1.
öncelikle kült: dini inançlardan kaynaklanan inanışlar, kutsal değerlerdir. dini destekleyen kutsal unsurlar.
doğa kültü ise eski çağlardan bu yana insanların doğaya ve doğada bulunan her unsura karşı atfettiği kutsallık; yer, su, dağ, ateş, gök, ağaç gibi unsurların ruhu olduğu inancı ve ilahi bir araç olup ibadet etmeleridir.
doğa kültü deyince aklımıza ilk olarak tabiki türklerin doğa inancı gelir, elbette islamiyet öncesi türklerin inanç sisteminde atalar kültü, doğa kültü vardır. bunlar gök tanrı inancı ve şamanizm çerçevesinde şekillenen kültlerdir.
doğa kültü sadece islamiyet öncesi türklerde değil, dini arayış içinde bulunan bir çok toplumda görülmüştür. paganlar, asya ve afrika kabileleri, elbette ki kızıldereliler, güney amerika gibi medeniyetlerde de görülür. burada bir kavram daha var tabii (bkz: animizm)
sonuç olarak insanlığın inançlar çerçevesinde dini ve toplumsal olarak benzer şekillendiğini söyleyebiliriz. burada yaşanılan coğrafyanın katkısı çok büyük elbette.
islamiyet öncesi türklerde de doğa kültlerine inanış yer-sub/ yer-su olarak geçiyor. nedir bu yer-su?
yer-sub: dağ, ateş, ağaç, toprak, kayalar gibi doğa unsurlarının kutsal olduğu inancıdır. yani kutsal saydıkları bu her unsur için yer-su adı veriliyor, örneğin dağ bir yer-su. yer-su'nun ise atalarının ruhları olduğuna inanıyor, bu ruhların doğa unsurlarına girerek bereketlendirdiğini, ödüllendirdiğini yada atalarını unuttuklarında, büyük bir hata yaptıklarındaysa cezalandırdığına inanıyorlar.
kutsallık atfedilen doğa unsurları türkler için ibadet edinme adına en uygun görülen mekanlardı. ormanlar, göller, mağaralar.. bu kutsal alanların bütünlüğünün bozulmamasına dikkat ediyor, buralarda ibadetlerini gerçekleştiriyorlardı. kutsal alanlarda avlanmak, zarar verici her faaliyet de yasaktı. eğer ki bir yer-su'dan birşey alabiliyorsak yer-su bunu bize armağan etmiş demekti. yani gidip bir ağacın dalını kıramıyoruz, dal kafamıza düşerse alabiliyoruz bize verildi çünkü. *
yer-su'ya saygının büyüklüğünün boyutuna şuradan bakabiliriz, çin'e bir kayamızı armağan ediyoruz yani yer-su'muzu vermiş oluyoruz, doğa çok kızıyor tabii ve cezalandırıyor, felaketler oluyor. doğa "gööç!" diye bağırıyor bizimkilere, bizimkiler de göç sesi durana kadar göçüveriyor. o yüzden yer-su'yu gidipte armağan falan da etmeyin.
bu kısımda benden daha iyi bilen diğer yazarlara ayrıntıları bırakarak * türklerde doğa unsurlarına inançları ile alakalı alıntı bırakayım.
"üstte mavi gök, altta yağız yer yarılmadıkça" sözü en bilindik olanı ve bu söz bilge kağan'a ait. gökte gök tanrı bulunuyor ve yerde ise kutsalı olan doğa unsurları.
kaynakta daha fazla ayrıntı bulabilirsiniz
doğa kültü ise eski çağlardan bu yana insanların doğaya ve doğada bulunan her unsura karşı atfettiği kutsallık; yer, su, dağ, ateş, gök, ağaç gibi unsurların ruhu olduğu inancı ve ilahi bir araç olup ibadet etmeleridir.
doğa kültü deyince aklımıza ilk olarak tabiki türklerin doğa inancı gelir, elbette islamiyet öncesi türklerin inanç sisteminde atalar kültü, doğa kültü vardır. bunlar gök tanrı inancı ve şamanizm çerçevesinde şekillenen kültlerdir.
doğa kültü sadece islamiyet öncesi türklerde değil, dini arayış içinde bulunan bir çok toplumda görülmüştür. paganlar, asya ve afrika kabileleri, elbette ki kızıldereliler, güney amerika gibi medeniyetlerde de görülür. burada bir kavram daha var tabii (bkz: animizm)
sonuç olarak insanlığın inançlar çerçevesinde dini ve toplumsal olarak benzer şekillendiğini söyleyebiliriz. burada yaşanılan coğrafyanın katkısı çok büyük elbette.
islamiyet öncesi türklerde de doğa kültlerine inanış yer-sub/ yer-su olarak geçiyor. nedir bu yer-su?
yer-sub: dağ, ateş, ağaç, toprak, kayalar gibi doğa unsurlarının kutsal olduğu inancıdır. yani kutsal saydıkları bu her unsur için yer-su adı veriliyor, örneğin dağ bir yer-su. yer-su'nun ise atalarının ruhları olduğuna inanıyor, bu ruhların doğa unsurlarına girerek bereketlendirdiğini, ödüllendirdiğini yada atalarını unuttuklarında, büyük bir hata yaptıklarındaysa cezalandırdığına inanıyorlar.
kutsallık atfedilen doğa unsurları türkler için ibadet edinme adına en uygun görülen mekanlardı. ormanlar, göller, mağaralar.. bu kutsal alanların bütünlüğünün bozulmamasına dikkat ediyor, buralarda ibadetlerini gerçekleştiriyorlardı. kutsal alanlarda avlanmak, zarar verici her faaliyet de yasaktı. eğer ki bir yer-su'dan birşey alabiliyorsak yer-su bunu bize armağan etmiş demekti. yani gidip bir ağacın dalını kıramıyoruz, dal kafamıza düşerse alabiliyoruz bize verildi çünkü. *
yer-su'ya saygının büyüklüğünün boyutuna şuradan bakabiliriz, çin'e bir kayamızı armağan ediyoruz yani yer-su'muzu vermiş oluyoruz, doğa çok kızıyor tabii ve cezalandırıyor, felaketler oluyor. doğa "gööç!" diye bağırıyor bizimkilere, bizimkiler de göç sesi durana kadar göçüveriyor. o yüzden yer-su'yu gidipte armağan falan da etmeyin.
bu kısımda benden daha iyi bilen diğer yazarlara ayrıntıları bırakarak * türklerde doğa unsurlarına inançları ile alakalı alıntı bırakayım.
"üstte mavi gök, altta yağız yer yarılmadıkça" sözü en bilindik olanı ve bu söz bilge kağan'a ait. gökte gök tanrı bulunuyor ve yerde ise kutsalı olan doğa unsurları.
kaynakta daha fazla ayrıntı bulabilirsiniz
devamını gör...
2.
genlerimde olan kült.
tapacak olsam doğa yegane tapılacak şey olurdu.
tapacak olsam doğa yegane tapılacak şey olurdu.
devamını gör...