1.
marlon brando gibi bir aktöre eğitim vermiş, 1909 doğumlu yönetmen ve yazar.
devamını gör...
2.
joseph mccarthy fırtınası esmeye başlamadan önce elia kazan ile arkadaşlığımız henüz yeni yeni şekilleniyordu. adam neticede anadolu çocuğu. bizim toprağın suyunu içmiş, havasını solumuş. dedik ki, bu adam delikanlı olur. anadolu irfanına sahiptir (!) yani memleketçilik yaptık biraz. kâh kayserili olması sebebiyle biraz cimriydi ama onu da çok önemsemedik. yediğimizin içtiğimizin faturasını hep bana kilitledi. önemsemedim. ırklarımız farklı olsa da köklerimiz aynıydı. birbirimizin dilinden anlardık. kendisine nerelisin diye sorulduğunda verdiği yanıt ''ben anadoluluyum!'' olurdu. bu tavrı da açıkçası bana samimi gelirdi. 1952 yılında ''viva zapata''yı çekmesi ile birlikte has adam olduğuna inancım iyice arttı. tabi filmin ilk gösterimini sinemada izlemiş olmak biraz gözümü boyamış olabilir. egom okşanmıştı. tavşana patisini ters gösterdiğim zamanlardan beri bu kadar onere edilmemiştim. tosbağalar bu konularda biraz iyimserdir. herkesi kendileri gibi sanırlar ama mevzu bu değil. hele 1950'lerin amerikasında o filmi çekmek kanımca büyük cesaret istiyordu. o kazan ben kepçe takılıyorduk işte, arkadaşlık böyle bir şey. birisi onun hakkında kötü bir kelam etti mi tak diye ağzının payını verirdim. işte en büyük yanlışımda o olmuş. görememişim adamın içindeki şeytanı. aslına bakarsanız onun şeytanı korkuydu. ne yaptı ise korktuğu için yaptı. inandığı her şeyden de o korkusu yüzünden vazgeçti. aslını inkar etti. haramzadenin hası oldu.
mccarthy dönemi soruşturmalarında, komiteye ifade vermeye gittiğinde beklentimiz diğerleri gibi dik durmasıydı. başka beklentimiz yoktu. zira arkadaşımız komünisttir, viva zapatayı çekmiştir, aynı zamanda komünist parti üyesidir. nazımın ''yatar bursa kalesinde'' şiiri gibi oldu bu kısım ama olsun. hem nazımı yeri geldikçe anmakta fayda var. nazımdan zarar gelmez. zarar dibi tutmuş kazandan gelir. kazanın cidden dibi tutmuş. biz bilmiyoruz tabi. beyzade komisyona bülbül gibi şakımış. suçlu suçsuz kim varsa herkesi ihbar etmiş. hele ki, orson welles'i ihbar etmesi dayanılacak şey değildi. tabiri caizse bu köylü kurnazı ''yurttaş kane''i ''vivazapata''ya peşkeş çekmişti. sadece o mu? ''great dictator'' ve ''modern times''ı da ''a streetcar named desire''a * peşkeş çekmiş. kendini kurtarmak adına pek çok güzel insanı tehlikeye atmıştı. artık sözleri de filmleri de umurumuzda değildi. istediği kadar büyük yönetmen olabilirdi. ama adam değildi!
bertolt brecht o komisyona ifade vermedi ve ülkeyi terk etti. charlie chaplin komünist olmadığı halde baskıcı sistemin istediğini vermek yerine, ''komünist olmak en doğal hakkımdır'' diyerek, duruşunu göstermişti. sonra o da bastı isviçre'ye gitti. rosenberg'ler idam edildiler. suçsuzlukları sonra anlaşıldı. ve bunun gibi yığınla örnek...
1989 yılında beyefendi oscarı kazandığında, mikrofona ''utanıyorum'' diye fısıldadı ama ne kadar samimiydi bilemem. onun samimiyeti, komisyonla birlikte yok olup gitmişti. o utançla, o sektörde o kadar boy gösterip, ödülleri toplamaya devam edip, keyfine bakıp nasıl yaşadın dibi tutmuş kazan? neyse sinirlerim tepeme çıktı yine. arkadaşlarınızı iyi seçin derim. memleketçilik yapmayın. sonra, benim dibi tutmuş kazanda yaşadığım acı tecrübeleri sizde yaşarsınız ve kurbağa misali kısık ateşte pişip, sonrasında sofraya servis edilirsiniz. şarlo'nun bu konuyla ilgili çok güzel analizleri vardır ama onları başka zaman anlatırım. bakın işte o güzel adamdı. tabi bizde akıllandığımız için yoğurdu üfleyerek yedik de, sonrasında adam gibi adamlarla muhatap olduk.
tanım: vicdan ve sorumluluk sınavından sınıfta kalan başarılı yönetmen.
mccarthy dönemi soruşturmalarında, komiteye ifade vermeye gittiğinde beklentimiz diğerleri gibi dik durmasıydı. başka beklentimiz yoktu. zira arkadaşımız komünisttir, viva zapatayı çekmiştir, aynı zamanda komünist parti üyesidir. nazımın ''yatar bursa kalesinde'' şiiri gibi oldu bu kısım ama olsun. hem nazımı yeri geldikçe anmakta fayda var. nazımdan zarar gelmez. zarar dibi tutmuş kazandan gelir. kazanın cidden dibi tutmuş. biz bilmiyoruz tabi. beyzade komisyona bülbül gibi şakımış. suçlu suçsuz kim varsa herkesi ihbar etmiş. hele ki, orson welles'i ihbar etmesi dayanılacak şey değildi. tabiri caizse bu köylü kurnazı ''yurttaş kane''i ''vivazapata''ya peşkeş çekmişti. sadece o mu? ''great dictator'' ve ''modern times''ı da ''a streetcar named desire''a * peşkeş çekmiş. kendini kurtarmak adına pek çok güzel insanı tehlikeye atmıştı. artık sözleri de filmleri de umurumuzda değildi. istediği kadar büyük yönetmen olabilirdi. ama adam değildi!
bertolt brecht o komisyona ifade vermedi ve ülkeyi terk etti. charlie chaplin komünist olmadığı halde baskıcı sistemin istediğini vermek yerine, ''komünist olmak en doğal hakkımdır'' diyerek, duruşunu göstermişti. sonra o da bastı isviçre'ye gitti. rosenberg'ler idam edildiler. suçsuzlukları sonra anlaşıldı. ve bunun gibi yığınla örnek...
1989 yılında beyefendi oscarı kazandığında, mikrofona ''utanıyorum'' diye fısıldadı ama ne kadar samimiydi bilemem. onun samimiyeti, komisyonla birlikte yok olup gitmişti. o utançla, o sektörde o kadar boy gösterip, ödülleri toplamaya devam edip, keyfine bakıp nasıl yaşadın dibi tutmuş kazan? neyse sinirlerim tepeme çıktı yine. arkadaşlarınızı iyi seçin derim. memleketçilik yapmayın. sonra, benim dibi tutmuş kazanda yaşadığım acı tecrübeleri sizde yaşarsınız ve kurbağa misali kısık ateşte pişip, sonrasında sofraya servis edilirsiniz. şarlo'nun bu konuyla ilgili çok güzel analizleri vardır ama onları başka zaman anlatırım. bakın işte o güzel adamdı. tabi bizde akıllandığımız için yoğurdu üfleyerek yedik de, sonrasında adam gibi adamlarla muhatap olduk.
tanım: vicdan ve sorumluluk sınavından sınıfta kalan başarılı yönetmen.
devamını gör...
3.
aslını feslini bilmiyorum ama kayserili bir arkadaşımın dediğine göre kayseriliymiş bu adam. hatta haberlerde mi ne kayseri'deki evinin harabeye döndüğü çıkmıştı.
james dean ve marlon brando'yu film sektörüne kazandıran yönetmendir. east of eden gibi bir muhteşem filme de imza atmıştır.
james dean ve marlon brando'yu film sektörüne kazandıran yönetmendir. east of eden gibi bir muhteşem filme de imza atmıştır.
devamını gör...