1.
karanlık ingiliz metal grubu cradle of filth'in bana göre en etkileyici şarkılarından biridir. 11 dakikayı geçen süresine rağmen asla baymaz, sıkmaz beni. ruhsal olarak da etkilerdi beni ergenkene. cradle ile tanışma albümüm bundan bir önceki, yine efsane bir albümleri olan dusk and her embrace olsa da bu tanışmam 1997'de olmuştu ve hemen ertesi sene başlığın konusu olan şarkıyı da barındıran cruelty and the beast çıkmıştı. beni tinsel olarak cidden etkilemiş iki albümdür bunlar. yani hala da açarsam keyif alarak dinlerim bunları ama o ergenliğimdeki kadar derinden nüfuz edemezler elbette ruhuma.
bathory aria... bayılıyorum buna cidden. inanılmaz bir parça bence. özellikle de bu remiks ve remaster'lanmış versiyonu ekstra keyif veriyor. taa o 90'lardaki kayıtlarının tapeleri bir şekilde bir yerlerden çıkmış albümün ve üzerinde çalışıp "re-mistressed" diye yaratıcı bir tabirle yeniden piyasaya sürdüler. işte aşağıdaki kayıt da o yeni versiyonu. re-mistressed derken. remastered'a dişil bir gönderme yapılmış ve zaten albümün kapağındaki ve genel konseptindeki de elizabeth bathory denen kontes olunca bu cidden yaratıcı bir şey olmuş oluyor.
lecter'ın klavyelerde kattığı boyut harika, parçaya. ama dusk... albümünde de damien'ın kattıkları eşsizdi. cradle of filth'i, spesifik olaraksa dani filth'i burada övsem mi yersem mi bilemiyorum... yani bir bakış açısına göre kendisi grubu o kadar kendisinin grubu yaptı ki insanın grup diyesi gelmiyor bazen. nicholas barker mesela cruelty albümünden sonra gruptan ayrıldı dani, davul sound'unu keyfince modifiye edip garip ve cılızlaştırınca. ve bana göre onun yeri hiçbir zaman doldurulamadı. ama mesela midian'da da martin powell ile çalıştı ki o albüme de inanılmaz bir boyut katan klavyeci de oydu.
veya mesela doug bradley ile de çalıştı defalarca dani ve bu mükemmel bir şey. başlığın konusu olan parçada ise aktris ingrid pitt'in konuşmasını/anlatısını yaptığı pasaj akılalmaz etkileyicilikte ki aktrisin bu anlatısı kendisinin báthory [countess elisabeth nádasdy] karakterini canlandırdırarak yer aldığı 1971 tarihli countess dracula filminden geliyor. dani elbette gotik edebiyat, korku filmleri... böylesi şeylere tutkun biri benim gibi ama gene de böylesi ikonik isimlere albümlerinde yer verebilmesi takdire şayan bir şey. yani mesela onları ikna edecek kadar iyi bir müziğin olmalı en başta. alelade bir grup gitse bradley'ye veya pitt'e böyle bir istekte bulunsa herhalde reddedilirdi.
ama işte bazen de yeriyorum kendisini (dani'yi); mesela midnight in the labyrinth diye bir albüm çıkardılar ve mark newby-robson bu senfonik işi kotaramamış hatta batırmıştı. gelgelelim godspeed on the devil's thunder albümlerinde ise kendisi süper bir iş çıkartmıştı. cradle of filth, dani olmadan bugünlere gelemezdi herhalde. veya bu kadar büyüyemezdi. ki son birkaç albümle toparlayarak eski kalitelerine de yeniden yaklaştılar belki de o kaliteyi yakaladılar. yine de nicholas barker'ı harcamasını hiçbir zaman hoş görmeyeceğim dani'nin. yani nick kendisi ayrılmıştı ama bunu yapma gerekçesi de son derece geçerliydi bence.
neyse, bathory aria'ya dönelim. cradle of filth, sinematik hava veren parça yapmada ustadır. örneğin, deflowering the maidenhead, displeasuring the goddess parçasında da buna rastlayabiliyoruz ki lyric videosuyla da bu iyi destekleniyordu zaten. başlığın konusu olan şarkının ise bir klibi olmasa bile o havayı sadece müzik ve konuşmalarla verebiliyorlar gerçekten. böyle çok ruhani, adeta bir hristiyan ilahisi, bir gregorian chant eseri gibi açılıyor ve sonra hem gotik hem de romantik ve duygusal olarak devam ediyor şarkı. elbette dani'nin dehşet uyandıran vokalleri varken ne kadar bir romantiklikten bahsedebiliriz emin olamasam da yaratıkların da romansı falan olabilir herhalde ya. haha. akabinde şarkı bir hızlıyor, bir yavaşlıyor, bir duruyor, bir romantikleşiyor, bir dramatikleşiyor, bir gaddarlaşıyor falan... birçok müzikal element var tabii burada. nick barker de davullarda yardırıyor tabii. işte sinematik derken bundan bahsetmiştim aslında. yani film müziklerine benziyor anlamından ziyade, kah duygulandıran kah heyecanlandıran bir film izliyormuşsunuz hissini yaratabilen bir eser bence bathory aria.
bu şarkı bir de grubu sevmeyenler tarafından bile beğenilen bir eser. biraz symphony x'in communion and the oracle adlı şarkısı gibi. yani ikisi için de "grubun müziği hiç bana göre değil ama şu şarkılarına bayılıyorum" dendiğine defalarca rastladığımı söyleyebilirim. girişiyle bile tavlayan bir eser zaten bathory aria. ortalarına doğru da en az girişi kadar etkileyici, dramatik ve duygusal bir pasaj da içeriyor hem. buradaki keyboard/strings güdümlü pasaj duygusal olduğu kadar ihtişamlı da bence. böyle soylu ve görkemli hatta. albümün bazı yerleri tam manasıyla tüyler ürpertici de diyebilirim. veya tüyleri diken diken edici de diyebilirim. ikisi de diyebilirim de hatta. tiz piyanoların temelini oluşturduğu kısım mesela cidden de eksantrik duygulara sürüklenebilirsiniz.
şundan da bahsetmem yerinde olur ki başlığın konusu olan parçanın yer aldığı albümde grubun müzisyenliğinin de daha oturaklı olduğunu görebiliyoruz. örneğin bir önceki dusk... albümünde enstrüman çalımının çok da kusursuz olmadığını ve vokallerin de tam oturaklı olmadığını gözlemleyebilirken cruelty...'de ise cidden bu konularda kusursuzluğa yaklaşıldığını, belki ulaşıldığını rahatlıkla görebiliriz. işte bathory aria'nın böylesi sevilmesinin, el üstünde tutulmasının sebeplerinden de biri bu. yalnız orijinal miks ve mastering'i pek iyi değildi işte bu kaydın. o yüzden, üstlerde de dediğim gibi, alta bağlantısını koyduğum "re-mistressed" versiyonunu dinlemek daha tercih edilesi bir şeydir bence.
bir şarkı için de ilk kez bu kadar uzun bir tanım giriyorum galiba. gerçi geçenlerde the three ravens için de uzun bir yazı yazmıştım ama o, tarihsel bir kontekste oturtabileceğim bir halk şarkısıydı ve birçok yönden ele alabilirdim o eseri. cradle'ın bu şarkısı ise, her ne kadar çıkalı çeyrek asrı geçse de tarihi bir yapıttır da diyemeyiz herhalde. yine de cradle'ın 90'lar dönemi metal tarihi bakımından çok önemlidir ve tanıttığım şarkı ve içinde bulunduğu albüm de bu bakımdan mühimsenesi çalışmalardır. dusk... albümü kadar net bir black metal albümü olmasa da cruelty..., yine de black metal kategorisine de sokulabilir bence ki klavyeli/melodik black metal söz konusu olduğunda cradle'ın ilk döneminin durduğu yer bellidir.
cidden de ergenliğimde beni derinden etkilemiş bir eserdir bu çünkü. ki o zamanlar internetim de yoktu benim ve millet tarafından nasıl görülüyor bu şarkı diye bir gözlem yapabilme şansım yoktu sayılır. biz 3-5 kişi falandık zaten bunu dinleyen, yani birkaç arkadaşımla birlikte dinleyebiliyorduk bunu ve onların hepsi de hayrandı şarkıya ama işte cradle of filth ne kadar popüler, bu albümleri ne kadar beğenilmiş... bu gibi sorulara yanıt verebilecek bir durumda değildim. sonra internet kullanmaya başladıkça bu parçanın birçok kişi için ne kadar da özel olduğunu görebildim elbette. sonraki kuşaklara da taşınan bir şarkı oldu sanırım bathory aria çünkü buna bayıldığını söyleyen epey sayıdan genç metalciye de rastlamışımdır.
bu arada dani filth'e de senin için en önemli cradle albümü hangisidir gibi bir soru sorulmuştu ve "hepsi çocuğum gibidir" klişesinden sonra biraz düşündükten sonra ille bir tane seçecek olsam cruelty... olurdu yanıtı gelmişti kendisinden zira grubu metal kapsamında esas mainstream'e çıkaran en önemli albüm bu diye düşünüyorum ve dani de öyle düşünüyor olacak. tabii sonraki midian albümü ve nymphetamine şarkısı/şarkıları da bu bağlamda önemlidir ama midian albümünü çok beğensem de nymphetamine'in aşırı dandik ve popülist bir şarkı olduğunu düşünüyorum. yani tanıtmakta olduğum bathory aria bence onu 8'e falan katlar müzikalite olarak ki az bile söyledim bence.
cruelty and the beast albümdeki tüm parçaların kaliteli olduğunu düşünsem de iki tanesi bana hep "ayrıksı" gelmiştir. yani onlar da çok kaliteli ama sanki başka bir albümde olsalarmış daha uygun olurmuş gibi bir görüşüm var, diğer parçaların hepsinin arasında bir uyum ve geçişlerinde bir uyumluluk var zira ve o iki parça sanki biraz ayrık otu gibi duruyor. dediğim gibi, onlar da kaliteli ancak işte sanki bu albümün parçaları değil gibiler. bathory aria ise albümün en iyilerinden elbette ve belki de en iyisi. acaba bu parça/albüm, "re-mistressed" versiyonundakine denk bir miks ve mastering'le 1998'de çıksaydı neler olurdu diye de düşünüyorum bazen. cradle'ı elbette bir metallica yapamazdı popülerlik olarak ama şimdi olduğundan çok daha bilinen bir grup da yapabilirdi sanki. nicholas'la da devam ederlerdi herhalde öyle bir şey olsa ki bu benim açımdan harika bir şey olurdu.
muhteşem bir parça harbiden bathory aria. ne kadar övsem az kalır.
bathory aria... bayılıyorum buna cidden. inanılmaz bir parça bence. özellikle de bu remiks ve remaster'lanmış versiyonu ekstra keyif veriyor. taa o 90'lardaki kayıtlarının tapeleri bir şekilde bir yerlerden çıkmış albümün ve üzerinde çalışıp "re-mistressed" diye yaratıcı bir tabirle yeniden piyasaya sürdüler. işte aşağıdaki kayıt da o yeni versiyonu. re-mistressed derken. remastered'a dişil bir gönderme yapılmış ve zaten albümün kapağındaki ve genel konseptindeki de elizabeth bathory denen kontes olunca bu cidden yaratıcı bir şey olmuş oluyor.
lecter'ın klavyelerde kattığı boyut harika, parçaya. ama dusk... albümünde de damien'ın kattıkları eşsizdi. cradle of filth'i, spesifik olaraksa dani filth'i burada övsem mi yersem mi bilemiyorum... yani bir bakış açısına göre kendisi grubu o kadar kendisinin grubu yaptı ki insanın grup diyesi gelmiyor bazen. nicholas barker mesela cruelty albümünden sonra gruptan ayrıldı dani, davul sound'unu keyfince modifiye edip garip ve cılızlaştırınca. ve bana göre onun yeri hiçbir zaman doldurulamadı. ama mesela midian'da da martin powell ile çalıştı ki o albüme de inanılmaz bir boyut katan klavyeci de oydu.
veya mesela doug bradley ile de çalıştı defalarca dani ve bu mükemmel bir şey. başlığın konusu olan parçada ise aktris ingrid pitt'in konuşmasını/anlatısını yaptığı pasaj akılalmaz etkileyicilikte ki aktrisin bu anlatısı kendisinin báthory [countess elisabeth nádasdy] karakterini canlandırdırarak yer aldığı 1971 tarihli countess dracula filminden geliyor. dani elbette gotik edebiyat, korku filmleri... böylesi şeylere tutkun biri benim gibi ama gene de böylesi ikonik isimlere albümlerinde yer verebilmesi takdire şayan bir şey. yani mesela onları ikna edecek kadar iyi bir müziğin olmalı en başta. alelade bir grup gitse bradley'ye veya pitt'e böyle bir istekte bulunsa herhalde reddedilirdi.
ama işte bazen de yeriyorum kendisini (dani'yi); mesela midnight in the labyrinth diye bir albüm çıkardılar ve mark newby-robson bu senfonik işi kotaramamış hatta batırmıştı. gelgelelim godspeed on the devil's thunder albümlerinde ise kendisi süper bir iş çıkartmıştı. cradle of filth, dani olmadan bugünlere gelemezdi herhalde. veya bu kadar büyüyemezdi. ki son birkaç albümle toparlayarak eski kalitelerine de yeniden yaklaştılar belki de o kaliteyi yakaladılar. yine de nicholas barker'ı harcamasını hiçbir zaman hoş görmeyeceğim dani'nin. yani nick kendisi ayrılmıştı ama bunu yapma gerekçesi de son derece geçerliydi bence.
neyse, bathory aria'ya dönelim. cradle of filth, sinematik hava veren parça yapmada ustadır. örneğin, deflowering the maidenhead, displeasuring the goddess parçasında da buna rastlayabiliyoruz ki lyric videosuyla da bu iyi destekleniyordu zaten. başlığın konusu olan şarkının ise bir klibi olmasa bile o havayı sadece müzik ve konuşmalarla verebiliyorlar gerçekten. böyle çok ruhani, adeta bir hristiyan ilahisi, bir gregorian chant eseri gibi açılıyor ve sonra hem gotik hem de romantik ve duygusal olarak devam ediyor şarkı. elbette dani'nin dehşet uyandıran vokalleri varken ne kadar bir romantiklikten bahsedebiliriz emin olamasam da yaratıkların da romansı falan olabilir herhalde ya. haha. akabinde şarkı bir hızlıyor, bir yavaşlıyor, bir duruyor, bir romantikleşiyor, bir dramatikleşiyor, bir gaddarlaşıyor falan... birçok müzikal element var tabii burada. nick barker de davullarda yardırıyor tabii. işte sinematik derken bundan bahsetmiştim aslında. yani film müziklerine benziyor anlamından ziyade, kah duygulandıran kah heyecanlandıran bir film izliyormuşsunuz hissini yaratabilen bir eser bence bathory aria.
bu şarkı bir de grubu sevmeyenler tarafından bile beğenilen bir eser. biraz symphony x'in communion and the oracle adlı şarkısı gibi. yani ikisi için de "grubun müziği hiç bana göre değil ama şu şarkılarına bayılıyorum" dendiğine defalarca rastladığımı söyleyebilirim. girişiyle bile tavlayan bir eser zaten bathory aria. ortalarına doğru da en az girişi kadar etkileyici, dramatik ve duygusal bir pasaj da içeriyor hem. buradaki keyboard/strings güdümlü pasaj duygusal olduğu kadar ihtişamlı da bence. böyle soylu ve görkemli hatta. albümün bazı yerleri tam manasıyla tüyler ürpertici de diyebilirim. veya tüyleri diken diken edici de diyebilirim. ikisi de diyebilirim de hatta. tiz piyanoların temelini oluşturduğu kısım mesela cidden de eksantrik duygulara sürüklenebilirsiniz.
şundan da bahsetmem yerinde olur ki başlığın konusu olan parçanın yer aldığı albümde grubun müzisyenliğinin de daha oturaklı olduğunu görebiliyoruz. örneğin bir önceki dusk... albümünde enstrüman çalımının çok da kusursuz olmadığını ve vokallerin de tam oturaklı olmadığını gözlemleyebilirken cruelty...'de ise cidden bu konularda kusursuzluğa yaklaşıldığını, belki ulaşıldığını rahatlıkla görebiliriz. işte bathory aria'nın böylesi sevilmesinin, el üstünde tutulmasının sebeplerinden de biri bu. yalnız orijinal miks ve mastering'i pek iyi değildi işte bu kaydın. o yüzden, üstlerde de dediğim gibi, alta bağlantısını koyduğum "re-mistressed" versiyonunu dinlemek daha tercih edilesi bir şeydir bence.
bir şarkı için de ilk kez bu kadar uzun bir tanım giriyorum galiba. gerçi geçenlerde the three ravens için de uzun bir yazı yazmıştım ama o, tarihsel bir kontekste oturtabileceğim bir halk şarkısıydı ve birçok yönden ele alabilirdim o eseri. cradle'ın bu şarkısı ise, her ne kadar çıkalı çeyrek asrı geçse de tarihi bir yapıttır da diyemeyiz herhalde. yine de cradle'ın 90'lar dönemi metal tarihi bakımından çok önemlidir ve tanıttığım şarkı ve içinde bulunduğu albüm de bu bakımdan mühimsenesi çalışmalardır. dusk... albümü kadar net bir black metal albümü olmasa da cruelty..., yine de black metal kategorisine de sokulabilir bence ki klavyeli/melodik black metal söz konusu olduğunda cradle'ın ilk döneminin durduğu yer bellidir.
cidden de ergenliğimde beni derinden etkilemiş bir eserdir bu çünkü. ki o zamanlar internetim de yoktu benim ve millet tarafından nasıl görülüyor bu şarkı diye bir gözlem yapabilme şansım yoktu sayılır. biz 3-5 kişi falandık zaten bunu dinleyen, yani birkaç arkadaşımla birlikte dinleyebiliyorduk bunu ve onların hepsi de hayrandı şarkıya ama işte cradle of filth ne kadar popüler, bu albümleri ne kadar beğenilmiş... bu gibi sorulara yanıt verebilecek bir durumda değildim. sonra internet kullanmaya başladıkça bu parçanın birçok kişi için ne kadar da özel olduğunu görebildim elbette. sonraki kuşaklara da taşınan bir şarkı oldu sanırım bathory aria çünkü buna bayıldığını söyleyen epey sayıdan genç metalciye de rastlamışımdır.
bu arada dani filth'e de senin için en önemli cradle albümü hangisidir gibi bir soru sorulmuştu ve "hepsi çocuğum gibidir" klişesinden sonra biraz düşündükten sonra ille bir tane seçecek olsam cruelty... olurdu yanıtı gelmişti kendisinden zira grubu metal kapsamında esas mainstream'e çıkaran en önemli albüm bu diye düşünüyorum ve dani de öyle düşünüyor olacak. tabii sonraki midian albümü ve nymphetamine şarkısı/şarkıları da bu bağlamda önemlidir ama midian albümünü çok beğensem de nymphetamine'in aşırı dandik ve popülist bir şarkı olduğunu düşünüyorum. yani tanıtmakta olduğum bathory aria bence onu 8'e falan katlar müzikalite olarak ki az bile söyledim bence.
cruelty and the beast albümdeki tüm parçaların kaliteli olduğunu düşünsem de iki tanesi bana hep "ayrıksı" gelmiştir. yani onlar da çok kaliteli ama sanki başka bir albümde olsalarmış daha uygun olurmuş gibi bir görüşüm var, diğer parçaların hepsinin arasında bir uyum ve geçişlerinde bir uyumluluk var zira ve o iki parça sanki biraz ayrık otu gibi duruyor. dediğim gibi, onlar da kaliteli ancak işte sanki bu albümün parçaları değil gibiler. bathory aria ise albümün en iyilerinden elbette ve belki de en iyisi. acaba bu parça/albüm, "re-mistressed" versiyonundakine denk bir miks ve mastering'le 1998'de çıksaydı neler olurdu diye de düşünüyorum bazen. cradle'ı elbette bir metallica yapamazdı popülerlik olarak ama şimdi olduğundan çok daha bilinen bir grup da yapabilirdi sanki. nicholas'la da devam ederlerdi herhalde öyle bir şey olsa ki bu benim açımdan harika bir şey olurdu.
muhteşem bir parça harbiden bathory aria. ne kadar övsem az kalır.
devamını gör...