için, kocasını ve oğlunu ondan söküp alan bu rejime ve düzene oldukça kırgın olduğu neredeyse her şiirinde sarih bir biçimde görülmektedir.

oğlu ve kocasının yasını tutması bir yana, kimseye bağlı olmaksızın yaşadığı duyguları da şiirlerine yansımıştır, örneğin ölümden korkmadığını ve kaybedecek bir şeyinin kalmadığını düşündürmesi gibi.

aşkı yitirmek, çekip gidenlerin gitme nedenini anlayamamak, aşkın bazen en büyük acı kaynağı oluşu, bir gün sevdiklerinin yitik ve silikleşen bir anıya dönmesi, ülkesinin ona acımasız davranması, her şeye rağmen yine de hayatta kalmak gibi konular çoğu şiirin ortak temasıydı denilebilir.

severek okuduğum bir kitap oldu, artık kaybedecek hiçbir şeyi olmayan acılı bir yüreğin sessiz çığlıkları niteliğinde şiirlerdi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bitiriyorum, çünkü; " yaban balı özgürlük kokar... "

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

gaz lambasının sarı aylası
ortalığı dinliyorum.
niçin çekip gittin?
anlayamıyorum...

sensin acım.

uzak bir haber avutur muydu bizi?
niçin böylesi mutluyum seninle?

sen de benim için bir anıya dönüştün.

yaşayanlar arasında değilsin
karda kalacaksın
yirmi sekiz sopa
ve beş kurşun...
dostum için diktim
bu acılı giysiyi
sever
— kanı sever bu rus toprağı.


beni dünyaya bağlayan artık hiçbir şey yok.

girmeyeceğim düşlerine bundan böyle.

yabanlaştırılmış başkentte yürüyorduk.
ölülerden daha cansız bulmak için kendimizi.


yeniden yaşamak,
bunu öğrenmem gerek...

devamını gör...

beni sorarsan

" beni sorarsan, kış işte.. "

1933/ 2015 yılları arasında yaşayan türk şair, yazar ve avukat kimlikleri ile bilinen gülten akın imzalı eser; yalnızca 74 sayfa olan kitabımız 2013 yılında yayınlanmıştır.

gülten akın bu kitabında ne kadar büyük bir şair ve ozan olduğunu bir kez daha gösteriyor, yazması kolay olmayan duyguları kendine özgü bir şiir formuyla yansıtıyor, yüreğinin kışa döndüğünü hissettiren, o ayazı hissettiren şiirler olduğunu kendi adıma söylemem mümkün olacaktır.

beni sorarsan, kış işte diyor bir şiirinde, sanki birinin yokluğunda insanın ruhunun zemheride kaldığını, kalabileceğini düşündürüyor, beter olmayı derinden hissettiriyor, hayatın onu yorduğunu, artık bir şeylere veda etmek zorunda olduğunu yansıtan şiirlerdi biraz da.

iz bırakan bir şeyi, ya da birini unutmuş olmayı ölümle bir tutuyor bazı şiirlerinde;
"hiç böyle öksüz kalmamıştın" dizesi yer alıyor bir şiirde, köklerini yitirmiş olmayı hatırlatıyor.

çok severek okuduğum bir kitap oldu,
gülten akın her zamanki gibi güçlü, büyüleyici, keskin bir biçimde döküyor ruhundakileri, öyle büyük bir şiir dünyası ve öyle kudretli bir dili var ki, gıpta etmemek imkânsız gibi geliyor bazen.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

en can alıcı bulduğum dize ise;
"ölümün adını neyle değiştirdin
unutkanlık mı?
" dizesi oldu.

beni sorarsan, sonbahar işte...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geza ottlik

1912/ 1990 yılları arasında yaşayan macar yazar, çevirmen, matematikçi ve teorisyen olarak bilinir; matematik ve fizik okuduğu bilinir iken, bir süre geçimini ise dünya edebiyatının önemli isimlerinden yaptığı çeviriler ile sağlamış ve 78 yaşında hayatını kaybetmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bazı kitapları

sınırdaki okul


sözcükler yetmiyor. belki de sözcüklere gerek olmadan biliyor bazı şeyleri; bunun için kendini açıklamaya çalışmaktan hoşlanmıyor.

sözcükler seyrekleştikçe doğrular yoğunlaşır; asıl öz olan susma civarında olandır, oraya sığar sadece.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim