ya başlık başa ya kuzgun leşe... belirli bir seviyenin üzerinde, yeterince hazırlıklı değilsen tam bir win or die durumu olan hede. konuşacak enerjim olursa belki mağaracılık hakkında oldukça kapsamlı bir radyo yayını da yapabilirim sonra. gözüm kesmedi neden cıvatanın akmataşı'na sabitlenmemesi gerektiği ya da karabinanın minör aksına yük binmesi durumunda oluşacak risklere* kadar detaylıca yazmayı. laf lafı açıyor. (bkz: caving terminolojisinde s*ç**k demenin yolları) (bkz: 1000 ways to die)

o zaman, doctor strange'in sorcerer supreme'in 50. sayısında dormamu'ya yaptığı şeyi yapalım... bir şeyleri havaya uçuralım!* nazikçe. sevdiğim şeyleri anlatırken oyuncağıyla gururlanan bir çocuk gibi oluyorum; o yüzden... "çok uzun, özet geç," diyenler için tüm yazının özü şudur: "300 metrelik dikey şaftta karanlığa sarkarken tanrıya değil 28kn çekme mukavemeti olan statik halatlara inanırsın." evet, ben kesinlikle speleolojinin inceliklerinden değil croll'umun ne kadar havalı olduğundan bahsetmek istiyorum, çok belli. hay... kolumu bile oynatacak hâlim yok ama bu şey kanımı çok feci kaynatıyor. work it harder, make it better, do it faster, makes us stronger... bu daft punk, bebeğim! bu şarkıdan sonra that's what she said esprisi yapan arkadaşlarınız varsa hayat çok zor.
neyse, hazırsan başlayalım mı? kemerini bağla ve müziğin sesini aç çünkü bu yedi saatlik bir uçuş ya da kırk beş dakikalık bir sürüş olacak. evet... bir şekilde neden her keşif öncesi eski ekip liderimizin "soon as we’re out of this cave, she’s taking a drug test... no way she’s sober." gibi şeyler söylediğini biraz anlamış gibiyim. (literally sırtımda yirmi kilo çanta ile hiperaktifliğin dibine vurduğum için... umarım.)

bu girdide mağaracılıkla ilgisi olmayan biri için dahi anlaşılır olabilecek şekilde temel teknik terimleri ve teorik bilgileri sade bir dille açıklama niyetindeyim -ilgilisi direkt spoiler kısmına geçebilir- ama mağaracılık türlerine özel olarak değinmeyeceğim. ayrıca, pratikte nelerle karşılaşılabileceğini göstermek adına bazı örnekler de verme niyetim var. iyi günümdeysem belki yüzeye çıkalı iki hafta dahi geçmemişken çaresiz bir sevgili gibi ellison’s cave'in ayaklarına kapanmak için yeniden walker county’ye döndüğüm sıkıcı bir anı bile anlatabilirim.

şimdi... önemsiz kısımları geçtiysek eğer; benim yarasalarla dolu, kayıp, karanlık cennetime hoş geldin. biraz teknik kısımlara dalalım istiyorum. keyifli okumalar!

teknik bilgilendirme (acemi dostu)

ünlü elf mağarabilimci celebrimbor ve cüce dostu narvi, doors of durin'in üzerine ne kazımıştı? 'speak, friend, and enter' mı? hayır... işin aslı öyle değil. gel de bu büyücü dostun sana gizli gerçeklerden bahsetsin. aslında içeri adım atmadan önce yeni mağaracılık ahdi'nin üç kuralını bilmen gerekir.

bir: ağır hareket et. move slowly and deliberately, bebeğim. öldürdüğün tek şey zaman olsun. mağaralarda yapılan hızlı, dikkatsiz ya da rastgele hareketler yalnızca senin için değil, çevren için de tehlike yaratır. bu gibi hareketler doğal yapıları bozabilir ve hatta senin için ve senden sonraki mağaracılar açısından hayati tehlikeye yol açabilir.

özellikle stalaktit ve stalagmit gibi oluşumlar, sadece birkaç milimetre uzamak için yüzlerce yıl harcar. bu kadar hassas bir yapıyı, bir anlık dikkatsizlikle sonsuza kadar yok edebilirsin. ve evet, senden çok daha yaşlı bir şeyi tek hamlede ortadan kaldırmak kulağa pek iç açıcı gelmiyor. “can't touch this,” diyoruz, sayın mc hammer.

unutma, mağarada bir oluşuma zarar verilmesi -eğer mecbur kalınmadıysa- affedilmezdir. genellikle yalnızca bilimsel çalışmalar veya arama-kurtarma operasyonları sırasında bu tür müdahalelere izin verilir. onun dışında elini bile sürme.


iki: içeride hiçbir şey bırakma, ciddiyim. gerçekten hiçbir şey. ne bir çöp, ne işaretleme, ne de biyolojik atık. geçmişte karpit lambalarının kullanıldığı zamanlarda bu tür atıklar daha yaygındı ama artık bu hatalardan ders çıkarma zamanı geldi ve geçiyor.

mağaralar kapalı, hassas ve çok yavaş gelişen ekosistemlerdir. içeri bırakılan her yabancı madde bu dengeyi bozabilir. mikroorganizmalar, yarasalar ve diğer mağara canlıları/endemik türler bu dış etkiler karşısında oldukça savunmasızdır.

senin önemsiz diye düşünüp bıraktığın şey, içerideki hayatın dengesini tamamen alt üst edebilir. dolayısıyla, içeride iz bile bırakmadan çıkmak kuraldır. çıktığında ardında sadece ayak izin kalsın ki o da mümkünse geçici olanından lütfen.


üç: içeriden hiçbir şey alma. bu kısmı uzun uzun açıklamaya gerek var mı bilmiyorum ama yine de söyleyelim: mağaralardan kaya, kristal, fosil veya herhangi bir doğal oluşumu almak hem etik dışıdır hem de yasal olarak suç teşkil eder.

bu tür müdahaleler sadece mağaranın doğal yapısını bozmakla kalmaz, aynı zamanda jeolojik bütünlüğünü de zedeler. üstelik yakalanırsan -ki yakalanma ihtimalin düşündüğünden daha yüksek- sonuçları pek hoşuna gitmeyebilir. bu yüzden, hayran kal, fotoğraf çek, aklına kazı ama asla elini uzatma.


şimdi... bunu kolayca bir jeoloji dersine çevirebiliriz. oturur, solutional -yani karstik- mağaraların, kireçtaşı, dolomit ve alçı gibi karbonatlı kayaçların karbondioksit açısından zengin sular tarafından kimyasal olarak çözünmesiyle oluştuğunu uzun uzun anlatabilirim ama dürüst olmak gerekirse bu hem çok eğlenceli olmaz hem de benim uzmanlık alanım değil.

yine de, mağara ekipmanlarından söz ederken zaman zaman içerideki bazı spesifik yapılara değineceğim. bu kısımlarda, umarım cehaletim beni yanıltmaz; elimden geldiğince açıklamayı umuyorum.

şunu söylemek gerekir ki, her mağara aynı tür hazırlık ve ekipman gerektirmez. üstelik en önemli kaynak enerji olduğu için; eksik ekipman taşımak kadar fazla ve gereksiz ekipmanı da yük etmek hem verimsiz hem de risklidir. karstik mağaralar özelinde konuşursak; bu mağaralar yeraltı sularının ve yerçekiminin etkisiyle zamanla gelişen boşluklardır. bu boşluklar kimi zaman yatay galeriler, kimi zamansa dikey şaftlar şeklinde karşımıza çıkar. işte bu boşluklar bizim oyun alanlarımız. jeolojik olarak, basitçe bu mağaralar vadose -kuru- ve phreatic -tamamen su altında kalmış- sistemlere ayrılabilir. dolayısıyla, bu tür ortamlarda mağaracılık yaparken genellikle srt -single rope technique/tek ip tekniği- ve sifon geçişi gibi teknik beceriler devreye girer.

peki nedir bu srt? ya prusiking? "stop falan diyordun yukarıda, elminster. grigri nedir, ne saçma ismi var..." evet, hadi biraz vitesi yükseltelim.

mağaracılığın erken dönemlerine baktığımız zaman, iniş-çıkış faaliyetleri için ipler esasen sabitleyici unsur olarak kullanılıyordu. yani ana malzeme sayılmazdı. genelde hareketin yani inişin kendisi, metal portatif merdivenlerle sağlanıyordu. pek verimli olduğu da söylenemezdi. sıkışık, dar, bükümlü geçitlerde bu devasa merdivenleri taşımak mı? bol şans! elbette bu sistem zamanla yerini, dinamik ve esnek kullanım avantajı nedeniyle halat tabanlı tekniklere bıraktı. insanlar dediler ki: “ip hem daha hafif, her yere sığar!” tam bir eureka anı. fakat ipin üstünde merdivendeki gibi basamak yoktu. halat kullanımının yaygınlaşması, düşüş güvenliği ve yükseliş verimliliği açısından ciddi riskler doğurdu. aşağı inmek için yavaşlatacak bir şeye, yukarı çıkmak içinse tırmanacak bir düzenek sistemine ihtiyaç vardı. bu sebeple, tek halat üzerinde güvenli hareketi mümkün kılan teknik sistemler geliştirildi. bu tekniklerin başında 'tek halat tekniği' olarak bilinen single rope technique (srt) geliyor.

not: uykum geldi. bunun yedi sekiz katı daha yazacak şeyim var. bir ara günceller devam ederim. ne yapayım, uyuklayayım mı bilgisayar başında? yaşlı bir kadınım ben.*
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim