son singapur vapuru yazar profili

son singapur vapuru kapak fotoğrafı
son singapur vapuru profil fotoğrafı
rozet
karma: 205466 tanım: 45677 başlık: 13950 apolet: 7 takipçi: 778
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ

son tanımları


yalnızlık (kitap)

" sen misin yan yana gezemediğim? "

1936 doğumlu olan ve birkaç ay önce hayatını kaybeden türk şair, yazar, avukat kimlikleri ile bilinen yavuz bülent bakiler imzalı eser; şiir türünde yer almakta iken 1962 yılında yayınlandığı bilinmektedir.

yavuz bülent bakiler okumak iyi geldi, sanırım diğer yazdıklarını da okuyacağım, şimdi ise kitabımıza geçelim;

adının da vaat ettiği gibi, yalnızlık ve onun yalnızlığı etrafında örülü şiirlerdi, yalnızlığı nostalji duygusuyla bağdaştırarak ele almayı mümkün kılan şiirlerdi, yalnızlığı salt aşka meşke indirgememek gerekiyor galiba, yalnızlık ayrılığın bir sonucu olsa da bence aslında bütün ayrılıkların, bütün ölümlerin bir sonucudur belki de...

aşkını ve aşkı yitirmiş olmanın derin kederini, değişen insanın yasını, bir daha o duyguyu, o frekansı yakalayamamanın acısını, yalnızlığını kendine özgü bir şiirle yansıtıyor yavuz bülent bakiler

aşkının geçmişte kaldığını kabullenemiyor gibi bazı şiirlerinde, nostalji; "acı veren şimdiki zamanın inkârı" ise bu inkârın dindirilemez ve bastırılamaz yankısı derinden hissediliyor kitap boyunca, sanki şimdiki zamanı inkâr eder gibi bir acıyla yazıyor, her şeyin çoktan geçip gittiğini, bittiğini kabullenmek istemiyor gibi duruyor.

yalnızlığın, mâzide yaşamanın, hatıraların yükünün, ayrılmış ve şansını çoktan yitirmiş olmanın lirik yansıması niteliğinde şiirlerdi benim için.

yalnızlık belki de paramparça ölmeyi göze almaktır, kim bilir?

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


serin rüzgârlar esiyor yüreğimizde artık konuşamıyoruz.

yalnızım bu şehirde, yapayalnızım...
ne ben kimseyi beklerim,
ne kimse beni bekler.
ayrılık bir sızı gibi nabzımda
ve şakaklarımda domur domur ter.


efkârını dağıtmıyor şimdi her gece, ardarda içtiğin sigara
ve başıboş akan ırmaklar gibi.
dalıp dalıp gidiyorsun yollara.
bütün sevdiklerin bırakıp gitti.
yapayalnız kaldın artık.
dokunsalar, ağlarsın çocuklar gibi
büyüdü gözlerinde yalnızlık.


kaçtım memleket memleket kurtulamadım
peşime düştü gözleri.


sen misin yan yana gezemediğim?
ince sitemini sezemediğim
sırrını bir türlü çözemediğim.
içimdeki çetin sual sen misin?
bu nasıl yürekten söylenmiş makam?
dinlediğim bütün türkülerde gam..


paslı bir bıçaktı sanki
yüreğinde ayrılık.


sen pişmanlığı bilmezsin...

ama bu yalnızlık beni hep kahredecek.
sen türkiyem kadar güzeldin önceleri..


gelip geçtiğin yollara
yüreğimi koyardım.


bir ince sızı aldı önce yüreğimizi
sonra değişti bakışlarımız.


düştüm tanıdık sokaklara...
nereye gitsem
o yok.


rüzgârlar alıp gider ümitlerimi
ümitlerim gitti gider.

bir şeyler ver bana, ölümsüz, yeni...
kırk suale kırk cevap istiyorum türbende anla içimden geçeni!


artık yaşamak zordu...

yavuz bülent bakiler...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kuyu (kısa film)

senaryosu rıdvan yavuz tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen 10 dakikalık kısa film; 2018 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
1995 yılında geçen hikâyede erzurum'da yaşayan yakup ve bedo (bedirhan) isimli iki küçük kardeşin maddi imkânsızlıklar nedeniyle okul hayatlarında yaşadıkları zorluklar ve öğretmenlerinin onlara karşı kırıcılığı konu ediniliyor.

iki küçük kardeşten biri ise konuşmak yerine yazarak iletişim kuruyor, belki de öğretmeninin tavrı onu korkuttuğu ve içine kapanmaya karar verdiği içindir.

maddi durumları pek de iyi olmayan ailenin yaşam mücadelesinin hüzünlü bir iz düşümü niteliğindedir, defter alacak para olmadığı için yumurta satmak, ayakkabısı hasar aldığında ayakkabıyı dikerek onarmak gibi çabalar onların yaşam mücadelesini özetler niteliktedir.

sert bir adamdır öğretmenleri, içinde merhamet varsa bile bunu öğrencilerine fazlaca yansıtmamaktadır, belki de atanmak istemediği bir şehre atanmış olmanın hıncını öğrencilerinden çıkarmaktadır.

defter almak için başka köylere de giden iki kardeşin okul fobisi babalarının defter alması ile bir nebze de olsa azalır ve filmin sonuna doğru yaklaşılır.

benim için duygusal bir kısa filmdi, bilhassa, defter alabilmek için yumurta satmaya mecbur olmaları yürek burkan bir şeydi...
filmin sonunda ise öğretmenin defteri açtığı sahnede yaptığı hatanın farkına varması iyiydi, öğrencilerine bir defter, bir kalem için kızmaması gerektiğini anlaması önemliydi.

o öğrencilere öyle davranarak kuyuya düşmüş gibi hissettirmemeli ve değer vermeliydi, öğrencilerinden sudan sebeplerle vazgeçmemeli ve küçük düşürmemeliydi, bunun bir hata olduğunu anlaması için daha kaç kalp kırılması gerekirdi?

görsel açıdan beğendiğim bir film oldu,
konu açısından da izlenilebilir bir film olduğunu kendi adıma söylemem mümkün olacaktır.

filmin ana fikri bence şuydu;

kimseyi sahip olmadığı bir şey için suçlama, yargılama, küçük düşürme, ona sahip olmak için nasıl bir mücadelenin içinde olduğunu bilemezsin, bir insanı sözlerinle ve davranışlarınla mecazen kuyuya atmak kolay, ama kuyudan çıkarmak zordur, kalp kırmak kolay, onarmak zordur...

devamını gör...

the art of dying

gojira şarkısı; grubun 2008 yılında yayınladığı the way of all flesh adlı albümde yer almaktadır.
şarkının grup üyeleri tarafından yazıldığı söylenmektedir.



gözümü açık tutmaya çalışıyorum
ve fark ediyorum ki
ı try to keep an eye open, and ı realize
uzun zamandır gözlerimi kapatmadım
ı haven't closed my eyes in a long time

ben bütün gün öldüren türdenim
ı'm of this kind that kills all day

ama henüz nasıl öleceğimi bilmiyorum
but ı don't know yet how to die

ölme sanatı
her şeyi bırakmanın yoludur
art of dying is the way to let all go...

devamını gör...

derinden etkileyen sözler

oğlan çıkmazı ve dimdik bakma rehberi gibi kitaplar yazmış olan 1995 doğumlu türk şair oğulcan kütük imzalı bir şiirin son dizeleri.

" sen benim doğmadığım zamanları bilirsin.
şimdi senin olmadığın zamanları öğrenmem gerekiyor..
"

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çare (kısa film)

" gizlenmek zevklidir, bulunmamak felaket.. "

donald woods winnicott

senaryosu ömer faruk güler tarafından yazılan ve yine aynı ismin yönetmen koltuğunda oturduğu kısa film; kadrosunda nihal güven öztemizel ve ayşe güler rol almış iken 2020 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
orta yaşlı bir kadının banyoda düşmesi sonucu çare bekleyişini, yalnızlığı, hayatın bir anda bitiyor olmasının kişi üzerindeki etkileri konu ediniliyor.

çocukları o sırada evde olmayan ve kendisi de orta yaşlı bir kadın olan kerime, bir kadın arkadaşıyla oturmaktadır, arkadaşı gitmek istediği yere onu da götürmek ister, ancak ayakları ağrıdığı için gidemez,
çaresizdir, arkadaşını yolcu ettikten sonra ise duşa girmeye karar verir, duşa girmeye hazırlanırken beyin kanaması geçirir ve sesini duyuramayacak kadar kötü durumdadır artık...

düştüğü zeminde debelenir ve çare beklerken hayatının bu şekilde bitiyor olma ihtimâli ile burun buruna gelir, hiç beklemediğin bir anda ölmek, belki de dünyanın en korkunç şeyidir, sesini duyuramaması bir felâkettir.

kurtarılmayı beklemesi ve bir çare bulamamasıyla filmin sonuna doğru yaklaşılır.

şimdi ise filmle kişisel fikirlerime geçmek istiyorum.

sinematografik açıdan biraz dikkate değer gibi bulsam da derinlikleri olan bir kısa film değildi benim için, üzerine düşündürücü bulduğum tek konu ise şuydu filme dair;

çare bulabilseydin, çaresi olsaydı, hayatın ve her şey daha farklı, bambaşka olabilir miydi?

devamını gör...

ihtimal ki aşk

" severken birini sen,
aslında evreni sevdin...
"

1968 doğumlu türk şair ve yazar asuman susam imzalı eser; şiir türünde yer almakta iken 2001 yılında yayınlanmıştır.

bir unutuş olsun ve kemik inadı adlı eserlerinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.

kendisini okumaya devam etmemi salık veren bir şiiri ve üslubu var şairin, üzerine düşündüren, sorgulatan, hissettiren, etkisi altına alan, hatırlatıcı bir işlevi var şiirinin,
hayatı, ilişkileri, aşkı, hakikâti, acıyı, ölümü ve özlemi, yalnızlığı ve hiçlik mertebesine evrilmeyi, yok oluşu ve sarsılmayı derinden hissettiren şiirlerdi benim için.

aşkı bulmanın bir ihtimâl olup olmadığını sorgulatıyor bazı dizelerinde, insanın birini sevdiği zaman aslında bütün evreni sevmeye başladığını hatırlatıyor ve düşündürüyor kimi şiirinde, hayallerini kaybetmiş olmanın yarattığı keder ve hüzün, derinden hissediliyor bazı dizelerde.

en can alıcı bulduğum dizeler;
bizi öldürmeyecek bir düş bulmalı ve yok oluşu hatırlatır rüzgâr dizeleri oldu.

en düşündürücü bulduğum dize ise " kim korkmaz büyüttüğü ütopyadan? " dizesiydi; aşkın bir ütopya olmâ ihtimâlini, bu aşktan ve bir gün bitecek olmasından korkuyor olma olasılığı üzerine düşündüren bir dizeydi, gerçek bir aşktan sonra insanın bir daha eski kendisi olamayacağı üzerine düşündüren bir yanı vardı.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

aşkta yenilmişlerde değil
aşka yenilmişlerdeydi hayatın gerçeği.

evvelin içinde mi zaman?
zamanın içinde mi evvel?

sır diye diye hakikat aranıyor.

her bulduğumuzu kaybetmedik mi?
yeniden keşfetmek için.

koro sustu
içimin sesi artık konuşmayacak.

elindeyken makas,
kes tarihe hapsolan gerçeği.

kuşlakta avcı, külhanda kül
söz susunca her yan cehennem.

gücüme gitse de dayanmaya çalıştım.

maddenin son hâliyim;
hiçten, elbet aşktan ibaret.

sözün batağına saplanıyor,
elinde kül söyleyemedikleri.

bir ihtimâl olmaktan çoktan çıkmıştın.

kim korkmaz büyüttüğü ütopyadan?

hayallerimi kaybettim.

yaklaştıkça ışık,
ses oluyor düşüncemden.


severken birini sen,
aslında evreni sevdin,
dokunduğun her hücreye
ekledin kendini.

unutulur,
nefes almadan aşkı bekleyiş...

devamını gör...

arthur golden

1956 doğumlu amerikalı yazar olarak bilinir.

6 yılda yazdığı söylenen ve 1997 yılında yayınlanan bir geyşanın anıları adlı eseriyle tanınırlık kazanmış ve bu kitap 2005 yılında memoirs of a geisha adıyla rob marshall tarafından sinemaya da uyarlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


hayat, bir saniye önce olan şeyleri sürekli alıp götüren ve orada boş, tanınmaz bir şeyler bırakan bir fırtına mıydı?
devamını gör...

şubat (kısa film)

senaryosu halil bican tarafından yazılan ve ibrahim bican tarafından yönetilen kısa film; filmde beyza alpak, merve hilal kırmacı, şükrü şeşen gibi oyuncular rol almış ve filmin 2020 yapımlı olduğu bilinmektedir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

şubat ayında bir ailenin kardan adam yapma maceraları ve sevdiklerinle her koşulda mutlu olmanın önemi konu edinilmektedir.

anne, baba ve çocuktan oluşan çekirdek aile, kardan adam yapmak için çok heyecanlıdırlar, kısa bir araba yolculuğunun ardından kardan adam yapacakları yere ulaşırlar, ancak tuhaf olan bir şey vardır, kar yağmamıştır hiç, kardan adamı başka bir malzeme ile yapacaklardır, ama bunun hiçbir önemi yoktur, çünkü sevdiklerin yanındaysa koşulların zorluğu vız gelecek, çareler tükenmeyecektir.

hem iklim değişikliğine selam çakan, hem de aile bağlarının ve bir arada olmanın önemini hatırlatan, duygusal sayılabilecek bir kısa filmdi.

babanın kardan adam yaparken ailesini izlediği ve ağlar gibi olduğu sahne etkileyiciydi, eşinin ve kızının mutluluğunu izlerken hayatın yaşanmaya değer olduğunu anlaması da güzeldi.

filmden çıkardığım en büyük anlam şuydu;

yanında sevdiklerin varsa pek çok şeyin üstesinden gelebilirsin, kardan adamı kardan başka bir şeyle de yapabilirsin, onları mutlu etmek için şartları zorlayabilirsin, önemli olan bir arada olabilmek, mutlu olmak, sevgi ve emektir..

devamını gör...

kemik inadı

"son bakışta vazgeçtiğiydim sevgilinin."

1968 doğumlu türk şair ve yazar asuman susam imzalı 71 sayfalık eser; 2015 yılında yayınlanmış ve 2016 yılında ise ruhi su şiir ödülü sahibi olmuştur.

bir unutuş olsun adlı eserinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.

okuduğum iki kitabından yola çıkarak kendi adıma söylemem imkân dâhilinde ki, çok başka, insana unuttuğunu sandığı şeyleri hatırlatma gücü olan, kendine özgü bir şiir tarzı var asuman susam'ın, gülerken ağlatabiliyor, ağlarken de güldürebilir belki...

bu kitabında ise sanki etin kemiğin hâline gelen duyguları yansıtıyor olabildiğince keskin bir aktarımla, unutamamış olduğunu, iz bırakanların iziyle yaşamakta olduğunu, o veya onlar olmadan zorda olduğunu, çektiğin acıyı gösterememiş, hissettirememiş olmayı, yalnızlığı, ölümü, bağ kurmayı ve yabancılaşmayı hissettiriyor şiirlerinde.

severek okuduğum ve bazı dizelerinde etkilendiğim bir kitaptı, en can alıcı bulduğum dize ise;
"benden ne kalır geriye?" ve
" son bakışta vazgeçtiğiydim sevgilinin "
dizeleri oldu.

duygulandıran, düşündüren, unuttuğunu zannettiklerini anımsatan şiirlerdi benim için.

seçtiğim dizeleri bırakarak burada bitiriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

eksik bendim, silinendim..

son bakışta vazgeçtiğiydim sevgilinin.

araya ölüm girince
yabancılaşır insan kendine.

bitti her şey,
acı kaldı geri.

ben kimsenin bildiği değildim.

tuhaf şeyler oluyordu
ve ben ölüm nedir bilmiyordum.

bozuldu aramızda büyüyen hayret.

ayrılık tamamlasın bizi...

hatırlanan daha mı gerçek
yaşanandan?

en uzaktayım, daha uzak yok.

düşmek de bir inme biçimi.

iyi bir anı aramaktan
vazgeçsin hafızam.

hatırla, en eski yalnızlıksın sen.

en ücrâ sen misin bana?

kaç defa daha akıl paramparça.

zordayım ben sensiz,
bunu anla..



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ölümü beklemek

bekleyecek başka bir şey kalmadığı ve artık paramparça yaşamaya devam etmek istemediğin içindir.
devamını gör...

sertab erener

bugün doğum günü olan, 1964 doğumlu türk sanatçı, besteci ve doksanlar pop müziğine yön veren efsane isimlerden biri olarak yerini almıştır.

everyway that i can şarkısı ile ülkemize yaşattığı gurur hep bâki kalacaktır.

doğum günün kutlu olsun sertab erener...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel




sen sandığım şey
belki benim yüreğimdi.
devamını gör...

anket (kısa film)

senaryosu adem giliz tarafından yazılan ve mert yaran tarafından yönetilen kısa film; 2025 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
boş zamanlarında karısını dövmeyi hobi edinen bir erkeğin başından geçenleri, şiddete mâruz kalmayı, bir anket sonucu kendini sorgular gibi olmasını konu ediniyor.

karısını dövdüğünü ise tüm apartman bilmekte, sesleri duymakta, sözde adamı içten içe kınamakta ama duruma müdahale etmemektedir, bir gün yine karısını dövmeye başlar, kadın yerde yüzü mosmor yatarken kapı zili çalar ve bir anket yapmak isteyen iki genç kadın bu şiddetsever kocaya şiddetin odak noktasında olduğu sorular sorar.

her gün karısını dövdüğü halde şiddete karşı bir tavır takınır, ancak o sırada arkadan geçmekte olan karısının mosmor yüzü ise hiç de öyle olmadığını haykırır niteliktedir.

sorulara daha fazla dayanamaması ve kapıyı kapatması ile filmin sonlarına doğru yaklaşılır.

kadına şiddet temalı kısa filmler üzerine daha önce de yazmıştım, ancak bu sefer üzerine eklemeler yapmam mümkün;

dünyadaki hiç kimsenin şiddetine maruz kalmak zorunda değilsiniz, değiliz, hakkını aramak, kendini ezdirmemek, güçlü olmaktan başka çare yok, şiddete başka bir perspektiften de bakmak gerekirse, belki değersiz hissetmek, yok sayılmak da bir şiddet türü olabilir, karşındaki insanın senin değerini bilmiyor olması senin değersiz olduğun anlamına gelmez, kimse, hiçbir canlı şiddeti yaşamak zorunda değildir.

filmin ana fikri ise bence şuydu;

uyguladığın her şiddet bir gün sana geri döner.

yaşattığını yaşamadan ölmezsin...


devamını gör...

sözlük yazarlarının çektiği deniz fotoğrafları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

deniz kızını aramak

sıla türkü koyun tarafından çekilen kısa film; kısa film olduğu kadar kısa bir belgesel niteliği de taşımakta ve kurgudan ziyade gerçek bir hayatı yansıtmaktadır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

afyonkarahisar'da yaşamını sürdüren ve geçirdiği bir patoz kazası sonucu kolunu yitirmiş kadir ateş'in yaşam mücadelesini, bir metafor ya da mecaz olsa da deniz kızını aramasını, kolunun birini yitirmesine rağmen çocuklarını okutmak için pes etmeyişini ve eber gölü'nün geldiği son durumu anlatıyor.

filmin benim için ifade ettiği anlama geçmeden önce patoz hakkında kısa bir aydınlatma metni girmekte fayda var;

patoz " tahılı döven, tohumları sap ve kabuğundan ayıran, tarım aleti " olarak kullanılmaktadır.

bedeninden bir parçayı kendisinden önce toprağa emanet eden adam kolunu patoza kaptırmış olsa da ruhu terminatör, güçlü, mücadeleyi elden bırakmıyor, bu göl onun yaşam mücadelesinin bir yansıması gibi, kurumakta olan bir göl olduğu halde tamamen tükenmiş değil, tıpkı filmdeki adam gibi..

adamın mücadelesine o kadar odaklanmışım ki kolunun olmadığını sonradan fark ettim, ki önemli olan da bu değil midir, karşındaki insanın ya da canlının eksiklikleri değil de azmi ve mücadelesidir onu o kişi yapan.

deniz kızını aramak ise bence bir metafordu sadece, ömür boyu aradığın herhangi bir şeye delâletti, onu bulmak için yaşıyor olmaktı, onu bulmak heyecanıyla yaşamaktı, gerçek bir deniz kızı aramaktan ziyâde, hayatının anlamını arıyor olmak gibiydi.

benim için duygusal bir kısa film, belgeseldi,
gerçek bir yaşama ışık tutuyor olmasından mütevellit, daha fazla yüreğe dokunan bir çalışmaydı.

" deniz kızını aramaktan" vazgeçmememiz gerektiğini hatırlatan, insanın neyi ya da kimi kaybederse kaybetsin yaşamak ve güçlü olmak zorunda olduğunu vurgulayan bir filmdi.

sen eksikliklerin değilsin, hiçbir şey hayallerinden vazgeçmeye sebep değildir.


devamını gör...

örüntü (kısa film)

kısaca hatırlatmak gerekirse örüntü; belli bir kurala göre devam eden sayı ya da şekil dizisi olarak bilinir.

başlıkta da vaat edildiği gibi şimdi ise kısa filmimize geçebiliriz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
senaryosu erkan selçin tarafından yazılan ve yine aynı isim tarafından yönetilen kısa film; 2023 yılında yayınlanmış ve ödül aldığı söylenmektedir.

üzerindeki giysi ile sere serpe uzandığı halının deseni aynı olan genç bir kadının git gide bağlı olduğu bu nesneye benzemesi ve ondan kurtulma çabası konu edinilmektedir.

genç kadının halıda iki seksen uzanması ile filmimiz başlıyor, sonradan görülüyor ki parmağında bir ip takılı, sıkıca dolanmış ve parmağını acıtıyor gibi görünüyor, daha sonra genç kadının artık bir parçası haline geldiği, örüntü ve süslemelerden oluşan bu halıdan kalkıp pencereye karşı oturduğu görülüyor.

artık bir parçası haline geldiği ve sıkıca bağlı olduğu bu halıdan kurtulmanın zamanı gelmiş, çünkü halıdan ayrılıp dış dünyaya baktığında hayatı kaçırdığını veya kaçırmaya başladığını görüyor, o zaman anlıyor ki hiçbir şeye saplanıp kalmamak gerek, bağını koparmak gerek, başta acı verse de ruhunu saran zincirleri kırmak gerek, yoksa bütün bir hayatı aynı yere bakarak hebâ edebilirsin, ve bunun telafisi olmayacaktır, çünkü kimse 2 kere doğmaz...

benim için tamamen metaforlar üzerine kurulu bir kısa filmdi, halıya benzemesi, halının bir parçası haline gelmesi ve bizzat halının kendisi...

o halı bize takılı kaldığımız herhangi bir olguyu, nesneyi, kişiyi hatırlatır nitelikteydi,
baka baka artık ondan başka bir şey göremediğin, hep aynı şeyi düşüne düşüne artık ondan başka bir şey düşünmediğin.

bana düşündürdüğü bazı noktalar şunlardı;

kimi kaybetmiş olursan ol, seni tanımlayan şey birinin yokluğu olmasın, sen birinin yokluğundan vâr edilmedin, bir acının, bir duygunun, bir düşüncenin etrafında takılı kalırsan onun dışında bir şey algılayamaz hâle gelebilirsin ve bu da yıkım olabilir.

düşündürücü bulduğum bir kısa filmdi, sinematografik açıdan da bence fena değildi.

neyin etrafında dönersen bir süre sonra varlığın ona benzer, düşüncesinin vurgulandığını söylemenin mümkün olabileceği bir kısa filmdi.

unutma, hayatının kahramanı yalnızca sensin..

devamını gör...

asıl suret ve bahçedekiler

" ve bir sözle ölmüştüm aslında... "

1973 doğumlu türk şair, yazar ve öğretmen olduğu bilinen arzu demir imzalı 70 sayfalık eser; şiir türünde yer almakta iken 2014 yılında yayınlanmıştır.

şairin adını daha önce duyduğumu hatırlamıyorum, dolayısıyla adını duymamı sağlayan ve okuduğum ilk kitabı bu oldu.

benim için son derece farklı şiirlerdi,
bazı dizelerde donup kaldığımı söylemem mümkün, özellikle de;
" geç kaldın beni yıkamaya " dizesi çok ağırdı, son zamanlarda duyduğum en ağır sözlerdendi.

diğer şiirlerden bahsedecek olursam;

kopan ve kopması belki de mümkün olmayan bağları, kovulmayı ve hâtıraları, geçmişi ve bahçedekileri, yani kalp denen bahçeye gömdüklerini derinden hissettiriyor pek çok şiirinde, sevgisiz hissetmeyi, anımsamayı, geç kalmış değil ama geç kalınmış olmayı, ayrılıklardan geriye kalanları, kendine özgü bir şiirle, farklı bir cepheden yansıtıyor.

şairin yaşamın keskin zamanlarını kendine özgü bir şiirle ve his ile yansıtma biçimi bence iyiydi.

kopuşları, yıkımı, aşkı ve aşktan geriye kalanı hissettiren şiirlerdi.
seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bitiriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


hatıralardan söz ediyorum
nesneye düşen canın
nasıl susturduğundan.

kaçamazdı kovulmanın kahrından.

ne kadar geçmiş varsa içimde saklı.

her yol başında
sokaklara üflediğim soluk
içinizden akıp geçen suskunluk
dönüp içimde biriken.

sayıklamak /
kendinden gitmeye cesaret hali.

ölüm bir isim versin bize.
öyle çok öldüm ki.

kusur mudur karanlığa yakalanmak
yüreğe en yakın yerinden?

vazgeçtiklerin senin olmaz, biliyorsun..

cehennem yüreğime doluyor
seni terk ederken..

yine ayrıldık
bir yalandan ayrılır gibi.

niye kör etmedin beni?

ve bir sözle ölmüştüm aslında...

tanınmaz olur, ayrılıktan geriye kalan.

aslım budur benim
el çekemem yanmaktan..



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

makas eller

senaryosu tim burton ile caroline thompson tarafından yazılan ve tim burton tarafından yönetilen, abd yapımlı film; özgün adı edward scissorhands olan filmimiz 1990 yılı yapımlıdır.

kar neden yağar? sorusuna masalsı bir cevap niteliğinde olan filmdir.
yalnızlığı anlatan en hüzünlü filmlerden biriydi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
başrolde johnny depp, winona ryder, dianne wiest, alan arkin, anthony michael hall, vincent price gibi oyuncular yer almaktadır.

uyumak üzere olan küçük bir kız çocuğunun büyükannesine karın neden yağdığını sorması ve büyükannesinin anlatmaya karar vermesi ile filmimiz başlar...

oldukça yaşlı ve belki de yakında hayatta olmayacak olan bir mucit tarafından tasarlanan edward adında ve elleri makas olan bir adamın öyküsü anlatılır.

sıradışı olanın dış dünyaya ve kendine yabancılığı, toplum tarafından kabul görmenin koşulları, yalnızlık, filmin başlıca temalarındandır denilebilir, herkesten farklı olanın daimi yalnızlığını oldukça dokunaklı bir hikâye ile anlatmaktadır tim burton.

edward ellerine kavuşacağı gün hazin bir sonla karşılaşır ve ellerine kavuşamaz, bir kalede yapayalnız yaşamakta, kimseye benzememekte, gerçeklik algısı diğer insanlarınki gibi değildir.

bir gün avon temsilcisi ve orta yaşlarında bir kadın olan peg ürünlerini satmak için kapı kapı dolaşmaya çıkmıştır, kimse ondan ürün almaz, ama herkes onu tanır, arabasına binip pes ettiği sırada dikiz aynasından kaleyi görür, kaleye gitmeye karar verir, orada edward ile tanışır ve onun koruyucusu olur, evine götürür, ailesi de zamanla ona ısınacaktır.

edward elleri makas olduğu için bazı konularda çok şanslı, bazı konularda hiç şansı yoktur, saç kesme ve botanik işlerinde iyidir ama ellerinden dolayı yemek yemesi çok zordur, insanlara zarar vermeden dokunması da neredeyse imkânsızdır...

peg'in komşuları tarafından bir maskot haline getirilir, herkesin ilgi odağıdır, işlerine geldiği müddetçe edward'dan iyisi yoktur.

peg'in kızı kim ve erkek arkadaşı jim'in edward'a tuzak kurmaları ile film devam eder, paraya gereksinimi olan edward'ın hırsızlık yaptığını sanırlar, hapse atılmaktan ise "sakat olduğu " gerekçesiyle kurtulur.

herkesin gözbebeği edward bir anda herkesin korktuğu, tehlikeli addettiği, uzak durulası, iblisten hallice, artık kalesine dönmesi gereken bir varlık haline gelir, menfaatleri doğrultusunda seviyor gibi yaptıkları bu yarı şövalyeyi artık sevmezler, onu gerçekten seven tek bir kişi vardır artık, kaldığı ev sahibinin genç kızı kim...

edward'ın başına gelen tatsız olaylar ve uğradığı haksızlıklar ile filmimiz sona doğru yaklaşır, haksızlığa uğrasa bile sevginin ve aşkın ne demek olduğunu bir kez olsun kim sayesinde tatmıştır.
büyükanne ve torunu ise artık bu hikâyenin sonlarına doğru yaklaşır...

film hakkında kişisel fikirlerime geçmem gerekirse;

konusu oldukça etkileyici bir filmdi,
tim burton bu filmi henüz 32 yaşında iken çekmiş ve 32 yaşında birinin yalnızlığı bu denli etkili bir hikâyeyle aktarması da kolay bir iş değildir bence.

johnny depp oldukça hüzünlü ve zorlu bir oyunculuk performansı sergilemiştir, o makaslarla ve kostümle oyunculuk yapmak kolay bir şey değildir, 27 yaşında sergilediği bu oyunculuk onun gelecekte çok iyi bir oyuncu olacağının habercisi niteliğindedir.

peg rolünün karakter değişimi de önemlidir, başlarda çok sevdiği bu makas eller, bilmeden onun oğluna zarar verdiğinde artık kurtardığı bu adamı sevmeyecektir.

kim, başlarda edward'dan nefret etse de ona ne kadar haksızlık ettiğini zamanla anlayacaktır.
johnny depp'in kırılgan gülümseyişinin olduğu sahneler ise hüzün doludur, son sahnelerdeki oyunculuğu ise mükemmeldir.

her şeyiyle duygu yüklü ve ders çıkarılası, izlenesi, oldukça iyi bir filmdi, artık her kar yağdığında bu filmi ve kar sahnelerini anımsayacağım... ^^


edward'ın bir köpeğin saçını kestikten sonra köpeğin onu bırakıp gittiği sahne oldukça komikti, körün gözü açıldığında ilk kırdığı şey bastonu olur, sözünü hatırlatan bir sahneydi.

bu hikâyeyi anlatan büyükanne galiba hikâyenin baş kahramanlarından olan kim'di, ondan sonra yeni bir hayat kurdu ve torununa anlattığı bu hikâye bizzat kendisinindi, uğruna kar yağdırılan kendisiydi...

+ hoşça kal..

- seni seviyorum...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

minare (kısa film)

senaryosu turan güngör tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen kısa film; bu yıl yayınlanmış ve katıldığı bir yarışmada ödül aldığı bilgisi verilmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

iklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalan bir ailenin, alıştığı topraklara vedası ve aslında gitmek istememelerine rağmen gitmek mecburiyetinde oldukları için yaşadıkları duygular da konu ediniliyor.

film bir ezan sesiyle başlar ve belki de başladığı gibi bitecektir.

minâre imgesi ise sanki anılara bir gönderme niteliğindedir, nereye gitsen de kaçamayacağın, gittiğin her yerde seni bulacak olan, bizi terk etmeyecek tek şey belki de yalnızca anılarımızdır.

eşyalarını toplayan baba sıkıntıyla etrafına bakar, gitmek istemedikleri ama mecbur oldukları her hâllerinden belli olmaktadır,
onların gitmeye karar verip yol almaları ile film devam eder, ama fazla bir olay öyküsüne dayanan bir kısa film değildir.

görsel açıdan iyi bulduğum, ama fazla bir derinliğinin olduğunu kendi adıma söyleyemeyeceğim bir kısa filmdi,
taşınma eyleminin anılarla olan ilgisi, göç etmek zorunda kalmak, gittiğin yere en değer verdiğin eşyaları, yani anılarını da götürmek istemek, anılarının kişiyi bırakmıyor oluşu, filmin belirleyici ögelerindendi.

insanın anılarından başka neyi var ki?

devamını gör...

hayhuy (kitap)

" kimsenin gölgesi bile kalmıyor geleceğe. "

1965 doğumlu türk yazar ve şair elif sofya imzalı 95 sayfalık eser; 2019 yılında yayınlandığı bilinen eser 2020 yılında ise attila ilhan şiir ödülü sahibi olmuştur.

geçtiğimiz günlerde pençe (kitap) adlı eserini de okumuş ve diğer kitaplarını da okumaya karar vermiştim, nitekim okuduğum son kitabı bu oldu.

çok farklı bir şiiri var elif sofya'nın,
içindeki her şeyi dökmüyor bana kalırsa, ama yaşadığı keskin kırılma anlarını, ciddi fark edişlerini, kendine özgü algılamalarını da esirgemiyor, o kırılma anları, fark edişler, güçlü algılamalar, kitaptaki şiirlerin omurgasını oluşturuyor denilebilir.

birhan keskin şiirlerinin tadı da var şiirlerinde, onun kadar keskin, onun kadar derinden ve iyi bir şiiri yazıyor şair.

hayatın binbir çeşit hâlini kendine özgü bir şiirle yansıtıyor, yorgunluğu, tamamlanamayan boşlukları, bir yangının izlerini taşıyor gibi hissetmeyi, sancıyı, ölümü, bellek denilen dipsiz mezarlığı, yaşamın kırılma anlarını sert bir şiirle yansıtıyor bizlere.

şairin hayatın keskin virajlarını kendine özgü bir şiirle yansıtma biçimi oldukça iyiydi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir unutuş olsun

" dağlarla barıştım ve yanına geldim kurtaramadım kendimi yalnızlıktan... "

1968 doğumlu türk yazar ve şair asuman susam imzalı 47 sayfalık eser;
şiir türünde yer alır iken, 1995 yılında yayınlanmıştır.

kendisinden okuduğum ilk kitap oldu, diğer kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum, zirâ merakta bırakan bir üslubu var.

unutmayı ve unutulmuşluğu derinden hissettiren şiirlerdi, her şeyi unutup hayata yeniden başlama isteği duyar gibi olduğunu düşündürecek bir şiir formuyla karşımıza çıkıyor asuman susam.

aşka, acıya ve ihanete dair şiirleri de yer alıyor bazı sayfalarda, sanki algıladığı her şeyi unutmak ister gibi duruyor, ne yapsa da yalnızlıktan kendini kurtaramadığını dile getiriyor bir şiirde, hayat ve hayatındaki insanlar tarafından kırılmış olduğunu sezdiriyor, severek okuduğum bir kitap oldu,
bazı dizeleri oldukça iyi ve etkiliydi, özellikle de " hiçbir kalıba dökülemez yüreğim,
gidebilir belki insan ardına bakmadan, gözlerindeki acıtan umarsızlıkla,
dağlarla barıştım ve yanına geldim, kurtaramadım kendimi yalnızlıktan " dizeleri keskindi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


eskitilmiş ve unutulmuş her şey düşlerimdi.

fenayım çekip gidememekten
uçurumlara bırakamamaktan gövdemi ordayım işte, durmadan orada.

dayanamıyorum her lodosta çekip gitmene ölüp türkülere ihanet ediyor durmadan aşıklar.

çekip giden her sevgili, yıkılan bir tarih.

aşk, hüzündür
sesimi küstürdüm zamana,
yaralarıma işlemesin.

kehanetini okuyorum,
süzülürken gölgen ellerimden.

kendini eskittiğin küflü odaları yak
hükmü yok, ayrılıkta söylenen şarkıların.

bitik bir aşkı saklayamaz yüzünden.

saymadım bu kaçıncı terkedişin beni?

ne fark eder şimdi sen de terk etsen.

toprağa yatırdım yarını,
iniyor içimin kepenkleri.

yüreğin tutuşur bir gün
yalnızlık geldiğinde ansızın.

dağlarla barıştım ve yanına geldim kurtaramadım kendimi yalnızlıktan...

ne büyük işkencedir ölene
celladını sevmesi bir ölünün.

dünyanın en uzun nehrine bırakılan
bir kor, gerçeğini arar.

defter aralarında
kurutulmuş çiçeklerle konuş
anısı olmayan hiç yaşamamış sayılır...

devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim