1.
idük: günümüz türkçesinde olduğu kelimesinin yerine kullanılan kelime. ne idüğü belirsiz
idük: binilmeyen, sütü sağılmayan, salıverilen binek (eski türkçe)
idük: koruyucu ruh, binilmeyen at.
idük günümüz türkçesinde "olduğu" kapısına çıkabilecek anlamında kullanılmış olsa da, aslında altay,türk ve balkay halkında kurban anlamında kullanılan sözdür.
idük: eski türk toplumlarında tanrıya sunulan kurbandır. yukarıda bahsettiğim anlamları karşılar nitelikte, evcil, sütü sağılmayan, binek olmayan, eti yenmeyen hayvanların, adak ve dilek dilemek, tanrıya sunak sunmak amacıyla, doğaya salıverilen evcil hayvanlardır. bu idüklerin kanı akıtılmaz, kesilmez, kurbanlardan farkı doğaya salıverilimesi ve tanrıyı bu şekilde bulacağı düşüncesidir.
buradaki bahsedilen idük: ıtıga'dır. (hayvanların kesilmeden kurban edilmesi)
yani özünde bir kurbandır idük. ancak tanrıya edilen kurbanın anlayışı islamiyet öncesi türkerde farklıdır. islamiyet öncesinde türkler adaklar adıyor, töreyi yerine getiriyor ve bunlar uğruna tanrıya idük bahşediyorlardı. bu idükler dilek için doğaya salınıyor, yünleri kırpılmıyor, sütü içilmiyor, eti yenmiyordu. bir nevi evcil hayvanlarını doğaya salarak tanrıya olan adaklarını ödüyorlardı. hayvanın doğaya salınması yoluyla tanrıya ulaştığını düşünüyorlardı.
ayrıca idhuk, iduk: türk inanışında kutlu olan nesneler.
idük: binilmeyen, sütü sağılmayan, salıverilen binek (eski türkçe)
idük: koruyucu ruh, binilmeyen at.
idük günümüz türkçesinde "olduğu" kapısına çıkabilecek anlamında kullanılmış olsa da, aslında altay,türk ve balkay halkında kurban anlamında kullanılan sözdür.
idük: eski türk toplumlarında tanrıya sunulan kurbandır. yukarıda bahsettiğim anlamları karşılar nitelikte, evcil, sütü sağılmayan, binek olmayan, eti yenmeyen hayvanların, adak ve dilek dilemek, tanrıya sunak sunmak amacıyla, doğaya salıverilen evcil hayvanlardır. bu idüklerin kanı akıtılmaz, kesilmez, kurbanlardan farkı doğaya salıverilimesi ve tanrıyı bu şekilde bulacağı düşüncesidir.
buradaki bahsedilen idük: ıtıga'dır. (hayvanların kesilmeden kurban edilmesi)
yani özünde bir kurbandır idük. ancak tanrıya edilen kurbanın anlayışı islamiyet öncesi türkerde farklıdır. islamiyet öncesinde türkler adaklar adıyor, töreyi yerine getiriyor ve bunlar uğruna tanrıya idük bahşediyorlardı. bu idükler dilek için doğaya salınıyor, yünleri kırpılmıyor, sütü içilmiyor, eti yenmiyordu. bir nevi evcil hayvanlarını doğaya salarak tanrıya olan adaklarını ödüyorlardı. hayvanın doğaya salınması yoluyla tanrıya ulaştığını düşünüyorlardı.
ayrıca idhuk, iduk: türk inanışında kutlu olan nesneler.
devamını gör...
2.
ıduk kavramının barındırdığı iki anlam (kut) (kutlu olan) ve (kansız kurban) esasen birbiriyle ziyadesiyle bağlantılı. zaten yarasa seneca anlamsal açılımı yapmış obagezen lan bırak'ta verilen pası iyi değerlendirip fişek gibi ceza alanına sokularak, yayın üzerinden topa vurmak suretiyle golü yapmış ve işin kansız kurban kısmını ayrıntılandırmış. * ben de bu bağ üzerine bir kaç kelam edeyim ki, maç sonrası yayına çıkan spor yorumcuları edasıyla sırtımı koltuğa yaslayıp şöyle rahat rahat yorum yapayım. netice olarak adanan kurbanın kutsala atfedilmesi gerekiyor ve ona gönderilmesi zaruri. peki o zaman bu hayvanları nerelere salmak lazım gelir? bunun cevabı şöyle verilebilir; misal bilge kağan, ötüken yış'ı (ormanlık dağ) ve altın yış'ı (altay dağları) ıduk saymış ve bu mekanlar türkler tarafından kut almış olan kutsal yerler olarak görülmeye başlanmış. yine benzer şekilde kimekler'de irdiş ırmağını ululamış ve kutsamış, ıduk saymışlar. bu şekilde bir çok türk boyu özellikle dağ ve nehirlere ıdukluk vermiş. işte hayvanın bu şekilde kutsanan mekanlara salınması gerekir ki ritüel tamamlansın ve etki icra etsin. aksi taktirde orman ve dağ ruhlarının adaktan ve dilekten haberi olmaz.
burada lan bırak'ın kadınlarla ilgili yaptığı saptama esasen altay türklerine ait bir uygulama. özellikle de kan akıtılan kurban mevzusu için geçerli. ancak doğaya salınan kurbanlarda da benzer uygulamanın olduğundan bahsediliyor. ama orada şöyle bir ayrım var sanki; adağın kim için serbest bırakıldığı mühim. ülgen'e adanmışsa bu durum geçerli. hatta kamlaniyeyi yöneten kam'ın bile bu durumda erkek olması şart. yani bu 50 adım şartı vesaire, gerek kanlı gerekse kansız kurbanda seçilen tanrı ile ilintili. misal umay'a yapılacak adaklar için ki altaylılar için çocukların koruyucusudur (başka türk toplumlarında farklı görevleri ve güçleri de vardır.) bu tarz bir koşul ve şarttan bahsedilmiyor. anneler çocukları için bu tarz bir adak adayabiliyor. artı misal türgişler'de sadece seçilmişler hariç girilemeyen ıduk ilan edilen bölgeler var. burada kadın/erkek ayrımı hiç yok. sadece ulunan yere girebilecek insanlar belirleniyor. minorsky su-lu kağanın böyle bir ıduk ilanı yaptığından bahsetmiş. sadece sefer zamanı üç günlüğüne seçilmişler haricinde askerler bu bölgeye girebilirmiş. yine su iyelerine yapılan adaklarda da kadın erkek farkı gözetilmediğini görüyoruz. o yüzden mevzunun tamamen adağın yapıldığı tanrı ile doğrudan ilintisi olduğunu düşünmemiz yanlış olmaz diye düşünüyorum.
burada lan bırak'ın kadınlarla ilgili yaptığı saptama esasen altay türklerine ait bir uygulama. özellikle de kan akıtılan kurban mevzusu için geçerli. ancak doğaya salınan kurbanlarda da benzer uygulamanın olduğundan bahsediliyor. ama orada şöyle bir ayrım var sanki; adağın kim için serbest bırakıldığı mühim. ülgen'e adanmışsa bu durum geçerli. hatta kamlaniyeyi yöneten kam'ın bile bu durumda erkek olması şart. yani bu 50 adım şartı vesaire, gerek kanlı gerekse kansız kurbanda seçilen tanrı ile ilintili. misal umay'a yapılacak adaklar için ki altaylılar için çocukların koruyucusudur (başka türk toplumlarında farklı görevleri ve güçleri de vardır.) bu tarz bir koşul ve şarttan bahsedilmiyor. anneler çocukları için bu tarz bir adak adayabiliyor. artı misal türgişler'de sadece seçilmişler hariç girilemeyen ıduk ilan edilen bölgeler var. burada kadın/erkek ayrımı hiç yok. sadece ulunan yere girebilecek insanlar belirleniyor. minorsky su-lu kağanın böyle bir ıduk ilanı yaptığından bahsetmiş. sadece sefer zamanı üç günlüğüne seçilmişler haricinde askerler bu bölgeye girebilirmiş. yine su iyelerine yapılan adaklarda da kadın erkek farkı gözetilmediğini görüyoruz. o yüzden mevzunun tamamen adağın yapıldığı tanrı ile doğrudan ilintisi olduğunu düşünmemiz yanlış olmaz diye düşünüyorum.
devamını gör...