1.
iyi geceler, gün!
günaydın, sevgilim gece!
hoşça kal gökyüzü!
göğsümde kuş gibi çırpınan nefes
salın gitsin
kaymayan yıldızlar için de dilek hakkı istiyorum
anahtarını bulamadığım kapıyı
kırmak istiyorum!
fakat kırdım kanatlarımı
uçmak istemiyorum
tanrı biz’i icat etmiş
biz, zamanı…
kalbiyle korkmaz insan
akıl dedikleri kör kedi
bekledikçe kendimi
elime ayağıma dolaşıyor dünya
denize taş fırlatmışım mesela
incinmiş deniz
unutup deniz olduğunu
gözlerime üşümüş
ellerim küçük değil
bir şiir olamadım belki bu yüzden
gözlerim de görmüyor üstelik –senden başka
bilsen nasıl zor
umurunda değilken hiçbir şey
ellerimle buluyorum geceyi
cennet cehennemi doğuruyor
cehennem kendini
biri’nin fırtınası, diğerinin duymadığı…
bilmiyorum ki, ne yapılır böyle zamanlarda
nasıl uyunur, nasıl okunur, nasıl yenilir- içilir
günler günlere geçiyor
geceler içinde gecelerin
her şey devam ediyor
-muş
gibi
gülümsemek gerek fakat
nasıl görmezden gelinir soluğunu sahiplenmiş kan
bazı acı'nın dokunulmazlığı vardır
bir yanardağ gün gelir patlatır kendini
"söz kendini yer"*
ateş her şeyi
ölüm varsa, hayat var
nefret varsa aşk
son’dan sonra sonsuzluk…
diyelim ki, ikiye böldüm bir elmayı
elma elmadır hâlâ
biraz eksik…
sen varsan ben varım
o ateş ki bir kere yandı!
artık üzerine tüm denizleri döksen,
yanmamışa dönmeyecek
dedi ki; yetmez
geç bakalım iğne deliğinden
geçerim, kıldan ince boynum
başım gözüm üstüne
fakat kalbim sığmıyor
iğne deliğine
göğsümde cirit atıyor dünya. her gece.
en son büyüyor yorgun bir sabah oluyorum
her şeye rağmen
daha çok şarkı söylüyor, daha çok seviyorum
burada
yaşarken
ne duyuyorsam hepsi kalbimde sürüyor atını.
ne av'ım ne avcı
göğsümde yorgun bir kuş yatıyor
göğsümde yorgun bir kuş...
ben av'lamadım o kuş'u
kendi geldi
kırılmış kanatlarının kokusunu duyuyorum aldığım nefeste.
bedenime saplanmış bir çividir
şimdi kalbim
sevdiği kadar sökülecek yerinden
sevildiği kadar özgür
yedinci dem şiiri.
günaydın, sevgilim gece!
hoşça kal gökyüzü!
göğsümde kuş gibi çırpınan nefes
salın gitsin
kaymayan yıldızlar için de dilek hakkı istiyorum
anahtarını bulamadığım kapıyı
kırmak istiyorum!
fakat kırdım kanatlarımı
uçmak istemiyorum
tanrı biz’i icat etmiş
biz, zamanı…
kalbiyle korkmaz insan
akıl dedikleri kör kedi
bekledikçe kendimi
elime ayağıma dolaşıyor dünya
denize taş fırlatmışım mesela
incinmiş deniz
unutup deniz olduğunu
gözlerime üşümüş
ellerim küçük değil
bir şiir olamadım belki bu yüzden
gözlerim de görmüyor üstelik –senden başka
bilsen nasıl zor
umurunda değilken hiçbir şey
ellerimle buluyorum geceyi
cennet cehennemi doğuruyor
cehennem kendini
biri’nin fırtınası, diğerinin duymadığı…
bilmiyorum ki, ne yapılır böyle zamanlarda
nasıl uyunur, nasıl okunur, nasıl yenilir- içilir
günler günlere geçiyor
geceler içinde gecelerin
her şey devam ediyor
-muş
gibi
gülümsemek gerek fakat
nasıl görmezden gelinir soluğunu sahiplenmiş kan
bazı acı'nın dokunulmazlığı vardır
bir yanardağ gün gelir patlatır kendini
"söz kendini yer"*
ateş her şeyi
ölüm varsa, hayat var
nefret varsa aşk
son’dan sonra sonsuzluk…
diyelim ki, ikiye böldüm bir elmayı
elma elmadır hâlâ
biraz eksik…
sen varsan ben varım
o ateş ki bir kere yandı!
artık üzerine tüm denizleri döksen,
yanmamışa dönmeyecek
dedi ki; yetmez
geç bakalım iğne deliğinden
geçerim, kıldan ince boynum
başım gözüm üstüne
fakat kalbim sığmıyor
iğne deliğine
göğsümde cirit atıyor dünya. her gece.
en son büyüyor yorgun bir sabah oluyorum
her şeye rağmen
daha çok şarkı söylüyor, daha çok seviyorum
burada
yaşarken
ne duyuyorsam hepsi kalbimde sürüyor atını.
ne av'ım ne avcı
göğsümde yorgun bir kuş yatıyor
göğsümde yorgun bir kuş...
ben av'lamadım o kuş'u
kendi geldi
kırılmış kanatlarının kokusunu duyuyorum aldığım nefeste.
bedenime saplanmış bir çividir
şimdi kalbim
sevdiği kadar sökülecek yerinden
sevildiği kadar özgür
yedinci dem şiiri.
devamını gör...