öncelikle celal eren çelik kimdir ? diyenlere türkiye'de bağımsız gazeteciliğin yüz aklarından biridir diyebiliriz. bugün sahibi olduğu siyasetcafe adlı web sitesinde yazdığı yazı, son dönemlerde okuduğum en anlamlı politik tahlilleri içeriyor. o yüzden sözlüğe taşımayı uygun buldum.

--- alıntı ---

tarih yaprakları 1199’u gösterdiğinde ingiltere kralı ı.richard öldüğünde yerine tarihte “yurtsuz john” olarak da bilinen kral john tahta çıktı.

ancak kral john bitmeyen egosu, aç gözlülüğü, keyfi uygulamaları ve askeri alandaki başarısızlıkları ile kısa sürede ülkede tüm önemli grupların karşısında birleşmesine sebep oldu.
aldığı vergiler halkı ve baronları canından bezdirmişti, papalık ile ters düşüp kilisenin mallarına el koymuştu, adalet namına ülkede bir şey bırakmamıştı, sürekli başka devletlerle kaybettiği siyasi ve askeri husumetler yaşıyordu. papalık ile birbirine girdi, sonrasında ülkedeki soyluların mallarına el koymaya kalkınca baronlar kurdukları ordu ile londra’ya kadar girdiler.

kral john yönetiminde çok sıkıntılı bir dönemden geçen ingiltere’de toplumun her kesimi ciddi bir bunalım yaşamaktaydı ancak bu sürecin sonunda baronların köşeye sıkıştırdığı kral john 1215 yılında magna charta’yı imzalamaya razı oldu…

işte o magna carta ki dünya’da evrensel hukuk kurallarının ve insan haklarının ilk yazılı belgesi oldu, bugünkü modern demokrasilerin temelini attı…
***
tarih yaprakları 1618’e geldiğinde avrupa tam anlamı ile dinsel kökenli bir kaosun içerisine düşmüştü. avrupa’da ortaya çıkan protestanlık ile katolik kilise arasında şiddetli bir nüfuz alanı çatışması yaşanıyor, buna avrupa’daki kutsal roma germen, fransa, ispanya gibi devletlerin siyasi çatışmalarını mezhepsel temeller üzerinden şekillendirmeleri de eklenince ipler gerildikçe geriliyordu. ayrıca 1618 tarihine gelindiğinde avrupa’da kilise’nin baskısı inanılmaz derecede artmış, insanların pek çok özgürlüğü ellerinden alınmış sosyal anlamda da avrupa bir patlamanın eşiğine gelmişti. işte tüm bu dinamikler 1618 yılında bohemya’daki bir protestan isyanın kıvılcımı çakması ile sıcak bir savaşa dönüşecekti.

avrupa 1618-1648 yılları arasında tam 30 sene kesintisiz devam edecek, mezhep eksenli bir savaşın ortasında buldu kendisini…
milyonlarca insan bu 30 yıl içerisinde savaşlarda ve başta veba olmak üzere salgın hastalıklarda öldüler…

avrupa adeta bir kan gölüne döndü, artık tabiri yerindeyse avrupa’daki devletlerin bırakın savaşmayı adım atacak hali kalmadı…avrupa çok ciddi bir bedel ödedi…

ve en nihayetinde 1648 yılında yapılan vestfalya barışı ile avrupa’da 30 yıl savaşları bitti, oluk oluk akan durdu. ve çok ama çok ciddi bir bedel ödeyen avrupa işte bu 30 senelik kabus gibi dönemin sonun da vatandaşlarına özgürlüklerini ve haklarını geri verdi, devletler modern ordularını ve çok daha önemlisi bugünkü modern dünya’nın devlet sistemlerindeki en önemli sivil kurumlarının temellerini attılar…

30 yıl savaşları’nda büyük bir bedel ödeyen ve çok acı ve pahalı bir ders alan avrupa, dini siyasetin merkezinden çıkarttı…dinin sosyal hayata ve siyasete etkisi büyük ölçüde kırıldı… ağır bir bedel ödenmişti ama avrupa bundan işte bugünün modern ve ileri demokratik sistemini kuracak bir çıkarım yapmıştı.
***
fransız ihtilali öncesinde eşitlik, adalet gibi kavramları tartışamazdınız zira bu kavramlar yerlerde sürünüyordu…

insanlar ağır vergiler altında eziliyor, asilzadeler ve soylular, toprak sahipleri çok dengesiz biçimde geniş halk yığınları ezilirken büyük bir refah içerisinde yaşıyorlardı. fransız devrimi de bir “bedel ödeme” konusuydu ve devrimin tüm kazanımları “bedel ödenerek” elde edildi…
***
ı.dünya savaşı’ndan hemen sonra avrupa’ya faşizm ve nazizm denen otokratik, diktatöryal sistemler hakim oldu… hatta dünya konjonktüründe bu tip diktatöryal sistemler o dönemin en geçerli ve revaçta sistemleri haline geldiler…

almanya’da hitler seçimle geldiği iktidara bir daha gitmemek üzere el koyarken, italya’da mussolini taraftarları ile roma yürüyüşünü başlatarak kral ııı.emmanuel’i köşeye sıkıştırıp, dönemin en önemli italyan sermaye sahiplerinin de desteği ile iktidara geldi…

hitler almanya’sının da mussolini italya’sının da gerek avrupa’da gerekse dünya’da yarattığı yıkımı uzun uzadıya anlatmaya hiç gerek yok…

ama avrupa işte o kara tabloyu yaşayarak, o yıkımı görerek bugün faşist, ırkçı yaklaşımlara karşı son derece hassas toplumlar haline geldi.

yani avrupa öyle kendiliğinden bugünkü faşizme karşı hassasiyetlerini kazanmadı hatta bir zamanlar bunlara hayranlık duydu ama bedelini çok ağır ödedikten sonra bugün sistemini bu tehlikeye karşı korumaya aldı.
***
şimdi bütün bunları neden yazdım…

efendim biz genç cumhuriyet’i kurarken doğrudur bir kurtuluş savaşı verip bağımsızlığımızı yeniden kazandık ama cumhuriyet’in ilanı sonrasında edindiğimiz hiçbir kazanım için bedel ödemedik. kadınlarımıza seçme seçilme hakkından tutun da aklınıza gelen genç cumhuriyet’in vatandaşlarına tanıdığı tek bir hak için bu memlekette hiçbir bedel ödenmedi.
her hakkı bu ülkenin insanları altın tepside önlerinde kendilerine hazır biçimde sunulmuş şekilde buldular.

hiçbir bedel ödemeden bu haklara sahip oldukları için de bu hakların değerini, kıymetini, bu haklar ellerinden alınırsa hayatlarının nasıl bir kabusa döneceğini bilemediler, kıymet bilemediler. demokrasi için bedel ödemediği için bu millet her darbe oluşunda orduyu sevgi çığlıkları ile karşıladı mesela…

ve yine ümmet “teba” olmaktan “birey” olmak aşamasına geçiş için 1 tek gün bedel ödemediği için o birey olmanın önemini ve kıymetini toplumun özellikle bir bölümü kavrayamadı, önemsemedi. işte şimdi akp bize o “bedeli ödetiyor” …

akp tarafından fiili durumlar yaratılarak elimizden alınan her bir özgürlük aslında bize bedel ödemeden elde ettiğimiz o konfor alanının aslında ne kadar da kıymetli olduğunu anlatıyor.. akp sayesinde bu ülkenin bir eli yağda bir eli balda her türlü hakkı hazırdan kazanmış, ahkam kesmek dışında tek bir örgütlü hak mücadelesi içerisinde bulunmamış nişantaşı entelektüelleri bugün kaybettiklerinin değerini çok daha iyi anlıyor.

ve akp bir konjonktür partisi olduğu ve yaklaşık 2 yıldır çeşitli yazılarımda belirttiğim gibi akp’yi doğuran ve iktidara taşıyan “siyasal islam projesinin” raf ömrü dolduğu için akp de fiilen aslında bitmiştir artık sahneden çekilmek için uygun “anın” gelmesi gerekmektedir sadece. akp iktidarı bıraktığında gerçekten büyük bir enkaz doğuracaktır doğru…

lakin türkiye bizatihi akp sayesinde tarikatlara bir daha taviz vermeyecektir, çünkü büyük bir bedel ödeyecektir. akp sonrasındaki türkiye’de siyasal islam yahut dini söylemleri siyasetlerinin ana eksenine oturtan partiler, ihvan hayranları bir daha iktidarın uzağından yakınından geçemeyecektir. türkiye din baskısının ne boyutlara gelebileceğini bizzat akp sayesinde görmüş ve bedelini ödemiş olacaktır.

akp sonrasındaki türkiye’de denge ve denetim kurumları akp öncesinden de daha sıkı biçimde yeniden kurgulanacaktır.

zira türkiye bizzat akp tarafından tek kişinin keyfi yönetiminin nelere yol açtığını, parti devlet olma noktasındaki uygulamaların devlet kurumlarına ve bizatihi devletin kendisine nasıl zararlar verdiğini yaşayarak görmüş ve bedelini çok ağır ödemiş olacaktır.

akp sonrasındaki türkiye’de uzun süre insanlar tek başına bir partiyi iktidara da getirmeyecektir. zira bizzat akp türkiye’de tek adam-tek parti yönetiminin nerelere evrilebileceğini, nasıl bir otoriter sisteme dönüşebileceğini göstermiş ve türkiye’ye çok ağır bedel ödetmiş olacaktır.

akp sonrasındaki türkiye’de laiklik konusundaki hassasiyet de, mustafa kemal atatürk ve kurucu kadrolar konusundaki hassasiyet de akp’den önceki türkiye’den çok ama çok yüksekte olacaktır. zira bu değerlerin örseleyen ve bu değerler ile kavgalı olan akp bizzat kendi eli ile bir daha insanların bu değerlere tek laf söyletmeyecekleri bir dönemin hazırlayıcısı olmaktadır. zira türkiye akp tarafından bu konularda da çok ağır bedel ödemekte, çok kötü ve kara bir dönemden geçmektedir.

akp sonrası türkiye’de basın-iktidar-sermaye ilişkileri bizatihi kanunlar ile yeniden düzenlenecektir, türkiye artık hiçbir siyasi iktidarın kendi tek sesli medyasını oluşuturup, medyayı bir kitlesel siyasi propaganda aygıtı haline getiremeyecektir. zira bizzat akp bunu yaparak bunun felaket ve utanç verici sonuçlarını bu millete göstererek bir daha o tabloyu yaşamamak adına özel çaba sarf edilecek dönemin şartlarını hazırlamaktadır.

yani efendim aslında türkiye ilk kez bedel ödemekte, ilk kez daha önce hiç farkında olmadığı kazanımlarının kıymetini bizzat akp eli ile anlamaktadır.

işte tam da bu sebepledir ki türkiye akp sonrasında büyük bir enkaz ile karşı karşıya kalacağı dönemi bu ödediği bedellerden ders alarak yönetirse akp öncesinden çok çok daha güçlü bir türkiye kısa süre içerisinde inşa edilir. ve iddia ediyorum ki ödenilen bedellerden ders alınarak yeniden inşa edilecek, restorasyon sürecinden geçecek türkiye çok da uzun olmayan bir zamanda önemli bir güç haline gelir.
***
bedel ödemenin kıymetini bugüne kadar bilemedik…maalesef o kıymeti bugün acı bedeller ödeyerek öğreniyoruz…

ama işte derler ya “öldürmeyen acı kuvvetlendirir” türkiye’nin akp sonrası yaşayacağı durum tam da bu olacaktır…

çünkü “bedel ödemek kıymetlidir”…

bedel ödemenin kıymeti.

--- alıntı ---
yazı
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"celal eren çelik'in bedel ödemenin kıymeti adlı köşe yazısı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim