son singapur vapuru yazar profili

son singapur vapuru kapak fotoğrafı
son singapur vapuru profil fotoğrafı
rozet
karma: 205286 tanım: 45772 başlık: 13938 apolet: 7 takipçi: 778
ㅤㅤㅤㅤㅤㅤ

son tanımları


makas eller

senaryosu tim burton ile caroline thompson tarafından yazılan ve tim burton tarafından yönetilen, abd yapımlı film; özgün adı edward scissorhands olan filmimiz 1990 yılı yapımlıdır.

kar neden yağar? sorusuna masalsı bir cevap niteliğinde olan filmdir.
yalnızlığı anlatan en hüzünlü filmlerden biriydi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
başrolde johnny depp, winona ryder, dianne wiest, alan arkin, anthony michael hall, vincent price gibi oyuncular yer almaktadır.

uyumak üzere olan küçük bir kız çocuğunun büyükannesine karın neden yağdığını sorması ve büyükannesinin anlatmaya karar vermesi ile filmimiz başlar...

oldukça yaşlı ve belki de yakında hayatta olmayacak olan bir mucit tarafından tasarlanan edward adında ve elleri makas olan bir adamın öyküsü anlatılır.

sıradışı olanın dış dünyaya ve kendine yabancılığı, toplum tarafından kabul görmenin koşulları, yalnızlık, filmin başlıca temalarındandır denilebilir, herkesten farklı olanın daimi yalnızlığını oldukça dokunaklı bir hikâye ile anlatmaktadır tim burton.

edward ellerine kavuşacağı gün hazin bir sonla karşılaşır ve ellerine kavuşamaz, bir kalede yapayalnız yaşamakta, kimseye benzememekte, gerçeklik algısı diğer insanlarınki gibi değildir.

bir gün avon temsilcisi ve orta yaşlarında bir kadın olan peg ürünlerini satmak için kapı kapı dolaşmaya çıkmıştır, kimse ondan ürün almaz, ama herkes onu tanır, arabasına binip pes ettiği sırada dikiz aynasından kaleyi görür, kaleye gitmeye karar verir, orada edward ile tanışır ve onun koruyucusu olur, evine götürür, ailesi de zamanla ona ısınacaktır.

edward elleri makas olduğu için bazı konularda çok şanslı, bazı konularda hiç şansı yoktur, saç kesme ve botanik işlerinde iyidir ama ellerinden dolayı yemek yemesi çok zordur, insanlara zarar vermeden dokunması da neredeyse imkânsızdır...

peg'in komşuları tarafından bir maskot haline getirilir, herkesin ilgi odağıdır, işlerine geldiği müddetçe edward'dan iyisi yoktur.

peg'in kızı kim ve erkek arkadaşı jim'in edward'a tuzak kurmaları ile film devam eder, paraya gereksinimi olan edward'ın hırsızlık yaptığını sanırlar, hapse atılmaktan ise "sakat olduğu " gerekçesiyle kurtulur.

herkesin gözbebeği edward bir anda herkesin korktuğu, tehlikeli addettiği, uzak durulası, iblisten hallice, artık kalesine dönmesi gereken bir varlık haline gelir, menfaatleri doğrultusunda seviyor gibi yaptıkları bu yarı şövalyeyi artık sevmezler, onu gerçekten seven tek bir kişi vardır artık, kaldığı ev sahibinin genç kızı kim...

edward'ın başına gelen tatsız olaylar ve uğradığı haksızlıklar ile filmimiz sona doğru yaklaşır, haksızlığa uğrasa bile sevginin ve aşkın ne demek olduğunu bir kez olsun kim sayesinde tatmıştır.
büyükanne ve torunu ise artık bu hikâyenin sonlarına doğru yaklaşır...

film hakkında kişisel fikirlerime geçmem gerekirse;

konusu oldukça etkileyici bir filmdi,
tim burton bu filmi henüz 32 yaşında iken çekmiş ve 32 yaşında birinin yalnızlığı bu denli etkili bir hikâyeyle aktarması da kolay bir iş değildir bence.

johnny depp oldukça hüzünlü ve zorlu bir oyunculuk performansı sergilemiştir, o makaslarla ve kostümle oyunculuk yapmak kolay bir şey değildir, 27 yaşında sergilediği bu oyunculuk onun gelecekte çok iyi bir oyuncu olacağının habercisi niteliğindedir.

peg rolünün karakter değişimi de önemlidir, başlarda çok sevdiği bu makas eller, bilmeden onun oğluna zarar verdiğinde artık kurtardığı bu adamı sevmeyecektir.

kim, başlarda edward'dan nefret etse de ona ne kadar haksızlık ettiğini zamanla anlayacaktır.
johnny depp'in kırılgan gülümseyişinin olduğu sahneler ise hüzün doludur, son sahnelerdeki oyunculuğu ise mükemmeldir.

her şeyiyle duygu yüklü ve ders çıkarılası, izlenesi, oldukça iyi bir filmdi, artık her kar yağdığında bu filmi ve kar sahnelerini anımsayacağım... ^^


edward'ın bir köpeğin saçını kestikten sonra köpeğin onu bırakıp gittiği sahne oldukça komikti, körün gözü açıldığında ilk kırdığı şey bastonu olur, sözünü hatırlatan bir sahneydi.

bu hikâyeyi anlatan büyükanne galiba hikâyenin baş kahramanlarından olan kim'di, ondan sonra yeni bir hayat kurdu ve torununa anlattığı bu hikâye bizzat kendisinindi, uğruna kar yağdırılan kendisiydi...

+ hoşça kal..

- seni seviyorum...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

minare (kısa film)

senaryosu turan güngör tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen kısa film; bu yıl yayınlanmış ve katıldığı bir yarışmada ödül aldığı bilgisi verilmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

iklim değişikliği nedeniyle göç etmek zorunda kalan bir ailenin, alıştığı topraklara vedası ve aslında gitmek istememelerine rağmen gitmek mecburiyetinde oldukları için yaşadıkları duygular da konu ediniliyor.

film bir ezan sesiyle başlar ve belki de başladığı gibi bitecektir.

minâre imgesi ise sanki anılara bir gönderme niteliğindedir, nereye gitsen de kaçamayacağın, gittiğin her yerde seni bulacak olan, bizi terk etmeyecek tek şey belki de yalnızca anılarımızdır.

eşyalarını toplayan baba sıkıntıyla etrafına bakar, gitmek istemedikleri ama mecbur oldukları her hâllerinden belli olmaktadır,
onların gitmeye karar verip yol almaları ile film devam eder, ama fazla bir olay öyküsüne dayanan bir kısa film değildir.

görsel açıdan iyi bulduğum, ama fazla bir derinliğinin olduğunu kendi adıma söyleyemeyeceğim bir kısa filmdi,
taşınma eyleminin anılarla olan ilgisi, göç etmek zorunda kalmak, gittiğin yere en değer verdiğin eşyaları, yani anılarını da götürmek istemek, anılarının kişiyi bırakmıyor oluşu, filmin belirleyici ögelerindendi.

insanın anılarından başka neyi var ki?

devamını gör...

hayhuy (kitap)

" kimsenin gölgesi bile kalmıyor geleceğe. "

1965 doğumlu türk yazar ve şair elif sofya imzalı 95 sayfalık eser; 2019 yılında yayınlandığı bilinen eser 2020 yılında ise attila ilhan şiir ödülü sahibi olmuştur.

geçtiğimiz günlerde pençe (kitap) adlı eserini de okumuş ve diğer kitaplarını da okumaya karar vermiştim, nitekim okuduğum son kitabı bu oldu.

çok farklı bir şiiri var elif sofya'nın,
içindeki her şeyi dökmüyor bana kalırsa, ama yaşadığı keskin kırılma anlarını, ciddi fark edişlerini, kendine özgü algılamalarını da esirgemiyor, o kırılma anları, fark edişler, güçlü algılamalar, kitaptaki şiirlerin omurgasını oluşturuyor denilebilir.

birhan keskin şiirlerinin tadı da var şiirlerinde, onun kadar keskin, onun kadar derinden ve iyi bir şiiri yazıyor şair.

hayatın binbir çeşit hâlini kendine özgü bir şiirle yansıtıyor, yorgunluğu, tamamlanamayan boşlukları, bir yangının izlerini taşıyor gibi hissetmeyi, sancıyı, ölümü, bellek denilen dipsiz mezarlığı, yaşamın kırılma anlarını sert bir şiirle yansıtıyor bizlere.

şairin hayatın keskin virajlarını kendine özgü bir şiirle yansıtma biçimi oldukça iyiydi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir unutuş olsun

" dağlarla barıştım ve yanına geldim kurtaramadım kendimi yalnızlıktan... "

1968 doğumlu türk yazar ve şair asuman susam imzalı 47 sayfalık eser;
şiir türünde yer alır iken, 1995 yılında yayınlanmıştır.

kendisinden okuduğum ilk kitap oldu, diğer kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum, zirâ merakta bırakan bir üslubu var.

unutmayı ve unutulmuşluğu derinden hissettiren şiirlerdi, her şeyi unutup hayata yeniden başlama isteği duyar gibi olduğunu düşündürecek bir şiir formuyla karşımıza çıkıyor asuman susam.

aşka, acıya ve ihanete dair şiirleri de yer alıyor bazı sayfalarda, sanki algıladığı her şeyi unutmak ister gibi duruyor, ne yapsa da yalnızlıktan kendini kurtaramadığını dile getiriyor bir şiirde, hayat ve hayatındaki insanlar tarafından kırılmış olduğunu sezdiriyor, severek okuduğum bir kitap oldu,
bazı dizeleri oldukça iyi ve etkiliydi, özellikle de " hiçbir kalıba dökülemez yüreğim,
gidebilir belki insan ardına bakmadan, gözlerindeki acıtan umarsızlıkla,
dağlarla barıştım ve yanına geldim, kurtaramadım kendimi yalnızlıktan " dizeleri keskindi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


eskitilmiş ve unutulmuş her şey düşlerimdi.

fenayım çekip gidememekten
uçurumlara bırakamamaktan gövdemi ordayım işte, durmadan orada.

dayanamıyorum her lodosta çekip gitmene ölüp türkülere ihanet ediyor durmadan aşıklar.

çekip giden her sevgili, yıkılan bir tarih.

aşk, hüzündür
sesimi küstürdüm zamana,
yaralarıma işlemesin.

kehanetini okuyorum,
süzülürken gölgen ellerimden.

kendini eskittiğin küflü odaları yak
hükmü yok, ayrılıkta söylenen şarkıların.

bitik bir aşkı saklayamaz yüzünden.

saymadım bu kaçıncı terkedişin beni?

ne fark eder şimdi sen de terk etsen.

toprağa yatırdım yarını,
iniyor içimin kepenkleri.

yüreğin tutuşur bir gün
yalnızlık geldiğinde ansızın.

dağlarla barıştım ve yanına geldim kurtaramadım kendimi yalnızlıktan...

ne büyük işkencedir ölene
celladını sevmesi bir ölünün.

dünyanın en uzun nehrine bırakılan
bir kor, gerçeğini arar.

defter aralarında
kurutulmuş çiçeklerle konuş
anısı olmayan hiç yaşamamış sayılır...

devamını gör...

sevilen kitabın en vurucu cümlesi

bana böyle durmayı uçurumlar öğretti.

yılmaz odabaşı
aynı göğün ezgisi (kitap)
s/ 16
devamını gör...

alabele

" uyuyamadığım her gece
birinin rüyasındayım..
"

1999 doğumlu türk yazar ve şair beste naz karaca imzalı 120 sayfalık eser; şiir türünde yer almakta iken ithaki yayınevi tarafından 2022 yılında yayınlanmıştır.

alabele sözcüğü kitapta " çiçek bozuğu veya çilli yüz " olarak tanımlanmıştır.

beste naz karaca adını duyduğum bir isim değildi, bundan mütevellit okuduğum ilk kitabı da bu oldu, beklentimi kısmen karşılayan bir kitaptı.

esip gürleyen, yakamayacağı hiçbir şey kalmamış, kâh kırgın, kâh muzip, vaziyetine bir cevap arayan, anlaşılmak ve anlamak isteyen, ne kadar kırgın olsa da sanki yine de bir zeytin dalı uzatır gibi olan bir hâlet- i ruhiye ile yazıyor bana kalırsa, sonsuz gibi gelen bir keşmekeşliğin lirik yansıması niteliğinde şiirlerdi benim için.

ekseriyetle uzun şiirlerdi, bazı şiirleri iyi buldum, bazıları kavram salatası tadında gibiydi, söz sanatlarının yoğunluğu, şiirin özünü zedeleyebilecek türdendi.

yiğidi öldürdüğümü sanmıyorum ama hakkını da yiyecek değilim tabii, bazı dizeleri çok iyiydi, derinliği olan dizelerin az olmamasını sevdim.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bunca arklar arasından
alabele bir sel gibi size döküldüm.

dağ da benim,
dağı aşacak
ve uğrunda dağ aşılacak olan da..

bilemiyorum ki
hangi dumanla gizlenebilirim?

aynada suretimle karşılaşınca
seni hatırlar
yalın ayak koşmaya başlarım..

rahmetine bel bağlamış vaziyetteyim.

kaldırımlarında hüngür şakırt ağladım
artık kolay olmayacak burayı sevmek.

annem babamın adını sayıklıyor
uykusunda,
benim adını sayıklayacağım kimsem yok, uyuyamam.

gitmesine izin vermediğin, senden kaçar..

benim ben olmaktan gayrı çarem yok, zayıflığıma cuk oturan kılıflar dikiyorum.

benden kim özür dileyecek şimdi?

bulamadılar zamanla oynamayı.

ölü olsan kemiklerin sızlardı belki.

söktüler umudunun parçalarını yerinden,
ne oldum demeye kalmadan
yıkıldı aklın.
öbür türlüsünü çok istedin diye
oldu bunlar.


benimse yanıbaşımda haftalar yırtıldı.

usa yanaştığım yalansa da
birkaç şey anladım:
uyuyamadığım her gece
birinin rüyasındayım..

kendimi az buçuk tanıdıysam
yakında her şeyi ateşe vereceğim.

ölen ben, öldüren benden.

cevabını alamadığım,
muhtemelen hiç alamayacağım
sorular yanı başımda;
yitirdiklerimi anlayamadım hâlâ...

devamını gör...

derin (kısa film)

kazakistan yapımlı ve rakymzhan kaldykoz tarafından çekildiği bilgisi verilmiş olan 12 dakikalık kısa film;
bir yarışmada 2. olduğu bilinen film 2020 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

evliliklerinin 5. yılına girmiş bir çiftin, çok istedikleri halde bir çocuklarının olmamasının toplum üzerindeki etkisi konu edinilmektedir.

filmimizde epik ögeler de yer alıyor, örneğin; çocuğu olmayan adama karşı savaş açmaları ve onu istememeleri, ona atlı bir şekilde saldırmaları gibi, küçük çaplı bir savaş sürüyor, baba olamadığı için kendisini yetersiz hisseden adam zamanla karısına öfke duymaya başlıyor, onu çok sevdiği gözlerinden belli olsa da çocuk sahibi olamamalarının tek nedeni olarak karısını sorumlu tutuyor.

kutsal bir ağaca çocukluğundan beri dua ediyor, her duası kabul olmuş ama çocuk için edilen duaları hiç kabul olmamış ve ağaçtan medet umuyor olmasını da istemiyorlar, medet umduğu tek şeyi de ondan alacak kadar acımasız davranabiliyorlar.

görsel açıdan oldukça iyi bulduğum bir kısa filmdi, manzaralar, çekim teknikleri, ışık, açı, renk uyumu, hepsi iyiydi.

filmin bana düşündürdüğü bazı noktalar oldu, mesela;

canından çok sevdiğin insandan bir hayal için vazgeçer miydin?

derin bağlar kurduğun insanı geride bırakıp da yola onsuz devam etmek seni gerçekten mutlu edecek miydi?

bir insanın medet umduğu tek şeyi ondan almak kabul edilebilir mi, yoksa onun iyiliği için bunu yapmak gerekir mi?


bendeki yansıması şimdilik bu kadar...

devamını gör...

öğretmenler günü (kısa film)

öğretmenler günü kamu spotu olarak hazırlanan kısa film; milli eğitim bakanlığı tarafından hazırlandığı bilinmekte iken filmde ise tanınmış dizi ve sinema oyuncuları, tanıdık simâlar yer almıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bizimkiler (dizi) dizisinden tanıdığımız dummkopf halis - ali uyandıran, ipek tuzcuoğlu, yavuz bingöl, kadir çöpdemir, hasan kaçan, rıza kayaalp, burcu çetinkaya ve iskender pala gibi isimler rol almıştır.

filmimizde genç bir öğretmenin meslek hayatına atıldığı ilk gün ve emekli olduğu son gün yaşadığı duygular, öğreterek geçen koca bir ömür, öğrencilerinin onu öğretmenliğinin son gününde bile yalnız bırakmaması konu edinilmektedir.

öğretmenlik en kutsal mesleklerden biridir şüphesiz, ömrünü bu mesleğe adamak, binlerce çocuğun hayatına ve yüreğine dokunmak, iz bırakmak, iyi öğretmen olabilmek zordur, insan hayatından gelip geçmiş tüm meslekleri unutabilir bir gün, ama öğretmenlerini unutamaz, öğretmenlik işte öyle yüce ve değerli bir meslektir.

izlerken duygulandığım bir kısa filmdi,
öğretmenin meslek hayatındaki ilk günü heyecan dolu iken, son günü ise buruk ve hüzünlüydü, 40 yılın ardından emekli olma günü gelip çattığında ise sınıfa girdiğinde onu büyük bir sürpriz beklemektedir, öğrencileri onu hiçbir zaman unutmamış ve unutmayacaktır da.


başta gazi mustafa kemal atatürk, atam olmak üzere, mesleğini hakkıyla yapan tüm öğretmenlerimizin ve öğretmeyi seven herkesin öğretmenler günü kutlu olsun.

atanamadığı için intihar eden, şehit edilen öğretmenlerimizin de ruhu şâd olsun...


devamını gör...

hış (kitap)

" kimsenin cebinde resmimin olmaması
ne tuhaf...
"

1991 doğumlu türk şair ceren biber imzalı eser; bu kitabı ise yaşar nabi nayır şiir ödülü'ne değer görülmüş ve kitap 2020 yılında yayınlanmıştır.

kitabın arka kapağında yer alan bilgilere göre ise, kendisi salt şair değil, aynı zamanda yıldız teknik üniversitesi istatistik bölümü mezunu ve ayrıca bir süre hosteslik de yaptığı bilinmektedir.

şairin adını ilk kez duyuyorum, dolayısıyla kendisinden okuduğum ilk kitap bu oldu.
şimdi ise kitabımıza geçelim;

hış " içi çürük, boş " anlamlarına gelir iken, kitaptaki şiirler de sanki şairin içini boşaltmak adına yazdığı şiirler gibiydi,
fiziksel veya ruhsal açıdan derdest olunan günleri yansıtır nitelikte şiirlerdi.

kazmak, varmak, dağılmak, sevdiklerinin ölümüne ve ölecek olmaları fikrine alışamamış olmak, kimsenin nezdinde o kadar da değerli biri olamamak, şimdi ölsen toprak tarafından yadırganmayacak kadar canından bezmiş olmak, bazı şiirlerin hissettirdiği duygulardandı.

şairin bomboş ve kıpkırık hissetme durumunu kendine özgü bir şiir tarzıyla yansıtma biçimi bence iyiydi, beklenmedik dizelerin azımsanamayacak ölçüde olması mutlu ediciydi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

öğreniyor dağılmayı
çünkü toplanmak gerek.

koşmayı varmak sanarak
öğütüyorlar yaşamı.

kazdığım her şeyin altından
yine kazdığım her şey çıkıyor.

her seferinde kalbime bıçak bilemeyi öğretişim geliyor aklıma

sevdiklerimin ölüme bunca yakın oluşuna alışamıyorum.

ne yapsam
kimse kulak asmıyor ne dediğime.
ölüm işte
giymeye kıyamadığımız için
artık dar gelen o güzel elbise.

uzaklar ne yapıp edip sürekli ona benziyor.

kimsenin cebinde resmimin olmaması
ne tuhaf.

gözlerim mi bozuk
yoksa camlar mı buğulu
bana ikisi de doğru değilmiş gibi geliyor çorabım mı kaçtı yoksa derim mi soyuldu ama yok kanıyorum, et bunu ezbere biliyor.

gittiği her yerden
kuş sürüsü yolluyor sevgilim.

kimsenin ajandasında adım geçmiyor
ne garip..

taşıdığım her şeye benziyorum
benzediğim her şey taşınabilir.

bahsetmek mümkün, ama nasıl olur?


bana her şeyin bittiği
hep sonradan söyleniyor.

şimdi ölüversem
ki bu toprak için şaşırtıcı olmayacak..

ev dediğin kaburgası kırık bir hayvandır.

giyindim
çünkü bıçak dediğin kınında durur
çekilirsem ve birden saplanıverirsem ne âlâ.

sahibine acı veren bir eşya oluyor kalbim
çektiğim acıları bilmiyorum artık
başka nasıl tarif edebilirim?

devamını gör...

pençe (kitap)

" ağlayacaksan buna ağla... "

1965 doğumlu türk şair elif sofya imzalı 86 sayfalık eser; 2021 yılında everest yayınları tarafından yayınlanmıştır.

şairin adını duymamı sağlayan ve dolayısıyla okuduğum ilk kitabı bu oldu, üslubu öyle özgündü ki diğer kitaplarını da okuyacağımı düşünüyorum.

son zamanlarda okuduğum en etkili şiirlerdi, düşündüren, sâhici, kitabın adından da ötürü kısmen vahşî, fazlasıyla özgün şiirlerdi.

bozguna uğramayı, çürümeyi, değişimi, bağ kurulan kişinin uzaklığını, zamanın ürperticiliğini, ölümü, gördüğüne inanamamış olmayı, dünyada bir seyirci konumunda olmayı derinden hissettiren şiirler olduğunu kendi adıma söylemem mümkün olacaktır.

bazı dizeleri üzerinde uzun uzun düşündürme garantisi olan dizelerdi, örneğin; bir seçenek seçilmeyi bekleyecek, ölümle yaşam arasında dizesi üzerine düşünmeye değerdi, ölümle yaşam arasındaki seçeneğin ne olduğu üzerine sorgulatan bir yanı vardı.

keza aklımda hep aynı soru dizesi de öyleydi, bu dizeyi değil de senin aklında hep olan o soruyu düşünmeye sevk eden bir dizeydi.

şairin algıladıklarını yansıtma biçimi oldukça iyiydi, hissettirmeyi başarıyor olması da şiirleri daha güçlü kılan unsurlardandı bence.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


inanması zor, zorluğu saçma sapan.

her cennetin huysuzluğu
işlerin yolunda gitmeyişi var.

her şey sakinliğe doğru ilerler
her şey
durağan zamanların kurgusuyla
kurar varlığını..

biz evet bazı hikayeleri
delik deşik etmemeliyiz
deşmemeliyiz
iç köşelerimizdeki dinamikleri
hayat bazı suskunlukların
suç ortaklığında gizli
hiç olmamış gibi
devam etmeli kan akışımız
hiç olmamış gibi olmuş olmalıyız biz yaşamak dediğimiz dilimizin altında gizli.

bir ölüm sıkıntısıyla
anlamlandırıyor dünyayı
kemiklerini sayıyor eline tek tek
gökte uzakta güneş
havada tekdüze sıçrayıp duruyor zerre
sen buna tanıdık bir bakışla uzaksın
sen buna sensiz kalmaya yakın
bir aralıkta sallanacaksın.


bir seçenek seçilmeyi bekleyecek
ölümle yaşam arasında.

ben seni hiç beklemedim ağaçlarda
ölümün kaygan kıyısında
yetersizliğin ağrısını taşıyan diz bağlarıyla çoktan olmuştu olacakların sarsıntısı
sıkılan bir can taşımıyordum hayli zaman.

kendimi
her şeyin dengesini bozacak kadar
önemli zannetsem
bir tanrı yükselir ellerimden.

çok istiyorum insanlıktan çıkmayı.

herkes birkaç kez ölebilir kendi kafasında.

istemem ben benden uzak durmayı
tanıdık bir tenden ayrı yaşamayı
âşinalık en güçlü ayak bağı..

değerler değişir,
zaman üfleyerek geçer dünyadan.

gözlerime yabancı gördüğüme inanmadan kalakaldım.


bir zamansızlık denemesi bu
ellerimizden dökülen
kuşluk vaktini kuşlara hissettirmeden.

başlamadık saymaya günlerin geçişini takvimlere bakmadan hâlâ...

aklımda hep aynı soru.

seni hiç beklemedim ağaçlarda
orman kıyılarında, yaprak hışımlarında
çünkü yeryüzü seni sevmedi,
öpmedi alnındaki sert kemiği
ağlayacaksan buna ağla...


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geç kalma (kısa film)

senaryo ve yönetmen bilgisi verilmemiş olan 8 dakikalık kısa film; kanser hastası bir adamın hayata tutunma çabasının yanı sıra, hayata, aşka geç kalmama çabası konu edinilmektedir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
eren otuzlu yaşlarında ve kanserle mücadele eden genç bir adamdır.
hayata geç kalmış olmak istemez, aşkı yaşamak ister.

genç adam çok kötü öksürmekte ve her öksürdüğünde mendilinde kan görmektedir, durumu kötüdür ve hayatta kalma içgüdüsü hiçbir zaman bu kadar ağır basmamıştır, çünkü bir şeyin kıymetini ekseriyetle, onu kaybedeceğimizi anladığımız zaman hissederiz.

gittiği bir kafede satış danışmanı olan genç kıza karşı hoşlanma belirtileri gösterir, sürekli oraya gitmek, ona soru sormak, hep onu görmek istemek gibi davranışlar ve duygular içindedir.

kız da ona karşı boş değildir, kendisinden hoşlanan bu genç adamdan hoşlanmıştır, ama bu kavak yelleri uzun süre esemeyebilir, her şey birden bitmese de bazı şeyler hep onu bulduğunda bir serap gibi yok olup gider, onları hazin bir son bekliyor olabilir...

çok iyi bir kısa film olduğunu söyleyemesem de içten olduğunu söyleyebilirim.

hayatının son zamanlarını yaşadığını hisseden bir insanın tutkuyla bağlanmak istediği şeyler, kişiler olmasını isteyip, bu şekilde hayatta biraz mutlu olma çabasını trajik bir hikâyeyle yansıtan, insanın hayatta olduğu müddetçe hiçbir şeye geç kalmış sayılmayacağını hatırlatan bir kısa filmdi.

devamını gör...

siyah şemsiyeli kadın

senaryosu fatih yılmaz tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen kısa film; 2015 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

yeni dizisinde görme engelli bir karakteri canlandıran bir oyuncunun yaşadıkları ve siyah şemsiyeli kadın ile tanışması sonucu geçirdiği dönüşüm konu edinilmektedir.

biraz karışık bir kısa filmdi, iki aynayı birbirine tutmak gibi bir şeydi sanırım,
filmin içinde başka bir çekim daha var olduğu için bu benzetmeyi kullanmak mümkün olacaktır.

yeni dizisinin çekimleri başlayan mert adlı genç adam görme engelli olduğu için kız arkadaşının babası tarafından damat adayı olarak kabul edilmez, bu sekanslar tamamlandıktan sonra çekime 1 gün ara verilir ve yönetmen ondan daha gerçekçi oynamasını, rolünü yaşamasını ister, o da 1 günlüğüne görme engelli taklidi yapmaya karar verir.

vapur yolculuğunun ardından kalabalık ortamı da bulmuş iken görme engelli gibi hareket etmeye başlar ve siyah şemsiyeli bir kadın ona yardım eder, bastonu olmadığı için ona şemsiyesini vermekte tereddüt etmeyecektir.

genç adamın vicdan azabı çekmesi ile film devam eder, taklit yaparken hiç beklemediği bir durumla karşılaşabilir...

konusunu çok derin bulmasam da izlerken sıkmayan bir kısa filmdi.

filmden çıkardığım en derin mesaj şu oldu;

kendini kandırırsan gerçeğe hiçbir zaman ulaşamaz ve gerçeği hiçbir zaman göremezsin...

devamını gör...

anlam arayışı (kısa film)

senaryosu özge polat tarafından yazılan ve yine aynı isim tarafından yönetilen kısa film; bu sene yayınlanan filmde oğuzhan gök adlı oyuncu rol almıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

nedense umduğumu bulamadığım bir filmdi, nedenine gelecek olursam, anlam arayışı kavramının filmde yeterince işlenememiş olması umduğumu bulamayışımın yegane sebebiydi.

ancak düşündürdüğü bazı şeylerden dolayı yazmaya karar verdim.

fotoğraf çekmeyi seven ve bu hobisini profesyonelliğe taşımaya karar veren genç bir adamın annesinden finansal açıdan medet umup sonra da umduğunu bulamamasını, buna rağmen bu tutkusundan vazgeçmeyişini konu ediniyor.

genç adam annesini arayıp bütçe açısından biraz eksiğinin olduğunu söylüyor ve annesi ise ona oldukça kırıcı bir biçimde, bunun mümkün olamayacağını dile getiriyor, anlam arayışı ile bu durum arasında bir bağ kurmak gerekirse, genç adam en güvendiği kişiden bu şekilde bir darbe alınca belki de pek çok şeyin anlamsız olduğunu düşünecek, anlam arayışına girecektir.

hayalinden vazgeçmemesi ile filmimiz sona doğru yaklaşıyor, fedâkârlık eyleminin yokluğunda kişinin içine düştüğü buhrana bir örnek niteliğinde sayılabilecek, ama bu duyguyu yeterince veremediğini düşündüğüm bir kısa film oldu.

ana fikir bence şuydu;

insanın aslında kendisinden başka kimsesi yoktur, aslında hep yalnızdır,
yalnız olmadığını sansa bile...

birini en çok da ona ihtiyaç duyduğunda ama o senin yanında olmadığında tanırsın...


devamını gör...

lars saabye christensen

1953 doğumlu norveçli ve yarı danimarkalı yazar olarak bilinir; edebiyatın farklı türlerinde eserler vermiş ve romancı kimliği ile tanınırlık kazanmıştır.

eserleri ise önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş olan yazar, yaşamına devam etmektedir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
dilimize çevrilen kitabı

üvey kardeş


biz insanlar bu yüzden ölüyoruz.
ötekilere daha çok yer açmak için..
devamını gör...

erlend loe

1969 doğumlu norveçli yazar olarak bilinir; yazar olmadan önce muhabir olarak görev aldığı da bilinmekte iken dilimize de çevrilen çok sayıda kitabı bulunmaktadır.

doppler (kitap) bunlardan sadece biridir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bazı kitapları

bildiğimiz dünyanın sonu
mal sayımı
doppler (kitap)
kadının fendi
volvo kamyonlar

benden ayrılıverdi,
sevgilisiymişim gibi..

doppler (kitap)
devamını gör...

ses (kısa film)

senaryosu mahmut telci tarafından yazılan ve aynı isim tarafından yönetilen 11 dakikalık kısa film; 2020 yılında yayınlanmış iken filmin kadrosunda ise umut kızılkaya, yunus padir ve halit karaata gibi oyuncular rol almıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ses çıkardığı ve gürültü yaptığı gerekçesiyle birbirleriyle geçinemeyen iki komşunun başına gelen trajik olayları konu edinmektedir.

metin ve sinan asla anlaşamayan, elinden gelse birbirini bir kaşık suda boğacak, birbirlerinden hazzetmediklerini her seferinde belli eden, ikisi de öfke problemi yaşayan tiplerdir.

bir gün komşusunun yaydığı seslere tahammülü kalmayan adam komşusunu paylamak için evine gider, ayak üstü tartışırlar ve başka bir komşunun ısrarı ile tartışmayı bitirirler, daha sonra deprem olur, ikisi de aynı enkazın ortasında mahsur kalır ve ikisi de sesinden nefret ettiği insanın sesine muhtaç kalır, yani birbirlerinin seslerine...

ölüm kalım savaşı verirken ön yargılarından da sıyrılır ve birbirlerini ilk defa anlamaya, dinlemeye, görmeye, sevmeye başlarlar, trajik anlarla film sona doğru yaklaşır gibidir.

filmin bana düşündürdüğü en önemli nokta şuydu;

sesinden, varlığından, her şeyinden nefret ettiğin, ya da nefret etmek yerine, sevmediğin insanın bazen sesine muhtaç kalabilirsin, sesinden nefret ederken gün gelir ona sesini duyurmak zorunda kalırsın, seni kurtaracak tek kişi de o veya onun sesi olur günün birinde.

konu ve oyunculuklar basit düzeyde olsa da sinematografik açıdan izlenebilir bir filmdi, bunun yanı sıra komşulardan birinin deprem anında aşık olduğu insanı düşünmesi ise filmin en hüzünlü detaylarındandı.

farkındalık, empati, hoşgörü gibi kavramlar üzerine düşündüren bir filmdi.

devamını gör...

aynı göğün ezgisi (kitap)

" neyi var ki ölümlerinden başka? "

1962 doğumlu kürt kökenli türk şair, yazar ve gazeteci kimlikleri ile tanınan yılmaz odabaşı imzalı 80 sayfalık eser;
şiir türünde yer alan kitabımız 1988 yılında yayınlanmıştır.

feride (kitap) adlı eserinden sonra kendisinden okuduğum son kitap bu oldu.

ürpertici ve köz gibi yakan bir şiiri var bence yılmaz odabaşı'nın, taklidi zor, çabucak etkisi altına alan, mıh gibi çakılan, hayatın keskin virajlarını derinden hissettiren, duygulandıran ve düşündüren bir hitâbet söz konusu her zamanki gibi.

mücadeleyi, mapus damlarını, aşkları ve yalnızlıkları, hasreti, kararlılığını, ölümden ve anılarından başka bir şeye sahip olmadığını hissettiren şiirlerdi benim için,
hayattaki kırılma noktalarının, çeşitli duyguların, anların, zamanların ve kısacası hayatın bazı yıkıcı taraflarının, şairin kendine özgü üslubuyla aktardığı şiirlerdi.

en can alıcı bulduğum dize ise;
anılar ve ölüler konuşmaz dizesi oldu.
en düşündürücü bulduğum dize ise;
yüzümü susturdum dizesiydi, artık yüzümden hiçbir duyguyu anlayamazsınız, der gibiydi.

seçtiğim bazı dizeleri bırakarak burada bir son veriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


sesime kibrit çaksan
tutuşacağım!

o an işte o an
ey bizi ayrı takvimlere düşüren zaman
yere bir bahar dalı düşmüş gibi mi olur, sıradağlar mı tutuşur bağrının orta yerinde?

günlerin avuçlarında bir bıçak sırtı gibi duruyoruz her an bir şeyler olacak gibi.

bana böyle durmayı uçurumlar öğretti.

kuşanmayı da unuttum yara almaktan.

sesin, hasretin
ve gözlerin bana emanet kaldı.

neyi var ki ölümlerinden başka?

öldükçe derinleştim.

yüzümü susturdum,
tenimi sınadım uçurumlara.

yeni intiharlar keşfetmiştim
kullanmaya az vardı.

dönmeyebilirim
kokumu unutma...

devamını gör...

yolcu (kısa film)

mehmet şahin tarafından yönetilen 12 dakikalık kısa film; senaryosu hbk grubu tarafından yazılmış ve 2024 yılında yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
hayatta bir anlam arayışına çıkmış genç bir adamın ormandaki yolculuğu ve hayatta sadece ama sadece bir yolcu olduğunu idrak edişi konu ediniliyor.

genç adam uyandığında kendisini iki seksen yere uzanmış ve bilmediği bir yerde buluyor,
oraya nasıl geldiğini hatırlamıyor, çünkü orası doğuma ve başlangıca bir göndermede bulunur nitelikte, tıpkı onun oraya nasıl geldiğini bilemediği gibi biz de doğumumuzdan öncesini ve bu dünyaya neden geldiğimizi, neden seçilen olduğumuzu bilemeyiz, anlamlar yolda,
yani hayat yolunda belirir.

genç adamın kendi benliğini aramasıyla, kim olduğunu ya da kim olmadığını, hayata geliş amaçlarını sorgulamaya başlamasıyla ve yolda gördüğü kâfileye katılıp sorgulamalara dalmasıyla filmimiz devam eder;

yolda düşüp bayılanlar ve yoldan, hayattan ayrılanlar olur, ebediyen onlarla yürüyeceğini sanan genç, ansızın gerçekleşen bu vedalar karşısında ürperir,
hayata sadece kafa bulmaya gelen bir arkadaş grubunun yanına gider ve ona kara üzüm ikram ederler, çok düşünmemesi, eğlenmesi, sorgulamaması için.

genç adamın bu yolda karşılaştığı diğer olaylarla film sona doğru yaklaşır gibidir.

filmin bana düşündürdüğü ya da hatırlattığı şeyler şöyleydi;

sen yolcusun arkadaşım, yaşam sadece bir yol ve hayatımız da birer yolculuktur sadece,
bu yolda kaybettiklerimiz, kazandıklarımız, yolun gerisinde kalan ve yolun sonuna kadar birlikte yürüyeceğimiz insanlar olacaktır, kazandığında çok sevinme, çünkü kaybetme ihtimâli hep vardır, kaybettiğinde çok üzülme, çünkü bir gün sen de yitip gidenlere kavuşacaksın.

hayatını neye adarsan yolun sonunda ardına dönüp baktığında göreceğin yegâne şey odur.


bir anadan dünyaya gelen yolcu,
görünce dünyaya gönül verdin mi?

ana haktır, sen bu sırra erdin mi?


neşet ertaş

devamını gör...

evlat (kısa film)

senaryosu erhan şahinkoç tarafından yazılmış ve erhan şahinkoç - soner karadağ ortaklığında çekilen 13 dakikalık kısa film; yakın bir zaman önce yayınlanmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kocasını yitiren ve oğlu yiğit'de askerlik görevini yapmakta olan bir annenin hüzünlü yaşamından bir anıyı, evlat kavramının önemini, evlat sahibi olmanın hep bir korkuyla yaşamak demek olduğunu konu edinmektedir.

oğlunun askerden sağ salim dönmesiyle hayatının en büyük mutluluğunu yaşayan annenin, evlâdından başka sığınacak limanı yoktur, evlat demek can demektir, ana baba olmak demek, yüreğinin evladın neredeyse orada atması demektir, kendinden önce düşündüğün, uğruna canını bir saniye düşünmeden verebileceğin kişidir evlat...

filmimizde de bu fedakârlık, bu sevgi, evladına duyulan sonsuz merhamet ve şefkat derinden hissedilmektedir.

oğlu askerde olduğu için hep yüreği ağzında yaşayan anne, oğlunun dönmesiyle hayata yeniden gelmiş gibi mutlu olur, hasret giderirler, oğluna sevdiği yemekleri yapmıştır, ama bir tuhaflık vardır oğlunun hareketlerinde, buruktur, belki de bu bir gerçeklik değil, gerçek olması istenen son bir vedanın hayalidir, kim bilir?

duygusal bir kısa filmdi, oyunculukları orta düzeyde bulsam da bazı sahneleri oldukça duygu yüklüydü.

bana düşündürdüğü şey şu oldu;

sevdiğin bir insanı onu ebediyen yitirmeden önce son kez görme fırsatı verilseydi, o günü nasıl yaşardın,
o gün yaşayabilir miydin?

o gün onunla geçirdiğin son gün olacağını bilseydin, her şey bambaşka olabilir miydi?


kim bilir?

devamını gör...

halide nusret zorlutuna

1901/ 1984 yılları arasında yaşayan türk yazar, şair ve öğretmen olarak bilinir; kadın yazarların annesi olarak anılır iken üretken bir yazın hayatının ardından 83 yaşında hayatını kaybetmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bazı kitapları

benim küçük dostlarım
küller
sisli geceler
beyaz selvi
bütün şiirleri

ben yenilmiştim.
bu acı gerçeği kabul ediyordum..
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim