beş hececiler akımından türk şair, oyun yazarı. behçet kemal çağlar ile beraber onuncu yıl marşı’nın da sözlerini yazmıştır. şiirlerinde anadolu betimlemelerine, yurt gözlemlerine yer vermiştir. rubai nazım biçiminde de yazdığı şiirler vardır. en bilindik eseri han duvarlarıdır.

--- alıntı ---

sen raksına dalarken için titrer derinden,
çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden,
toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.

--- alıntı ---
devamını gör...
sanat isimli şiirine aşık olduğum şair.


fırtınayı andıran orkestra sesleri 
bir ürperiş getirir senin sinirlerine, 
ıstırap çeken acıklı nefesleri 
bizde geçer en yanık bir musiki yerine
devamını gör...
han duvarları şiirini ezbere bilirim. hecenin en büyük üstadıdır.
devamını gör...
"sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin" demiş daha ne desin?
devamını gör...
ilk şiirlerini cenap şahabettin ve yahya kemal’den etkilenerek aruzla yazmıştır. “şarkın sultanları” ününü kazandıran ilk şiirdir. “şarkın sultanları, dinle neyden, gönülden gönüle” kitaplarında aruzla yazdığı şiirler bulunur. sonrasında milli edebiyat’a yönelip gelişmesi için heceyle yazmaya başlamıştır. “sanat” şiiri milli bilinci geliştirmek üzere ilklerden biridir. tek romanı da yıldız yağmuru’dur.

sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
sana kafir dediler, diş biledim hakka bile
topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
sana çirkin demedim ben, kafir demedim
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
devamını gör...
nam-ı diğer çamdeviren.
devamını gör...
bir dönem milletvekilliği de yapmış olan beş hececi şair.

benim kafamda her zaman bir ortaokul anımla birlikte yer etmiştir. türkçe hocamız, nedendir bilinmez, çamlıbel'in han duvarları isimli şiirini "bakalım ezberleyip güzel okuyabilen olacak mı?" gazıyla bazılarımızın ezberlemesine neden olmuştu. o zamanlar benim hafıza zehir tabi... birkaç gün içinde ezberledim ve ilginçtir ki hâlâ aklımdadır şiirin tamamı.

öyle "şiir ezberlemekte ne var ki?" demeyin. şiirin uzunluğu işte bu kadar:

--- alıntı ---

yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.

her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.

ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonun ademdir diyor insana yolun hali,
ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmışım kalmışım yaylının şiltesine.

bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir parıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...

yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"


altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümdeki arazi örtülü şimdi karla.

bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplı beli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.

bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"


sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"


bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...

gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

--- alıntı ---
devamını gör...
firari
sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
sana kafir dediler, diş biledim hakka bile
topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.
sana çirkin demedim ben, kafir demedim
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.
zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir âhu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.

ölümü hatırlatan kadın
kayalıklarda gördüm seni, bir sisli günde,
fırtınadan saçların çözülmüş bir demetti.
o kayalıklarda ki bir yıl evvel üstünde
çöllerden âşık dönen bir genç intihar etti…
seni her nerde, artık her ne suretle görsem
bir gölgenin duyarım ruhuma düştüğünü.
ben de o âşık gibi bir kayada ölürsem
rabbim mukaddes etsin seni gördüğüm günü!
kayalıklarda bir genç öldüğü gün beldenin
halkı seni karanlık rüyalarında görmüş,
ey yâdı gönlümüzden çıkmayan afet senin
sevmediklerin değil, sevdiklerin ölürmüş.
bazı ruhum kararır kefenlerden, mezardan;
yok mu, rabbim, ölümün bir güzel şekli, derdim.
o kayalıklarda ilk seni gördüğüm zaman
hayalimde ölüme en güzel şekli verdim.
başka bir gözyaşını dudaklarınla silsen
ürpererek: bu, derim, mezardan bir nefestir!
buna kıskançlık deme, bence değil yalnız sen,
seni gören göz bile ne kadar mukaddestir!
kimse karşında belki titremez gönlüm gibi,
bense hala korkarım dizinde ağlamaktan.
teması korku veren tatlı bir ölüm gibi
daha cana yakındır görünüşün uzaktan…
devamını gör...
akın, canavar, öz yurt gibi çok önemli piyesleri olan yazarımızdır. atatürk dönemi ideolojine bu eserlerle hizmet etmiştir.
devamını gör...
âh eden kimdir bu sâ'at kuytuda,
sustu bülbüller hıyâbân uykuda,
şimdi ay bir serv-i sîmîndir suda,
esme ey bâd esme cânân uykuda.

başka aşıklardan almışsan nefes
başka yerden, başka vadilerden es
doğmasın ruhunda ani bir heves
esme gülşenden ki canan uykuda
devamını gör...
asıl ismi "kıskanç" diye geçen şiiri, "intizar"* adı ile bilinen şarkı olan şair.
devamını gör...
sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin.
devamını gör...
sanat adlı şiiri memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi yani poetikası kabul edilir.

başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
yazılmamış bir destan gibi anadolu’muz
arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
sana uğurlar olsun.. ayrılıyor yolumuz..
devamını gör...
ilk duyduğumdan beri beni bir tuhaf hissettiren şiirleri olan şahane şair.
"sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış..."
devamını gör...
han duvarları isimli, konsantre roman da denilebilecek destansı şiirin şairi.

devamını gör...
tıp fakültesinde anatomi dersinde kan görmesinden ötürü bayılınca 4. sınıfta tıp fakültesini bırakan yazardır.

günlerden bir gün yahya kemal beyatlı ile sohbet ederken beyatlı'nın "körfezdeki durgun suya bir bak, göreceksin." dizesini dalgınlıkla çamlıbel "körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin." diye okumuş.
yahya kemal, ilk başta bu dalgınlığına çok kızmış fakat sonrasında bu "dalgınlık" hoşuna gitmiş olmalı ki şiirindeki "durgun" sözcüğünü "dalgın" olarak değiştirmiş..
devamını gör...
akla ilk han duvarları şiiri gelen şair. daha sonra behçet kemal çağlar ile birlikte 10. yıl marşı'nı yazmıştır. 1946 yılında demokrat parti' den milletvekili olmuştur. 1960 ihtilali sonrası behçet kemal chp'li olduğu için anayasa yapmak için danışma meclisi'nin, kendisi de demokrat partili olduğu için yassıada'nın yolunu tutmuştur. 16 ay kadar tutuklu kalmış, tutukluluk zamanlarını da zindan duvarları şiirinde yazıya dökmüştür.
devamını gör...

sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
sana kafir dediler, diş biledim hak'ka bile
topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.

sana çirkin demedim ben, kafir demedim
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.

zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.


muhteşem dizelerin yazarıdır.
devamını gör...
cihan harbi'nde cepheden cepheye koşan, bin türlü meşakkate göğüs geren, hem yardan hem serden geçen nice isimsiz askerin hikâyesini anlatan han duvarları şiiri ile ölümsüzleşen şair.
devamını gör...
"zamanla başkalaşan ruhum sanki bir masal...
tek başıma bir hiçim, tabiatla her şeyim:
benim yapraksız ağaç, benim çiçek veren dal,
yeryüzünde yanardağ, gökyüzünde şimşeğim."

han duvarları, faruk nafiz çamlıbel
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"faruk nafiz çamlıbel" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim