orijinal adı: 砂の女 / suna no onna
yazar: kobo abe
yayım yılı: 1962
abe'nin edebiyat dünyasına en büyük armağanı olarak görülen eser nadir bir canlının izini sürerken tuhaf bir kasabada bir kadının evinde konaklayan bir adamı konu alır. adeta buraya hapsolan kahramanın çabaları son derece karamsar bir atmosferde okuyucuya aktarılır.
yazar: kobo abe
yayım yılı: 1962
abe'nin edebiyat dünyasına en büyük armağanı olarak görülen eser nadir bir canlının izini sürerken tuhaf bir kasabada bir kadının evinde konaklayan bir adamı konu alır. adeta buraya hapsolan kahramanın çabaları son derece karamsar bir atmosferde okuyucuya aktarılır.
- prix du meilleur livre étranger for roman (1967)
- yomiuri prize 読売文学賞 for fiction (1962)
- yomiuri prize 読売文学賞 for fiction (1962)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "cnky" tarafından 15.03.2021 18:13 tarihinde açılmıştır.
1.
japon edebiyatının kaliteli isimlerinden olan kobo abe'nin kaleminden çıkan bu kasvetli ama sürükleyici kitap size çaresizliğe ve giden kötü gidişata nasıl kayıtsız kalındığını gösterecek.okurken ağzınıza gözlerinize kumların dolduğunu hissedeceksiniz
devamını gör...
2.
öncelikle 1924 doğumlu japon yazar kobo abe'yi ilk defa okudum. japon edebiyatı diline bir türlü alışamasam da yine de farklı yazarları okumayı sevdiğim için şans vereyim dedim. ayrıca şimdiden belirtmek isterim ki filmi de varmış. bulursam izleyeceğim.
kitapla ilgili söylemek istediğim ilk şey kitabın adı neden kumların kadını acaba? çünkü ana karakter aslında bir adam. kadın yan karakter olarak geçiyor kitapta. ne hissettiğini, ne düşündüğünü bile tam olarak bilemediğim bir kadın sadece. kitap bende ilk başta kabus etkisi yarattı. basit bir kaçırılma değildi çünkü. tüm köy tarafından tuzağa düşürülme demek daha doğru. okuduğum yorumlarda metaforlara çok takılmış insanlar. ben dümdüz okudum pek metafor bulayım , olayları birbirine bağlayım diye uğraşmadım.
bundan sonra spoiler vereceğim isterseniz okumayabilirsiniz.
dümdüz okudum dedim evet ama ne kadar boş kafayla okusanızda kitabın alttan alta mesajlar verdiğini hissediyorsunuz. her okuyucunun aldığı mesajlar farklı olacaktır tabi. bende kendimce yorumlayacağım.mesela adam hergün çukurda kum küremeyi (bkz: sai nehri'nde taşları üst üste dizmek) olarak tanımlıyor bu bir japon atasözüymüş ve boşa çabalamak anlamına geliyormuş. fakat şöyle bir düşününce aslında yaptıkları şey hem evlerini korumak hem de kitabın sonunda açıklandığı üzere para kazanmak.biz de günlük hayatta benzer şeyler yapmıyor muyuz ? tamam belki bir çukurun içinde her gün kum küremiyoruz ,çukurun içinde yaşamiyoruz ama biz de her gün rutin olarak aynı işleri yapıyoruz sonucunda da para kazanıyoruz, çukur yerine apartman dairelerine tıkılıyoruz ya da her hafta temizlik yapıyoruz sonra tekrar etraf kirleniyor yani hayat zaten rutinlerden ibaret dolayısıyla ilk başta korkunç görünen bu olay kitabın sonlarına doğru hem kitap karakterine hemde bana korkunç görünmemeye başladı.sanırım ikimiz de bu duruma alıştık.
beni etkileyen ikinci durum az önce de yazdığım gibi kumlardan para kazanmaları.bu ıslak kumları inşaatlara satıyorlarmış ve ana karakter bunu çok tehlikeli olduğunu ıslak kumun inşaatta kullanılmayacağını söylediğinde kadın şiddetle karşı çıkıyor "baskalarindan bize ne ki" diyor. yani köy halkı aslında terk edilmenin verdiği acıyla toplumdaki diğer insanları umursamamaya başlamış. sadece kendilerini düşünen bir hale gelmişler. burada toplum tarafından dışlanan kesimin içten içe besledikleri nefret ve umursamazlık çok iyi aktarılmış.
ve son bölümde artık kaçma imkanı varken tekrar kumların içine girip kurduğu su arıtma düzeneği ile ilgilenmesi aslında o çukuru artık güvenli alan/ yaşam alanı olarak gördüğünü gösteriyor. su arıtma sistemi sadece bir bahane gitmek isteyen zaten ardına bakmadan kaçardı. zaten elinde sadece gidiş bileti olan birinden hem gidiş hem dönüş bileti olan birine döndüğünü söylüyor.
aslında tek tek incelenecek daha çok konu var. mesela radyo,ayna almak istemeleri, aralarındaki garip cinsellik, adamın "o" diye bahsettiği karısı ve iş arkadaşlarına olan sevgisizliği vb.
garip bir kitaptı tavsiye eder miyim bilmiyorum. herkesin seveceğini düşünmüyorum. buraya kadar okuduysanız bravo size.
kitapla ilgili söylemek istediğim ilk şey kitabın adı neden kumların kadını acaba? çünkü ana karakter aslında bir adam. kadın yan karakter olarak geçiyor kitapta. ne hissettiğini, ne düşündüğünü bile tam olarak bilemediğim bir kadın sadece. kitap bende ilk başta kabus etkisi yarattı. basit bir kaçırılma değildi çünkü. tüm köy tarafından tuzağa düşürülme demek daha doğru. okuduğum yorumlarda metaforlara çok takılmış insanlar. ben dümdüz okudum pek metafor bulayım , olayları birbirine bağlayım diye uğraşmadım.
bundan sonra spoiler vereceğim isterseniz okumayabilirsiniz.
dümdüz okudum dedim evet ama ne kadar boş kafayla okusanızda kitabın alttan alta mesajlar verdiğini hissediyorsunuz. her okuyucunun aldığı mesajlar farklı olacaktır tabi. bende kendimce yorumlayacağım.mesela adam hergün çukurda kum küremeyi (bkz: sai nehri'nde taşları üst üste dizmek) olarak tanımlıyor bu bir japon atasözüymüş ve boşa çabalamak anlamına geliyormuş. fakat şöyle bir düşününce aslında yaptıkları şey hem evlerini korumak hem de kitabın sonunda açıklandığı üzere para kazanmak.biz de günlük hayatta benzer şeyler yapmıyor muyuz ? tamam belki bir çukurun içinde her gün kum küremiyoruz ,çukurun içinde yaşamiyoruz ama biz de her gün rutin olarak aynı işleri yapıyoruz sonucunda da para kazanıyoruz, çukur yerine apartman dairelerine tıkılıyoruz ya da her hafta temizlik yapıyoruz sonra tekrar etraf kirleniyor yani hayat zaten rutinlerden ibaret dolayısıyla ilk başta korkunç görünen bu olay kitabın sonlarına doğru hem kitap karakterine hemde bana korkunç görünmemeye başladı.sanırım ikimiz de bu duruma alıştık.
beni etkileyen ikinci durum az önce de yazdığım gibi kumlardan para kazanmaları.bu ıslak kumları inşaatlara satıyorlarmış ve ana karakter bunu çok tehlikeli olduğunu ıslak kumun inşaatta kullanılmayacağını söylediğinde kadın şiddetle karşı çıkıyor "baskalarindan bize ne ki" diyor. yani köy halkı aslında terk edilmenin verdiği acıyla toplumdaki diğer insanları umursamamaya başlamış. sadece kendilerini düşünen bir hale gelmişler. burada toplum tarafından dışlanan kesimin içten içe besledikleri nefret ve umursamazlık çok iyi aktarılmış.
ve son bölümde artık kaçma imkanı varken tekrar kumların içine girip kurduğu su arıtma düzeneği ile ilgilenmesi aslında o çukuru artık güvenli alan/ yaşam alanı olarak gördüğünü gösteriyor. su arıtma sistemi sadece bir bahane gitmek isteyen zaten ardına bakmadan kaçardı. zaten elinde sadece gidiş bileti olan birinden hem gidiş hem dönüş bileti olan birine döndüğünü söylüyor.
aslında tek tek incelenecek daha çok konu var. mesela radyo,ayna almak istemeleri, aralarındaki garip cinsellik, adamın "o" diye bahsettiği karısı ve iş arkadaşlarına olan sevgisizliği vb.
garip bir kitaptı tavsiye eder miyim bilmiyorum. herkesin seveceğini düşünmüyorum. buraya kadar okuduysanız bravo size.
devamını gör...