1.
gece gece oldukça iç açıcı bir başlıkla buradayım. evet efendim. kafatası kültü.
kült: dini inançlar çerçevesinde oluşan kutsal değerler.
kafatası kültü
adını duyar duymaz neyi çağrıştırdıysa evet odur efendim. yine türklerde görülen bir külttür.
biliyorsunuz kemikleri kutsal sayıyoruz. kemiğin varlığı demek yaşama geri dönebilmemiz, hayata devam edebilişimiz demek. yani kemik bizim esas varlığımızı oluşturuyor, yaşam gelecekse buradan geliyor olmalıydı.
kemiklerden fal bile bakıyoruz. (bkz: skapulomansi)
ancak kafatası kültü biraz farklı bu noktada.
düşmanı öldürdük diyelim, at cesedini kurtul yokmuş bizde. bu düşmanın etini kemiklerden bir güzel sıyırıyor, kafatasını kaşlarına kadar yarıp elde ettiğimiz kaseyi bir kadeh olarak kullanıyoruz. burada tabii benim aklıma gelen ilk şey, kemiğin bizdeki değerinden ötürü, bu düşmanı alt ettiğimizde onun kafatasını kadeh olarak kullanınca bir nevi zafer ve gurur nişanemiz olmuş bu. elbet düşmanı kemiklerini dahi yok ederek geri dönebilme ihtimalini de sıfırlamak da vardır arasında. ancak kafatası kültünün, yani aslında düşmanların kafatasına uygulanan bu ritüelin daha çok bir yiğitlik sergisi olduğunu düşünmekteyim.
öyle ki kafataslarından yaptığımız bu kadehleri misafire de segilemişiz, ayağını denk al bak diye gözdağı da vermişiz.*
bunun haricinde hayvan kafataslarını da kötü ruhlardan korunmak amaçlı kullanmışız. bu kısım ancak biraz doğa kültü ile alakalı. yani yer-su inançlarımızla. sonuç olarak her bir doğa unsuruna yer-su demişiz, elbet hayvan kemikleri de bizim için kutsal olacaktı. ancak arı kovanlarının yanına yöresine asmış oldukları at kafatası beni biraz güldürmedi değil. *
bir de bilinen ve gururumuzu okşayan bir örnek bırakayım, ya yarasa ne biçim bir hastasın demeyin. çok güzel bir örnek işte.
iskitler ve hunlar’da, savaşlarda öldürülen düşmanın kafatasını toplama, yemin törenlerinde düşmanın kafatasından içki içme gibi adetler vardır ki en bilinen örneği, iskit hükümdarı tomris katun’un pers hükümdarı kiros’u öldürerek intikamını aldıktan sonra kiros’un kafatasını kan dolu fıçıya atışıdır.
kült: dini inançlar çerçevesinde oluşan kutsal değerler.
kafatası kültü
adını duyar duymaz neyi çağrıştırdıysa evet odur efendim. yine türklerde görülen bir külttür.
biliyorsunuz kemikleri kutsal sayıyoruz. kemiğin varlığı demek yaşama geri dönebilmemiz, hayata devam edebilişimiz demek. yani kemik bizim esas varlığımızı oluşturuyor, yaşam gelecekse buradan geliyor olmalıydı.
kemiklerden fal bile bakıyoruz. (bkz: skapulomansi)
ancak kafatası kültü biraz farklı bu noktada.
düşmanı öldürdük diyelim, at cesedini kurtul yokmuş bizde. bu düşmanın etini kemiklerden bir güzel sıyırıyor, kafatasını kaşlarına kadar yarıp elde ettiğimiz kaseyi bir kadeh olarak kullanıyoruz. burada tabii benim aklıma gelen ilk şey, kemiğin bizdeki değerinden ötürü, bu düşmanı alt ettiğimizde onun kafatasını kadeh olarak kullanınca bir nevi zafer ve gurur nişanemiz olmuş bu. elbet düşmanı kemiklerini dahi yok ederek geri dönebilme ihtimalini de sıfırlamak da vardır arasında. ancak kafatası kültünün, yani aslında düşmanların kafatasına uygulanan bu ritüelin daha çok bir yiğitlik sergisi olduğunu düşünmekteyim.
öyle ki kafataslarından yaptığımız bu kadehleri misafire de segilemişiz, ayağını denk al bak diye gözdağı da vermişiz.*
bunun haricinde hayvan kafataslarını da kötü ruhlardan korunmak amaçlı kullanmışız. bu kısım ancak biraz doğa kültü ile alakalı. yani yer-su inançlarımızla. sonuç olarak her bir doğa unsuruna yer-su demişiz, elbet hayvan kemikleri de bizim için kutsal olacaktı. ancak arı kovanlarının yanına yöresine asmış oldukları at kafatası beni biraz güldürmedi değil. *
bir de bilinen ve gururumuzu okşayan bir örnek bırakayım, ya yarasa ne biçim bir hastasın demeyin. çok güzel bir örnek işte.
iskitler ve hunlar’da, savaşlarda öldürülen düşmanın kafatasını toplama, yemin törenlerinde düşmanın kafatasından içki içme gibi adetler vardır ki en bilinen örneği, iskit hükümdarı tomris katun’un pers hükümdarı kiros’u öldürerek intikamını aldıktan sonra kiros’un kafatasını kan dolu fıçıya atışıdır.
devamını gör...
2.
günümüzden bakınca her ne kadar psikopatça bir uygulama gibi görünse de geçmiş dönemlerde pek çok uygarlıkta görülen bir mevzu olduğunun altını çizmek gerekir. bizim atalar zaviyesinden meseleye bakarsak esasen düşmanın gücünü ele geçirmek ya da ruhuna sahip olmak gibi bir takım mistik amaçları olduğunu görürsünüz. misal roux'tan öğrendiğimize göre motun * yutçelerin liderini yenilgiye uğrattıktan sonra onun kafatasından bir kadeh yaptırmış; böylece hem düşmana göz dağı vermiş hem de düşman liderinin savaşçı ruhunu kendisine kattığını düşünmüş. zaten bu konuyla ilgili en bilinen hikâye tomris hatunun hikâyesi ki yarasa ona değinmiş. hayvan kemikleri ile ilgili mevzu ise çeşitli türk topluluklarında ve anadolu'da kısmen de olsa devam ediyor. asırlar boyu süren alışkanlıkları bir kenara bırakmak toplumlar için cidden zor. her zaman söylediğimiz gibi dini inancınız değişmiş olsa dahi önceki inancınızın hayaleti hep etrafınızda dolaşıyor. * özellikle yörük obalarını gezdiğiniz zaman hayvan kafatasları ve kemikleri ile ilgili bir takım uygulamalarla karşı karşıya kalmanız olası. bunlar hep geçmişten günümüze taşınan davranış biçimleri. at kafatası, sığır, koyun, köpek hepsinin çeşitli amaçlarla kullanıldığı vakıa. bu tarz uygulamaları edremit körfezinde bazı köylerde, denizli'de, aydın'da ve dahi diyarbakır'da bile bizzat görmüşlüğüm oldu. ha keza tuvalar ve yakutlar için de aynı şeyleri söyleyebilirim. gönülden gönüle giden bir yol vardır görülmez diye boşuna demiyor neşet baba. * araya kilometrelerce mesafe girse ve dinleriniz birbirinden farklı olsa da çıkış noktanız aynı olunca, geçmişin izleri sizi bir şekilde bir yerlerde birbirinizle buluşturuyor. yarasa'nın bahsettiği arı kovanı meselesi de gülümsetir cidden ama başkurtlar arılardan çok çekmiş. o yüzden onları anlamak ve ona göre gülmek lazım. * *
ha bu arada bu tarz uygulamaları kendi dönemleri içerisinde değerlendirmek gerekir. aztekler *, göbekli tepe, hititler, iskandinav halkları ve bazı avrupa toplumlarında da benzer uygulamaları ve kafatası kültünün varlığını görürsünüz. yani salt türklere özgü bir uygulama olmadığının altını tekrar çizmekte fayda görüyorum.
ha bu arada bu tarz uygulamaları kendi dönemleri içerisinde değerlendirmek gerekir. aztekler *, göbekli tepe, hititler, iskandinav halkları ve bazı avrupa toplumlarında da benzer uygulamaları ve kafatası kültünün varlığını görürsünüz. yani salt türklere özgü bir uygulama olmadığının altını tekrar çizmekte fayda görüyorum.
devamını gör...